BİR MEMLEKET İSTİYORUM, EKONOMİSİ BATMAYAN…
Bir memleket ki ekonomisinin mikrosu makrosu dışa
bağımlı ve belki de salt bu nedenle enflasyon canavarıyla bir türlü baş
edemiyor. Bu arada sözde döviz kuruna ayar çekmek için milyar milyar dolarları da
bir güzel uçurulmuş. Yönetsel mekanizmanın memlekete has bir ekonomi politiği
olmadığından her kaos hiçe sayılmış, az buçuk aklı olanın asla yapmayacağı çok
ciddi yanlışlıklar yapılmış ve ekonomiye resmen dip yaptırılmış. Batmaya ramak
kalmış ama hepsi dış mihraklı. Evet dışa bağımlılık her sektörde ayyuka çıkmış
ama her sorunun dindarlık ve bir takım kindarlık içeren argümanlarla geçiştirileceği
sanılmış. Böylece içeriden dışarıdan istikrar martavalı ve şifa bulmaz aymazlıkla
memleket ekonomisi istikrarsızlığa sürüklenmiş. Sükseli tüm kurumlar
duyarsızlıkla tahrip edilmiş. Öyle böyle değil uygulanan acayip ekonomi modeli modelsizliği
yüzünden, daha vakti zamanı gelmeden sistem çökmüş. Velhasıl yeni yılın,
yüzyılın yılının ekonomi politiğe giriş parolası bir memleket istiyorum,
ekonomisi batmayan olacak gibi...
Bilmeyen yok aslında, bu memlekette on yıllarca
küresel dünya, global ekonomi ve büyük sermayeye entegrasyon hevesiyle ekonomik
batışın eşiğine gelindi. Lira rekor düzeyde değer kaybetti. Sanal rakamlarla
gelişen ve büyüyen memleket ekonomisi profili çizilerek büyüklere masallara
sığınıldı. Mucize yıkılış, elde kalan ne varsa, pazarlasan ne fayda, satsan ne
kar eder babında ertelenmeye çalışıldı. Dünyada ve bölgede yükselen yıldız
olunduğu heyecanı, politik ve jeopolitik baskı cenderesinde ucuz jandarmalıkla
sonuçlandı. Politik erkin bu hale nasıl gelindiği hikâyesi de tutmayınca resmen
dibe vurdu. Ama memlekette hala masallara ve hikâyelere inanmaya hazır hiç de
azımsanmayacak bir kesim var. İşte ekonomisi batmayacak bir memleket istemenin
karşısındaki engel bu gerçeklik…
Halbuki ekonomiden az biraz anlayanlar şimdi, ekonomiyi
gerçek ekonomistlere bırakarak düzeltilmesinin yıllar yılı süreceği noktasında
birleşiyor. Sahibinin ağzıyla konuşmak istemeyenler de gün gün artıyor. Bunlar yavaş
yavaş memleketin her şeyde dışa bağımlılığını ve özgün yönetilmediğini üzülerek
söyleye duruyorlar. Açıktan açığa birbirlerine düşüyorlar. Söylenen Merkez
Bankası kısa ve uzun vadeli borç istatistiklerine göre, eğer hiç yeni borçlanma
yapmasa bile seçime kadar epey zorlanacak. Hatta yıl bitimine dek yaklaşık şu
kadar yüz milyar dolar vadesi gelecek dış borç ödeyecek. Memleketin kamusu,
özeli borç pergelinde kıvranırken çember daha da genişleme eğilimli. Ata deyimidir; “Borç namustur.” artık durmak
ve durulmak gerek. Öyle atı alan orayı burayı geçer aklıyla hareket edip, reel
borcu yüz milyarlarca doları aşmış memlekette, hala ‘Borç yiğidin kamçısı’
demeye de artık yürek ister. Çıkar birileri de bir memleket istiyorum,
ekonomisi batmayan der geçer.
Yüzyılın yılında ilk çeyrek, sınırsız sömürü, vahşi
sömürü sarmalında seçime endeksli. İkinci çeyrek seçim sonuçlarına göre son on
yıllarda üçe dörde katlanmış iç ve dış borç, kapatılamayan cari açık kıskacında.
Üçüncü çeyrekte ilk iş olarak tedbiren Merkez Bankası’nın zorunlu faiz artırımı
yerine iktidar iradesiyle faizle dansa devam edilirse diğer tüm işler sarpa
sarar. Valse geç kalınır. Dördüncü çeyreğe gerek kalmaz, sonuç gericileşen
memleket, gerileyen memleket ekonomisi...
Yüzyılın yılında ihracat rakamlarıyla övünmek yerine acilen
ithalat maliyetlerini düşürmek gerekir. Bu düşme, üretim ve yatırım
maliyetlerini de düşürür. Reel sanayi ve yamalı bohça ekonomi rahatlar. Ayrıca
tüketim harcamaları da düşük döviz kuru sayesinde bel bükmez. Üretim belli bir
seviyede tutularak ve sürekli artırılarak artık değer üretir. Piyasalar keseye
fazla dokunmaz. Açık veya gizli devalüasyona da hiç gerek kalmaz. Böylece
anlaşılmaz biçimde, bildik bileli Amerikan parasıyla ifade edilen milli gelir
de yükselmiş olur. Cari açık azar azar kapanır. Sanayi yatırımları ve
teknolojik yenilenme hızlanır. Üretim tasarlanandan fazla artar. Hatta ihracat
fazlası verilir. Ve üretim getirisi eşit oranda paylaşılır. Pek gerekmese de
memlekete yabancı sermaye girişi de başlar. Yurtdışı piyasalar, türlü
sebeplerle çalkalansa da büyük emperyal sermaye batsa da içeride Amerikan parası
kuru yükselmez. Dövizler ayni kurdan işlem görmeye devam eder. Küresel krizler
memleketi teğet geçer ve Millet döviz altın benzeri enstrümanlara gerek
duymadan güvenle sadece lirayla tasarruf eder. Birikim yapar. Helalinden
zenginler.
Olanlar olmayanlar tümü demokrasiden bir haber
zihniyet ve komple hâkimiyet yüzünden. Memlekette demokrasinin demosu bile yoksa
durum mevcudun ötesine geçemez. Dövizi, doları demokrasi düşürür. Tüm
sorunların kaynağı memlekette demokrasinin işlemeyişi. Demokrasinin olmadığı
bir yerde hiçbir sorun çözülemez. Dünya gerçeğidir, diktatörler ülke
sorunlarını değil, sadece kendi sorunlarını çözerler. Kör gözlerin gördüğü,
sağır kulakların duyduğu ve sığ akılların bildiği şeydir bu bizzat yaşamak
gerekir.
Yaşadıklarından ders çıkaran tam bağımsızlık yolcusu
olarak, ekonomik masallara, asalı masalı sadece üst akla sahip üstatlar bilir
yalanına kanmadım. Asla iç dış mihrakların
dediklerine, önerdikleri kökten göbekten dışa bağımlı ekonomi politiğe inanmadım.
Onların tasavvur ettiği, pik dip batağında böyle bir memleket istemedim. Kendi yağıyla
kavrulan bir memlekete hasretim ve açıkça bunu istiyorum. Dışarıda böyle
memleketler var. Bunca dış bağımlılığı görmezden gelerek onlarla laf olsun diye
inatlaşmak, sonucu baştan belli yarışmak, havadan üstünlük taslamak yerine bir
memleket istiyorum diye başlamak, ekonomisi batmayan diye bitirmek lazım...
Yeni yüzyılda yüzyılın yılında mücbir sebeplerle bile
ekonomisi asla batmayan bir memleket istiyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder