4 Şubat 2015 Çarşamba

CAN ŞİİR…

CAN ŞİİR…

GÖZDE CAN

Kazara fotoğraflanmış o günler
Servisin fidanlığında ulu çınar.
Unutma bu son denemeydi.
Gözde can tükendi
Ağlamak yok fazladan, dağılmakta
Her dağınıklıkta yasak kitap gizli.
Her dağınık yatakta ayni anılar
Duygularına tahliye vurmuş
Gözdenin eline toprak bulaşınca
Tek göz odada kavuşmak havaya
Göze can değmiş
Dağınıklığın üzerinde yağmak düzenle
Soldurmadığın çiçek mi kaldı kahpe evren
Göze can değer
Adalet yerini bulur zamanla
Sayfalar dolusu isimsize esas duruş
Mazbatası sahte
Kozalarda ipek kanatlar tutuşunca
Yare basmaz ayrıntılarda gizli, gözdeler


SÖZCÜKLÜ

Ekmek ve emek
ekmek
Tanrı kadar kutsal
Olmasa da en kutsal kutsal
Elinden tutup kaldırılan
Yerde konmayan alınan
Baş üstünde yeri olan
öpülen
Piştikçe güzelleşen
Bölüşüp paylaşılan
Biricik sevgili,
yegane, tek canan
yaren
Emek ve ekmek
Sanki aynı sözcük
sözcüklü
Ekmek daha bebelikte belletilir
emek
Emek nedendir hiç mi hiç öğretilmez
anılmaz
Belki rahatça sömürülsün için
Günah ama
İkisi için yanılır…



HIRS

Satranç tahtası dolapta rafta
Beyaz siyah kareli
Evraklar, klasörler arasında tozlu,
İnanmakla başlar takip
İnan bana bilimsel değil ilgim
Benim ki pratikten usta çırak ilişkisi
Tarla faresi kozalak derdindeyken
Dansör baleye küstü.
Gayilesi yinede beyaz martılar
Kuğu gölüne bol geldi martaval.
Kesik kesik solumakta balık
Süzgeçler delik deşik
Sabaha karşı saat üç otuz sekiz
Akçalı oyunlar köprü altında dört dokuz
Zart diye düştü dolgu diş,
Altın seçmece suya bandırılmış
Lokum damağa yapıştığında hınzırca
Bir yudum soğuk suyla sakız gibi.
Top tüfek el değiştirdi kız gibi.
Hareket bereket getirmeyince
Kavgacı gövdeler düştü sırayla.
Bulamadığın hırs üst rafta
Satranç tahtası ile klasörler arasında


HANKİ YANKİ

Hangi direnişin
Uyuyakalmışlığını yuvarlıyorsun
Yuvasız sabahlara.
Postu deldirmemişliğin sevinciyle
Karma sıkılmalar orta yerde
Kleptomanlığımız kitap üzeredir sadece
Çok dertli sıra dışılıkla yalnızlığa uzar
Ağaçları ölçülü sıralı uzaklıkta gergin yollar
Direniş odaklı ormanda filiz sürmüş sevda
Ulusal uyarlama
Her şey tuzaklara düşüren uydurmalar
Uyanmaların kucağında herkes
Uydurulmaların uydusu
Hangi zorlamayla
Yanki zorlaması
Kanki karşılaması
Direnilmeyecek sanki hiç
Tek kurşun en önce karşıyaka da
Sonra yakasız bacasız
Her yer kutsal direniş

BÜLBÜL ELİMDE

Çelik zırhını kuşansan da görünmezliğin
ölüm gelir bulur 
şahin gözünde
İğne deliğinden geçer zehir,
İğdeli havaya karışır
Ağladığın şeye bak meleğim,
beyaz kan
Bütün vücutta toptan değiştirilir.
Hayat korku içindeki minik bir ter damlasındadır
tanesinde ömür gebedir
Nasıl erişilirse erişilsin
doğrudan sonsuza bülbül elimde
Ezberimde kutsal buyruklar
unuttuğum sevgi selinde romantik detaylar
Kovaladığın ruhla şuh ölümsüzlüğü yakaladın
Kuyruğundan görünmezliğe tutuldun
Ne çare bülbül
Yoldaş sevgisini giyindiğinde yolculuk başlar
Kuşandığın zırh bir seferlik delindi
Göğsünden vuruldun
Salkımlarca olgun üzüm tanesi
azı dişlerinin arasında kuşun çekirdeği
Yabani çiçeklerin boynu bükülmüş
çeliğe aldanınca saf su
kalpler kırılır
Toprağa düşürdüğün can,
canlara değsin acısız sancısız
Soluk yüzlü bir genç eksik sevdalı,
Benzersiz bülbül kafesinde
Yarin terli göğüs uçlarından emdiğin zevk
Sonbahar sarısı dökülmelerde candır cana
Gönüllülüktür karşıyakada
Ölüm pençesi cilalı
Bülbül elimden
ve gül ağacından tüneğinde şakıyan bülbül şaşkın
Çelik kapaklarını kapatsanda kalbinin
Ötüşü duyulur çok uzaklardan.

ELİMDEN TUTTU ÇİÇEK

Bir kadın tuttu elimden
Pir tuttu eritti
Koca şehirde bir göz odaya kilitli,
göğe savrulduk
iki can tek beden.
Assalar da ödeyemeyeceğim bedellere mahkum bedenim.
Fındık bahçaları arasında
anacığm yorgun, argın
Baş örtüsü omzuna atılı, gülen gözlerinde ak sütü
Babam hasta, bacımda sahipsizlik,
ak sulu yatsılarda
Ana göğe belendim bak gördüğün gibi bebek yaşta.
Kimin gördüğü önemsiz bir düş
Gördüm anında bitti.
Bir kadın tuttu belimden
Kaç kere koptum eklendim
Bir sabah horoz ötüşüyle uyandığımda sessizlikten
Gürültüye ekleyeceğim nice söz avuçlarımdaydı.
Sıkılmaktan pörsümüş, terden sırılsıklam,
Şen şakrak ötesi yok
Bunalımların ocağında yanma
Bir melek tuttu elimden.
Bir melek oldu, pir oldu
Dünya başımı döndürdü
tek göz odaya savrulduk.
İki tin tek, tek ten
İçimde taş kaleler yıkıldı,
yaşlandığım hayaller de, hayalimdeki kuleler de.
Meğer gerçeğe boğulmak ölmekmiş dakkasında
ve ölmek buysa eğer ne güzelmiş,
Ve de yeniden doğmak
geç vakit olanı da, oranda mucizeymiş
bir kadın tuttu elimden
ergidim dondum oldum
Gidiyorum hüzün kahkahalarıyla
alçak gönüllü
pirler divanında bekleyenim var
Bana öğrettiğin bu yıkılış yokoluş değil
ömürlük armağan
varolma varlık
Aceleci adımlarla gözümü kırpmadan
Gecelere akıyorum civa gibi
Bir kadın buldum
Tuttu elimden ve kuruttu
Oluyorum çok parça
Geleceğin aforozuna uğrayacaksam da mücadele,
Tam saha mücadele
Aşkla ulaşılan
Annem bekliyor beni doğduğum yerde,
doğurduğu saatte,
doyurduğu memede
asla yılmam, yokolmam
Bir çiçek tuttum elimde
Bekliyorum iki can tek beden an ve an…

SIRT ÇEKİMİ

Yastığa her baş koyuşumda
Çok heyecanlanırım çünkü inanırım
evrimleşirim
Cilalanır kıvrışık beynim
Yüz kızartıcı fanteziler silikleşir
ama bol renklidir Romeolaşmalar
julyet yetimdir
Zindeliğin son zerresinde de tutsaktır,
işlek caddelerde döner neonlar
Kameralar kostümlüleri çeker
Okkalı salvolarda gavur imamlar
Dinlenir ve dilenciler şenlenir
Artık dervişler zikretmiyor ortalıkta
İşleri meclis bahçesinde siyasalleşme
Tek tip voltacılar yine zımba gibi.
Atarı kokarı yekten sahne korkusu
Çamurlara bulanmış intikam,
İhtilalin kambazcısı
Mucizelere davetiye basıyor ağır makineler
Teksirler basıldıktan sonra yarı gecede
Ejderha güzel sırtını dönmüş uyuyor,
Kuştüyü hafifliğinde güzel bir kadın
Kıvrışık beynim cilalanıyor
Başımı yastığa her koyduğumda
Kıskançlık uygun koşullar bulu ve yeşerir
Çile çekmek huyumdur

Çevrimleşirim…

Hiç yorum yok: