5 Şubat 2015 Perşembe

BANKA, KANKA…

BANKA, KANKA…

Belli bir süre merkeze ısrarlı faizi indirin baskısıyla zindeleştirilen serbest piyasa altına zirve, Amerikan parasına tarihi rekor yaptırdı. Tam bu sırada nedense bir bankaya el koymanın operasyonları da gerçekleştirildi. Faturayı kısa vadede yine millet ödeyecek gibi. Bu konuda fikir beyan etmek bir nebze ekonomist olmayı gerektirir ama görünen köy de kılavuz istemiyor…

Gün Türkiye’sinde en çok mevduat toplayan bankalar özel ve yabancı bankalar. Bu bankalar üç beş holdingin ve uluslar arası sermayenin tekelinde. Kendilerine yüksek faizli acı reçetesiz finans sağlayan yöntemlerin rahatça uygulanabildiği böylesi para cennetini kim istemez ki? Doluşmuşlar memlekete.  Holdingler bir yana o veya bu biçimde belli ekonomik düzeye erişmiş ne idüğü belirsiz sermaye grupları da zorlaşan yasalara rağmen ilk iş bankacılık sektörüne atılıyorlar. Bire on yüz veren verimli mi verimli bankalar tarlasında herkes pay kapma telaşında.

Son yıllarda acayip gelişmelere de sahne oldu bankacılık alanı. Bir kamuoyu araştırması yapılsa ülke insanı bir yoklansa bir elin parmakları kadar banka adını peş peşe sıralayamaz. Memleket yaşayanları üç beş kuruşlarını hangi ülke bankasına yatırdığının farkında bile değil. Gücü azaltılan devlet bankaları da var adı biliniyor şimdilik emeklilere maaş filan dağıttığından o kadar. Ama gerçekte bu gün zamanında her önüne gelenin banka sahibi olduğu dönemden seçkin ve hükümet destekli olan ve parayı da ne zaman bulduğu belirsizlerin bankalaştığı döneme yumuşak geçiş sağlanmış durumda.

Devlet bankalarının kar edenleri de özelleştirme kapsamında, özelleri de kolay kar kapsamında dost düşman yabancılara, rusuna, rumuna, anglosuna, saksonuna satılmış durumda. Birkaç lokomotif türü kalanlar ise egemen sermayeye tezgahlanma sırasını bekliyorlar çalışanından mudisine kuşkuyla. İyi veya kötü meselesi bir yana işin garibi bankacılık sektöründe hala devlete ait birinden kredi kullanılıp diğerini satın alma süreci işliyor nedense. Yani ar damarı çatlamışların şöhret tuzağına düşmez görüntüsü arkasında ülkenin trendleri ile oynama alışkanlığı yüksek perdeden devam ettiriliyor ne hikmetse.

Zaten bankalar evvel ahir topladıkları parayı holdinglere, holdingler bin vaat bin bir takla sövüşlenen bu sermayeyi hazine bonosu ve devlet tahliline yatırdığından, kısa vadeli ve yüksek faizli devletin iç borç stoğuna aktardıkça, arada büyük paralar faiziyle birlikte vurgunlanınca sistem muntazam işliyor sanılıyor. Araya siyasi nedenli baskılar ve el koymaların da eklendiği bir süreç yaşandıkça her yapılanın objektif kurallar çerçevesinde olduğu açıklamaları sıralanıyor. oysa finans sektöründe düşüş ülke ekonomisine koşut başlamıştır.

Devlet ekonomik bunalımda oldukça kazanç artarak sürdürülebilir. Devlet denildiği gibi ekonomik refah içindeyse bu bankacılık sektörü eliyle kar dışarı akar. Değilse sermayeye ülkeyi çıkmadan piyasada bir iki tur attırılarak egemen sermaye karına tepe yaptırılır. Para parayı kazanır, para parayı çeker olan yine ülke insanına, insanların dibi delik kesesine olur.

Kar mantığı ile yatıp kalkanlar, hazine de para pul çok diye cakalananlar, emek ve beyin gücüne burun kıvırıp hiçe sayanlar bankacılığın kendilerini göre dizaynını da kafaya koydukları açıkça görülür. Kendisine karşı her kişi ve kurumu yok etme tutkusu bankacılık sektörüne de sıçramış, sıçratılmıştır. Hiçbir kimsenin ve kurumun değiştiği ve geliştiği söylenen şu memlekette gelecek garantisi kalmamıştır.

Topyekun soyulmalar normalden sayılıyor, soygunlar ise görülmezden geliniyor. Küçük büyük rant peşinde koşanlar, kovalayanlar ve götürenler kasaları ve gizli hesapları ile halvet olanlar varlıklarını yurtdışı bankalarda devleştiriyorlar. Parayı şu garip memlekette zulalayıp oralarda yiyorlar. Açık hesaplar ise derinleştikçe derinleşiyor. Hesapların şişme oranları, şişirilme rakamları bir hesaplanabilse ve denetlense iş bu denli rayından çıkar mı acaba. Veya bu denli arsızlığa ne yapalım bal tutan parmağını yalar söylemine sığınılır mı gerçekten. Böyle gelmiş böyle gider, kader, kör talih, sanki rakipleri mi var tavrıyla kör mantıkla şekillendirilen ülke inansına günü gelir yine kemer sıkma paketleri uygulanır pek yakında.

İşin yalanı büyük olunca, devlette hükümeti vasıtasıyla göz yumunca reel gelir olmayan bir gelirle ekonomi büyüyor rakamları sallanır ama enflasyon her ay bir önceki ayı geçer. Ekonomide fersah fersah bunlar olabilir ve yaşanacak denildiğinde en yakınların bile inanmazdan geldiği gerçek şu günlerde en çok onların kapılarına dayandı. Daha geçen yılın sonlarında devletin yalnızca borcuna borç eklendiğini, çarkın sıcak parayla dönderildiğini ve iç borç hariç, arttıkça artan yedi yüz küsurlu milyar dolarlara varan dış borcun doğal yoldan kapatılamayacağını enflasyonist bir politikanın yürürlüğe sokulacağını dillendirenlere sen ne anlarsın bu işlerden yakıştırması yapanlara şimdi kapak olmuştur herhalde Kapalıçarşı’yı bile uçurtan son tayfun.

Zaten kımıl canlısı gibi kıpırdanmaya başlayan kuyruklu enflasyon canavarını yaratan ekonominin sıkıştığı her dönemde hükümeti kim ve nereden olursa olsun yaratılan devlet ve çok uluslu büyük sermaye dayanışmasıdır. Enflasyon devlet ve çok uluslu büyük sermayenin öz evladı, halk ise üveyden beter kapı kuludur. Bu açmazda çeşitli varyasyonlarla, döviz ve altın kurlarında oynamalar ile kurnalar tek tarafa açılır çokuluslu sermaye ile ulusal dahi olmayan sosyete sermayecik bankaları ve kısmen yarı devlet teşekkülleri halkın en küçük birikimlerini dahi tıka basa kendi silolarına doldururlar. Aktarırlar ak kara düşünmeden beslenirler. Devlet bu yavuz cepçiliğe, aleni hırsızlığa sadece tanıklık ettiğinden sektör şımartıldıkça şımartılır. Sonu nereye varır bu gidişin tarihin sararmış yapraklarına bir bakmak yeterlidir aslında.

Madalyon ikiyüzlüdür aslında. İki yüzdeki resimde de halkın asık yüzü basılıdır. Adı Finans soyadı bankacılık olan ve dünyaya hükmetmek için dünya halklarının bir güzel sömürülmesini dizayn eden ve tek merkezli yönetilen bu en geniş çaplı organizasyonun batağına düşüldüğünde, başta alan satan razı izlenimi vardır ama sonuç hüsrandır gerçekte.

Bu arada bir yerli sermaye bankanın yönetimine vesairesine hükümet yetkili makamlarınca el koydurunca acabalar yükseldi birden. Bir batma durumu mu var yoksa siyasi bir karamı yakında ortaya çıkar. Ancak Cumhuriyet tarihinde batan veya batırılan, içi boşaltılan veya yandaşlara peşkeş çekilen bankaların sadece tarihsel kronolojisini bilmekle ekonomist olunmaz ama garip bencileyin bu kadar.
Bu güne kadar küçük rakamsal yanılmalar olabilir ama altısı kamu, on yedisi özel ticaret, dördü mahalli, dördü yatırım, üçü kalkınma ve yatırım bankası olmak üzere 34 banka tasfiye edilmiş.

Ankara Halk Sandığı Halkbank şubesi olmuş. Anadolubank Emlak Kredi ile birleşmiş, İstanbul Emniyet Sandığı tasfiye edilmiş. İstanbul Halk Sandığı, İzmir Halk Sandığı tasfiye edilmiş. Töbank Halk Bankasına katılmış. Afyon Terakki Bankası Hisarbank a geçmiş. Efesbank, İşçi Kredi Bankası batmış. İstanbul Bankası tasfiye edilmiş, Maden Kredi Bankası batmış. Net Bak, Marmara, Ortadoğu İktisat, Raybank, Bağcılar Bankası, İmpexbank, Türkiye Kredi, TYTBank, Tutum Bankası, Egebank, Yaşarbank, Yurtbank, Bankkapital batmış veya batırılmış.

Tüm bu eksik fazla sayılan tarih olmuş banka isimlerinin hepsi dönemlerinin ekonomik kargaşası içinde el birliğiyle batırılmış veya içi boşaltılmış. Devlet daima zarara uğratılarak birilerinin cepleri doldurulmuştur. Kankalık bittiğine göre Bankacılık da biter, inşallah o eski günler geri gelmiyordur…

Hiç yorum yok: