3 Şubat 2015 Salı

ŞİİR KAHVESİ…

KAHVEDEN NEDEN

Kızılşaplı poşusu terli,
Cura çalar küçük birader bebelikten
Dilbazlar kurulu meşk eder ardınca,
Hapşırtıcı bir toz inceden
Tıkar soluğunu arsızca,
Boğar nefesleri
Fiyonk yakalı tipo baskı
Çatmada ki kanlı, sırıtkan resim,
Soyka, sanki kin tutar
ve azar azar zehirler
Mukadder der, dertler dertop
Tutkular susar.
Aydın havası kesilir
hava pusar kan kusar
ciğer kanar
Gökyüzü ağlar ateş yutar
Yani hava insanları boğar.
Zindan kılıklılar curayı parçalar
Birader artık Allah’ a emanet
Hani emanete hıyanet olmazdı
Kızılşaplı poşusu kanlı.
Neden?
Bu hikaye niçin böyle bitti…


EYLÜL BİTTİ

Issız bozkırlar tehlike içerisinde
Orospuluk.
Yıldızlar altında ölüm kuşu kanatlanmış.
Kolu kırık,
Kızıl ufukta alaca karanlıkta 
Korkusu
Eylül bitmedi diye
Macera korkunç gerilimler beyazında
Kireç gibi doğan, şahin,
Bulutumsu mavilikte kontrol
Bulutun özgürlüğü ahşap kapılı hücrede hapis
Kaderin kırk derece ateşinde kavruluşlar
Ertesinde akıl tutulması
Külleri insanlığa adanmış.
Vücudu sessizliğe emanet.
Nehrin bittiği yerde çetin girdaplar.
Uğultulu kafirler
O ıssızlıkta kaşınmış
Hutbedeki açık vaazda hiltler
İlletlik hileli
Barış süngüleri çekilmiş
Nisanda savaş.
Demir villada eylül kahramanları
Gevşerler tepsilerde
Krediler bittiğinde kayıp
badem gözlü savsaklanmalar
Kolu kanadı kırık yolcuların,
yolu izi kapatmış tipi
ıssız bozkırın orospusu da öldü
yarın hangi dünyada buluşulacak
eylül bittiğinde pedere ölüm bulşamış.
Acaba kadersizlik mevzusu mu
Yoksa orospuluk…

İNCİLER

İnci koltuklarda incindim
İnceldiği yerden kopsun artık
Olduk olmadık zamanlarda erildim
Koltuk altından inciler derdim.
Misk kokulu incili
Meşk kokulu
Programsız eğilmelerle gerildim.
Hayırdır arkadan hançer,
Saplandığında dev gibi devrildim.
Evrildim
Küpesinde çift yönlü kılıç,
seni seviyorum çıkarmalı
tek şifreli
Rahat mücadelelerle yaşanana veda.
Sonsuza dek gülmeden ağız dolusu elveda,
Başarı insan tadına takılı obez yaratık
Doğru gösterge,
vermeden almak mahsusatı satılık
Seni koltuğa mıhlayan incilerden derdim
İncilere incindim
İncilerden bir kolye derdim ve
Sana getirdim.
Elbette gerildim geriledim
Benden sana ilk ve tek hatıra
Misk kokular ise bende kalan anılar.
Meşk kokusunu aldığında
İstesen de iade edemem ki.
Koltuğumun altında inci dizili kağıtlar,
İnceden incileri yazıyorum
Derdim şimdilik incilere inci
Gün olur çatar okursun…

TATLI TATLI

Ömrün tatlı duyguları budamakla geçmiş.
Budalaca paylaştığım dudaklarımda korku var, iç.
Yüzümü gömdüğüm sıcaklık
baldırlardan kasıklara kayıklara
İç çekişli sarhoşluk ve eşsiz mırıltı sendelemesi
İçtikçe içmeler
Mis gibi kokan ateşi yutuyorum dağlanarak.
Kalçalarını açmış düşler ıslık ıslığa
İş çığırından akıl zıvanadan çıkmış bir kalemde
Ivır zıvır dalgınlıklar öbeğine çakılıyım
Nefretin nemine gömülmüşüm
Ağzına bir lokmacık koyamadığın şehvet suskun
Paylaşamadığım geçmişi umursamadan yakıyorum.
Mızmızlanışın bu kadarı da fazla
Sabırsızlığıyla alay edilen de tatlanmışım
Tel dolapta otlu peynir ve adi şarap,
Bakirliğine el attığın yatakta gecikmiş çığlıklar
Uzun içlenişin ve inleyişlerin uzağında süt çocuğu saflığı.
Anne ninnisiyle uyuklanılan düşlerim kıçı başı açık
Güzel yüzünde kanadı kırık hayat
Azıcık uzlaşı, çizgiler sıcak
Sarı saçları çıplak göğüslerini saklıyor
Sırtüstü yatışlar aydınlanışın orağında
alevli azarlanmalar tavında
Sabaha karşı bulutların üstünde zıtlaşmalar.
Dudaklarında utangaç sürgü ve titrek vücut
süslü, püslü bir adanmışlık buluntusu
Yakınlaşmalar bahara yakın çiçek tozlarıyla.
Ömrüm tatlı görüntüleri baltalamakla geçmiş.

DALGALANMALAR

Mozaik taşlara çarptı tatminsiz dalgalar.
Yere eğilen bakışlarda dalgınlık
tersine dalgınlık ve çılgınlık bakışlarda
Dudağından sarkan asıl tahminler, asil
Gözlerini dikti mavi canavar dehşetinden çıkanlara
Zekasını sevdiğine yuvarlandı istem dışı
Dalga kısa dalga ayrıldı
Öpüşler omuzlardan aşağı.
Korkuları gördü, derdi aşklaydı
Dalgaların boyu aşıldı
Cömertçe vaatler deşti kutsal yazıtları,
Nameleri ninniledi zarflara
Gömleğinin üstünden ısırdı hazzı
elini sürmeden kara taşlara
Soğuk mozaiklere çarptı hüznü
Gerilen bedeni dinledi deliren ruhuyla
Kasırga yayıldı arsızca mermer sütunlara
Şamdanların ışıltısında vahşi sesler kararlığıyla
Karardı gözler aşka
Biçare yayıldı tatminsizlik dağlara
Fitili bitik döngüde kendi kendine hücre hapsine dönüştü aşk
Dalgaların boyu kısaldı
Işığı söndürmeden gel giriver hücreme sevabına
Aşk desenli battaniye
Fotoğrafı renkli, fotokopide çoğaltıldı, tıpkısı.
İçini dökebildiğince serbestsin bu gecelik
Gelişi bir ömre bedel,
Gidişi dünyama özel
günahına amadeyim.
Boğuk gölgeler beyaz giysili yavaşça süzülüyor.
Koridorlara silici
Kelepçeleri duvara çarptılar tarihsiz dalgınlıkla.
Dalgaların boyu tarifsizce uzadı
Mermer sütunlar çöktü yarınlara

DEĞERLİ MAHKUMİYETİN SIRRI

Simasını zincirledim içime
Orijinal akşamlara sinerek silikleşen
Akşamları kızaran semaya.
Desteksiz yargılara güvenerek hem de ...
Vay anam ne yanlışlar dizilmiş boğazıma.
Nedensiz, tarihsiz geçişlerle sıradan çıktım,
Birbirine kenetli hoyratça.
Ellerim boşa açılı
Oturmadan rahatça ranzama,
Değerlenen mahkumiyetin sırrına geriliyorum
Seni sende sana arayarak geçiştiriyorum kasveti.
Gözdeliğine yazıldım azıcık.
Değer, değer sana köleliğe ama yanıldım.
Yandım yarı yarıya
Baş köşesindesin zindanımın
Delice ekore ettiğim zindanda başköşesin.
Duvarlar sana açık
Sen onlara kapalı devre canlı yayın
Zihnine çeken beni o hınzır sır,
Has sabırsızlanmalar ve yeni yetmelik.
İlk göz ağrısı
Mahkumiyet müebbet.
Zindanımın büyüsünde yürüyor gün
ve geceye içerledim.
Su gibi geçmiş gitmiş muhabbet.
Gün gibi geçmiş gitmiş hayat
Zincirledim simasını içime…

YASI MASI YOK

Ya zemine çakılacağım
Ya kozasında ipek yumuşaklığına
Çarpılıp ceryana kavganın içine
Cayacağım zevk diyarından
Salaş mekanlarda dağılacağım sonra
Sarhoş düşüncelerde sütliman gecelere
Böcek, bürümcük ipeğe döndüğünde
Yüzümü kara dağlara
Kaçamak ağa takılı neferlerle
Tapınacağım
Bu sefer başka bir cilt
solacak gözünün bebeğinde fer
Nefessiz geçtiğinde tehlikelerden cıscıbıl
Ayak tozunda hapşırılası aşk doğacak
Sırıtıyor meleğin yansımaları geleceğe
Meltemlerle uçuşan kır saçlarda gençliğin
Gençliğin en yaşlı geni
Zahmet, unutmak, rahmet ve engin ar dörtlükte genleşecek
Ya sı, ma sı yok, evet evet
Başladığında derin sızı
Nişangah tam göğsümde sol yanda
asılı
Sakın ıskalama
Vur alnımın çatından
İpek teni yırtsın geçsin tek vuruşta heves
Tam yerine çakılsın
Ya da kazasız belasız ipek yumuşaklığına aldanış
Yatış öncesi form doldurmadan…

LUGATÇADAN

Katılım belgesinde adım yazsın isterim
abece
Sonra yakaya iliştirilsin.
Kart yakamda ismim kocaman,
soyadım yok sadece adam
Veya katılmayabilirimde ama
Yazman üye benim.
Asla kaçamam
Katıla katıla gülme sakın,
Gizemli tebessümler duvarda asılıyken
Tabloda senin gençliğin sanki,
Tabulaşmış mim bakışlı
Mahmur ve mağrur
Demir kapılar ardındayım yine yakasız
Yamasız giyinmeden
Karşıda iki benzersiz sertifikalı seyirtmiş
Bölgede haziran çarpıntısı,
Belgede kalp çırpıntısı.
Narin güneş klimalarla baş edemiyor asla
Sözün eri dizelerle ben yanarım ağır ağır
Kalemde mürekkep kifayetsiz.
Mürvet yaya yolundaki kaza
Kalk gidelim lugata karşı seninle lütfen 
Diğer kaldırımda yürüyen sen değil misin
Korkarım yok, levhan da yok boynunda
Küller dört bit yana savrulmuş,
Yutulmalık haplar kutusunda
Bir bir yanıyor damarlar
Usunda uslu günler özlemi,
özünde söz kalmamış verin diğerlerini
Güya bu tesadüfi bir yakınlaşma olcaktı
Olmadı olmamış temsili
Lugatta yenilenmiş sözcüklere yer kalmadı.
Abece
Katılım belgeleri sanki çalınmış

En kötü haber en başta…

Hiç yorum yok: