20 Şubat 2015 Cuma

ŞİİR KORKUSU…



YOLCULUĞUM GECİKTİ

Ortalama elli yıl yaşansa
Ki geçtik şosesinden ömrün şarampole yuvarlandık
Giresun’da Muhammed’ime ulaşırım,
Kırşehir’de İsa’ya
Sırada Musa varsa da vade
Vade dolar Kırklareli’nden ötede
Gavur ellerinde doğarım
Birilerine yaranmak adına değil ki ağlamaklılığım
İçten içeri benden
Canım ciğerim pare pare yanmalarda
Cennet göğsümde saklı
Cehennem ise aklımın duvarlarında
Zebanilerin kuyruğuna basarım bilerek
İsteyerek çalarım kurşunu
Başıma saldığın iki kırık henüz kaynamadı
Nemrut’ta güneş batar fırtınalar eşliğinde
Ben doğuşuna yatarım ölümüne
Hazır değilim öldükten sonraki ölümsüzlüğe
Ben dünyada isterim hakkımı
Ben doğru dürüst Afyon’u bile görmedim
Bir kaymak arası durdum geçtim
Gördüm diyemem karadenizi, egeyi
Bir deniz gördüm yetti canıma
Belki de tohum Çukurova’da ekilir toprağa
Yüzü çizgi çukur ninenin ellerinden
Ve bir nebze daha yakınlaşmaktır gelece
Yarınlardan uzaklaşmak
Yakalanmak dünya gözüyle ölümsüzlüğe
İsteğim ve de dileğim budur
Burdur’dan kayınca tozlu yollar buralara
İbrail paşanın tahtına yüz sürülür beş paraya
Henüz zihnime dayamadım kalemimi
Kalemin namlusunda keskin rüyalar
Deler geçer şakağımı şarkılar ve şarklılık
Yolculuk Kırklar elinden hakka, Hakkari’ye
Zülfikara rastlamaz ise bol damarlı boynum
Bu yolculuk daha sürer
Sürgün yemişim sanki zülfiyare dokundukça
Şimdilik doğan yok benden başka
Benden doğanı saymazsak açık denize süzülen
Sinsillesinde bir sinmişlik
İnme inmiş sanki ağaran duygulara
Gelişigüzel gelen yaz akşamlarında yazıyla kışa dönmüş anlar
Anılar da dile gelmez aykırılıklar
Karşıyaka’da kararır bir ömür.
Ortalama kaç yıl yaşanırsa yaşansın
Ömür törpüsü bir dünya
Fener alaylarında kol kolalık, kortejlerde omuzdaşlık
Sırat provasıdır yürek yangısında
Hangi dağ dayanır bu zelzelenin zerkine
Sabah ezanı okunduğunda belki de ilk kez
Bet olmayan ilelebet unutulmayacak bir sesten
Ertelenmez ise elli yıl sonraya bir şeyler
Gönül ister en hakikisinden bir mola
Yolculuğum gecikti ise gecikti kime ne
Yolculuğum daha çok gecikir uğrusu bol durunca yoluma
Ortalama elli yıl yaşansa da gönül rahatlığıyla
Allah Muhammed ya Ali vurdum yine yola
Vuruldum ki vuruldum aşktan da yüce aşkla…

KORKU ECELDEN

Çocukluğumda Dedem Korkut masalı denirdi
Anlatılar hoşbeş geçse de
Korkardım masallardan
Dedemler Korkutmasalar da
Masallar da yasalar korkunçmuş diye
Kahramanlara da
Çocuklara bunca korku salmalara da
Niçindir niyedir şaşardım
Büyüdükçe anladım işi
Masallar değil gerçekler korkunçmuş
Dedem Korkut ta ak sakallı bir deryaymış
Onca masal yuttum, unuttum
Ama dedemgilleri hiç unutamadım
Dedemin bir genç yaşta şiir gibi süzüldü
Diğeri geç yaşta şirin mi şirin
çok sevimliydi fakat aniden çözüldü
masallar dinleyemedim onlardan doymalık ama
dolmalıklarda saklanmıştı silme anılar
ve sakallısı şaheser maniler söylerdi nineme
ninem elinin tersiyle manilerdi
hatırlarım karanfil kokulu dedemi
cüssesini, süksesini ceplerinde kekik buğusu cesaretini
ve amuda kalkan yıllarını
diğerini sadece tığ gibi sadece siyah beyaz
sararmış fotoğraflarından
çocuklukta kalan karşılaşmışlıklar ve beyefendiliğinden
tanırdım ince hastalıklılığını da
kanı çekilmiş yüzündeki masal cesaretini de
asla korkutmayan yiğitliğinden
altın kabzalı duruşundan
bulurdum kendimi.
Biz ata dan böyleyiz yani, beyaz lalem,
Çepnileşmeye gerek kalmadan ata dan.
Masal da dinleriz, anlatırız da en kralından
ve severiz ta çocukluktan
korkmayız ayrıca hiç itten, kopuktan,
hayatta hiçlikten korkarız biraz,
bir de masalsı canavarlardan
dünyada çoğalan türden insanlıktan kopanlardan
saymayız kendimizi ve saymayız hiç
çağına göre insanız yani atadan…



ÇİN VAZOSU

Sarı beyaz resimde sırıtan bebek
O ne gülüş len öyle
yürekleri ısıtan yürek.
kara yazgıyı ışıtan sabi güzelliği
aklı ile güzel olan
Kısık gözlerinde neşe cinlik,
kahkaha sel, tufan
ve çin Seddi
Çin vazosu şeddeli
Pirinç tanesi kadar kutsal
siyamlı mısın ne?
çekik seni eyyamcı mısın
gündüzcü mü akşamcı mı
yoksa ecinni mi
Mao’nun bebek haline benzersin sanki.
O musun bu musun, be mübarek kimsin?
Sen perdeci reklamı kartpostal çocuğu,
Duvarlara yapıştırdığım yegane umudumsun
Biricik aşkım
Sarı beyaz fotoğrafı gülüşünle renklendiren
Renklendirdin köşe başlarını
O ne gülüş len öyle
Çın çın çınladın yüreklere.


DOĞUM İSİM SOY


Aksuları çekilende İstanbul yapayalnızdır
Yalnızlaşır rıhtımlar
Aslını astarını sordum anama
Tam günü saati gelende vakitli doğmuşum
Hastanede Haseki de
Herhalde yer sallanmış biraz
Olum, deprem oldu doğduğun gece derdi
Ve doktor kontrolünde
Adımı da Erdoğmuş koymuşlar
Beni doğurtan doktorun adıymış ya
Öyle er doğduğumdan falan değil yani
Yine de sordum anama
Tam günü saati dakkası dolanda vakitli doğmuşum
İstanbul Haseki’ de, mart kışıyla
Adımı Erdoğmuşlardan koydunuz evet doktorun adını
Ya doktor Ayşe, Fatma olaydı
Olum deprem oldu, kıştı, marttı, mart sonuydu
Çetin koyacaktık baban Garaca dese de
Göbek adım Çetin Garaca demek ki
Nüfusa Erdoğmuş diye verilmişim
öyle tam günü saati dakkasında vakitliyim
Kıçıma saplağı yediğimden beridir Çavuşoğluyum
Aslında sormam gerek pedere, sordum
Soyda Çavuşoğluluk da var ama niye
Delilik belli yaştan sonra derdi
Haseki’de başladı yolculuk, halen devam eder
Çetin Garaca etiketim
Öyle er veya geç değil
Aslında tam günü saati dakkasında doğmuşum.

NİSAN BİR ŞAKASI

Ne nisanlar,
Ne insanlar kesti yolumu
Kesti de sinmedim.
Kispetli akşamlarda vurdun başıma
Kadeh kadeh yudumladım da dünyayı
Hiç sarhoş olamadım.
Haydi şerefe bre canım vur kır belimi
Yoldaş prost derse desin elleşme
Helalleşme sen
Bir sen kestin yolumu geçemedim.
Ne musonlar, mutlu sonlar esti yoluma izime
Esti de kesti de sinkaflarla felek
Falakalara gelse de bu yürek
Kastınız ne demedim hiç.
Dibi delik bir filikada bekliyorum seni
Bu nisan
Soylu ve güzel parlıyor boğaz
Kız kulesindeki kız küstü belki
Hız kesti insanlar
Ne nisanlardan, ne insanlardan vazgeçmedim
En nisan da, en insan da sen.
Kasvetli akşamlarda durdun karşıma
Vurdun karşı kıyılara
Islak ıslak yuvarlandım da rüyana
Sarhoş olamadım
Hiç oldum
Hadi proste bre canım vur kendini
Nisan akşamı insan seline vur
Oltala voltala dünyayı
Bu kör şiir seni arar nasılsa
Arar arar bulur,
Nisan bir şakası gibi
bulur mu? Bulursa bulur…

ALEVİ TUTMAK

Alev saçlı bir yıldız kayar
Bir ateş düşer
Sahipsiz koruya sahicilik.
Işık pınarından mavi mavi içerken zamanı
İşte o an keşmekeşin kucağına
Bir yavru siner
Yanıtsız her soruya yanıtçasına
Alnının çatındaki mühür yanar.
Ellerindeki yasemin kokusunu öptüm diye
Dudağım güneş yanığı
Dilim dalga kıran
Dünya alev saçlı bir yıldız
Yüreğe bir nar düşer
Kızıla yakın emsalsiz döngüdeyim, 
Dönemeyebilirim gülüm
Yeşilliğin orta yerinde güller açmışçasına
Sahipsiz sahiyim
Uğradığım han o eski hanlardan değil
Duvarlarında satır satır o eski şiirler
Tek notadan sıcağı sıcağına türemiş
Dualı şarkılarmış
Nasipsiz doğaya kanıtçasına
Alev saçlı bir yıldız kayar
Bir ateş düşer aklıma


YAVER

Yaver anlat bakalım İstanbul’ u
Karpuz sergisinde buz kıran Diyarbekirli’yi
Semt tulumbacılarının Şam tatlı yiyişini
Koyun koyuna uyuyan cumbaları
Yeşil kırmızılı mozaik camları
Esmeden hava gürleyen çadır yangınlarını
Fındık, fıstık, çitlembik gecelerini
Çocuk gözüyle seyrettiğin simaları
Sinemaları cin amaları
Filmlerdeki sevinci, ihtişamı, gizemi, şuhu şerbeti
Demek İstanbul eskidi,
eskidendi şehirlilik ekşimiş
Yarı sökülmüş dekorlar önündeki kostümlüyü
Perde arkasından vuran ölgün ışığı,
Ölüyü diriyi iriyi
Yaver anlat bakalım İstanbul’ u
Sarı parlaklıkta uzayan nazik elleri
Yüksek kaldırımlarda dalgalanan renkli çamaşırları
Anlat ki zayıf hafızam gözlerini açsın
Önümde kırıtıp giden bu çarşaflı
benim güzel İstanbul’um mu?
Bir haller olmuş yaşamıyor cumartesileri
Cumadan izinli nalan
Kağıt üstünde hayıflanışın yalan
Peki sonra benimle yatar mısın İstanbul?
Bir kırık somya, bir delik döşek
Ne demeliyim son söz yerine özellikle sen
Övgüler hayatımın devamını hüzne çeken
Çekilmezsin ama aşk
Çile nar renginde bir ufuk resmini boyar
Denizde yakamozla söyleşen sima eski bir dost
dosta ait post
Tanışıklık vermesen de olur karşıdan karşıya geçerken
Sandalın kürekleri de yamalı
Yarım yüzyılımın aşk İstanbul’ u,
seni tanıyamıyorum sen de beni
Kırk merdivenle çıkılan kırılgan içtenlikteyim
Ya anlat ya ver bakalım gerisin geri
Yaverim şahbaz İstanbullu’yu

Hiç yorum yok: