30 Aralık 2022 Cuma

HESAP KİTAP GÜNLERİ…

 HESAP KİTAP GÜNLERİ…

Zor bela geçti gitti günler yeni yıla tortusu kaldı. Hemen yılbaşı sonrası yine bıçak sırtı hayat. Kapıda defedilemeyen geçim gailesi ve genel seçim derdi...
Yeni yıla mevcut iktidarın, ezici meclis çoğunluğuna karşın yıllar yılı çözemediği, biriktirdiği pik yapmış problemlerle girilecek. Durum resmen felaket. Fakat politik, ekonomik tüm problemlerin suçu hep ana muhalefetin. Bu saptırmayı orta seviye standart zeka bile kolayca algılayabilir ve ona göre tepki verebilir. Ancak yeterli ve yetenekli olanlar dahil millet toptan taklitçi kesilince, hala yanlışta birleşme ve çağdışı çoğalma endişesi kaçınılmaz gerçeklik.
Gerçi hep kaçamak hep hesap günü ertelemesi. Sürekli başta kalma uğraşısı. Genel idare çoktandır inisiyatifi yitirmiş, yerel idareler kurt kapanında. Yaprak kıpırdamıyor, ahval görmezden geliniyor. İğreti ittifaklarla iki geri bir ileri yürüyor memleket. Umudunu yitirmeye ramak kalmış millet sudan bahanelerle es geçilmiş on yılların ceremesini çekiyor. Yani yeni yıl bir hayli zor ödenecek, zorun zoru hesap yılı günlerine gebe...
Hesap cetvellerine nice dert, afra tafra sağanağı, tipiye dönüşecek tipik zamlar furyası daha işlenmemiş. Eklenince fatura daha da kabaracak, şişkin fahiş faturalardan kaçış yok. Zaten ne var ne yok dibine dek kullanılmış. Hesapsız saltanat hesap vermeyi salt Yaradan’a bağlamış, hesap sormak sırf Allah’a kalmış. Dipsiz, diplomasız, diplomatsız, çağdışı politika diplomasisi dip yapmış. Hala bir umursamazlık, vurdum duymazlık resmen pik yaptırılıyor.
Sefahat ile sefalet arasında sıkışanların doğruyu söylemesine ise asla ve kata tahammül yok. Sonradan görme varsıllar zehir zemberek hesap yılını malum seçim manevralarıyla atlatma derdinde...
Eski yıl zirveden zırvalarla, adaletsiz akıl karışıklığıyla, hiçleşen ciddiyetsiz iddialarla, belirgin mental yorgunluk haliyle harmanlandı. Yeni yılda vahim haller salt seçime endeksli. Bilumum zafiyet zarfta. Memleketi gericileştiren, gerileten ve milleti geren mevcut iktidardan vaz geçilip geçilmeyeceği ise muallak.
Belki yeniyıl kesin hesap yılı olmaz ama devletin yüzüncü yılında demokratik cumhuriyeti savunanlar kazanır umudu yüksek. Mevcut iktidar ise son defa kazanmak için önlemler geliştirmeye çalışacak gibi. İstemediği sonuç tecelli etmesin diye Beştepe Külliyesi, seçimleri külliyen
saray ve çevresi lehine döndürecek siyasal kavramları yerelden genele zorluyor. Siyaseti kendince kodluyor. Seçime kadar umulmadık, akla gelmedik nice formüllerin literatüre sokulacağı besbelli. Yani görünen zor bela geçen yıldan sonra yeni yılın zorun zoru geçeceği.
Hesap kitap yılı derken, köprüden kim nasıl geçecek, denize kimler çakılacak yeni yılın baş muamması...

23 Aralık 2022 Cuma

ÇIPLAK KORİDOR KORBANI

 

ÇIPLAK KORİDOR KORBANI

 

Loş bir koridor

yapayalnızlar koridoru çırçıplak

Gülüm bu körkuyu kutlu kurganım.

Labirentte bir loş koridor

cıscıbıl takımyıldızlar galaksiler korbanı

koftiliği sinsi kara delikleri bile üşütür

evreni baştan savıcı gücenik ışıklar ışıtır.

Hiç ilgilenmem artık başka dünyalarla

başa bela paralel evrenlerle

karanlık madde ve karanlık enerjiyle.

Özgürlük tüm ihtiyaçların özü

Gülüm göster maharetini biraz cesaretlen

hafif uykulu gözlerin baştan çıkarıcı

çıplak tenine giy beni baş tacım.

Özle ve özlen.

Özlem hoş bir karakter...

 

Dönme dolabın en dibi

dibin dibinde eceldeyim bumburuşuk

çehrem kara gözlüklüler tuzağında yasak

çilem koyu gecelerin kucağında tutsak

terinle teninle ütüle her zerremi ilk hecem

en şık en zarif en doğal

anadan doğmalığına giy.

Çatışmaya girer gibi korkuyla karışık

şirince karış kanıma

sanatsal duruşla otur pufuna taran

anlık dokunuşlarla uyar aklımı.

Ufala ışık kırınımlarını benliğimden içeri

dirençle yaşa ve yaşat...

 

Peşimde loş bir koridor zıplıyor

çıplak çatlak bir şeytan çıkmazındayım

ıslak düşlerin serinliğinde

serden geçip çıplak tenime giyerim seni.

Başak sarısı hevesim boşluğa asılı

Aslım nefesin nefesime mahirliğini katsın.

Uykucu bir tutam yıldız ışıtsın göğü

gönülden içeri loş koridorlar korbanı

usturuplu aydınlansın çırılçıplak.

Pertev baş tacımdır ilelebet...

 

Çıplak tenin şavkır loş koridorlara

bir yaz güneşi aldanmasıdır her hazan

kırpık kırpık anılardan kalan

şevki zevki peyki sonradan hissedilendir.

Çıplak bir duygudur aklı karıştıran nazan

giysi ve çıplaklık üzerine harmanlanan.

Tarihi bir yanılsamadır nalan.

Loş koridorun yamasız ışığında

bebek gibi emekler zemheri çıplağı.

Korakor anılar yumağından bir ilmik sökülür

en çıplağından baş tacı edilen

tüm dokulara en hassas dokunan

kor ateş korbana dökülür.

Genel yargı loş koridor yazgısıdır…

 

Çıplak koridor korbanında

Deniz yangınına kan kırmızı pareoyum

sakınmadan sarın eksik parçam

elim belim dilim paramparça.

Hayalim en can alıcı parıltılar bezekli rengarenk

sar eziklerimi oyunbozanlık etmeden

boş ver mızıkçı koridor sakinlerini

loş liboş bataklığının karabataklarını

ne oyum ne buyum istemezim maskaralığını

dikalası sensizlik diğer herşey koca yalan.

Hoş kokulu karın yumuşağına yatır korkularımı.

bir batında doğur batan güneşe

Denizi deryaya sinsin kokun

kara gecelere gökyüzü masmavine kar.

Kim içinde yarasın kime yaratılmışsın vazgeç

durulma zamanı çoktan geldi de geçiyor

durma çıpıl çıplaklığına sar bedenimi.

Vücuduma nefes aldır

enginlerde en derin maviye saldır

ıslak düşlerin serinliğine ser ateş başımı

deliren düşüncelere doğayım yeniden.

 

Lahitlere titrer vahşi ruhum

çıplak beden üzerine ipek tül alışkanlığındayım

kentin kırmızı saçaklarına sürülsün abıhayat

sensiz damarlarım çırılçıplak.

Her kıvrımında bildik renk billur ses

gramofonda cızırtılı bir taş plak

helezonik şarkıya cız etsin yaralı yürek

yürekten çıplak dudaklarına sür beni.

Altın lepiska saçların gölgesinde öp

al basma parlaklığını giydir

çatlayan cildimin kurumuşluğuna

dumanlı gözlerinin yeşiline hapset

tüm varlığımı çıplak ve ıpıslak.

 

Dağ başını ateş almış

ateş ateş ışıyan vücudunun ahengine

organize kurulsun yüce divan.

Ölü hücreleri yenileyecek bir kıvılcımsın

sütbeyaz su gibi akan.

Pul pul soyulan soyunukluğunla doyur hafızamı

nasıl zevk alınacağını bir bilsem

hafif köpüklü ve saf sütlü öğret

azı karar narince ve yeterince azıt.

Bendime kemikleşen desenler anadan üryan

gör benliğimi sor anla ve beni bana anlat.

Dertler şahı Derdodur bereketlenen…

 

Leylim loş çıplak koridor korbanında

lacivert siyah denizi çek üstüne

çırçıplaksın üşüme sevindir bendenizi

baştan kara ışık baş tacı aşk sönmesin

gül kokan nefesin son nefesimdir…

 

Dor düzeni bir korgandayım

loş koridorun dibinde hoş bir düş

o düşü düşer kalkar sahibine saklarım.

Uykunda hafifçe soluna döndün

örtündüğün parçalı bulut mavisi gök kubbeydi

gökkuşağı yansıdı çırçıplaklığına

aksisedayı  takımyıldızlar galaksiler duydu

Samanyolu utandı ikimizden.

Loş koridor ışıdı güller soldu.

Çıplak koridor korbanında

kurban olduğum sol yanım kurudu...

20 Aralık 2022 Salı

KÜFÜR POTANSİYELİ

 KÜFÜR POTANSİYELİ

 

Varlık ve güce, durum ve konuma endeksli eylem yeteneğidir potansiyel. Sosyalizasyonun da temel dayanağıdır. Ancak asosyal alışkanlıkla kalpten geçenleri ve kayda geçenleri gizlemek ve örtmek resmen sıfat kaybını getirir. Sıfatsızlık manalı manasız küfür potansiyelini hareketlendirir. Bu potansiyel kötüyü iyi iyiyi kötü, olumluyu olumsuz olumsuzu olumlu gösterme ve işleri böyle yoluna koyma vasfını tesciller. Katmerlenen küfrü adet edinme vaziyeti erinde geçinde varlıkları inkâr etmeyle sonuçlanır. Ağırdan varlığını hissettiren potansiyel tehlike ise elit avam, küfür inkar çakışmasıdır…

 

Kendi potansiyelini kendisi belirlemeyenler, bu işlevi başkalarına bırakanlar asla durum analizini doğru yapamazlar. Oysa başkasının peşine takılanlar değil kendisiyle barışık olanlar kendi markasını konumlandırırlar. Çevresindeki gelişmelere objektif odaklanabilir, başlangıç ve sonuç arasında farklılık ortaya koyabilirler. Başından büyük işlere girişmekten hem çekinmez hem de kendini alıkoymazlar. Dilin ucuna gelenleri bizzat küfür potansiyeline bulaşmadan hedeflendirirler. Tersine bir ruh dünyası ise modern görünümlü küfürbazlarını türetir…

 

Sözü kaba saba sövgülere bağlamak, yazıyı sokak ağzının küfür mahiyetinde savurganlığıyla örtüştürmek resmen potansiyel sapmadır. Sapkınlığın saflıkla tercümesidir yani potansiyel pratik küfre yöneldikçe küfran netleşir ve gelişir. Sövüp sayma tavrıyla hedefe kilitlenme, söylevden uzaklaşan kendi sövücülerini yaratır. Toptan övüntü sövüntü sarmalına girilir. Potansiyelini kiralayanlar ile ahmak yamak ortaklığı kuranlar yüzünden sarmal genişler ve küfür konseptine bel bağlama sıradanlaşır. Oysa hiçbir mazeret küfrü ve küfretmeyi haklı kılmaz…

 

Bakış açısı baştan kara olanlar açmaza düşünce, sorunlar çözümsüzlüğe bulanınca gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır. Artan araç süreç bunalımı her sıkışmada küfre düşürür. Problemler küfürle halledilmeye çalışılır. Resmen küfür potansiyeli tüm faaliyet alanlarını direkt etkiler. Hatta tekleyen işleyişi yenileme gayretlerine bile küfrün günlük hayata sızan unsurları karışır. Kısırlaşan politika ona göre ayarlanır.

 

Politik duyarlılık es geçilir, duymazdan gelinemeyen her negatif gelişmede incelikli küfür geleneği kullanılır. Sürekli gerginlik yaratmak, her şeyi iç politika malzemesi yapmak politikayla özdeşleşir. Bu küfür odaklı tavrın hayata geçirilmesiyle politika zedelenir. Yani yeni iktidar dizaynı için kutuplaştırıcı politikalar yaygınlaştırılarak, çatışmacı siyasi anlayış egemen kılınır. Piramidin temelini ise küfür stratejisi oluşturur. Diğer yandan küfrün eski Yunan ve Antik Roma mirası olduğu bilinmez, bilinse de görmezden gelinir. Dobra olmak ile küfür türetmenin aynı şey olduğundan dem vurmak gibi gaflete düşülür. Yaratıcılığın küfre endekslendiği bu politik duruş resmen iktidarda kalma yollarından biri olarak görülür.

 

Kaos dönemlerini bir türlü atlatamayış, kendi potansiyelini boşa harcama, mevcut potansiyeli üçe beşe yok pahasına lafta özelleştirmeyle eritme yüzünden güncelliğini korur. Uzun süren kriz süreci devletin bütünleştirici ve birleştirici gücünü iyice tırpanlama, resmen açıkça küfür potansiyeli kullanılmasa da üslup değişkenliğini başa çakar. Seçeneksizlik orantısız sallanınca, seçmece ve sistematik küfürlerle resmen itibarsızlaştırma pratiğine dönülür. Populasyon, popülist kültürü, politik küfürleri tartışmadan kabul eden makul gören atmosfere itilir. Bu küfürbaz ve antidemokratik üslup, politik aktivasyonları toptan küfür kültürüyle biçimlendirir.

 

Bu etkin ve yetkin biçimsizliğe mutlaka yeni ve demokratik okumalar geliştirilmelidir. Yoksa mevcudun devamı yepyeni cana okumaları gündemine alır. Zaten teori fakir pratik küfür olunca varlık ve güce tapınma pik yapar. Ana amaçlardan sapılır. Küfürbaz sapkınlık potansiyel tehlike olarak gelir tekrar baş köşeye oturur.

 

Bilinen gerçeklik, bu küfür potansiyelinin zamanla tahtı bahtı dip yaptıracağıdır…

19 Aralık 2022 Pazartesi

DENİZ KALIR BEN GİDERİM AKILLIM…

 

DENİZ KALIR BEN GİDERİM AKILLIM…

 

Denizi beklerken daraldı belleğim

baktım Ekim Devrimi arifesi

ayı yıldızı bildim kainata bağlandım

unuttuklarımı öğretecek sendin akıllım.

En beter ayrılılıkları bitirecek beklediğimdin

avuçlarıma pespembe doğdun.

Deniz koptu geliyor dedim hemen

yeşil kaftanlı yarım adadan

dibi delik filikayla uzaklaştım.

Deniz beklerken duramadı yüreğim…

 

Bebeğim bir rüya gibiydi yolculuğum

battım çıktım vurgun yedim ölmedim

dur durak bilmeden duruldum.

Zor biter aykırılıkları sonlayacak sendin

belliydi alnıma yazılan ismin

cinsin cismin cibilliyetin.

Busbulanık Tuna öpünce Denizi

ayak bileğinden saç tellerine ıslak

minik ellerinle asıldın yosunlu halata.

Misyonum maskotum atıldın hayata.

Denizi gölgelerken kara bulutlar

Güneşe döndüm aklımı

Alınterimde gördüm yazgımı

Deniz kalır ben giderim akıllım.

 

Biyografimiz bir bizim.

Biz özümüze gönlümüze akan patikalarda

gözünü budaktan esirgemeyenlerdeniz

Yolu doğrulayan yolcularız.

Halatın ucu acı tatlı bir hayat

bomboş belki boşa hasat.

Olsun varsın akıllım

Ekinden kasvet biçecek kör orak

kızıl ateşte kara demirleri dövecek çekiç

işte deniz biz bu hasreti çekenleriz.

Derdom dertler deniz olacak aldırma

Ve Deniz yine Denize sevdalanacak unutma.

 

Bir derya ki boncuk boncuk terleriz

izimizi gizimizi sürer eril aksular

işte biz bir damladan davaya doğanlarız.

Can canayız kristal cam gibi parlak

Asıl hayata canla başla yok korkmak.

Biyolojimiz bir biriz biz

dizi dizi incilerdeniz çabuk inciniriz.

İncir çekirdeği hesaplarla yar yaren incitme

halatın ucu ucu bucağı olmayan bir deniz

Deniz doğar ben ölürüm akıllım…

 

Koptu geliyor dalga dalga Deniz

yemyeşil bir adaya sürgün ibrail

apansız beliren kara boşlukta

boncuk boncuk ilerler eski tüfek gemimiz.

İşte biz bizi yıkamayan o zıpkın dalgalara

damla damla karşı koyanlarız.

Aklının bir köşesine yaz

Biz sen sen de biz.

 

Korkma asıl küreklere bizimle.

Biz biriz, yüz biniz, milyonuz, milyar

bir gider pir geliriz unutma.

Ben giderim Deniz kalır akıllım.

Akıllım ben giderim Deniz kalır…

1 Aralık 2022 Perşembe

YAĞMUR KAÇAĞI

 

YAĞMUR KAÇAĞI

 

Buralarda günlerdir kindar bir yağmur

sol yanım kor kömür

göç kaçak geçen bir ömür.

Ömür törpüsü özlem sizlere ömür…

 

Dünya yükü düşüncelerle demlenirim

her dem kindar yağmur kaçağıyım…

 

Buralarda çelik soğuğunu gömen bir yağmur.

Dem demin hem zemin üstüne

bugün ölsem ki ölürüm ne gam

yıllar var dur durum karıştı

çoktan başıbozuk her şey

velhasıl içime damlayan bocalamalardayım.

Bilsen dost ne kindar yağıyor

kapulara bacalara

kamu illeti tamu bereketi.

Ardıç kuşlarının kanatlarında bir garip ateş

menzil günah cephaneliği.

Cep delik cepken yırtık tabanlar patlak

kızışan dem ana damarları kapatıyor.

 

Buralarda günlerdir ar damarı çatlatan

kindar murdar duvar yağmur bulutları…

 

Kurulmuş karanlıklar korganına

kallavi yalan karantinasını kuran.

Tamını tayfasını yıkan bir tufan

tayini tafrası arkları yalayan heyelan

densiz yağmurun nefesini kesen eksik iman.

 

İmanıma dinime buralarda günlerdir bir yağmur

sağanağa tutulanı avanak ediyor

eşşek sudan gelene dek ıslatıyor…

 

Camlarda günlerdir istilacı bir deli yağmur

Canlar daralmış yorumsuz konumlardayım.

Yağma düzen yığma medeniyetsizlik

Pikinden dibine merkezden etrafa yılışık azgınlık.

Eşraf neyler ne yapar yarın bu insanlık

Vallahi kimsenin umurunda değil.

 

Buralarda günlerdir kınından boşalmış bir yağmur

konu gittikçe yoğunlaşan yağmurdan öte diyar

konu komşuyu derinden kuşatan yarın korkusu..

13 Ekim 2022 Perşembe

SANSARYAN SALDIRISI...

 SANSARYAN SALDIRISI...

Sansar, sinsi ve ağırdan hareket becerisine sahip, komple saldırı dozu pik yapabilen, kemirme huylu, köşe bucak, dip köşe kan emicisidir. Sıradanlaşan kör gece avcısı, karanlıkla boğuşan çoklu ortam düşmanıdır. Kazara kakılıp kalma akımıdır, hepçil kakımdır. Ortalık yerde, organize saldırı temelli işidir. Çaktırmadığını sanarak atak üstüne ataklarla, fiyakalı familyasına level atlatır. Evvel emirde sabırsız saldırma fırsatını hiç kaçırmaz. Kazan kaldırma atmosferinde, sıfır noktasında yeni yeni saldırı pozisyonları belirler ve emeline gizliden koyulur. Sürü mantığına bağlı, sürekli saldırgan davranış tipolojisini benimser. En iyimser deyimle tüm planlarını fundamental fund fukaralığı üzerine kurar. Kurumlanma yetkinleştiğinde evcil dünyaya sansar saldırısı, doğanın en vahşi örneklerindendir. Her salması resmen vampir saldırısıdır. O yüzden harikalar diyarında sansargiller hanlığı karması devamlı kafa karıştırır. Hin soylu hanedanlık arması, lambadan çıkan cin olur…
Sansaryan Han, Sirkeci İstanbul'da çok katlı bir binadır. Zamanında, zemin artı altı veya sekiz katlı otuz altı hücreli ihtiyat tedbiri kisvesinde, işkenceyle işletilen utanç abidesi olduğu söylenir. Toplumsal hafızanın dehlizlerinde kayıtlı bir mit okulu olduğu açık seçik bilinir. Bir biçimde değerli postlara oturan yamyamların, etçil hayvan egosunu tatmin ettikleri, tahminler ötesi tahakkümün zirve yaptığı hanlık hangarıdır. Sansaryan Han kalleşliğini anlatmaya kalemler yetmez…
Sanılanın aksine Sansaryan Han onlarca yıl sonra nasıl unutulmadıysa, metazori sunulan Sansüryan Hanlığı da unutulması olanaksız, istiflenen ağır kusurları örtecek bir geri dönüşü kurguluyor. Onlarca yıl unutulamayacak bir geri dönüşüm kurmacası daha. Tam yüz kırk beş yıllık bir kutsamayı bugüne puntalayan üst akıl, Atatürk Bulvarı Ankara'da bir Sansüryan Hanlığı. Sansüryan Han kardeşliğini yazmaya defterler yetmez…
Sansarian Han’dan Sansürüan Hanlığı'na yet yetim bırakan yetmiş yıllık acılı bir süreç. Hiç gereksiz hala süren kontürlü krallığın sür kontür babında resmi deklarasyonu, sansüre yeni sürüm. Sensörlere takılan dekorasyon çok eski versiyon. Sen sür, ben sür, keyfini kim süreceği besbelli sansür peşine sansür. Sansüryan Han alaca karanlığı ve bıçak yüzlü ayaz. Han kapısına dayanan han hancı aymazlığı, hanedan dışılara yolcu kıvamında kırk maddelik düzen deformasyonu. Başa gelen başı bozuk düzen formasyonu…
Sansüryan Hanlığı son deminde salt sürre doldurma kolaylığı için sürrealist sanrılı bir sürüm derdinde. Saklı dert, Sansaryan Han’dan bugüne işleyen işletilen, kökü bir buçuk asra dayanan karakullukçuluğu tekrar tekrar kuluçkaya yatırmak. Kara kuyrukçuluğu yemlemek, ‘kula kulluk etmem kula minnet eylemem’ eylemcilerini ise hizaya çekmek. Hasıraltı hizbine hizmet, hasım hısım hissiyatına sürmanşet hizmetçilik, sümen altı sansasyonel simsarlık. Bir şekilde Sansüryan Hanlığı’nın düşen tirajını suni düşmanlar yaratarak arttırma mücadelesi. Oysa viraj keskin, virajı dönmek zor. Deniz hırçın, derin dalgaları karşılamak için sansabosa şart. Çünkü şansa boşa harcanan paranın, düz kontak harcanan yılların peşinden, sürüm sürüm süründürecek bu son sürüm de boş…
Hangi yasa koyulsa, hangisinin içi oyulsa nafile, bu sansür müptelası tayfaya sığınacak liman yok. Sen, kara boşluğa saplanan, sağa sola savrularak san sanaka peşinde koşan, sadaka yollu ucundan posta tutunan, yağcı yancı sanak, sanma ki ayran budalası haller hiç ayıplanmayacak. Şeytan tepesi dip yapmaz kandırmacasına kanan sunak, dikine pikine güvenen yassı kapak, ilk pikede dengine denk kara delik…
Sen, ılımanı karasal iklime değiştin sen, haliyle sen de değiştin. Artık kirlettiğin Deniz, kuruttuğun göl, yatağını değiştirdiğin nehir, yok ettiğin fidanlık, kestiğin ağaç, yaktığın orman, ekmediğin tarla, sulamadığın ova kolpa hanlığına isyanda. Çift çubuk, kütük kulübe, dağ oba sığınağın kalmadı, kalmamış. Karış karış Kalamış, karda kışta her geceyi handana adayanların ahı tutacak nefesini. Ahir ömrünü, ahretlik arayarak geçiren, ahını ahvalini ahirete süngüleyen, Sansüryan Hanlığı sürdürücüleri, tarihe sürülen bu kara lekeyi asla aklayamayacaklar…
Sansarian Han'ı, Han'ın tabutluğunu unutanlar, Sansürüan Hanlığı’nı haneye, Han zulmünü sineye çekenler yüzünden yüz kırk küsur yıllık yalnızlık yine revaçta. Topuna tek cümle, Han duvarlarında aynı nakarat, ‘sansar gibisin kardeşim’…

23 Eylül 2022 Cuma

ZEHİR VE ZEHHAR…

 

ZEHİR VE ZEHHAR…

 

Yerdegezen sinsilik, her yere sürünen caka satar aymazlık ve hiç yersizs ürdürülen sere serpe hainlik resmen serpentes simgesidir. Akaryakıt çalımlı, sere serpe yalımlı sürünen sakıt serpentes alt takımı üyelerinin teni birbiri üstüne çullanan pullarla kaplıdır. Bu allama pullama tabaka, vakti gelince vücuttan sıyrılır ama kutsal arınma asla gerçekleşmez. Çünkü arsız serpentler, sınırsız dürtülerle ve hareketli çeneleri vasıtasıyla, kafasından büyük avları yutmaya ıkınırlar. Salgıladıkları zehir avı eritir. Sinergasiloz çatal dil, ağızdaki yarıktan dışarı sarkar ve kara mamba kör kapıların ardında sonsuz serinliğe uzar. Zehir ve zehhar diyarına zinhar panzehir…

 

 Serpentler ilkel, dinsel, cinsel yaşamda, gizemsel ve büyüsel öge olma özelliğiyle dünya öncesi varlığı mitleştirir. Kıvrımlı iblis moduyla mitolojide belli çıkarlar için karşısındakileri sömüren role bürünür. Sosyal yaşamda ise bir seri vakada, serpent kafalı derbent insanı bedenli, sürüngenliğin kavisli kurnazlığı sergilenir. Öz yaşamla sınananların ve özellikle olur olmaz zırlayanların tümünde snake şeytanlığı, sessiz ve sinsi snopluk fışkırır. Emanete hıyanet eğilimli, tılsımlı tıslamalarla snake dansına kalkışanlar, snake pit diplemesi ile serpentis piki arasında yüzsüzce tırmanırlar. Tırısa geçilince bireysel duyarlılıklar zehirlenir, hayvansal ağulu tek bir ısırık yeter. Zahar külliyen zarar.…

 

Islak ısırık zehirlenmesiyle birlikte akıl ötesi kin, akıl dışı düşmanlık ve beter kötülük yerleşir cıvıyan zihinlere. Sokma akıl, softa garezi ve gereksiz diş bileme sürülür kılcal damarlara. Ara yerde kalınca ophido bocalamasına tutulanlar yüzünden hayat zehir olur. Zahiri hayata hepten borçlanılır. Ancak mutlaka hesapsız kitapsız sürüngenliğin ve hayasız saldırganlığın hesabı gün gelir verilir…

 

Yerdegezenler, çene ve karın kaslarını gıdıklayan titreşimlerden beslenirler. Duymazlar, yalan yanlış hissederler ve korkuyla titrerler. Duygusuzluk tavan yaptığından üç beş adım sonrasını dahi görmezler. Itırları koklayamazlar, hatır bilmezler, salt uzun ve çatal dillerini kullanırlar. Zehirledikleri avın peşini bile körlemesine sürerler. Pusu kurup, punduna getirip, yakalayıp yutarlar. Çünkü diş dibinde sakladıkları peptit karışımlı zehir, avın kas sinir iletisini keser, kalp uyarım sistemini bloklar. Halden bilmezler yüzünden anında şok hali…

 

Zevkle zerk edilen zehre karşı duramayış, zevke zevahif duruşu, durduk yerde denge bozgunu ve yön sapması yaşatır. Mort hali ve mortal sin hevesi, hayatın uyumlu düzenini, zihinsel ve duygusal uyumu, tinsel ve dinsel ahengi bozar. Böylece bozuk düzene sıvanılarak, yerdegezen serpuşu takılır ve puşti sürüngenlik başlar. Kemik plaklanma ve yalan yumurtlama süreci, ziftli asfalt yüzeylere yayılır. Yanılgı anlaşılınca gerçekle yüzleşmekten korkulur. Herpeton bilinçsizliği suda ve karada tuhafçalığı, turfanda gerilemeyi günceller. Günler günceler reperkusyonu repertuara stoklar. Zehirli kıl kuyruklara kapalı durak sendromu sızar. Yakalandığı yerde akla zarar…

 

 

Sel gibi vuran sere serpe sürgünün üst takımı ağır kusurlu kuyrukçuluk ve serpentes teslimiyetçiliğidir. Serpent çalgısıdır uluorta çalınan. Çalınan hayatlara serpelenen ise günden yarına ertelenen nokta vuruştur. Vuslata yakın serpençelere rast gelineceği gerçeğidir akla yamanan. O yüzden pullu dilekçelerle, puslu dilenmelerle, paslı sıvışmalar yeğlenir. Hepsi boşa hille. Sıvışık hallerin ve yılışık gevelemelerin, gemi azıya almış hale büründürülmesi de kurtarmaz kumpasçı takımını. Zeval zevatı…

 

Emniyeti elden bırakarak amniyot omurgalı etçil serpentlere öykünme ölümdür. Ölümden beter olma, başta soy çizgisi evrilmemişlik, iskelet ve kıkırdaklar barındırsa da kendi içlerinde sınıflandırılması gereken omurgasız hayvanlıktır. Umursanmayan sindirim bozukluğu ve doymaz açlık hissettiren etobur beslenme alışkanlığıyla serpentis alt kümesine düşmedir. Formika masalarda fornikatör iptilası ve iptidai akılla iptal girişimleri, forumdan kolayca sepetlenir. Serpentvari hayat hevesiyle sürgün veren kurguda coşkusal rezillik, kurvatura cinslik, sere serpe serpentlik ağır basar, kusur perdesi aralanır. Piyes başlar başlamaz perde iner…

 

 Serpentes, milyonlarca yıldır nemli toprak, ot dibi, taş altı, orman, su, çöl, kayalık, çayır, çimen, gölge, güneş, kızılötesi hasılı yeryüzü habitatında habisini aranır. Hayra yorulmaz sinir sistemini felç eden tahribatla masum hayatlara dadanır. Periyodik deri değiştirmelerle, katakulli dökülmelerle, silme silikleşilir. Küllenemez genetik yanılsamayla serde sürüngenlik, arza geçme, arzdan arşa haddini aşma, arsızlığın kulpuna yapışma uğursuzluğu sergilenir. Bu sere serpe serpentes familyasına aşkın düşkünlük ve aşırı taşkınlık asla hafifletilemez, affedilemez. Kahır dergahında sabır gerektir belli zaman. Kâh zehirlenmeye neden olan mikropların halline, kâh nalına kâh mıhına, zıkkımın kökü, ziftin peki hazırlığıyla geçer zaman ve…

 

İşte o zaman, çok sıkıştığında deri atmalara rağmen tatlı su serpentesliğinin zehir zehhar diyarında kalan ortalama ömrü taş çatlasa üç beş yıl. Zehir zemberek zinhar zehhar…

1 Ağustos 2022 Pazartesi

DİN İMAN, VAR YOK ARASI AMA…

 

DİN İMAN, VAR YOK ARASI AMA…

Ağustos’un ikinci haftasına kadar sürecek bir kültürel etkinlikte, daha üç beş günlük dinleyici konumunda ciddi bir sosyal iletişim bile iktidar erkinin hiç arzulamadığı çıplak gerçeği gözler önüne seriyor. Görünen o ki dinden uzaklaşmalar hızla devam ediyor hatta yaş seviyesi de gittikçe düşüyor. Hem de dine karşıtlık bağlamında güncel siyasete endekslenen salt radikal söylemlerle değil, dinlerin varlığını tanımlayışın ve Tanrı’yı sorgulayışın içini doldurma gayret ve arayışlarıyla. Öyle ki, kıyısından köşesinden radikal dine bulaşmışlar ve muhafazakâr kalmaya yeminliler dahi kopuş olmasa da gizlice dinde oluş bocalaması yaşıyor gibi. Yani resmen din, dinden soğutuyor. Dinde var olanlar ile yok olanlar çıkmazında büyük bir kırılma yaşanıyor. Hele ki hayata işleyen din var iman yok, iman var din yok paralelinde kuşkular çoğaldıkça asıl yıkıcı sarsıntının çok yakında vuracağı besbelli…

İlginçtir din her şeye hükmeder, katiyetle hükmetmelidir düz mantığının hiçbir dinle bağdaşmadığı dile getirilerek aslında dinlerde yok olanların dine katıldığı ve dinin aslı böyledir var sayılıp dayatılmasına üstü kapalı bir isyan var. Nice dinde var olan ve hala varlığını sürdüren olmazsa olmaz ritüellerin, kesinlikle dinlerin kutsal metinlerinde olmadığı hiç değil ise kısmen araştırılmış, cesaretle dile getiriliyor. Dinin gereği unsurların dışına çıkılıp, sonrasında ilahi emir görülen din dışı ibadetlerle büyük hataların örtülmesi de hesapların kolayca kapatıldığı inancı da açıkça reddediliyor. Asıl sıkıntı buradan doğuyor sanki. Sıkça rastlanılan en çarpıcı ifadeler, her alanda din hakimiyeti ve din dayatmasına dair ve tırnak arası verilene çok yakın; “Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları reddeder de Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır…”

Açıkça gözlemlenen özellikle çocukluktan kurtulma yaşına dek inmiş din iman açmazına sürükleniş. Günden güne dine güveni sarsan ise din içine yedirilen yoklar. Bunların topu bir kalemde yok edilmedikçe din dışına savrulmalar daha da artacak gibi görünüyor. Diğer yandan çok ciddi tehlike doğabilir, ağır bedeller ödemeye veya ödetmeye dönük süreç dine bakış çerçevesinde kolaylıkla hazırlanabilir…

Madem din iman yoksunluğuna doğru bir yoğunlaşma var o yüzden okumak, özgün kitaplar okumak, elbette dinin tek kaynağı temel dayanağı kutsal kitabı da hakkınca okumak şart. İnanılmaz biçimde özgür ve özgün perspektifte dini konulara değinen kitaplara ilgi büyük. Doğru kaynak sorgulaması çok. Kutsal metinlere kendi dilinden bakanların anlaşılması zor bir kitap değil saptaması da bir başka ayrıntı. Kitabı anlamadan salt sevap için okuyanlarla ayrışma noktası da bu olsa gerek. Kitaba göre yeryüzünde Kitap dışında haram helal koyacak gücün olmadığı görüldüğünde mevcut kurgu dine bakış açısı içten içe değişiyor. Bir diğer karşı çıkışta Arapçanın kutsal dil gibi dayatılması, Arap gelenek göreneklerinin, örf adetlerinin sözde sünnet babında dine yamanması. Açıkça Arapça dua, namaz ve ibadet zorunluluğuna muhalif kıpırdanışlar azımsanamaz boyutta. Hatta Ayetleri veya duaları belli sayılarda okuyup üfleyerek şifa beklemek, Tüm şefaat Tanrı’ya mahsustur, başkaca şefaatçi yok realitesiyle çakıştığından bahis açanlar var. Duaya el açmak, âmin demek mecburiyeti yok, ölmüş için ziyafet vermek yok. Telkin, talkın ve ıskat yok. Abartılı salâ çağrısı yok. Kabir hayatı, kabir azabı yok. Kitapta Kelime-i şehadet, Amentü yok. Kutsal kitabı okumak için illaki abdest yok. Ama hiç yoktan var edilen, vardan yok etmeye çalışılan, kutsal ana kaynakta olmayanları nedense mevcut dinde var edenler var, işte onun için dinden kaçmalar var diyenler var…

Din iman, var yok arası imajı çizilse de gizliden tinsel medcezir yaşansa da dinsel doluluk hat safhada. Hatta dinde ne yok ne var sessiz çoğunluktan çok iyi bildikleri de bir gerçek; Dinde akıl ve bilim karşıtlığı yok. Din kullanılarak para kazanmak yok. Kitap evrim teorisine karşıdır diye bir şey yok. Âdem ilk insandır yok. Âdem Havva hikayesi yok. Elma ile yılan yok.  Dinde müzik, resim, fotoğraf, şiir, heykel, satranç haramdır yok. Erkeğin üstünlüğü, kadının erkeğe itaati yok. Halifelik gibi özel bir kurum ve makam yok. Babadan oğula geçen saltanat yok. Dini yaymak için ülkeler fethetmek yok. Mezhepler yok. Aynı dinden, aynı mezhepten olmayana düşmanlık yok. Bir şeyhe veya tarikata bağlanma yok. Sorgulamadan bir fikre, bir şahsa tabii olmak yok. Mesih ineceği, deccal çıkacağı yok. İç kapı dış kapı, tekke zaviye, tasavvuf, şeyh, şıh, seyyidlik yok. Ermiş, evliya, Allah dostu, himmet ve keramet sahibi yok. Tanrıyla, Peygamberle görüştüm, gülüştüm konuştum sahtekarlığı yok. Türbecilik, türbeden dilek dilemek yok. Dinden çıkanın, namaz kılmayanın, oruç tutmayanın, içki içenin, zina yapanın öldürülmesi yok. Recm yok. Zinada kadın erkek farkı yok. Mehdi yok. Miraç yok. Kadercilik yok. Sırat Köprüsü yok. Kıyamet alametleri yok. Cehennemde yanıp çıkma yok... Yani yok oğlu yok…

Çekinmeden dini ritüellerle var edilmiş ve dinin özüne girmiş nicesini de bir çırpıda sıralayabiliyorlar; Kutsal günler, haftalar ve kandiller yok. Mevlit yok. Salavat yok. Tevbelik almak, tevbe vermek, rabıta yapmak, dönmek, kafa sallamak, kendinden geçmek yok. Teravih yok. Kaza namazı yok. Sünnet namaz zorunluluğu yok. Cuma namazı sadece erkeklere farzdır yok. Kadının cenazeden uzak tutulması, cenaze namazını sırf erkeğin kılması yok. Tahiyyat duası yok. Sağa sola selam yok. Hayız veya lohusa kadınlara ibadet yasağı yok. Hac’da şeytan taşlama, Hacer’ül esvede el yüz sürmek yok. On günlük hac yok. Zekâtta kırkta bir yok. Oruç bozana 61 gün ceza oruç yok. Hadisler kesin peygamber sözüdür yok. Sakalı şerif, nalını şerif, hırkayı şerif, hurma, zemzem, tesbih, seccade kutsallığı yok... İrkiliş var diyenler yüzünden…

Bu yoklar varlar arasına sıkışmış dini bağnazlığın, doğal yaşama müdahalesi ve artan mahalle baskısı, gençliğin kurgu dini kabullenilişini sekterliyor. Özellikle özel yaşama dönük müdahaleci tavır affedilmez görülüyor. Kısacası az biraz sorgulayan dini başına dert almaktan ise ahlak öğretisi düzleminde başka taraflara yöneliyor. Yönelim nedenini çeşitlendirip, din adına yok olması gereken şeylerin de bir bir adını koyarak mesajın yerli yerine ulaşmasını istiyor; Dini isim koymadan ve sünnet olmadan dinden olamazsın yok. Haremlik, selamlık şartı yok. Kara çarşaf, peçe, şalvar, cüppe, sarık yok. Kölelik ve cariyeliği teşvik yok. Erkek illaki veya kadına sünnet yok. Kadın sesi haramdır yok. Takva kıyafeti yok. Erkeğe altın, ipek haramdır yok. Sakala jilet vurmak haramdır yok. Sağ el, sağ ayak kutsallığı yok. Küçük kız çocuklarını kapatmak yok. Çocuk yaşta evlilik yok. Boşanma yetkisinin yalnızca erkeğe ait olması yok. Kadını dövmek yok. Her ölen şehittir yok... Yok da yok…

Bir kültürel etkinlikte henüz üç beş günlük deneyim gösterdi ki, bu genç kuşaklardan başta ze kuşağından, kuşak dışı kalmışların öğreneceği daha çok şey var. Yüksünmeden onların sesine kulak vermek gerek. Varlık yokluk girdabında son tahlil apaçık; Yoktan var eden Allah'ın izni dışında, dinde yok olanlara var demek, yok olduğunu bile bile dinde varmış gibi davranmak yok…

Elbette yok ama varlığı temsil eden sessiz çoğunlukta onlardaki yürek yok...