13 Şubat 2015 Cuma

TARİHSİZ ŞİİRLER

GÜNÜ BİRLİK AKAR TARİH

Günü birlik aksın tarih
Eşsiz kumsallarında güneşlenelim doğanın
Kızıl kuleden kaleye
Aile boyu dost doğru yanarak
İnce kuma ulaştığında dim çayı
En harikasın harlanarak
Biraz tarih soslu tersanede biçimlenelim
Dinlenelim şarap hasanda,
şaraplı kervansarayda sızlanır tılsım
Ağaçların gölgesi muz ve siril
serilsin portakallıklar önümüz sıra
Yaylasına çıkıp lezzetine varalım aşkın.
Aşkın muhabbetin
Gürül gürül aksın aşk
bin yıllık çınarın dibine
Tadına doyulmaz güneş yanığı teninin demine
Üzerinde yuvarlandığın ışıklar
Emanettir elime dilime
Hoş kokulu serinliğin yamacında minnetle
Toros dağlarındaki dar boğaz ve buz sularda yıkanalım
Yanalım tanrıların ateşinde
Korsan mekanı tutuk mağaralarda
sadece biz mekanlaşalım
Denizden uzak dalga boyu yemedik halt bırakmadın
Oyma pınarlara düşen hatta,
hatrın kalmasın diye belenelim hatırata
Limanda yudumladığım özlem yüklü eser sensin.
Sensin diye esaret
Eşsiz aşklar eskimiş
ciğerime yüreğime al benizli cemalin dolsun,
doğsun sıra adalara renkler
Kışlık sevdaların pınarından diş çaldıran
Dirilten dişiliğin dökülsün şelalelerden
Eşsiz kumsallarında güneşleneceğim günü birlik sılanın.
Kızıl kaleden ikiz kulelere
Oradan eşsiz kumsallara güneşle elele..


YÜRÜYÜŞ EYLERİM..

Şahane yakıştı valla,
Sahiden de yakıştı kış ortası
Giyip çıkardığın annelik varya tıp oturdu üstüne
Belden biraz büzgü,
kollar narin yeşil damarlı bilekten manşetli
Saçlarında kırmızı kurdele
Dudağının üstünde ayva tüyleri nemli
Yüzünde tatlı tebessüm.
Yakalar kaldırılacak ama sıkar,
çocuk  ta emecek kar memeden
Ve pespembe ipekten bir eşarp gerdanda.
Omuzlarında sahici meltemler uçuşsun,
Övün hafif dekolteli
efil efil deniz koksun
otağında konağında
İçine sen bilirsin pamuklu
veya saten tutamlı
Bak geceliğin boyu diz üstü olsun
rahat edersin hafiften uzandığında
Göğüs gergin ilerde, baş dik,
dik tutabilirsen eğer direncini
Şahane yakışır valla,
Sahiden de yakışır hem de kış ortası
Canından kopardığın can memende muti.
Mutlu mutlu emdikçe gün sayıyor azrail,
Emzirdiğin gülden çiçeksanki melek
Deriyor dengine
Şarapsız akşamlarda cici annecik.
Bir yürüyüş eylemişsin hayat uzaklaşırken
Dünya tutmuş elinden.


MERAMINA MERA

Boşta çalışmaktır asıl işi
Aylaksız yani,
Vazifeli vasıfsız.
Şuursuzca çile kaldırımlarda,
Kalkıştan yatışa
Örtülü akşamlarda ahmakça.
Mühendisliğin hendesesi kaymış
Ulaşılabilecek nahoşluklara zevkle,
çirkinliğe ve paslı çarka en uzak
Zorlukla uymak zindana.
Mercek altında noksan imgeli,
Basılı belgeler doğrultusunda dengesizlik.
Çare aramak hissiz,
Yalvarırcasına  yaversiz
Saf alışkanlıklar tortusunda zorla
Günahsız dokundurmalar yani dokundukça.
Her yeniye eski fiyat
Güya aslı buymuş,
boşluk gibi bir mera
Lisanslı toyluklara bağlı geçirmezlikte
Meramını anlatamama faslı
Direnç bedava bal,
boyun eğiş acı şirke küpüne dalmak
boydan boya acı
Sonra meramını anlatamamak yine ve yeterince
Boşa yazmaya uğraşmak belki,
Olsun varsın dilbazlığıyla bağlanmak
Zaten daktilo da epey eski olunca
ayrıca o yerliden emanetse bir kısım anılar.
Meramına meradır mühendislik…

KAYA BALIĞI

Ve o saydam gerginlikte
İki elinde saklayamadığın göğüslerinden içecek melek
Dinginliğini enginleyecek
Avuçlayacak minnacık.
Şebnemlerine avuç açıp dilenerek
Duru kanım beynime vurduğunda,
Göbek çukurundan çıkıp
Yeşil gözlerini yum hadi
Hafif eğik ağzına dolacağım
Bende benim
Burnundaki hızmadan kayan dilimle.
Derinliğine dengin
Senin ki kulağımda.
Ve kırmızı.
Tüm ayrıntılardan sonra
Ayırdına varacağım doğurgan gerçekliğin
ve doğaya doğacağım
doğurganlığın doru atlısı sensin
Kuru yaprak gibi savrulacağım kırık dökük.
Savur beni saplantıların ötesine tek parça.
O parça sana ait kalsın
takılı kaldığım çıplaklığın özünde üzüm gözlüm
Ve o şeffaf serinlikte
İki elinde saklayamadığın göğüslerinden içecek kırmızı melek
Dinginliğini emecek dirilecek
Avuçlayacak minnacık
Isı ve neme duyarlı titizliğinle
Dol bakalım sarı yapraklı serinliğe salınarak.
Sevinmenin kupasından içtiğim sevişmelerde dol.
Ve de yeşil, ve de kırmızı
Seni tümüyle saklayacağım, gözümün çiçeği
İçerleme hiç ellerinle saklayamadıklarından içtiğim
Göğüslerinde uyuduğum uyandığım
Karşıyaka da bekliyorum.

DÜNYALAR

Sadece ikimize küçük bir dünya isterim
Ve seni arka bahçede
Gün ağarırken avlamak.
Meralim,
Peşini bırakmamak sevişken yağmurlarda
Ardına arlanmak
Ağzında kekik kokusu
ve koklamak en yakıcılığı
Sarmaş dolaşlığın ötesinde yeniden yoğrulmak.
Soluk soluğalık bitmesin isterim.
Sadece ikimize küçük bir dünya
Yıllara varan dilin ucundakileri
Söylemek bir ağızda
Kekik buğusunda ıtırlanmadan,
Veya dinlemek vücudunun ahengini
Sellenmek silbaştan
Çıplak vücutların şiirini yazmak
Piyanoda notasız çalmak
Çisentilerle serinleyen ateşi tutmak
Yılkının yelesinden yakalamak
Yıkıntılar arasından bir dünyaya açılmak
Dar bir pencereden kara bir delikten
Hiçbir erkeğin, hiçbir kadının öpmediğince sıcak
Öpmek ve örülmek
Yanı  başımda yankısız lezzet,
Yangınlar arkası ağlamadan doğan iyi niyet
Avcıyken avlanmak
Günahsız zevkleri mucizeye sunmak
Arınmadan alınmadan put gibi
Sonsuzluğa yakınmak
Yanmadan, yakınmadan en yakınlarda
Doğacak çocuğumuzun adı derya olsun isterim.
Dünyaya karşı küçük bir pencere
deniz derya ve dalga kıransız bir liman
Penceresinde beyaz güller ve inci,
Güldalı ve harmandalı kırılganlığında
Ölümü de ölümsüzlüğü de birlikte sınamak
Örttüğün bunca güzellik  açığa çıksın
Bırak kendini arka bahçeye
Meralim
Peşine düşen sevişgen dalgalara yakalandın
Kara ve kör, mangalda kor
Güneş lekeli sırtında bir duru karayel
Bir yük de ben olmayacağım
Ömrümdeki en büyük zevki sana borçluyum,
Belki de ilk
Ve sen arka bahçede yalınayak.
Ve ben peşinsıra yok olacağım
Sırra kadem
Sadece ikimize kocaman bir öteki dünya isterim
Gerisi yalan ki yalan
Dünyalar da yalan...

SERHUŞ

Asmalı bahçede sarhoşlayınca ben
nahoş akıl dürtmesiyle
darıldın sanki sen
Rakıdan mı sandın?
Aslan sütü koça yakışır gülüm
Balada çağıran  o armoni olmasa
Ve aşırdığın o yürekteki kahırlı yangın
Ayılamayacaktım dünyada gerçekten
Hiç mi suçun yok nurum
Zahar hiç mi günahsızsın
Zinhar faslında acılar hafiflemez
Cürümsüzce eğer durum,
Bu ne menem kurum ruhum
Bu ne derinsi uysallaşma
Geceyi dizginleyen buram buram tütsü
Ve tüller arasından
Sıyrılan o raks ve
O rakkase yok mu bir
Ne rakısı nurum
Raksında derişmedik mi iki
Yoksa ona mı kızdın ruhumun tuzu üç
Üç kerelik ti sabıkamız
Üzümler karardı belki, sapsarıyken
Güneş yarıldı
Asmalı bahçe asıldı.
Darağacında sarhoşlayınca sen
Belki beni asıldı sandın gülüm
Taburenin ayakları kırıldı
iki serhuştuk iki arada bir derede
iki cihanlık çakırdık

Asmalı bahçede ayıldık ikimiz…

Hiç yorum yok: