31 Ocak 2023 Salı

İNSAN VE DEVLET BİR…

 İNSAN VE DEVLET BİR…

Yeryüzünde dik insan-erectus ile başlayan doğal diklenme, evrim içi tür-deşlere benzerlikler ve akrabalıklarla gelişir. İnsanın evrimi, çalışan insan-ergaster, becerili insan-faber, yeti insan ve homo sapiens yani bilge insan ile tamamlanır. Bu evrimleşme kronolojisi ve resimsel çizelge; uygar in-sanın atası kabul edilen ‘bilen modern’ insan Homo Sapiens’e ulaşınca biter. İnsan yerkürede belirdiğinden itibaren sürekli arayıştadır. Akıllı tüm insanlar, ‘doğaları gereği bilmeyi arzular’. Gelişen bilgi dağarcığı olayların oluş kurallarını irdeleyerek, doğaya hâkim olmaya dek gider. Zaten Ho-mo Sapiens soyu salt bilgiye açlık ve doğaya yüksek adaptasyonla tü-kenmemiştir. Cinsinin düşünme, konuşma ve alet kullanma yetileriyle donatılı, en yüksek bilişsel fonksiyona sahip tek türüdür. En etkin ve baskın canlı türü olmasının temel etkeni dili, teknolojiyi, bilimi ve kültürü sürekli geliştirmesidir.
İnsan gelişip geliştirdikçe birlikte, belirli yerde, çeşitli insani bağlarla bağlı ortak yaşam sürmüştür. Bu insan toplulukları, ‘birlikte yaşam sür-dürme zorunluluğu’ nedeniyle ihtiyaçtan devlet mekanizmasını kurmuş-tur. Devletin doğmasıyla insanlık tarihi, ayırıcı ve ayrımcı geçişe sürük-lenmiştir. Çünkü devlet oluş, politik gücü gerekli kılmış, politik gücün de merkezileşmesini getirmiştir. Böylece toplumsal değişim bambaşka yeni dinamikleri güncellemiştir. Yani insan her dönem, sosyal gelişim ve tarihi oluşum içinde doğası gereği, somutlama özelliğiyle kendine özgü devletini aramış ve özgün devlete ulaşma atılımı gerçekleştirmiştir.
Bu kurguda insan kendi kendine var olandır, devlet ise insanlık tarihinin vazgeçilmez ürünüdür. Çünkü insanlık tarihi, zorlama şartlar ve zorunlu haller dışında, ilk toplumlardan bugüne yönetmek ve yönetilmek üzere şekillenmiştir. Yönetişim bağlamında mucize eseri veya mucize bekleyerek değil, insanlık tarihine yakışır ölçülülükte devlet olmuştur. Devlet, insanın toplumsal yaşamda başvurduğu örgütlenme biçimi, sos-yal ve tarihsel bir gerçekliktir. Devlet dışında geniş ve yaygın ve de kap-sayıcı örgüte sahip başka bir sosyal kurum yoktur. Bu dizaynda yönetici-lerin bir kısmı, uygulanacak hukuk kurallarını saptar yani kanun koyar. Diğer kısmı, idari kesim olarak kuralları yönetilenlere uygular. Bir diğer kısmı ise koyulan kuralların uygulanmasından doğan ya da toplumda bireyler arasında ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözer.
Bu yapıyla bilinçle-nen insan değişir, değiştirir ve kendini değişime uyarlar. Uygulamaları dönüştürür, kendi tarihini bizzat kendisi yazar. Yani insanlık tarihi yö-netme ve yönetilme zaaflarının bileşkesidir. Antropolojik bulgulara göre insan, yüzbinlerce yıl çoğunlukçu tarzda ustalaşmıştır. Ustalığın getirisi küçük ölçekli öbeksi demokratik yapılar, kral tanrıların ve maharetli tanrıçaların devreye girmesiyle bozulmuştur. Şimdiki devlet kapsamlı yönetme ve yönetilme geleneği işte o bozulmanın mirasıdır.
Bozulmayla dünyaya Kral Tanrılar ve yarı Tanrı modunda despot-laşan yönetimler egemen olmuştur. Hegemonyada vergi almak, salmaları toplatmak dışında kral ile insancıl bir yakınlaşma yoktur. Kral uzak ve yasaktır, belli makamlar hariç insanlarla hiç diyalog kurulmaz. Alttakileri oluşturan yığınların kralı, kral tanrıyı ve yöneticileri kontrol etme, denet-leme ve yönetime katılım hakları yoktur. Baskıcı kurumsallık ve katı kurallara rağmen site devletlerinin kurulmasıyla Kral Tanrılar ve tanrıça-lar da tarihe gömülmüştür. Bu deneyimden insanlığa kalan ise katlanı-lamaz boyutta despotizm ve katı imparatorluk hükümleridir. Tanrı kral, yarı tanrı kral ile tanrıça ve kraliçelerin geleceğe mirası ise isyancıyı öldü-ren, emre itaatsizi yok eden ve kendine insan kurban ettiren anlayıştır…
YENİ kitap dosyasından...

29 Ocak 2023 Pazar

PARMAK ÇOCUK

 

PARMAK ÇOCUK

 

Parmak kadardım

kitapların özsularından beslendim

özü sözü özümledikçe baya yaş aldım.

Dindirilmez yaslara dolandıkça er yaşlandım.

Geleceğe tek kanıtım yegane kalıtım

andaçlara sığmayan kelimeler dünyası.

Parmaklarımdan kelimeler damlıyor

yüreğimden kan.

Göktavandan yıldızlar dökülüyor

topraktan can.

Dinlenmiş suda filizleniyor canıma canan

parametresi parmak ısırtan.

Gezip gördükçe göbek adım isyan

parmak kadardım parmak kaldırdım...

 

Derin sorular aklımın ayakları

istikamet yüreğimin gittiği yere kadar.

Solgun uykuya çekilmiş gözlerimin nuru

acıyı katık etmiş özlemlerim

yavan ekmek yiyorum hayatı.

İçimi güneş arıtıyor doğudan batıya

bir felsefe atımı uzaklıkta yıkanıyorum.

Gölgemle uğraşıyorum durmadan

gani gönüllü parmak çocuğum

hayatı doğru tartmak için özlekte

sarmaşık duygular dünyasına karışığım.

Aşilim aşırıyım aşığım

serçe parmak boylu bin yıllar yorgunuyum...

 

Yol bir binek binbir

tam yol ilerime üşüşen

kanı üşüten ayrılıklar

yüreği yakan aykırılıklar

bedeni işleyen aysılalar.

İncitici ve irkiltici kelimelerle oynaşıyorum.

Konuşma balonları patlıyor köprülerde

kök gök öpüyor kül bedenimi.

Yol yordam yolcusuyum

mısralar topluyorum mısır tarlasında.

Parmak izimde izin...

 

Neyin eğretilemesi bu obursu gerçek

parmak basarak temize çekilen.

Beyin gücü geliştikçe

beyin göçü vermece

resmen çadır komplosu.

Düşünceye özgürlük kaydımı veresiye defterine

farazi fikir suçlarımı kitaplara yasladım…

 

Yazık kazık kadar adamım

hala komple parmak çocuk komplimanı.

Derdo parmaklarımda kelimeler ağlıyor

kanımda kam...

 

27 Ocak 2023 Cuma

ÖLÜM ORAĞI

 

ÖLÜM ORAĞI

 

Cam gözlü bir kedi gördüm

bugün sabahtan

bir ağaç dibine yatık

kaskatı kırpık.

İşte ölüm dedim

işte can ile canan…

 

Evet işte ölüm dedim

içim daraldı.

Cansızdı canım yandı

ve o an sanki bende öldüm.

Bir ağaç dibinde bir silik mezar

mezar taşında ben yazılı…

 

Akşamdan sabaha kalmaz

azrail cam gözlü bir kedi.

Ölüm sanki cam gözlü bir kediydi

cam gözde parlak orak

çile kulplu çekiçsiz.

Camdan kalpler kırıldığında

kartlar yeniden karıldığında

cam gözlerde kendime baktım.

Aynalara ölüm sırınmış gülüm

ölümü de ölümsüzlüğü de gördüm

ölüme sövdüm dirime ağladım…

 

Bilmezdim bilemezdim öğrendim

kedim cam gözlüydü

gözü dönmüş pantere dönüştü

yaram kanadıkça kanadı.

Kan tutar beni

işte o an anladım ki öldüm.

Tek kusurum kuantum ölümsüzlüğü…

 

Evet öldüğümde cam gözlü bir kediyim

ölüm orağını bileyledim bekliyorum

azraili gördüğümde çekiç gibiyim

bir bineceğim tepesine ki

resmen zaman sıçraması…

 

Uğultulu tepedeki uğursuz

bekle bakalım cam gözlüyü

artık cam gözlü kediyi biliyorsun.

Derdo an sektirmeden davran.

Cam gözlü bir kedi gördüğünde

bilesin ki öldün…

 

 

NEDEN ŞİİR KAPISI...

 NEDEN ŞİİR KAPISI...

Ne demek neden şiir kapısı
her kapı duvar pencere kör
her duvar ağlama kapısı
elde avuçta ne kaldı ki başkaca
şiir şiirsi şiirimsi...
Şiir yangına kırk dereden su
usanmaksızın hayata anlam arayışı.
Kırklar kapısını aralamak
hayatı dostdoğru anlamak.
Dostluk veya hiçlik yatırımı.
Şiir özü sözü bütünlemek
kırık hayatlara dokunmak.
Kelime yağmurlarıyla ıslanmak
kutlu tarihin hafızasına
kırk kapıları mısra mısra işlemek...
Şairlik sanat
sanat hayat
hayat şiirin özü
şiir üçlemenin gözü.
Gözünü budaktan esirgemeyenlere
özgül ağırlığı durduk yerde hapislik.
Dizelerin tutanaklara kaydı uygarlık.
Uyarına gelirse ki zor zanaat
her resim bir harf
her harf bir sembol
her sembol bir şiir.
Şiirsi matemde yalnızlık
Şiirimsi mahreme perde.
Bir tuğla çekildiğinde durur hayat...
Şiirle dayanır gönül
güç kuvvet bulur dil.
Yaş kemale erer
yas kırklara uzanır
şiir kapısı kırk parça ufalanır.
Şaire kekeç kelimeler kor tanesi
her mısrayla cana can üflenir.
Cümle kapıda felsefe
vasiyet kor kanatlı özgürlük
vaziyet çile doldurmalık şiir.
Şiirlerin parolası yasak titreten dil.
Şiirsilerin işareti gani gönül...
Şiirle hafifler kara yazgı
atlatılır tarihin en yoz yobaz sorguları.
Şair ve yazgı yargılanır
şiirleri deriye palmiyelere papirüslere işlenir.
Karşı yakanın ışıklarına gönül sarayının aşıklarına.
Geçici dünya heveslerine
yerden göğe havaya suya.
Dik uçlarda
dip burçlarda
pik çukurlarda
ölüm gününe isyana dek
şiire dair ne varsa istiflenir.
İnatla ve hararetle ve akılla beslenir...
Şirret şirket şiarıyla
kirli kibirli duvarlar kurulur
sık örülmüş kıyamet sarnıcı delinir
ay şehrinde nursuz gecelerde
şiirsi cumhuriyet çalınır.
Götürü hizmet yeniden varoluş şiirine...
Ne demek neden şiir kapısı
eylem kuşu akıllara tüner
dudaklarda hayatın rengi
kulaklara tekrar cumhuriyet çalınır.
Geriye son kullanım tarihine göre alınmış
ağız dolusu şiirler kalır.
Yüreklere sırsıcak bir temas...
Yine de milli yerli yerli yersiz yinelenir
neden şiir neden şiirsi kapı.
Derdo tek ve net yanıtı var
şiir sonsuzluk kapısına anahtar...

DENİZİN Dİ’Sİ

 DENİZİN Dİ’Sİ

Duvarda deniz var
Denizde duvar.
Deniz duvar ve Diana.
Diapozitif yansı.
Mevsimlerden sonbahar
Diyelim ki yedi diyarın Di’si
her mevsim her sonbahar.
Çok uykum çok öyküm var.
Varlığım yokluğuma emanet…
Varla yok arası mecrada
son baharımı yaşarken
aykırı ay ilahem
yaprak yaprak düştüm
ay üssü deltana.
Duyarsız çıldırık anaforuna.
Duvardaki denize
Denizdeki duvara
Fildişinden kız kulesine.
Epsilon dalgalarla
Deniz kızına savruldum…
Deniz duvar
Duvar deniz
Deniz Diana.
Tam öpülmelik deniz mavisi iki göz.
Dünyam bir suret iki yüz üç söz
3D film yanılsaması.
Söz verdim bir kere uyuyamam
diyelim ki kızlar en tatlı uykusundalar
ben derin algı boşluğunda
üç boyutlu şiirsiler bulvarında
gözlerim kan çanağı
dingin akılla diarize yuvarlanırım…
Derin uykularda rutin sır
rüyalarda rustik dehliz var
kaybolurum diyarın Di’sinde.
Üçledim öldüm gittim uğrunuza.
Yol boyu tüm uğraklarda
uğurlu bir duvar
duvarda bir deniz
Denizde Diana var.
Uçuk deniz mavisi iki göz
Üçü de irisinden öpülmelik…

26 Ocak 2023 Perşembe

ZİL ZURNA AYAKLANMALAR

 ZİL ZURNA AYAKLANMALAR

Zil zurna sarhoş gece
mevkisi makamı aynı geceye denk gelmiş
ve son kez ertelenmiş tüm ayaklanmalar.
Kabak çiçeği gibi açılan davalar nahoş.
Kendi içine kapanan hava mayhoş.
Ertelenmiş ayaklanmalar zil zurna sarhoş.
Kent orkestrası sanki zamanlı zamansız
gecenin kalbine yakın bir yerlerde
delice cenaze marşını çalıyor.
Orkestra zil zurna sarhoş...
Çatkapı çalıkuşu konağında
canlı cenazeyim.
Kırk yıldan sonra yaren inceliği
dostlar meclis görsün mecburiyeti.
Herşeyi hiçe sayan çalımlı anlar
acıklı kırık anılar
bu gece otağıma saçıldı.
Gecem zil zurna sarhoş...
Yeşil geceyi avuçlayan ellerim
gecikmiş usluluk kıvamında.
Bedenim zil zurnalıktan sıyrılıp
en keskin isyanlarda.
Yarı gece bilinmez sırlardan sızmış
ne muştuladığı malum.
Muşmula suratlılar panayırında
aklıma düştü yine su perisi.
Kurabiye canavarı zil zurna peşinde
geceyle ben de.
Çalamadı kampanayı picket.
Meskun mekan yarım saatlik mesafede
zil zurna sarhoşluk bir tık uzaklıkta
can boğazda.
Canan hatrına
zil zurna sarhoş geceye
ve kapik kaprislerine katlanıyorum.
Zil zurna sarhoş gecede
canımı dişime takmış
ada moda palas parsel bakınıyorum.
Canan gökkuşağına boyalı merdivenlerde
kafası dumanlı gökkubbeyi ağırlıyor.
Başımdaki keskin ağrıyı azarlıyorum
ardından sevişgen manzarayı.
Sevmeye kıyamadığım tahtına kurulamadığım
bin kez öldüğüm dirildiğim canlandığım
gökte ararken yerde bulduğum
seni sende buluyorum.
Canan kızgın gece kızgın. gece zil zurna sarhoş...
Bu gece gece koynuma demirlemiş
esrik esnemeler zulamda
kafamı ütüleyen ziller tozutmuş.
Sahilde anıtlaşan koyu laci mermersi gece
tere tuza bulanmış.
Ipıslak kareler deniz kokulu.
Karartılmış hayat bulmacası tek hece
hayat tekdüze
hayata dair çok dize.
Gece zil zurna sarhoş...
Sulusepken mülteciler gibi kuşatmış kenti.
Sabrımın sınırını zorluyor
seriye bağlamış serpme anılar
zil zurna ayaklanmalar.
Gecenin zil zurna sarhoşluğuyla başbaşayım
hava kapkara
canım sıkkın canan bezgin
hiç havamda değilim.
Sanki beni benden çalanlar
havanda su dövüyor
ötelediğim ayaklanmaları öncelediler.
Şimdi yol gözleyecek yolsuzlar
zilzurna geceyi içen sarhoşlar
ilkle sonu hiç unutmayanlar
ulu orta hoşsohbete tutuşacaklar.
Suskunluğa tapanlar
değme yalancılara taş çıkartan üslupla
yüce aşklar tarihinin
altından üstünden geçecekler.
Yalanlar çakılınca
yalandan yılanlar
yılanın oğlunu suçlayacaklar.
Zil zurna sarhoş gece
seramik yılan bibloları sırıyan
ince elli zarif dilli kıza sevdalanacak...
Cananım su perim
Paşanın bronz heykelinin kaidesine oturmuş
usulcacık çöküyorum yamacına.
Ertelenmiş zil zurna ayaklanmaları dinliyorum
gözlerim kapalı gönlüm yarı açık.
Zil zurna sarhoş gece müdavimiyim
Derdo bu gece içmeden sarhoşum
geceyle ben ve su perim
zil zurna sarhoşuz.

19 Ocak 2023 Perşembe

JURNALMATİK...

 

JURNALMATİK...

 

Jurnalmatik maziye maraza

faşizan mekanizma 

kanlı tarihe plastik damga.

Yönetsel piramit

karakızıl jurnalistlere keskin viraj

imparatoryal düzenek

gönence kan kusturan dönence.

Uzak yakın dönem dönem

hit mit saltanat kurgusu

insafsız asılsız kuralsız iddia

ihbar ve istihbaratlarla

imbikten suç süzme.

Omuz üstünde baş patronaj.

Alenen kılıf bulma marifetiyle

hasbahçede bostancıbaşılara verilen baş. 

 

Jurnalmatik maziye patolojik menfez

monarşik düzen labirentinde

oligarşik sistem çıkmazında

demokratik model girdabında

despotik rejim dehlizinde

tek versiyonluk anarşikler yaratma.

Alacakaranlık kuşağında

sistematik cadı avı

dedi kodu panayırı 

itibarla oyna ve keyfet zaafı.

 

Jurnalmatik maziye paralojik pranga

Küresel küllüğe

emperyal embesiteye

kapital anarşizmine

apolitik terliksiler peydahlama.

Jurnalatörlük ucuza ürün 

çürük çarık insanlık 

ön şartsız şarki hizmetçilik

milli pozisyon şakiliği

yerli porsiyon yangabuzluk.

 

Jurnalmatik maziye meza

kan ter gözyaşı

eza cefa mez mezalim.

Tarihe nice delikler gedikler açsa da

sultacı jurnalatörlere meslek icrası.

Adi ve bayağı fasit daire personluğu

icabında gıyabında her dönem moda iş

duygu ve inançları objeleştir

gözüne bir mazlum mazlume kestir

sinsice takip et ve sinsilesini izle

arka planı karanlığa fonla

jurnali hurafat safsata doldur

kollukçulara gambazla

koltukçulara pazarla.

 

Jurnal jurnalatör jurnalmatik

periyodik perpendikular dolap

resmen pespayelik kepazelik…