28 Aralık 2013 Cumartesi

" MUHALEFET VE MUHALEFETSİZLİK” İZLENİMLERİ…

" MUHALEFET VE MUHALEFETSİZLİK” İZLENİMLERİ…

Ağlama sızlanma duvarı, yardım pınarı sürüncemesinde süründürülen insan hangi rengi seçer yerelde yine o malum rengi mi?

Rengi renk değil belki ama bu aldanışta halk Allah’ın her günü en kabul görmezi mi kabullenir hem de işleyişine tanıklık ederek.

Muhalefet yok yoktu diyerek yine iktidar erkine mi erketelenir. Muhalifler satranç tahtasında peşi sıra şah-mat olup yine şah-mat beklediklerinden midir bu pısırık hamleler. Yoksa düşündüklerinden ödün vermek midir, yokluktan bunalıp usanıp.

Muhalifler yoktu, yoktular ama sanki siz varsınız, bunca travmayı görmezden gelmek varlık mıdır?

Yarı dolu bardaktaki billur su bile fakiri görünce hintden beter fakirliğe isyan eder. Siz duaya durur, rüyaya yatarsınız. ve su masaya döküldüğünde yarabbi şükür...

Oluruna, punduna getirip bir cümle koymak lazım ya yazının tam burasına asma tavanı çöker yirmi beş yıllık kadirşinaslığın ve tamburası yan yatar. O yüzden vazgeçtik. Çünkü diz çöktüren, ama onurlu eşsiz bir naradır şu fakirlik, asla boyun eğmez.

Ancak bendeliklere savrulur mucizeler ve ikiden biri olmanın sonucudur halkın günlerce şu yaşanmazlıkları yaşaması. Muhaliflerin bile görmezden geldiği perişanlık varsıl olarak gösterilir. Buysa eğer yüzde ellilik cenahtan olmak vay haline yaşam zembereği boşalmış dünyanın çilekeşlerine.

“Çuvalla para var sanki dağıtılacak!” denir denir, ama yetim malı bile yenir.

Genel iktidara tapan Belediye reisleri halkın önünde sorun-dert dinlemeye meyilli görüntü vermeye bünyelerini zorlarlar. Ne kadar zorlar ise zorlasınlar akıllar başka yerlerdedir. Öyle olduğu açıkça bellidir ama kör duvara sorunlar anlatılır, kör kuyuya desturlar.

Çevresine dizili kurmay heyeti ise reislere pek aldırmazlar vaziyette sohbetten dem vururlar. Dikkatlerden kaçan ayni ilkel sosyalizasyon düzeninde herkes görse de öğle namazına yetişsek havasıdır. Sonrası nasıl götürsek hevesidir akşam vakti. Sanki böylesi helaldir, helallik almadan gidileceği vaki midir oysa…

Ya arzuhal ileticileri yine ayni tanışlık, tanışıklık, tanışmışlık, ayni şıklık aynı protip, çoğunlukla benzer yüzler ve avamdanlık. Bolca el sıkışmalar, iş hallolsun olmasın sonsuz hürmetler, tokalar ve bir gevşeklik. Sanki contası yanmışlık var fetihte. Reise hocam demeler, ah gardeşimler ve işi abiye bağlamalar. İşte halkı günden güne eriten bel bağlamalar. İnsan ve memleket manzaraları bozuldu. Önce ekmekler bozuldu denilemeyecek türden bir metaformoz. Oysa önce bebelere verilen isimlerle başlar gözlerden okunan karşı devrim…

“Çuvalla para yok ki dağıtılacak!” diye diye küpler dolar.

Velhasıl yedi tekmili birden yedi başlı canavar” çığırtkanlığında iktidarın “Çuvalla para olsa da dağıtılsa!” ipine sarılır.

Ve ayni masalı anlatır Adile adilane, muhalefet vardı ama bir ejderha yuttu onu sandık. Yuttuğunu sandık yutmamış, yutamamış boğaza takılmış….

Vay haline memleketin,  vay haline Esenler’in,  vay haline istanbul’un. İlletin milletin. Vay haline yerel ve genel iktidarın. Vay haline yerel ve genel muhalefetin. Vay haline yerel meclis muhalefet üyelerinin. Vay haline yerel siyasetin baş aktörlerinin, yerli yabancı figuranlarının.

Gelin de görün, aşırı rahatlığın nasıl rahatsızlık doğurduğunu. Liğme liğme edilmiş hayatları, vazgeçilmez sanılan değerleri, kehribar methiyeler düzülen siyaset kozalağının ahvalini şeraitini gel gör. Ekmek parası sathında yeşeren şahane umutları yani umutsuzluğu, tarih öncesinde kalan anıları gelin de genel merkezinde müşahede edin.

“Çuvalla para varsa, çuvalla oy hazır demokrantisi var, seçimin garantisi var” güle güle ağlar insanlar…

İnsaflı insafsız safa yatmalarda, nisaplı nisapsız ayinlerde, dost malı tayinlerde alınyazısı masallar dinleyeceğinize gelin de görün halkın günün yirmi dört saati halsizliklerini.

Kutsalı kutsamak nasıl olurmuş, nasıl olurmuş gündelik hayat delirmişlikleri, nasıl para edermiş delaleti yakalardaki rozet gelin ki görün. Gece körlüğünden beter görmezlik neymiş gelin onu da görün de muhalefet muhabbetçiliğini, muhalefetsizlik harcını bir an evvel rafa kaldırın.

Çünkü darbelerin göbek bağı kesildiğinden bu güne karanlığın gözü açılmış, yerin dibi delinmiş ve muhalefetin gözü zafiyetten kararmış. Aydın delirmesi en seyirlik temaşadır diyenler ise softa sofrasına oturmuş, muhalefet tellallarını bekliyorlar, kdeh vuruşturmak için.

Yedi tepeli felçli şehirde, bilinsin ki; loş ışıklar dikine dikine vurduğunda çuvalla para dökülse de müzmin hastalık muhalefet bile kalınamayacak. Çünkü afra tafranın sonu, kibirin şatafatın siyasası en yakına vuran kabahattir. O nedenle halk günü geldiğinde italik ayrıntılara hiç mi hiç takılmaz.

Ya takılır ise; muhalefet takılır, muhalefet baraja takılırsa da ilçenin vay haline, vay hallere. Çünkü ilde hal ve gidiş hiç de öyle değil, iktidar takılmak üzere sandığın dibine…

Bu ilerleyişin sekteye uğramaması için, içerlememesi için biz evladımıza yine yakın tarihin evrensel şifresini veririz; “emeğin alında tomurcuklanan parlaklığına katran karası sürmemesini” öğütleriz.  Alın terini anlatırız ona. Kurban olduğumuz emeği ve sıcacık helalinden yarım ekmeği. Niçin başkalarına bırakalım bu zevki, çağa çığ-aşa çiğ karışmış şu günlerde.

Biz; Çuvalla para gelir ama çuvalla neler götürür, mezara ne götürülür diye korkanlardanız hala. O yüzden, Muhalefet varsa eğer hala, nerede ne kadar var ise görev başındayız.

Hiç yorum yok: