3 Şubat 2015 Salı

ŞİİR DÜNYASI

ŞİİR DÜNYASI

IŞKIN
 
Zıpka giymiş zıpkın gibi.
Kara dağlardan namı aşar gelir
Harp etmiş Karahisar önlerinde
Harp arası aşk
Kemençe mızıka çalıp horona durmuş
Boyunduruğu kırmış gümüş elleriyle.
Aldırmamış göğsünü sıyıran mermiye,
Tiradlara bırakmış canını cesaretle.
Celladı tutmuş mezar taşına yatırmış
Çaresiz imdatlardaki huysuz devşirmelere el sürmemiş
Gırtlağına dayanmış fındık gibi.
Kara vicdanlılara isyan
Doruğunda hürriyet, gedikkayada hayret
Aksuya er doğanlar oturup yazmış delikanlılığın kitabını.
Yanağında mavi bir öpücük ateşli mi ateşli
Dalga dalga
Gözleri yeşile aşık,
gri ışıkta kayıp manzara
tek adalı Karşıyakalı
zıpka giymiş zıpkın gibi
Açık sözlü memleket uşakları.
Kızıl ateş coşkulu,
Ateşbaşı çıtırtıyla savrulan kıvılcım
Nesli tükenmiş arada anılan,
Fişeklik çaprazvari ışkın gibi
Hepsi birbirinden civan
Kara şapkalı kara zıpkalı...
  
ARARIM DÜNYAYI

Uzunca bir aradan sonra da olsa
Sözcükler sıralasam zorla peşpeşe,
Uyan uymayan kafiyede
Araya seni de gizleyerek isimsizce
Kifayetsiz
Okur bulurmusun beni, seni, bizi
Bulmaktan öte yakıcı sıcağınla sarar mısın
Beynini açıp deli rüzgara
Uçurur musun kendinle gövdemi.
En sonsuza
Bu ten seni elbette tanır,
Ya sözcükler, dizeler, sizce daha neler neler
unutmuştur
Arada bir ortaklaşa koklanır
Kafanın kıvrımlarına saklananlar
Hapsolmuşum ben uzunca süredir,
Açar mısın kollarını dünyama,
Özgürlüğüm sensin.
Tutsaklığın sisinde nefes olur musun hürriyetime
Nefesim olur musun
yüreğime can cananım
Çok söz sıralardım amma,
Uzunca bir aradan sonra zoraki bu kadar
Yol uzun, yolcu yorgun, Dünya küçük ...   
  
KIRMIZI BULAŞTI YAĞMURA

Onca iş güç arasında sıkıldın
İşsiz güçsüz bir kurşun sıktın şakağına
İşgüzarca bir başınalığı çoğaltın,
Ağlayışlarla da kendini.
Ve o gün bıraktığın el yazısı nota kırmızı bulaştı.
Asalakça yaşamaktan yanık yüreğine de ölüm.
Ölmedi inadına beyin,
seni yargıladı beyim
Önce ağır yaralı yoğun bakımlık tı suçun
Sonra makinaya bağlanma.
Ve kırmızı bulaştı yağmura
Kesildi cezan kendi kendine,
kendince gemine düşenlerden nasiplendin
Beyin ölecek vücut yaşayacaktı zorla da olsa
Ver elini organ bağışı
Üşenmediler, üçlediler dörtlediler yalan beyanları.
Dört işsiz güçsüze daha can verdin,
Kayıptasın ama dibi delik kayıktasın
Tek kurşunla nakil öncesi halloldu mesele,
Acildesin, cildesin ildesin.
Sen değil elbet kahpe kurşun kazandı.
Çamur yağmurla indi yeryüzüne
Fersiz bıraktı kara gözlerini
Serde ölürken yaşamak da varmış yeşermekte
Gözyaşlarını tutamadı hiç kimse
Beterin beteri varmış
duyup da yanamamak, yanıtlayamamak ve görmek
Kurşunlar vızıldadı dört yana
tek atış hedef tek tam şakaktan.
İşin var artık gücenme,
Sadece dört kere öleceksin.

DOWN ANNE-MUTLU ANNECİK

Lila renkli hücrelerde yas.
Gözlerde kanlı yaş
İstenmeyen özgürlük bedellisine,
Uzun yürüyüşlerin down yolcusu
İç ritmin salsa seni direkt mongol
Saptırılamayacak olgunluk
Siyah yıldızlarda nihayet .
Altın sarısı parlaklık
Dönüş kasırgasında kromozom animalisi
Kaç ömürlük yastır sofrasına oturulan
Kaygan zeminde ayni safta buluşmak
Zümrüt gözlü suçluluk emaneti ehline
Çala kalem Tanrı muhtırası
Işık, ışık, ışık, ışık ve sevgi demeti
Şanlı erişim cesur katılımlarla şahlanır,
Unutma her konuda destek ve söz,
Dillendiğinde yas dillerde haz
İyi ki nazlanılmış
Kalıtım lüks yolcu bileti
gidiş dönüşlü lila renkli kampanya
Güneşe dokunmalık küçücük bir fırsat
Dokundukça yakar ateşi
Lütfen lütfen zihnim nefes alsın artık
Annecik nurlu ellerinden öpüyorum
Ela renkli gözlerinde güneşe erim.
Lila renkli hücrelerdeki yasa emir
Emir demiri kestiğinde down yolcusu
  
GÜNEYDEN ESER YILMAZ

Görsel yayınlar üç boyutlu
Mat ve soluk
Beyaz kağıda renkli fotğraflı
Bulgu, olgu
İstasyon, hiçbir yer, her yer
Deri boyu çamaşır yıkayan kızlar
Duvar kasten örülmüş.
Apaçık doğuran ana da
Bitli yorgan yandığında
doğurmuş
Sürüyle ağıt
Boğazda bomba ve umut
Mürettebat denizde müebbetlik
Düşman hudutları tutmuşken
Karanlık yüzlü mayın, torpilli
Güney dokuz eylülde kurtuldu.
Yılmazdan kahırlı veda
Soldu.
Oldu soldu.
Parlak ama soğuk
Beyaz perdeye hem siyah beyaz
Hem de cafcaflı renkli
Hangi gözlükten bakarsan
Ak perdede endişe,
Kara derinden etkili,
Hekim hakimden yetkili
Yedi bitirdi ciğerden,
Vatana hasret gitti.
Abiler gibi
Belki son kareydi ama
Yiğitçe güldü
Göz kırptı sonra,
Çirkin kral bir güzel güldü.
Tüm görselliklere
Ve son yazmadı ...
Güncellikler çok boyutsuz
Ama film devam ediyor
Adı güneyden yılmaz eser
Hiç bitmedi…

KAPICI TATULA

Kara taştan tiyatroda dans eder
Allı şeffaf şallı tatula
Paravanları resim donatılı
Kahpece incelikli ve cilalı
Bitişi emiyorum dudağından,
Cemreler ardı sıra toprakta buluştuğunda
Kurdeşenlere uğruyorum vücudunda
Peykelerine uzandığım,
Sandalyalarında sallandığım
Yetti yok etmecesine çekilen nefesler.
Kapıcı tatula ölüm kapısında
Aşındırdığım hayat senin eşin,
güçlükle tırmandığım beden de
Kırklar kapusunda
Yemliğinde yatışır ebedi açlığım.
İçler acısı keskin fırça darbeleri ile şahlanır şanlı tatula
Bu darbe adi en adisi,
Korkma sen benimsin ama eylüller aklımda silik
Yolcu yolunda Değersizlik şarabı içmiş
Kurtlarla dansın sonu terkedilmişlik,
Hiçlik pınarında yıkanmış tatula
Şekillenmiş en muhteşem
İntihar ile iftihar
hayvan figürlü tapınak kapısında
kara taştan tiyatroda baştan çıkaran formda
taşkafalara danseder tatula
bir rüyadır ibrası zor ve uyanılmaz
tatula servet avcısı
danseder kara taştan tiyatroda

ZIPLAMAYA AZ KALA

Kılınç çekirgeyi zıplarken yakaladı.
Böldü anında
Ortadan ikiye,
Şimdi yalvaran nidası asılı duvarlarda.
Mikrofonda için için incelikli tınlamalar.
Dümeni kimse çakamadı,
Göz öylece gördüğünü kayıtladı.
Tarih çok şeylere gebedir.
Gebeydi ama
Bu seferde yanıldın dediler,
Hani kılınç sonra
Hani bölmüştü anında
İkiye ortadan
Kını bile yok   
İkiye ayrılı çekirge hani
Sen ne sandın,
Neyi kime salladın
Yüz çevirmeden yüzsüzlüğe, sinsice
küçülten gülücüklerle büyünür
Erkenden anahtar elinde
salıverirler.
Kılıç sahipsiz, kını öksüz, çekirge ölü
Dün böyle geçti işte.
Yarınlar burun kanamalı
Kapı dışı çatışma
aşama aşama kapıda efsunlanma
Garip yolcu kimseye anlatamadı,
Adı anarşik
Hem hırslı ittifakla inanmadılar,
Sözleşip reklamasyon kestiler
Hem de kılıncı görmediler.
Veya görmesden geldiler
Şeytanın bacağı kırıldı
Ortadan iki kimseler zıplayamadı.
Garip yolcu kılıcı biliyordu,
Biliyordu bilmesine
Gördüğünde hafif sola kaykıldı
Zıplamaya ramak kala çekirge zıplayamadı…

ÖYKÜCÜ NİNEM

Öyküler anlat bana ninem
Sahici öyküler
Büyüyen burunlarıyla büyükleri,
İsimleriyle ölümsüzleşen küçükleri
Salıncakta teninin pırıltısı taşanları
Öncül sevgileri,
ardıl yiğitleri,
Gurup konaklamalarını,
Yitikleri yetimleri, yeğenleri
Ayakta ölen ve hissettirmeyen babaları
Saydam renkli noktaları atlamadan
Yürek yakan sahici öyküler
Öyküler anlat bana ninem
Küçük beyinli büyükleri
Tabureyi yürek temizliğiyle korkmadan devredenleri
Büyük beyinli gençleri,
Devleri devrimcileri
Devlerin en devletlilerini
Ebedi var oluşu, yetmişlik altı mayısı
Daha yirmi beşini süren çocukları.
Ve sessiz sedasız ölüme dalan babamı
Öyküler anlat bana ninem,
anlat ama ağlamadan hiç
Ağlanmayacak öyküler anlat bana artık
Yoruldum iyice öykücü ninem…

Hiç yorum yok: