28 Şubat 2015 Cumartesi

SİYASETİN TANJANTI KOTANJANTI VE SİNÜS KOSİNÜS HESABI…

SİYASETİN TANJANTI KOTANJANTI VE SİNÜS KOSİNÜS HESABI…

Siyasette ve seçimlerdeki başarı veya başarısızlık siyasetin tanjantı kotanjantı, politikanın sinüs ve kosinüsünün iyi hesaplanmasından geçer…

Koskoca bir ülke üç beş ay sonra seçime gidiyor ve bir tek partisinde önseçim var. Demek ki seçim ve geçim kavgasının önü de arkası da ayni minval. Bilinen ama dilimlenen mevcut düzenden farklı bir düzen savunulmadıkça önseçimli, kontenjanlı adaylar ve adaylaşmalarla da arzulanan neticeye varılması güçtür aritmetik gerçekliğidir. Kolaylıkla salvolanan anlık ve geçici gündem tutan muhalefet taktiklerinin yerine yeni alternatif demokratik düzen projelendirilmedikçe sözde yenileşim havarisi kesilmişler ampul patlamadan bir kez daha mutlu sona ulaşırlar. Oysa muhalefetin ana gemisinde yolda bırakmayacak böylesi bir devrimci projeye yön verecek olgunluk ve birikim ve de en gereklisi kadro mevcut üstü mevcuttur.

Kırılma noktaları sert, dinamik ve etkin hale dönüştürülecek kadro yapılanması ile halk en ufak yerleşim birimlerinde dahi yalnız bırakılmaz ve ayni halk bilinçlenme düzeyine katkı sunacak pozisyona eriştirilirse iktidarda cumbalaklara yer kalmaz. Hedef yerelden genele kesintisiz akacak bir sosyal model sirkülâsyonu ve eski hatalarından arınmış yeni bir sosyal devlet demokrasisi mantığının yerleştirilmesi ve geliştirilmesi ise bu süreçte önseçimlerin rolü de yadsınamaz..

Öyleyse parti içi ideoloji birliğinden hareketle verilecek mesajları ve izlenecek politikaları içine sindirmiş siyasi kadrolara önseçimde hiç çekinilmeden yer açılmalıdır. Böylesi bir önseçim belki de yeni bir yapılanmaya, yarının toplumsal bilincine sahip haklarını gereğince kullanabilen, verilmeyen veya kısıtlanan haklar için aktif mücadeleden kaçınmayacak bireylerin partiye katılmalarına hız ve yön verecektir. Kapıların açılmaması demek ise korkulası büyük bir kadro erozyonuna gebe hareketliliğin işaret fişeğini ateşler.

Kadın erkek, genç yaşlı, kentli köylü, emekçi emekli bu ülkenin yurtsever insanlarına artık görev yüklenme günlerinin geldiği, bir biçimiyle de geçmekte olduğu da sıkı bir şekilde hatırlatılmalıdır. Bu günkü örgütlenme modeli ve ağıyla bu isteklilik ne oranda gerçekleşir ileride oturup tartışılabilir. Ancak bu gün yapılması gerekenler yine de politize olmuş tüm kadrolardan ve depolitize edilmiş ancak bu girdaptan sıyrılmaya yüreklenenlerden kim varsa bu meşru müdafaanın içine, bitmeyecek kavganın safına çekmektir. Şimdilik başka çare de yoktur. Yani solda olabildiğince geniş bir yelpaze sağlanmalı ve sağlamlaştırılmalıdır. Yoksa gelen ve gelecek olan tüm seçimler tüm sosyal demokratları ve yurtsever canları bir kez daha bir kez daha üzer, ezer, geçer gider.

Bu ülkede hiçbir surette sosyal demokrat bir parti büyümez safsatasına kapılmadan bir şekliyle tıkanıp kalmadan üretkenliği sıfırlayacak tuzaklardan da kurtulmak gerekir. Bu da ancak tüzüksel gerekliliğin hakkıyla işletilmesiyle mümkündür. Önseçimi bir de bu yönden ele almak ve işletmek gerekir. Çünkü değer verdiğince önemsediğince değer görür ve duyar, hisseder ve dokunursun. Yüreklere dokunulmadıkça her tıkanıklığı bahane gören ve bahaneden güçlenen her fırsatta da var olma hissi ile parti içi kavgaları sıcak tutan bir anlayışın bu günden yarına diskalifiye edilmesi de şarttır. Aksi halde nice nevi önseçimler de çare olmaz yaraya. Bel büken sığ ve sağ anlayışların biraz ertelenmesi değil defaten ötelenmesi gereklidir aslında. Hakim anlayışa boyun eğme, boyun eğmeme ikileminde sonuçta yarışma gereğidir deyip durmadan çok güçlü ve keskin biçimde siyasete bulaşan kirlenmişliklerin ve kalın örtülerin kaldırılmasıyla eşdeğerdir önseçimden geçmek. Ama elbette yetmez bu eleminasyon.

Siyaset ve seçim başarısı aslında siyasetin tanjantı kotanjantı, politikanın sinüs ve kosinüsünün iyi hesaplanmasından geçer…

Tıkanıklığı aşmanın yolunun dışa dönük çalışmalar, kitlesel eylemler, baş döndüren bir eforla gözü kara inatla geleceğe hazırlanmakla mümkün olabileceği artık görülmelidir. Parti içi yarışların sıklığı mevcut kadroların daha da daralmasını getirebileceği ve kızgınlıklar, kırgınlıklar, küskünlükler sayısındaki artışı körükleyebileceği de düşünülebileceği gibi, ayrıca sık ama şık, partiye yaraşır iç yarışların toplumda karşılığı olabileceği de düşünülmelidir.

Bir başka gerçek de bu günden yarına sosyal demokrat anlayışın önüne geçen ahbap çavuş ilişkileri, bölgecilik, yörecilik, mezhepçilik benzeri antidemokratik takılmaların önüne geçilmedikçe hangi muhteşem edayla düşünülmüş olursa olsun ayni sonuç alınır.

Alışkanlıklarda ısrar edildikçe önü alınamaz kesinlikle eriyişin. Feodal yaşamın uzantısı üyeliklerin yapısal denetimi gerçekleştirilmeden çıkılan her yol kime ne başarı getirir götürür yakında ortaya çıkacak nasılsa. Üç beş kontenjanla günü kurtarır, vitrini süsleriz gerçeği biraz zorunluluktan başvurulan bir kaynaktır babında mazur görülebilir. Ama o kaynağında arada sırada tuttuğu, hiçbir zaman organik bir tamlama ve örgütsel tutunma yaratamadığı da bir gerçektir. Üye kayıtları ve kayıtlanmalar nitelik yerine niceliğe dönüştürüldüğünden arkasında üye ve delege desteği olmaksızın siyaset yapılamaz batağına düşüldükçe düşülüyor. Yeniden gözden geçirmekten korkulan ve sakınılan bu sakıt durum kısır siyasi ikballer uğruna görmezden geliniyor. Güç omuz verenler onlar bunlar saptırmasıyla bir mazeret havası yaratılıyor. Oysa siyaset yapılabilirliğin ve siyasi başarıların yeni siyasal zeminlere ihtiyacı vardır ve bu zemin de oluşturulabilmelidir.

Nedendir bilinmz, yanlışlık üyelikten delegeliğe oradan daha daha üstlere sıçradıkça kurumu zedelediği,  kurumsal yapıyı köhneleştirdiği bilindiği halde kimse temel yanlışı ele almaya kalkmaz, kalkışamaz. Büyüyen yanlış her platformda gözlemlenmesine karşın çözücü önlemler almamak üzerine sabit bir duruş sergilenir. Kararlılık göstermedeki sıkıntı genel sıkıntı olunca da üyesel aritmetik birilerine çıkar sağlamak üzerine konuşlandırılmış acayip bir durum arz eder. Ortalıkta bağımsız bağlantısız arzı endam etmeler ise siyasetin rengi olarak görülür ve adlandırılır. İş namlandırmaya geldiğinde ise nazlanılır, kan çeker ve bir anda esas duruşa geçilir. Oysa bu başkalaşımın yerine halkın talep ve gereksinimlerine göre şekillendirilmelidir politika. Sığ politika yapmak yerine parti içi seçimler ve diğer tüm seçimler demokratik bir yarışın halkaları ve iç içe büyüyen helezonik bir yapı olarak algılanmalıdır. Önemli olan ise tüm eforun buralarda tüketilmeyip, harcanmayıp, bitirilmeyip yerel ve genel seçimlere aktarılabilmesi gereği ve gerçeğidir.

Seçimler, adaylar, önseçimler, önseçimden çıkacaklar, listeyi delenlere yeni denklemler, ek kontenjanlar, tanjant kotanjant, sinü kosinüs hesapları yerine projelerin, birikimlerin ve yeterliliklerin yarıştırıldığı bir arenaya döndürülmedikçe ‘ali gider veli gelir’ o kadar. Bölünme, parçalanma ve bütünleşmeyi aklının bir köşesine sıkıştırmış, ahde vefa unutulmuş ve bir ideoloji etrafında birleşemeyen kadrolarla girilen seçimin önü de arkası da birdir, aynidir. Ayrışan ve ayrı düşen kadrosal marifetin zararını toplumlar, halklar çeker, eziyet arttıkça artar ve kadrolarda beliren umutsuzluk ise sandıklara dolar.

Vakit umudun yeniden yeşermesi için ülkenin geriye dönmemesi için uğrunda vazgeçilmez ne varsa o noktada buluşulması vaktidir. Aksi halde bu siyasal gerginlikte tanınan tanınmayan, korunan korunmayan, kıyı köşelere kurulanların, hazıra konanların ve kontenjantların, janti eğilimlerle politikanın süsü ve kokusu olacakların, önseçim gergefinde dokunanların dokunmayanların eline geçer tüm kozlar.

Siyaset ve seçim ve de geçim başarısı aslında siyasetin tanjantı kotanjantı, politikanın sinüs ve kosinüsünün iyi hesaplanmasından geçer…

25 Şubat 2015 Çarşamba

SİYASETTE BİR YEL ESER DİYE DİYE BEKLEMEK HİÇ OLMAZ…

SİYASETTE BİR YEL ESER DİYE DİYE BEKLEMEK HİÇ OLMAZ… 

Ne gözü dönmüş sorunlar var ayyuka çıkmış, sınır geçmiş, haddini aşmış, çözüm bekliyor, çare bekliyor, yol yordam bekliyor. Bir umut bunalımı, güven eksikliği ve acayip kafa karışıklıkları yaşanıyor özellikle muhalefet yelpazesinde. Ve de güzellikle iktidar yelpazesinde.

Siyasette bir yel eser diye diye beklerken eldekinden olmak da var, üşümek de…

Bu zor dönemeçte, bir acayip üşüşme başladı aslına asaletine güvenip millete vekilliğe. Her cenahta güven tazeleyecek yönde itici ve motive edici adımları atma çalışmaları ya ağırdan alınıyor veya bilinçli olarak geciktiriliyor aday adaylığı revaçta. Her geçen gün başarıya odaklanma ve başarıya ulaşma olanaksızlaştırılıyor oysa. Her türlü baskı iktidarca istikrar malzemesi yapılarak dozu artırılıyor. Kozu pozu bir yana vekilliğe adaylık adaylığı itibarlaştırmalarının hızı yozu, tozu dumana katıyor.

Siyasette bir yel eser diye diye beklerken adaylıktan olmak da var, istenmemekte, listelenmek de…

Her seçim bir öncekinden daha kötü bir tabloyu ortaya koyacak diye derin bir korku tünelinden geçenler takipteler ve izliyorlar capcanlı seyirliği. Aslan sosyal demokratlar bu kez aylar önceden umulmadık biçimde parti içi yarışın fitilini ateşlediler. Ancak geçmişe dönük değerlendirme ve özeleştiriler yapılmadan, önseçim yapılsa bile topluma deklare edilecek geniş perspektifli bir deklarasyonda uzlaşılmadan, buluşulmadan beklenen ve özlenen halkla kucaklaşma yine gerçekleşemez gibi görünüyor. Solda ortak bir payda planlanmayınca tüm bu önseçim hazırlıkları da boşa giderse sıkıntısı, sıralanacak listeler yeni kısır kavgaların çekirdeğini oluşturur mu kederi şimdiden kılcal damarlara kadar sarkmış, kötü kader ruhlara işlemiş halde.

Siyasette bir yel eser diye diye beklerken, solmuştur uzun siyasi ömürler, ömür uzadıkça da kısalırmış örneği, ansızın ölmek de var…

O nedenle kendini alternatif görenlerin sosyal demokrasiye yakınlaşıp, yüzlerini toplumun temsil edildiğine inanılan katmanlarına döndürmeleri şarttır. Sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uyumlu politik bir anlayış izlenmedikçe, sol kadrolaşma hakim kılınmadıkça ezilen, sömürülen, horlanan, ötekileştirilen ve yok sayılan sınıf ve katmanların çıkarlarını savunmak da bir hayli güçleşir. Onların desteğini almak ve ilgisini çekmek de hayal olur.

Siyasette bir yel eser diye diye beklerken solun uzun siyasi ömürlüleri, ömür uzadıkça da kısalırmış örneğine koşut, var güçleriyle bir koştururlar, bir koştururlar ki…

Siyasette sorumluluk yüklenicilerin, sol rol modellerin emek sermaye çelişkisinin varlığından hareketle tavrını emekten yana koyanlardan olması ve önseçimde onların seçilmeleri bir nebze olsun güven aşılar topluma. Veya egemen inanışın saplantısında dünyada sol mu kaldı tarzı ile fermuar düzeneğine bel bağlamak, bağlı kalmak suretiyle doğru veya yanlış vitrinle tutmayan aşıyla aşılanmak gibi bir şeydir başa kakılan.

Siyasette bir yel eser diye diye beklerken akla gelen her halükarda başa gelir, gelir derler ya yalandır…

O saatten sonra şu yalan arenasında sular seller gibi yel beklemek olur, siyasetin rotası. Yelin nerden vuracağını kestirmek ise en esaslı meseledir o bekleyişte. Sınıflar arasındaki uçurumun sınıf mı kalmış eyyamıyla kat ve kat, yat ve kat artırılmasına ve küplerin doldurulmasına, vanaların yallah tazyikle akıtılmasına, gemi azıya alınmış gemicikler sarmalına yönelik siyaset etme kurnazlığı şarkı garba bağlar belki ama yer gök küser ve kısa sürer bu aşkı muhabbet.

Siyasette bir yel eser diye diye beklerken gerçekten bir yel eser pir eser, diller dönmez, eller beller kırılır…

O halde halkın yüksek menfaatleri yönünde netlik kazandırılan, uygulanırlığı akılla biçimlendirilen projelerle çıkılmalıdır kerevete. Kurtuluş yolunun ancak ve ancak sosyal demokrat ideoloji ile mümkün olabileceği gerçeği bir kez olsun hakkınca kanıtlanmalıdır cümle âleme. Emekten ve sermayeden yanaların barış ortamında yaşam sürmeleri temel felsefe olsa da şu kapitalizmin ipine sarılmaktan bin pişman olmuş dünyada iyice emekten yana ağırlık koymanın, emek tarafı olmanın cesaretliliği belki de son kez primlendirilmelidir.

Siyasette bir yel eser diye diye beklerken bir yel var ki eser, her şey son bulur, siyasetin sonu olur, küçük kıyametler kopar dört bir yanda…

Sosyal demokrasinin tek ve en talep edilen en etkin ve yetkin partisi olmak, toplumda öyle olunduğuna dair inanışın yerleşmesi, yerleştirilmesi sadece söylemle olmaz. Kesinlikle sola yakışır bir yol ve sol politik bir tarz geliştirilmesiyle mümkündür her şey. Sosyal demokrat bir parti olarak hedef kitlelerin netleştirilmesi kimlerin temsil edildiği kimlerin haklarının daha ağırlıklı savunulduğu net bir şekilde parti pratiği olarak hayata geçirilmedikçe siyasi kadrolar dahil halklar da siyasal hayata küser. Bu güne dek seçimlerde kimlerden oy alınıp alınmadığının belirlenemeyişi, oy kaymalarının nedenlerinin gereğince irdelenemeyişi ve verilere dayalı gerçekçi gerekçeli proje ve politikaların geliştirilmeyişi yerle yeksanlık bir durumu ortaya koyar yine. Tespiti test eden ve nihayetinde topluma gereksinim duyduğu, toplumu rahatlatacak bir toplum projesi sunumu ise negatif durumu tersine çevirir.

Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, esince de durumu tersine döndüreceğine inanmak, bekleyen derviş misaline terstir. O terslikte bir yel eser işler ters teper, felek şaşar…

O yüzden belli kavramlar partinin tarihsel dayanaklarını zedelemeyecek biçimde ve evrensel ilkeler doğrultusunda yeniden dizayn edilebilmelidir. Değerlendirmeler ve tasarımlar sembolik olanlar dışında ciddiyetle ele alınmalı, her anlayışa açık olanları ise bilimsellik çerçevesinde yeniden kavramlaştırılmalıdır. Sosyal demokrat parti olmayı zorda bırakan ne varsa, var olması gereken boyuta çekilerek, reele indirgenerek, ivedilikle ivme kaybı ve güçsüzleşmenin önü alınmalıdır.

Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, esince de yel kayadan ne koparır sorusuna yanıtlar aranmayla başlar ilk düşüş, tabansız yeltenmeler de çıkışa geçer…

Bazı değerleri kutsallaştıran ve kutsandıkça toplumdan uzaklaştıran anlayışların tümü tek elden terk edilmelidir. Birilerinin has çıkarına kullanılan ve her ne koşul olursa olsun terk edilmeyen ham alışkanlıklar çarkın değişmez dişlisi olmaktan çıkarılmalıdır. Mevcut işleyiş ve işletilişle varılan noktanın muhasebesi en ciddi biçimde yapılmadıkça sosyal demokrat ilkelerle bağdaşan bir yapı varlığı da kurulamaz. Derinden sarsılmış ve devrimciliği yok edilmiş bir parti sistematiği ve yönetselliğinde ısrarcılık bırakılmadığında ise kadrosal bıkkınlık halka da bulaşır.

Siyasette bir yel eser de eser, bir yel eser diye diye beklemek, yel sert esince de karşısında gereğince duramamak ve direnememektir, yel değirmenlerine boşuna diklenmek…

O bakımdan sosyal demokrasinin tek kalesi kalmışlıkla övünülmesinin ötesinde tam saha baskı sola açılma süreci ivedilikle başlatılmalı ve tamamlanmalıdır. Partisel birikimini prim kaybettiren değerler üzerine oturtmak, kurgu bilim tadında siyasal film kurgulamak ve taktiği yanlış almak, anlamak ve vermek sol dengenin rotasından şaşmasının temel etkenlerindendir. Sol yelpaze çağdaş sol imaja hizmet edecek bir evrenselliği yakalayamadıkça, bireyselleşmeye kayıldıkça, bireyselleşmeler koltuklarda kaykıldıkça daha çok beklenir bir yel eser diye.

Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, sert esen yel esince de usulden sertleşmek usul erkan bilmeden bilimselleşmek, yele göre esmek gürlemektir…

Sol tahlilde sosyal demokrat bir partinin siyasal bilinci salt değişmez, değiştirilmez ve değişilmez diye adlandırılan normlardan oluşturulduğunda gerçek bir sosyal demokrat parti olmak da gittikçe güçleşir. Bu zor ortamda hala güveni azaltan bir modele körlemesine bağlanmak ise güçsüzleşmeyi en tepeye tırmandırır. Bağımlı büyüme, dağılımlı büyütme ve sağır sağanak büyülenme ile sonuç almaya çabalamak yeniden güçlenme ve güç toparlamayı da alenen zorlaştırır. Belki de sorun organiktir veya inorganiktir. Bu sorun da, diğer sorun algılamaları da ancak örgütü yeniden değerleme, gözden geçirme ve biçimlendirme ile halledilebilir. Sosyal demokrat parti gibi bir parti olmak arabesk bir model uygulamakla asla olmaz ve toplumda tutmaz.

Siyasette bir yel eser diye diye beklemek, bekledikçe beklemek ise hiç olmaz bir tutumdur…

23 Şubat 2015 Pazartesi

“DEVRİMİ SATIN ALAMAZSINIZ, YAPAMAZSINIZ, DEVRİM OLMANIZ GEREKİR…”

Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…

‘Yurttaş devlet için değil, devlet yurttaş için vardır ve var olmalıdır’ temel ilkesine neresinden yanaştığı belli olmayan ama yakaladığı her fırsatta söyleyip prim yapanlar bir yana muhalefetin en büyüğü bu hassas konu üzerine uygulanabirliği ciddi oranlı tezler bulmalıdır. Siyasal, düşünsel, toplumsal, dinsel, etnik ve bireysel özgürlükleri bir bütün olarak algılayamayan bir iktidar bu varoluş simgelerini ve yaşam kodlarını ayrıştırarak devlet içinde devlet yaratarak yoluna devam ediyor. Kendisine muhalifi veya kendisinden olmayanı paralel olarak adlandırıp dışlayarak ve ötekileştirerek milletin önünde yalnızlaştırma planını hala uyguluyor.

Eşitliği bir kenara bırakmış, gelirlerin oluşumunda ve dağıtılmasında partizan elementlerce yönlendirilen bir iktidar mantığını sıradanlaştırmak ve kolaylaştırmak hiç te güç değil. Adaletsizliğin ve fırsat eşitliğininin yok edilmesinin yokluğu ve yoksulluğu getirdiğinin akılcı vurgusunu yapmak her halde ve şartta büyüyü bozar. Tuttu, tutuyor derken son günlerde ilgi azalmış görünüyor. Son anda bir yıkıcı hamle gelsin silme destek olur mu millet bu kez aşı tutmaz sanki. Zaten dayanışma içinde, birbirine günden güne sevgisi artan, şefkat duyguları gelişmiş ilerleyen bir toplum olma yolundan sapmalar standartların ötesinde bu denli evrilemez bir daha.

Ekonomik, sosyal, toplumsal ve siyasal açıdan gelişimi bir bütün olarak görüp, evrensel gelişmeyi hiç hazmedemeyen bu ve benzer ileri demokrasi palavracılığı gün olur palas pandıras tüm dünyada çöker. Ayniyle vaki geçmişin cunta-mantar partilerinin yaşadığı siyasal süreçler gibi bu şatafat söner. Bir türlü uluslar arası çağdaş normlarda demokratikleşmeyi gerçekleştiremeyen şu garip ülkede değişimlere, çağ atlatmalara öncülük ettiği varsayılanların memleketi daima karanlığa götürdüğü de bir tarihsel gerçekliktir. Sonu siyaset mezarlığı olan bu açık kapalı götürmeye halkın göz yummaktan bıktığı gün o gündür, genel seçime yakın, bir kulaç mesafededir tüm çıplak gerçekler.

O halde aşaması aşırması besbelli şu günlerde devrim partisi olmakla övünen, devrimleri yapan parti olmakla şişinen belki de dünyanın en eskilerinden doksan yıllık partinin evrensel tüm özellikleriyle barışması ve devreye girmesi gerekir.

Bu gün artık orduyla omuz omuza kurulmuş cumhuriyetin tepeden bakan bireylerinden olmadan, zamanında cumhuriyeti kuran bir partinin üyeleri sadeliğinde, körü körüne siyaset yapma temelinde biçimselliğe tutsak kalmadan, asla ezik ve silik düşmeden, devrimlerle kurulmuş bir ülkenin onurlu ve gururlu vatandaşları olarak ülkeye hizmet aşkıyla davaya bağlanmak zamanıdır. Din iman, millet bayrak diyenlerin yıllar yıllar içinde mütemadiyen illet ve zilleti görüldükçe görülür ve her seferinde işler sarpa sarınca, zaman geriye sardırılınca nihayet aslına rücu edilir. Böyle işliyor bu fakir ülkede siyaset.

O beğenilmez devrimler ki çok seslilikle yapılmış ve yeryüzündeki mazlum toplumların çağdaşlaşmasında da yüzyıl boyunca aktif yol gösterici olmuştur. Temel zorunlulukları en başta gören beyinlerin ürünüdür noktası virgülüyle. Bu gün o devrimleri anlayamamak ülkeyi ve ülkeyi yönetenleri doğanın ritmik işleyişinden çok çok uzağa götürmüştür. Gözden uzak gönülden ırak düşmek demektir. Oysa o devrimlerin çok sesliliği ve çok sesliliğin uyumu insan düşüncesine de ne kadar gerici olunur ise olunsun devrimci bir içerik katar. O içerik de özgür dünyayı açıklar. Bu gün yaşanan maalesef tam aksidir. Dünü bu günü ve yarını sorgulayan bir düşünce yapısı ve düşünsel entelektüellik geliştirilmediği için duraklama bitmiş, gerileme başlamıştır. Adına her ne kadar ilerleme ilerledik denilse de durum budur.

Şimdi birilerinden şiddetle beklenen şey, beklenti şudur; sorulara ve sorunlara devrimci süreci unutturmayacak tersine devam ettirecek ve sürekli kılacak ve bünyesinde devrimci ruhu barındıracak yanıtlar aramak, bulmak ve yoruma açık uygulama yöntemlerini ortaya çıkarmak. Ayrıca halen mevcut iktidara birincil dereceden alternatif olma geçerliliğini şimdilik koruyan devrimleri yapmış bir partinin militan kadroları da halen mevcutken lokomotif rayına oturtmalıdır. Ondan bundan medet umar bir psikolojiden ve ince hesaplardan kurtulmakla başlayacaktır çıkış ve kamuoyunda rağbet artışı.

Darbeleri eş manada devrim sayan lügat karmaşası devri geçip gitmiştir. Tıkanıklığı siyasi olgunluktan nasiplenmiş güçlü devrimci kadrolar ve kadro partileri çözer. Şu kitle partisi deyimi de iyice can sıkmaya başladı. Çünkü böyle denile denile değer yaratanlar çok arkalarda kaldı veya hedeften uzaklaştı. Düşüncelerdeki devrim ve devrimcilik kavramları da kadro erozyonu neticesinde yolundan şaştı. Bu gün tüm kavramlar yeniden biçimlendirilmelidir. Çünkü ‘devrim bireyin ruhundadır. Ya da hiçbir yerde değildir. Herkes içindir veya hiçbirşey içindir. Eğer herhangi bir sonu varmış gibi görünüyorsa devrim gerçekte hiç başlamamıştır. Ve başlamayacaktır da…’

Tüm sapmalara ve sapkınlıklara duyarsızlık endişe verici bir hal almış bir ülkeyi yaşıyor herkes. Bu hemhal ve herhaldecilik hatalar zincirinin uzadıkça uzamasının tek nedeni ve gelişmenin de temel engelidir. İşte bu aşamada tam bu noktada her şey tam, oldubitti sanılırken bir kıvılcım çakabilir. İlelebet iktidar kalma hevesi ve şeri irade kursaklarda kalabilir. Pasifizmin batağından son bir gayret ve son bir nefesle yırtanlar çok kanaldan mutsuzluk baş gösterdiğini dillendirdikçe saltanat sarsılır. Belli durgunluk dönemlerinde fırsattan istifade ülke yönetimlerinin hiç hak etmemişlerin eline geçmesi ve sultası da sandıkta sınırlanır. Ve hiç korkuya yer yoktur, yeniden cumhuriyet kurulur.

Çünkü ‘vermediğiniz, veremediğiniz şeyi alamazsınız. Kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’

Ülkenin tıkanıklığı aşması ve sıkıntılarından kurtulması toplumsal tepkimenin açacağı kara delikten arka yüze geçmesiyle mümkün. Zor belki ama fiziksel gerçeklik tam budur. Bunalımdan çıkmanın yolu kara perdenin yırtılması, kalınlaştırılmış kabukların çatlatılması, vuruldukça vurulan zincirlerin kırılmasından geçer. Ve yürek ve emek gerekir. Son yüzyılın en büyük ulusal kurtuluş mücadelesine söve saya gelinen nokta ortada. Geçmişte kalmış dev ve güçlü olmakla övünmekte çare olmuyor, melhem olmuyor yaraya. İnanç kaybı yaşamalar arttıkça zayıflık tetiklenir iç dış dünyadan ve tehlike büyür.

Ve ‘Bir toprak kaybetmemiştik, o da yakında olur ise şaşmamak gerek. Memleket dışında gezip görüldüğünde yürek paralayan ne çok şehitlikler, türbeler ve vatan toprağından sayılmış parçacıklar var…’ özlü sözü ‘Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olmanız gerekir…’ saptamasına ek sona yakın son olur yazıya…

20 Şubat 2015 Cuma

ŞİİR KORKUSU…



YOLCULUĞUM GECİKTİ

Ortalama elli yıl yaşansa
Ki geçtik şosesinden ömrün şarampole yuvarlandık
Giresun’da Muhammed’ime ulaşırım,
Kırşehir’de İsa’ya
Sırada Musa varsa da vade
Vade dolar Kırklareli’nden ötede
Gavur ellerinde doğarım
Birilerine yaranmak adına değil ki ağlamaklılığım
İçten içeri benden
Canım ciğerim pare pare yanmalarda
Cennet göğsümde saklı
Cehennem ise aklımın duvarlarında
Zebanilerin kuyruğuna basarım bilerek
İsteyerek çalarım kurşunu
Başıma saldığın iki kırık henüz kaynamadı
Nemrut’ta güneş batar fırtınalar eşliğinde
Ben doğuşuna yatarım ölümüne
Hazır değilim öldükten sonraki ölümsüzlüğe
Ben dünyada isterim hakkımı
Ben doğru dürüst Afyon’u bile görmedim
Bir kaymak arası durdum geçtim
Gördüm diyemem karadenizi, egeyi
Bir deniz gördüm yetti canıma
Belki de tohum Çukurova’da ekilir toprağa
Yüzü çizgi çukur ninenin ellerinden
Ve bir nebze daha yakınlaşmaktır gelece
Yarınlardan uzaklaşmak
Yakalanmak dünya gözüyle ölümsüzlüğe
İsteğim ve de dileğim budur
Burdur’dan kayınca tozlu yollar buralara
İbrail paşanın tahtına yüz sürülür beş paraya
Henüz zihnime dayamadım kalemimi
Kalemin namlusunda keskin rüyalar
Deler geçer şakağımı şarkılar ve şarklılık
Yolculuk Kırklar elinden hakka, Hakkari’ye
Zülfikara rastlamaz ise bol damarlı boynum
Bu yolculuk daha sürer
Sürgün yemişim sanki zülfiyare dokundukça
Şimdilik doğan yok benden başka
Benden doğanı saymazsak açık denize süzülen
Sinsillesinde bir sinmişlik
İnme inmiş sanki ağaran duygulara
Gelişigüzel gelen yaz akşamlarında yazıyla kışa dönmüş anlar
Anılar da dile gelmez aykırılıklar
Karşıyaka’da kararır bir ömür.
Ortalama kaç yıl yaşanırsa yaşansın
Ömür törpüsü bir dünya
Fener alaylarında kol kolalık, kortejlerde omuzdaşlık
Sırat provasıdır yürek yangısında
Hangi dağ dayanır bu zelzelenin zerkine
Sabah ezanı okunduğunda belki de ilk kez
Bet olmayan ilelebet unutulmayacak bir sesten
Ertelenmez ise elli yıl sonraya bir şeyler
Gönül ister en hakikisinden bir mola
Yolculuğum gecikti ise gecikti kime ne
Yolculuğum daha çok gecikir uğrusu bol durunca yoluma
Ortalama elli yıl yaşansa da gönül rahatlığıyla
Allah Muhammed ya Ali vurdum yine yola
Vuruldum ki vuruldum aşktan da yüce aşkla…

KORKU ECELDEN

Çocukluğumda Dedem Korkut masalı denirdi
Anlatılar hoşbeş geçse de
Korkardım masallardan
Dedemler Korkutmasalar da
Masallar da yasalar korkunçmuş diye
Kahramanlara da
Çocuklara bunca korku salmalara da
Niçindir niyedir şaşardım
Büyüdükçe anladım işi
Masallar değil gerçekler korkunçmuş
Dedem Korkut ta ak sakallı bir deryaymış
Onca masal yuttum, unuttum
Ama dedemgilleri hiç unutamadım
Dedemin bir genç yaşta şiir gibi süzüldü
Diğeri geç yaşta şirin mi şirin
çok sevimliydi fakat aniden çözüldü
masallar dinleyemedim onlardan doymalık ama
dolmalıklarda saklanmıştı silme anılar
ve sakallısı şaheser maniler söylerdi nineme
ninem elinin tersiyle manilerdi
hatırlarım karanfil kokulu dedemi
cüssesini, süksesini ceplerinde kekik buğusu cesaretini
ve amuda kalkan yıllarını
diğerini sadece tığ gibi sadece siyah beyaz
sararmış fotoğraflarından
çocuklukta kalan karşılaşmışlıklar ve beyefendiliğinden
tanırdım ince hastalıklılığını da
kanı çekilmiş yüzündeki masal cesaretini de
asla korkutmayan yiğitliğinden
altın kabzalı duruşundan
bulurdum kendimi.
Biz ata dan böyleyiz yani, beyaz lalem,
Çepnileşmeye gerek kalmadan ata dan.
Masal da dinleriz, anlatırız da en kralından
ve severiz ta çocukluktan
korkmayız ayrıca hiç itten, kopuktan,
hayatta hiçlikten korkarız biraz,
bir de masalsı canavarlardan
dünyada çoğalan türden insanlıktan kopanlardan
saymayız kendimizi ve saymayız hiç
çağına göre insanız yani atadan…



ÇİN VAZOSU

Sarı beyaz resimde sırıtan bebek
O ne gülüş len öyle
yürekleri ısıtan yürek.
kara yazgıyı ışıtan sabi güzelliği
aklı ile güzel olan
Kısık gözlerinde neşe cinlik,
kahkaha sel, tufan
ve çin Seddi
Çin vazosu şeddeli
Pirinç tanesi kadar kutsal
siyamlı mısın ne?
çekik seni eyyamcı mısın
gündüzcü mü akşamcı mı
yoksa ecinni mi
Mao’nun bebek haline benzersin sanki.
O musun bu musun, be mübarek kimsin?
Sen perdeci reklamı kartpostal çocuğu,
Duvarlara yapıştırdığım yegane umudumsun
Biricik aşkım
Sarı beyaz fotoğrafı gülüşünle renklendiren
Renklendirdin köşe başlarını
O ne gülüş len öyle
Çın çın çınladın yüreklere.


DOĞUM İSİM SOY


Aksuları çekilende İstanbul yapayalnızdır
Yalnızlaşır rıhtımlar
Aslını astarını sordum anama
Tam günü saati gelende vakitli doğmuşum
Hastanede Haseki de
Herhalde yer sallanmış biraz
Olum, deprem oldu doğduğun gece derdi
Ve doktor kontrolünde
Adımı da Erdoğmuş koymuşlar
Beni doğurtan doktorun adıymış ya
Öyle er doğduğumdan falan değil yani
Yine de sordum anama
Tam günü saati dakkası dolanda vakitli doğmuşum
İstanbul Haseki’ de, mart kışıyla
Adımı Erdoğmuşlardan koydunuz evet doktorun adını
Ya doktor Ayşe, Fatma olaydı
Olum deprem oldu, kıştı, marttı, mart sonuydu
Çetin koyacaktık baban Garaca dese de
Göbek adım Çetin Garaca demek ki
Nüfusa Erdoğmuş diye verilmişim
öyle tam günü saati dakkasında vakitliyim
Kıçıma saplağı yediğimden beridir Çavuşoğluyum
Aslında sormam gerek pedere, sordum
Soyda Çavuşoğluluk da var ama niye
Delilik belli yaştan sonra derdi
Haseki’de başladı yolculuk, halen devam eder
Çetin Garaca etiketim
Öyle er veya geç değil
Aslında tam günü saati dakkasında doğmuşum.

NİSAN BİR ŞAKASI

Ne nisanlar,
Ne insanlar kesti yolumu
Kesti de sinmedim.
Kispetli akşamlarda vurdun başıma
Kadeh kadeh yudumladım da dünyayı
Hiç sarhoş olamadım.
Haydi şerefe bre canım vur kır belimi
Yoldaş prost derse desin elleşme
Helalleşme sen
Bir sen kestin yolumu geçemedim.
Ne musonlar, mutlu sonlar esti yoluma izime
Esti de kesti de sinkaflarla felek
Falakalara gelse de bu yürek
Kastınız ne demedim hiç.
Dibi delik bir filikada bekliyorum seni
Bu nisan
Soylu ve güzel parlıyor boğaz
Kız kulesindeki kız küstü belki
Hız kesti insanlar
Ne nisanlardan, ne insanlardan vazgeçmedim
En nisan da, en insan da sen.
Kasvetli akşamlarda durdun karşıma
Vurdun karşı kıyılara
Islak ıslak yuvarlandım da rüyana
Sarhoş olamadım
Hiç oldum
Hadi proste bre canım vur kendini
Nisan akşamı insan seline vur
Oltala voltala dünyayı
Bu kör şiir seni arar nasılsa
Arar arar bulur,
Nisan bir şakası gibi
bulur mu? Bulursa bulur…

ALEVİ TUTMAK

Alev saçlı bir yıldız kayar
Bir ateş düşer
Sahipsiz koruya sahicilik.
Işık pınarından mavi mavi içerken zamanı
İşte o an keşmekeşin kucağına
Bir yavru siner
Yanıtsız her soruya yanıtçasına
Alnının çatındaki mühür yanar.
Ellerindeki yasemin kokusunu öptüm diye
Dudağım güneş yanığı
Dilim dalga kıran
Dünya alev saçlı bir yıldız
Yüreğe bir nar düşer
Kızıla yakın emsalsiz döngüdeyim, 
Dönemeyebilirim gülüm
Yeşilliğin orta yerinde güller açmışçasına
Sahipsiz sahiyim
Uğradığım han o eski hanlardan değil
Duvarlarında satır satır o eski şiirler
Tek notadan sıcağı sıcağına türemiş
Dualı şarkılarmış
Nasipsiz doğaya kanıtçasına
Alev saçlı bir yıldız kayar
Bir ateş düşer aklıma


YAVER

Yaver anlat bakalım İstanbul’ u
Karpuz sergisinde buz kıran Diyarbekirli’yi
Semt tulumbacılarının Şam tatlı yiyişini
Koyun koyuna uyuyan cumbaları
Yeşil kırmızılı mozaik camları
Esmeden hava gürleyen çadır yangınlarını
Fındık, fıstık, çitlembik gecelerini
Çocuk gözüyle seyrettiğin simaları
Sinemaları cin amaları
Filmlerdeki sevinci, ihtişamı, gizemi, şuhu şerbeti
Demek İstanbul eskidi,
eskidendi şehirlilik ekşimiş
Yarı sökülmüş dekorlar önündeki kostümlüyü
Perde arkasından vuran ölgün ışığı,
Ölüyü diriyi iriyi
Yaver anlat bakalım İstanbul’ u
Sarı parlaklıkta uzayan nazik elleri
Yüksek kaldırımlarda dalgalanan renkli çamaşırları
Anlat ki zayıf hafızam gözlerini açsın
Önümde kırıtıp giden bu çarşaflı
benim güzel İstanbul’um mu?
Bir haller olmuş yaşamıyor cumartesileri
Cumadan izinli nalan
Kağıt üstünde hayıflanışın yalan
Peki sonra benimle yatar mısın İstanbul?
Bir kırık somya, bir delik döşek
Ne demeliyim son söz yerine özellikle sen
Övgüler hayatımın devamını hüzne çeken
Çekilmezsin ama aşk
Çile nar renginde bir ufuk resmini boyar
Denizde yakamozla söyleşen sima eski bir dost
dosta ait post
Tanışıklık vermesen de olur karşıdan karşıya geçerken
Sandalın kürekleri de yamalı
Yarım yüzyılımın aşk İstanbul’ u,
seni tanıyamıyorum sen de beni
Kırk merdivenle çıkılan kırılgan içtenlikteyim
Ya anlat ya ver bakalım gerisin geri
Yaverim şahbaz İstanbullu’yu