KAHVEDEN NEDEN
Kızılşaplı poşusu terli,
Cura çalar küçük birader
bebelikten
Dilbazlar kurulu meşk eder
ardınca,
Hapşırtıcı bir toz inceden
Tıkar soluğunu arsızca,
Boğar nefesleri
Fiyonk yakalı tipo baskı
Çatmada ki kanlı, sırıtkan resim,
Soyka, sanki kin tutar
ve azar azar zehirler
Mukadder der, dertler dertop
Tutkular susar.
Aydın havası kesilir
hava pusar kan kusar
ciğer kanar
Gökyüzü ağlar ateş yutar
Yani hava insanları boğar.
Zindan kılıklılar curayı parçalar
Birader artık Allah’ a emanet
Hani emanete hıyanet olmazdı
Kızılşaplı poşusu kanlı.
Neden?
Bu hikaye niçin böyle bitti…
EYLÜL BİTTİ
Issız bozkırlar tehlike
içerisinde
Orospuluk.
Yıldızlar altında ölüm kuşu
kanatlanmış.
Kolu kırık,
Kızıl ufukta alaca karanlıkta
Korkusu
Eylül bitmedi diye
Macera korkunç gerilimler
beyazında
Kireç gibi doğan, şahin,
Bulutumsu mavilikte kontrol
Bulutun özgürlüğü ahşap kapılı
hücrede hapis
Kaderin kırk derece ateşinde
kavruluşlar
Ertesinde akıl tutulması
Külleri insanlığa adanmış.
Vücudu sessizliğe emanet.
Nehrin bittiği yerde çetin girdaplar.
Uğultulu kafirler
O ıssızlıkta kaşınmış
Hutbedeki açık vaazda hiltler
İlletlik hileli
Barış süngüleri çekilmiş
Nisanda savaş.
Demir villada eylül kahramanları
Gevşerler tepsilerde
Krediler bittiğinde kayıp
badem gözlü savsaklanmalar
Kolu kanadı kırık yolcuların,
yolu izi kapatmış tipi
ıssız bozkırın orospusu da öldü
yarın hangi dünyada buluşulacak
eylül bittiğinde pedere ölüm
bulşamış.
Acaba kadersizlik mevzusu mu
İNCİLER
İnci koltuklarda incindim
İnceldiği yerden kopsun artık
Olduk olmadık zamanlarda erildim
Koltuk altından inciler derdim.
Misk kokulu incili
Meşk kokulu
Programsız eğilmelerle gerildim.
Hayırdır arkadan hançer,
Saplandığında dev gibi devrildim.
Evrildim
Küpesinde çift yönlü kılıç,
seni seviyorum çıkarmalı
tek şifreli
Rahat mücadelelerle yaşanana
veda.
Sonsuza dek gülmeden ağız dolusu
elveda,
Başarı insan tadına takılı obez
yaratık
Doğru gösterge,
vermeden almak mahsusatı satılık
Seni koltuğa mıhlayan incilerden
derdim
İncilere incindim
İncilerden bir kolye derdim ve
Sana getirdim.
Elbette gerildim geriledim
Benden sana ilk ve tek hatıra
Misk kokular ise bende kalan
anılar.
Meşk kokusunu aldığında
İstesen de iade edemem ki.
Koltuğumun altında inci dizili
kağıtlar,
İnceden incileri yazıyorum
Derdim şimdilik incilere inci
Gün olur çatar okursun…
TATLI TATLI
Ömrün tatlı duyguları budamakla
geçmiş.
Budalaca paylaştığım dudaklarımda
korku var, iç.
Yüzümü gömdüğüm sıcaklık
baldırlardan kasıklara kayıklara
İç çekişli sarhoşluk ve eşsiz
mırıltı sendelemesi
İçtikçe içmeler
Mis gibi kokan ateşi yutuyorum dağlanarak.
Kalçalarını açmış düşler ıslık
ıslığa
İş çığırından akıl zıvanadan çıkmış
bir kalemde
Ivır zıvır dalgınlıklar öbeğine
çakılıyım
Nefretin nemine gömülmüşüm
Ağzına bir lokmacık koyamadığın
şehvet suskun
Paylaşamadığım geçmişi
umursamadan yakıyorum.
Mızmızlanışın bu kadarı da fazla
Sabırsızlığıyla alay edilen de
tatlanmışım
Tel dolapta otlu peynir ve adi
şarap,
Bakirliğine el attığın yatakta
gecikmiş çığlıklar
Uzun içlenişin ve inleyişlerin
uzağında süt çocuğu saflığı.
Anne ninnisiyle uyuklanılan
düşlerim kıçı başı açık
Güzel yüzünde kanadı kırık hayat
Azıcık uzlaşı, çizgiler sıcak
Sarı saçları çıplak göğüslerini
saklıyor
Sırtüstü yatışlar aydınlanışın
orağında
alevli azarlanmalar tavında
Sabaha karşı bulutların üstünde
zıtlaşmalar.
Dudaklarında utangaç sürgü ve
titrek vücut
süslü, püslü bir adanmışlık
buluntusu
Yakınlaşmalar bahara yakın çiçek
tozlarıyla.
Ömrüm tatlı görüntüleri
baltalamakla geçmiş.
DALGALANMALAR
Mozaik taşlara çarptı tatminsiz
dalgalar.
Yere eğilen bakışlarda dalgınlık
tersine dalgınlık ve çılgınlık
bakışlarda
Dudağından sarkan asıl tahminler,
asil
Gözlerini dikti mavi canavar
dehşetinden çıkanlara
Zekasını sevdiğine yuvarlandı
istem dışı
Dalga kısa dalga ayrıldı
Öpüşler omuzlardan aşağı.
Korkuları gördü, derdi aşklaydı
Dalgaların boyu aşıldı
Cömertçe vaatler deşti kutsal
yazıtları,
Nameleri ninniledi zarflara
Gömleğinin üstünden ısırdı hazzı
elini sürmeden kara taşlara
Soğuk mozaiklere çarptı hüznü
Gerilen bedeni dinledi deliren
ruhuyla
Kasırga yayıldı arsızca mermer
sütunlara
Şamdanların ışıltısında vahşi
sesler kararlığıyla
Karardı gözler aşka
Biçare yayıldı tatminsizlik
dağlara
Fitili bitik döngüde kendi
kendine hücre hapsine dönüştü aşk
Dalgaların boyu kısaldı
Işığı söndürmeden gel giriver
hücreme sevabına
Aşk desenli battaniye
Fotoğrafı renkli, fotokopide
çoğaltıldı, tıpkısı.
İçini dökebildiğince serbestsin
bu gecelik
Gelişi bir ömre bedel,
Gidişi dünyama özel
günahına amadeyim.
Boğuk gölgeler beyaz giysili
yavaşça süzülüyor.
Koridorlara silici
Kelepçeleri duvara çarptılar
tarihsiz dalgınlıkla.
Dalgaların boyu tarifsizce uzadı
Mermer sütunlar çöktü yarınlara
DEĞERLİ MAHKUMİYETİN SIRRI
Simasını zincirledim içime
Orijinal akşamlara sinerek silikleşen
Akşamları kızaran semaya.
Desteksiz yargılara güvenerek hem
de ...
Vay anam ne yanlışlar dizilmiş
boğazıma.
Nedensiz, tarihsiz geçişlerle
sıradan çıktım,
Birbirine kenetli hoyratça.
Ellerim boşa açılı
Oturmadan rahatça ranzama,
Değerlenen mahkumiyetin sırrına
geriliyorum
Seni sende sana arayarak
geçiştiriyorum kasveti.
Gözdeliğine yazıldım azıcık.
Değer, değer sana köleliğe ama
yanıldım.
Yandım yarı yarıya
Baş köşesindesin zindanımın
Delice ekore ettiğim zindanda
başköşesin.
Duvarlar sana açık
Sen onlara kapalı devre canlı
yayın
Zihnine çeken beni o hınzır sır,
Has sabırsızlanmalar ve yeni
yetmelik.
İlk göz ağrısı
Mahkumiyet müebbet.
Zindanımın büyüsünde yürüyor gün
ve geceye içerledim.
Su gibi geçmiş gitmiş muhabbet.
Gün gibi geçmiş gitmiş hayat
Zincirledim simasını içime…
YASI MASI YOK
Ya zemine çakılacağım
Ya kozasında ipek yumuşaklığına
Çarpılıp ceryana kavganın içine
Cayacağım zevk diyarından
Salaş mekanlarda dağılacağım
sonra
Sarhoş düşüncelerde sütliman
gecelere
Böcek, bürümcük ipeğe döndüğünde
Yüzümü kara dağlara
Kaçamak ağa takılı neferlerle
Tapınacağım
Bu sefer başka bir cilt
solacak gözünün bebeğinde fer
Nefessiz geçtiğinde tehlikelerden
cıscıbıl
Ayak tozunda hapşırılası aşk doğacak
Sırıtıyor meleğin yansımaları
geleceğe
Meltemlerle uçuşan kır saçlarda
gençliğin
Gençliğin en yaşlı geni
Zahmet, unutmak, rahmet ve engin
ar dörtlükte genleşecek
Ya sı, ma sı yok, evet evet
Başladığında derin sızı
Nişangah tam göğsümde sol yanda
asılı
Sakın ıskalama
Vur alnımın çatından
İpek teni yırtsın geçsin tek
vuruşta heves
Ya da kazasız belasız ipek
yumuşaklığına aldanış
Yatış öncesi form doldurmadan…
LUGATÇADAN
Katılım belgesinde adım yazsın
isterim
abece
Sonra yakaya iliştirilsin.
Kart yakamda ismim kocaman,
soyadım yok sadece adam
Veya katılmayabilirimde ama
Yazman üye benim.
Asla kaçamam
Katıla katıla gülme sakın,
Gizemli tebessümler duvarda asılıyken
Tabloda senin gençliğin sanki,
Tabulaşmış mim bakışlı
Mahmur ve mağrur
Demir kapılar ardındayım yine yakasız
Yamasız giyinmeden
Karşıda iki benzersiz sertifikalı
seyirtmiş
Bölgede haziran çarpıntısı,
Belgede kalp çırpıntısı.
Narin güneş klimalarla baş
edemiyor asla
Sözün eri dizelerle ben yanarım
ağır ağır
Kalemde mürekkep kifayetsiz.
Mürvet yaya yolundaki kaza
Kalk gidelim lugata karşı seninle
lütfen
Diğer kaldırımda yürüyen sen
değil misin
Korkarım yok, levhan da yok
boynunda
Küller dört bit yana savrulmuş,
Yutulmalık haplar kutusunda
Bir bir yanıyor damarlar
Usunda uslu günler özlemi,
özünde söz kalmamış verin
diğerlerini
Güya bu tesadüfi bir yakınlaşma
olcaktı
Olmadı olmamış temsili
Lugatta yenilenmiş sözcüklere yer
kalmadı.
Abece
Katılım belgeleri sanki çalınmış
En kötü haber en başta…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder