2 Temmuz 2022 Cumartesi

NEMRUT ATEŞİ

 

NEMRUT ATEŞİ

Nemrut’un ateşinden içenler, asla korkmazlar yanmaktan. Zaten yanmazlar ve altın başaklı memleketin ovalarında ebediyen yaşarlar. Sönmez ateşe kapılanların ağıtları, yerin altında ve üstünde yaşayanların varlığı yakın geleceğe kanıttır. O yüzden dilini, aklını ve yüreğini delalet, gaflet, haset, öç-kin ve bencillikten uzak tutanlar önünde sonunda kazanır. Mihrinevi döşünde yalnızlaşanlar ise düşer... 

Asla düş değil acı gerçektir, egemen dünyanın bir olup kurguladığı neo dinci-liberal iktidarlar hegemonyası. Ateşe gömülmenin ilk kıvılcımıdır, kurmaca din adına, göstermelik din bağımlılığı namına, hesapsız kitapsız din dışılığa yeltenişler. Tarihi tescilleniş ise Temmuz’u yakmakla başlar. Peşine belli bir insan topluluğunu düşünsel, etniksel, dinsel ve mezhepsel, nedenlerle yok etme girişimleri sürer. Kanlı çatışmalar çeşitli jenosit hamlelerle beslenir. Ve dinsel ve mezhepsel referansları belli, rahatken kimden ilham aldıklarını hiç saklamayanlar sıkıştıklarında kara paranın tılsımına tapınırlar. Baharı buharlaştıran kusurlu kalkışmalardan hiçbirinin asla iddeti müddeti, müdafası müdanası olmaz. Hatta masumane bir eylem olarak başladı, sonra provakasyona gelindi savlarıyla vahşi ve gaddar katliamlar kesinlikle tarihten silinemez. Dünya yıkılsa bu tipleri asla aklanamaz. Çünkü Temmuz’un yürek kavuran ateşi hiç sönmez…

Belki zalim pik yapar, emanete hıyanete seyirci kalanlar devletçe milletçe sınıfta kalır, adamlık dip yapar ama gün gelir mezhep borazancılığı, etnik karıştırıcılık ve din bazlı ulanmalar mutlaka layığını bulur. Şu üç yanı deniz memleket, bu tavlı toprakların kararlı insanları, kör karanlığa daima karşı çıkar, canları pahasına direnir.

Düşlerin ve vaatlerin tam tersine dört bir yanı çamur denizi, kum beton deryası, taş beton yığını kaplar. Kafaları çukur çatlak kanaatler, kuşku ve korku yüklü çaresizlik kavurur. İhanet rüzgârı dörtnala havalandırır esareti. Ama her defasında bilenler bilmeyenlere anlatır hava civa merkezli memleket manzaralarını boşlayarak. Başıboşluğu bir kısrak boyu da olsa aydınlatır güneş. Ve mızrak artık çuvala sığmaz. Kılıçların gölgesinde hesaplaşılır. Ve altın başaklı memleket yakıldıkça, yandıkça an gelir mahşerin kaç atlısı varsa topu hizaya çekilir. Memleketin kara kutuları kuytularda çözümlenir. Nedendir bilinmez hiç ders olmaz feryatlar dağları aşıp gökyüzüne asıldığında ise tüm cesur insanlar fesat karıştırılan ölüm ihalelerini bir bir reddeder. Öylesine yapay münasebetler, yıkıcı münasebetsizlikler ve yakıcı cibiliyetsizlikler vardır ki bereketli topraklar üzerine yayılmış insanların çoğu utanır. Birileri çıkar kaypak işler, yoğun isler ve sisler arasında savrulan kayıplardan bahseder ve bahis kapanmaz. Ama her ne hikmet ise asla ve kata uslanılmaz…

Oysa memleketin altın başaklı ovalarında Nemrudun zulmüne susmak ateşle oynamaktır. Ağıtlarla dağılırken buhran, madımak kokan topraklarda hiç istenmedik şeyler yaşanır. Yanmak bile geleceğe yanıttır sanki tüm kurgulananlara inat. Oralarda, oralardan ocağa ateş düştüğünde ise kendiliğinden doğrulur doğruluk. Doğar büyük isyan ve doğanın kestiği ceza sonsuz özgürlüğe müebbettir. Dahası düzeyli düşüncelerle ayaklanır altın başaklı memleket. Ve koca dünya, yedi düvel, gelmiş geçmiş tüm nemrutlar bir araya toplansa yıkılmaz memleket. Hangi illet, hangi millet oyunu bozsa, bozulmaz mozaik, bozulmaz ahenk. Dur duraksız bozuk çalmakla da katiyen sinmez millet. Çünkü koşullar ağırlaştıkça inançlar değişir, kutlu isyan ayyuka çıkar.

Ucunda ölüm olsa Nemrudun ateşi sıçrar sıçramaz, bölgesel çapta ve dünya ölçeğinde vizyona sokulanlara tepkiler büyür. Büyük sermayenin temsilcisi egemen güçlerin topu tüfeği tutukluk yapar. Emperyal istilanın uşakları, dinsel ve mezhepsel bağnazlar, ardı sıra türetilen şeytanlar, bir yankısızlık anında kara kaplı defterlerde mürekkep lekelerine dönüştürülür. Tutku renklenir, renk ayni renk, kan kırmızıdır…

Günün birinde kanaat eri olanların, doğana doğmayana böylesi yazılar yazacağını, çarpık yazgıya karşı duracağını söyleseler derin derin düşünülür ve yok denirdi. Ama ürperdi zaman ve celallendi anılar. Nemrut’un ateşi çepeçevre altın başaklı memleketi kuşatınca altın varaklara kayıtlandı her şey. Altın yaldızlı mürekkep ıssız ovalara yayıldı. Bir kürek mahkûmu edasıyla tarihi yolculuk başladı…

Her temmuzda dört bir yanı hüzün basar, baştan ayağa yas yakar. Pusula şaşırtan hilebazlıkları göz görür ama akıl anlamaz farz edilir. Oysa orak zamanı körüklenen ateş zerresinde saklıdır hayat ve ne ilktir ne de sondur kavganın örsünde habire çekiçlenenler. Çifte su verilmişler hayatın hiçbir evresinde nemrudun ateşinden korkmazlar, ateşe atılsalar da yanmazlar…