20 Şubat 2015 Cuma

ŞİİR YONTUSU…



KOCAMAN DÜŞ

Küçücüktür düşler büyürler
Küçücük bir kitabevi açmayı düşlermişin
Okuyup okuyup satarmışcasına
Çiçek evi gibi kokan
Ama kitap
Beyoğlu’nda.
İstiklalin sol tarafı olsun bari
Moda simit evlerinin birinin yanında,
Kıyıcığına tutunan
Kitapçılara yaptığın çörekleri ikram edersin
Ev yapması, el işi, emekten yüce yemek
Kırılmaz camdan tezgahında
Kırgınlıklar ve yenileniş
Dirilişin dili buya
Açtığım küçücük kitabevine her gün düşermişim
Gün gün teker teker sayfa sayfa
Okumacasına satmışım
Ederini ödemeden kasaya
Yazdıklarını hatmederim ben,
Darılma kızma yok
Beyoğlu’nda.
Çiçek gibi kokan,
Kitapçıda.
Tenini hissedersem sol tarafımda
Beri dönemem yüzümü,
meğer ne çok istermişin
istermişim meğer
Kitap seven bir kadın
Sıradanmışçasına küçücük elli
Aklıma canıma okuyan
Kitapçı da kitap
Sırılsıklam ışıkları teras katında açan.
Küçücük bir kitabevi açma düşünü
Düşleyen düşükünüm
Beyoğlu’nu, İstiklal’in solunu
Ve çiçek çiçek kokan soluğunu
Meğer dünyalar kadar kocaman severmişim.
Özleyince anladım küçücük düşlerin büyüdüğünü.

BİR NUR VURURSA

Bir mum diktim
Bir mum diktim kilisede
Adadım kendimi yaradana
Bir nur vurdu alnıma
Yeni erim artık yetiştim,
o yerli değilim artık
Yetişin yoldaşlar er vakitte
Güneş ufka doğanda
İki rekat namaz
namaza durdum Yeni Cami’ de
Bir nur değdi yüreğime
Ali değilim artık, o yerdeyim, o yerliyim
Savuşun dostlar er vakitte
Düşman kurşununu sıkanda
Ne sen kilisede ne ben camide ne de cemde
Aynı mezara giren iki sevgiliyiz artık,
Mum diktim, namaz kıldım, semahladım ayıldım
Bir nur saçıldı dört yana
Kırklardan ayrıldım
Güzellerim ölümlü değilim artık
O yerli idim, yoluna yeni erim, yorgun yolcuyum
Kurşuna kurşun rastlar er vakitte
Sevdalar sala yatanda
Ne sen ağla ne ben güleyim ne de kim
Aynı rüyayı gören iki faniyiz artık.
Artık günleri yıllara ekledim
Söz dizdim, göz açtım, dil saçtım
İyi niyetli beynamaz oldum, açıldım
Bir nur yağdı üzerime
Aradım sende kendimi
O yerli değildik artık
Bir can buldum savruldum
Bir nur değerse dile
Asla klişe değil
Bir mum, iki mum…

PİJAMASI ÇİZGİLİ

Sen kokuyor pijamalar
Yumuşacık
Isıcak ısınacak ve çizgili
Düş gücümü anlattığın o masallar bozdu
Köreltti yetişkinliğimi teninin alacası
Usulcacık sokul
Usulcacık
Sıcak ve ısınacak
Bu akşam başka akşam.
Varsayıyorum anlattığın o masallar yaşlandı
Öldüler çok uzak diyarlarda
Eksik kalanlar çok
Çok görülür eksik aşklar
Bir kez diye başlar tüm ayrılıklar
Haydi sarıl
Sarıl ısıcak, ısınacak
Bugünden yarınlara yetmez ki nefesim
Höpürtüyle yudumladım çocukluğumu
Gençliğimi çaldı evren
Yetişkinliğim kaldı acınacak
Sen kokuyordu aldığım bütün nefesler
Nane ve kekik ve zencefil
Ve zeytinyağlı sarı sabun
Sen kokuyor pijamalar yumuşacık
Enine boyuna çizgili
Düş gücümü masallarda ki çocuklar çaldı
Kör ettin silme masalcılığımı
Hangisi ses hangi aksan kaldı ki geriye
Ağartsın geçmişin izlerini
Kim eğlendirir zamanı artık
Karanfil dedemde öldü çok evvelden
Beklenti yüklü düşler boş nahoş
Ve kocaman kocaman bakan çocuk gözler hoş
Dolu dolu yağdı kar içim yandı
Belleğimde sere serpe yatıveren sözlere mi aittim yoksa
Yoksa yumuşacık pijamalar kimin
Biliyorum o masalların hepsi yalandı
Homurtuyla yudumladım yettiğince gerçekliğimi
Sen kokuyordu pijamalar
Çizgili, enine boyuna çizgili
Pijamalar sen
Aldığım nefesler enfes ama yetmez yarınlara
Sen kokuyordu evren
Nane ve kekik ve karanfil.

NOBEL

Dinamit pamuk tarlasına düştü
Sen annenin pamuk teninden
Truva atında binlerce hain saklı demirden
Sen cephane taşıyan kağnıları düşün yavrum
Kağnıların kırık tekerleğine yama olanları
Nineleri, anaları, dedeleri ve çocukları
Ben öğreteceğim sana
Yaklaş kürsüye ve seslen şu yalan dünyaya
Tüm yanlışların
Gelecek kuşaklar ödeyecek hesabını
Çizgi dışı bir hitapla başla
Kendini savunma hakkını da kullan
Piramit pamuk tarlasında çöktü
Sen diz çökme
Sen eğilme asla
Anatolia tarihinde binlerce hain yazılı
Sen top mermisi taşıyan anaları düşün yavrum
Öksüz kalan kuzuları kızanları kopilleri
Öğreteceğim ben sana
Yaklaş kürsüye ve seslen dünyaya
O değerler ki unutuldu
Geçmiş kuşaklar canlarını seve seve verirdi
Çizgi dışı bir cesaretle an
Atanı savunma hakkını da kullan
Keramet pamuk tarlasında
Dinamitte yalan Nobel de…

ASİ KENTİN ASİMİLESİ

Yorgun güneş bir o bulutu bir bu bulutu öpüyor
O bunalım şöleninde
Acılı düdüğünü öttürüyor Karşıyaka vapuru
Kordon boyu yalıları esas duruşta
Kıpkızıl ve narin asi kent
Mendireğe sırt dönmüş ege
İçin için yanıyor dalgalar
Bu asi kent benim
Ben bu asi kentliyim
Yorgun güneş İzmir’i öpüyor ıslak sıcak
O yarım buçuklukta
Acılı düdüğünü dinliyorum Karşıyaka vapurunun
Kemal’in maviliğinden parlak gökyüzünü
Mermi vızıldayışlı bir günlük
Kıpkızıl ve ciddi dik yazılı
Yorgun güneşin batışını anlatıyor
Elbet doğacak yarın
Elbette aydınlanacak gün
İçim içimi kemiriyor yarından da yakın
Bu asi kent benim
Ben bu asi kentliyim
Asi kentin asimilesiyim
Ey saat kulesi vur gece yarısını
Mendireği öpsün ege
Kemal’in kararlılığından daha kara
Her gece her gece ta ki yoruluncaya
Ve güneşe akın başlayıncaya.


ÇILGIN ŞARKI

En çılgın gökyüzü sende İstanbul
En çılgın yeryüzü de
Yedi tepene çakılan haberler bulut mavisi
Jenerikte o bilge ses,
Hıçkırıklı gözü yaşlı
Caen’de, Dublin’de, Riga’da gecikmiş nefesler
Uzak diyarların şenliği Çınaraltı’nda çaylıyor
Akşamları başka ölçekli
Durgun hareketli ve yoğun baskılı
Nargile fokurtulu, tarihi hamamlı çarşı
Türk lokumlu, şiş kebaplı, yeni rakılı
Çiçeklere boğuluyor Taksim’in arka sokakları
Üst üste insanlar ayni şarkıda gizli
Bu kabına sığmaz öfke senin İstanbul
İstanbul en öfkeli şehir
Ödülümü arkadaşlarım alsın,
öldüm ben esen yeller kuşun gibi vızıldadığında
Mayıs sıkıntısı vurmuş gecelere arsızca
Kısıtlama sakın ay şehrimi
Ey zamansız ölümler
En kırmızı yalnızlık sensin,
aşk kırmızısı lakin yakmayan
Şimdi festival zamanı,
balayı, nikah, nişan tersine düzen
Olası her yol denendi,
Dilsizim artık kaçak gecelerden sonra
Binbir geceden çıkan çılgın şehir
seni gidi İstanbul
tüm çıldın şarkıların şehri
şehrim bir emrin var mı?

KUZEYDOĞUDAN BATAR GÜNEŞ

Kozmopolit tanıklığıdır benimkisi
Kozmoz uzarken usuma
Kozmonotun ayak sesleridir tiryakiliğim
Çöken bir imparatorluktan kalan yerdenim
Kuzey doğudan
Matemler yaşıyorum dünya uyurken en derin
Kuklalar cehenneminde
Özgürlük heykelidir
Billur kartopları
Sicimlerin ucunda salınan hayat
Deniz de büyüyen naz
Öpüldükçe büyüyen umuttur
Cennete köprüyüm
Cehenneme direk
Kozmoz azarken usulünce
Kozmopolit sanıklığıdır benimkisi
Kuzey doğudan
Çöken bir imparatorluktan uzayan kanal
Kuzeydoğudanım.
Sitemler yolluyorum dünya sarhoşken
İnsanlıktan nasipsizler kuklalar cehenneminde
Kuzey doğudan batan güneş
Özgürlük heykelidir
İdam sehpasında sallananlara
Defnedildikçe umuttur doğanlar memlekete
Cellatlara rağmen
Cennete sırat kurulur
Geçiş sıramızı bekleriz...

DARAĞACINDA TATLI SÖZLER

Çocuksu mavi gözlerinde inanç ve masumiyet
Pırıltısı çağlar pınarlara düşmüş
Kimseyi peşinden sürükleyemeyecek sanılan türden masum
Ama bir o kadar da direnişçi
Yol upuzun zor bir yolculuk,
Ama liderlik için doğmuş sanki
Erkenden evrilmiş diri mi diri
Kimler gelip kimler geçse o bir numara
Acı çektiği besbelli
Şeref madalyası zindan duvarında
Hücre hücre tebeşirle çizilmiş
Bu uğurda aceleye gelmiş kramplar yüzünde
Göğsünde hafif kızarıklık
Mermi çekirdeği değmiş,
Gülümsüyor azap içinde üzgün
Dediğini yapamamış
İşbirliği paylanıyor dış kapıda
İşbirlikçiler dört bir yanda
Savunmasız biri daha düşer kurtlar sofrasına
Bekler keskin köpek dişliler
Acıklı yanlış anlamalarla zil çalar
Zil zurna ölümlere
İnsancıl bir duruşla bitmeyen direniş başlar
Yükseldikçe yücelir güneş
Yepyeni düşüncelerde parıldayan deniz
En yetkinlik çağında ecelsiz
Ölüme yatmaktır devrimcilik
Gençlik vücudu terk ediyor belli belirsiz
Odalara gizlenmişler kuyruklular
Karşı karşıyalık tasarlanmış çok önceden
Beylik kahroluşlar pazarında
İddialı oyunlar tezgahında en canlar
Artık seyirciler bu oyunu beğenmiyor
İzlettirilse de zorla cebirle
Kontrol edilemez arık canlar
Alçak gönüllü tanışmaların kucağında güvensizlik
Emiyor memleketin memesinden
Berbat bir diktatör diktasında
Terbiyesizce usa hükmediyor, hükmettiriliyor
Sözler meclisten dışarlıklı
Çocuksu mavi gözlerde masumiyet asılıyor
Çocuksu mavi gözler de inanç ve masumiyet
İnançlılık her sıkışıklıkta beş paraya satıldığından
İnanç hepsinden öte can yakar
Cana can değer değdikçe başlar ilmeğe
Beğenisi suç olmaksızın yayılır
Darağcında sözü tatlıya bağlayan yine kendisidir
Şahitler kötü bir partinin iyi üyeleri
O tatlı söz ki kimse bilemedi
Çocuğum bilemedim mavi gözlerde suskunluk saklı
Çocuksu mavi gözlerde inanç ve masumiyet.

Hiç yorum yok: