28 Aralık 2013 Cumartesi

BİR BARDAK SUDA OPERAS…

BİR BARDAK SUDA OPERAS…

Siyaset ve başarı yemine muhtaç cümleler olmadan asla gerçekleşmez, ama gereğince olmasa da yazılabilir ve hakkınca yansıtılabilir.

Zaten yazı unutulur ise sonsuz denilen evren de yok olmaya mahkûmdur. Na mümkün her şey zamanı anlamayı da ucundan bucağından güçleştirince aşırıya kaçan otoriteye il ilçe teslimiyet de hızlanır ve kaçınılmaz olur tüm yaşananlar. Siyasette başarı ise hiç değişmez kabiliyetler gerektiren, doğanın en yalın haliyle insanlara onurdanlık hediyesidir. Yelpazenin gün ışığı görmezleri ve bilmezlerine göre hangi tutum ve tutumluluktur ki o omurgasız ve baş yaran ide, her başarı kendine özgü bir özgünlük taşımadan sadece ve sadece paraya endekslidir.

Bir bardak suda koparılan fırtına ise küçük kıyametin öncüsü, kasırganın habercisidir. O fırtına ki; kimse yanlış algılamasın ama harama bakan gözlere, uzanan ellere koparılan bitmeyen isyan ve cennet cilasıdır. Veya bir bardak suda yüzen sırrı dökülmüş tarih aynasındaki hokkabazlıklara asaleten kaş karartan bir sarfı nazardır. Yazar nazar eyledikçe ve sonsuzluğu içtikçe yüce gönüller bir bardak suda koparılan fırtınaya inanmak, bağlanmak, itaatkâr kalmak kolaylaşır ki işte o an olaylaşır.

Bir bardak suda gerçekleştirilmek istenen operasyon denilerek küçümsenen ise garibin birinin sihirli dünya ile halleşmesi, yüzleşmesi ve garptan şarka dünü, bu günü ve yarını bütün çıplaklığı ile görmesinden başka bir şey değildir.

O gariplerin yarın zannettiği dün yaşadığı, dün yaşadıkları ise aynıyla bu gündür ezelinde ebedinde. Her şey bir yana sadece ve sadece aldatıldığına yanar o operacılar tarafından garipsenen fırtına tufan koparıcıları diye nitelenenler. Nicelik nitelik sayımında ise kolpacılar tahsis dairelere hapsettikleri insancıklara mutedil dalgalı denizde muhteşem kasırgalar yaşatırlar.

Bir bardaklık fırtınaya dahi dayanamayan o dahiler kendi kopardıkları tayfunları hangi yelkenlerin, yelkenlilerin arkasına sığdıracaklarını bilemediklerinden midir acaba bu hezeyan, helecan. Sormak gerek yanıtı alenen biliniyor olsa da kimin adına üzüleceğini bilip de bilmeyenler için bir kez daha.

Bir bardak suda kopar lakin ne acıdır ki, amaç daha çok kar, daha çok alavere dalavere olunca, düşünceler eyleme dönüşünce suç sayıldığından tam o anda suskunluk artar, koparılmak istendiği söylenen fırtına ise geçici ama imrenilesi bir başkaldırış olur. Veya yazılanları yok edecek kadar haklı bir haykırış olur operasevicilere diğer operasyonlarda.

Bazen üstü üstüne gelir her şey ve kader insanı dayanamaz ve dayanılmaz bir noktaya sürükler. Unutulur karıncanın hayatında baş köşeyi tutan tek hikayenin ve asıl gayesinin buğday tanesi olduğu. Gelinen yer saklanır jelâtin giysilerin cüzdan cebine ve kravatların parlak rengine. Öyle bir unutkanlıktır ki içe işleyen işi yarıda bırakıp pes etmenin yenilgiyi evrene onaylattığı da unutulur. Çalışmak çok çalışmak geleceğin bağışlanması için çok önemlidir belki ama nalıncı keseri ile hakkaniyet kazanmaz bu fiiliyat.

Ve boşta kalmaktan can sıkıntısı, can sıkıntısından boşluk ve nihayetinde bir bardak suda operasyonel fırtınaya dönüşür bütün boş verdimcilik. Can sıkıntısı başıboşluğu tetikledikçe de boşa geçip giden zaman hovardalığı insanı tümden şüpheye düşürür en asli ve asri inançlarda bile olsa.

Ya anlatılanlar gibi değilse imalatlar, bozuk ise kuşkusu boğar unutulmaz çırpınışlar içinde harcananları ve harcanmaya adayları. Oysa arada sırada olsa da anımsanmak ve anılmak ve de anmak aleni bir ibadettir. Aslında İlahisi ve illakisi budur din adına gerçekleştirilmek istenen muhteviyatın.

Ancak kendi çıkarlarının, ayıpları ve günahlarının yamağı ve hamalı olanlar yükseldikçe gerilir mertebeler. Ve hak edilmedikçe gelinen makamlar kendi özüne yabancılaştırır elifi mertek görenleri ve sahte adamlaşmalar seyrü sefer eder deryalarda. Kuşkusuz ve korkusuz ayıp ve günah örtme emirleri, talimatları da yerine getirilmez işte o vakit.

Elbette büyük adamların büyük hayalleri, küçük adamların ise ufak tefek memnuniyetleri ve usulen minik istekleri vardır baş ağrıtmayan cinsten. Ancak yalandan kim ölmüş misali kendini iyi okuyamayanlar asla ve kata uslanmazlar. Zihni boş bulduğu ekrana dökme çağında bile kusursuzluk asla yoktur ve bir bardak sudaki fırtına da fark etmez onlar için aslında. Yalandan olmadık fırtına komploları ve operasyonları imal ederler laf arası lafazanlıktan. Fırtınalar fırtlar cam fanuslardan, en sıkışık sıkışılmış anlarda fırsat bu fırsat kabilinden.

Bardağın gerektiğinde boş veya yeri geldiğinde dolu kısmı ile ilgilenmeyi felsefik bir kült olarak kabul edenler sahte protip örnekler edinerek yol gitmezler hiç. Çünkü O tıpatıplar birbirine benzedikçe bozulur memleket. Önlemi tektir işin gerçeği bu yıkıma, yollar çaresizliğe çark edince, çözüm kendin olmaktır, uyanık olmak gerekir en uyanığından ama iş işten geçer bir anda.

Zaten örgütlü direnişleri olmayan ve uygulanamayan, yok sayılmış birey figürlerin de direnci bir yere kadar. Tam bu ilenen ve dilenen kırılganlık ortamında bir bardak suda fırtına yarattırmak hevesi yıllardır sıradanlaşan planlı operasyonların en bilinen parçasıdır. Logoritmatik işlerlikle demlenen incir ağacının dibine kibrit suyu hikayesi üzerine söylenecek tek cümle vardır; Ulusal üslubunu yitiren siyasal portreler ufka doğru inandırıcılıklarını da yitirirler ve deformasyon başlar en sağlam hücrelerden başlayarak.

Oysa tüm servet iki bardak sudur, kaput bezi haricinde. Birinde fırtınalar koparılır, diğeri ise Azrail orağı çektiğinde susuzluktan kavrulurken beden içilmesi unutulandır…

Hiç yorum yok: