MUHARREM…
Yazın sanatında adettendir. Biri bir yerlere geldi mi veya gelme ihtimali yüksek ise bu sanatın erbapları o kişi ile ahbaplıklarından dem vururlar. Öyle ki makalelerde saliselik beraberlikler abartılır. Ve cümleler yılların dostluğu varmış izlenimi verecek kıvamda harmanlanır. Okuyucular da vay canına der. İnanır. Bunu niye yaptıkları açıktır aslında…
Büyük kurtarıcı, büyük liderin “Benim İki Büyük Eserim Vardır…” diyerek gelecek kuşaklara emanet ettiği ve övündüğü değerler on yıllar içinde tam da tarih olmaya yakınlaşmışken, memleket izbeliğe, zifiri karanlığa arap atı koştururken gök kubbeye bir çivi çakıldı. Ve ‘Bir Yiğit Memleket Kurtarır’ misali erken-baskın seçim gündemine Muharrem, Gariban Muharrem girdi.
Yazın sanatı emekçilerinden biri olarak, Gariban Muharrem’i ben nasıl gündemime alayım da bir makale çıkarayım diye düşünürken birden aklıma; ilçe bazında legal siyasete bulaştığım yılların hemen başında tanıdığım, sonrasında abim saydığım, daima saygı duyduğum Muharrem geldi. Yaklaşık yirmi beş yıllık dost, yaren, yoldaş Muharrem abim. Kendisine abi demezdim başlarda. Dahası onu Karadeniz'li sandım, hemşeri saydım uzunca zaman, Akpınar’lı çıktı. Yine belli dönem sünni sandım alevi çıktı. O zamanlar bir yerden bir yere uzun yolculuk yaparken yan koltuk dışında sorgulamazdık hiç, kim nereli, kim hangi mezhepten. Ve saire. Sorması bile ayıp karşılanırdı sanki. İnsan olmak, insanlığa adanmışlık yeterdi. Hele o ve ben hiç takılmazdık bunlara, merak bile etmezdik.
Sonra kardeşten ileri olduk. İçimizden geçenleri önce söyledik, kürsülerden anlattık sonra yazdık karaladık. Ve yazdıklarımızdan bir demeti ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır, Her Eylülde’ kitabımızın içine birlikte serpiştirdik. Siyasette ise hep kaybeden olduk. Ama hiç aldırmadık. Hele hele bir keresinde ‘kalem bende merak etme’ diyerek garanti verdiği bir ilçe kongresinde bile başkan adayı olamadım. Kırılmadık birbirimize asla. Şimdi o yaşanmışlıkları içer, anar, güler geçeriz. Çünkü siyasette doğru bildiğimizden hiç ayrılmadık. Doğru bildiğimizden de asla şaşmadık. Ve ‘Can ağızda Canan yürektedir’ deyip hiç ayrılmadan bu günlere geldik. Soldaki yolculuğumuz ilk günkü heyecan ve sıcaklıkta geleceğe doğru da ilerliyor. Ne mutlu bize…
İşte o abim, Muharrem abi birkaç yıl önce Gariban Muharrem’i insani boyutta tanımama ve siyasette kabullenmeme neden oldu…
Gariban Muharrem yıllar önce herkesin bildiği o meclis oturumunda o tarihi konuşmayı yapınca acayip tanındı. Tanıyorduk ama yalan olmasın biz de bu vesileyle yakından tanıdık. Vekil Muharrem o beş dakikada tüm partililer gibi benimde abim oldu. Muharrem İnce abi. Sanılmasın otuz yıla yakın siyaset yaptığımız partide abi-abla siyaseti yaptık. Bir yerlere gelmek için hiç abi abla aramadık. Zaten aransaydık makam mevki kazanımlarımızdan da belli olurdu. Bizim abla abi deyişimiz sadece saygıdan.
İşte o kadarla sınırlı kaldı bizim Gariban Muharrem ile abi kardeş ilişkimiz. Uzaktan. Meşhur olduğu günlerde yakın ilçenin birinde bir sunum yaptı. Gittik izledik. Gerçekten mükemmeldi. Bende kendi çapında hatip görüldüğümden soranlara sanki yazdıklarını okuyor hissi edindim. Pek tutmadım dedim. Oysa kıskanmıştım içten içe kürsü hakimiyetini. İncelikli dokundurmalarını ben niye düşünemedim diye hayıflanmıştım açıkçası.
Sonra ilk Genel Başkanlık yarışını kaybettikten sonra sur içinde isme davet bir geniş toplantıda herkes ondan fellik fellik kaçarken bir gönülden merhabayı ve ayaküstü sohbeti de esirgemedik kendisinden. Korkmadık çekinmedik hiç kimseden. Yalnızlığına bir nebze de olsa ilaç olduk. Ve bir anda çevremizde doldu. Rahatladı. Biliriz düşülen o halleri. Çünkü biz hala yaşadığımız ilçede, parti kongrelerinin birincisinden onuncusuna hep vardık. Belli zaman aralıklarıyla üç dört kere başkanlığa adaylaşma çabası verdik. İkisine girdik ve kaybettik. Onun için daima bir başka pencereden baktık Gariban Muharrem’e…
Yani Gariban Muharrem ile tüm muhabbetimiz Allah inandırsın bu kadar. Millet kadar…
Ancak bu kadarla kalmadı tabii ki; epey bir zaman önce Gariban Muharrem benim can dostum Muharrem abime misafir oluyor. Bu buluşmada birkaç zamanı beraber harcıyorlar. Yakından tanışma fırsatını yakalıyorlar. Muharrem abim en iyi yaptığı şey olan gözlem yeteneğini kullanıyor. Gariban Muharrem’i ölçüp tartıyor, izliyor dinliyor. Ve tespitlerini de can kardeşi bendenize ayrıntısıyla aktarıyor…
İlk saptaması da sen Muharrem abi diyorsun ya seninle yaşıt oluyor. Siyasette geldiği nokta itibariyle genç sayılır. Ve yaşının önünde giden bir kişiliğe sahip. Olgun ve yüksek zekâlı. Diğer İnce ayrıntıları da bizde saklı. İşte yaşıtım olduğunu öğrendiğim o günden bu güne abi demiyorum Gariban Muharrem’e. Ve o günden bu güne aramızda Bizim Muharrem oldu. Renkli kişiliğiyle şimdi herkesin Muharrem’i. Olsun varsın, olsun da memleket kurtulsun. Millet kurtulsun.
Bizim Muharrem’i yani Gariban Muharrem’i partili veya partisiz çok yakından tanıyanlar vardır muhakkak. Ama çevremizde bizi tanıyanlar da iyi bilir; Bir biz adamdan anlarız, iki dost olacağımızı ince eleyip sık dokuruz. Üç iyice tanımadığımıza da paye vermeyiz. Daha kimse İnce Muharrem ismini zikretmemişken Muharrem abim ile ben “Partiye İnce ayar çekecek tek kişi Bizim Muharrem’dir” konusunda uzlaşmıştık. Dileyenler can dostum, hayattaki tek abim Muharrem’e sorabilirler…
Ve siyasette de şans kapıyı en ummadık, umulmadık anda çalar. İşte çanlar memleket için tehlike çanları çalıyorken ‘Memlekete İnce ayar’ çekecek lider Bizim Muharrem oldu. On yılların yerel siyasetçisi olmamıza karşın cin akıllı olmak istemediğimizden bir kere dahi il veya kurultay delegesi olamadık. O yüzden şimdiye kadar parti içinde oyumuz kendisine nasip olmamıştı. Kısmet şimdiyeymiş. Milletle beraber gönül rahatlığıyla kendisine oy vereceğiz…
Böylece bendeniz Gariban Aksu için de; ‘Benim iki aslan yürekli Muharrem’im vardır’ levhası tarihin güneş alan duvarına çivilendi. Ne mutlu…
Yolun açık olsun Gariban Muharrem, yolun yolumdur…
Yazın sanatında adettendir. Biri bir yerlere geldi mi veya gelme ihtimali yüksek ise bu sanatın erbapları o kişi ile ahbaplıklarından dem vururlar. Öyle ki makalelerde saliselik beraberlikler abartılır. Ve cümleler yılların dostluğu varmış izlenimi verecek kıvamda harmanlanır. Okuyucular da vay canına der. İnanır. Bunu niye yaptıkları açıktır aslında…
Büyük kurtarıcı, büyük liderin “Benim İki Büyük Eserim Vardır…” diyerek gelecek kuşaklara emanet ettiği ve övündüğü değerler on yıllar içinde tam da tarih olmaya yakınlaşmışken, memleket izbeliğe, zifiri karanlığa arap atı koştururken gök kubbeye bir çivi çakıldı. Ve ‘Bir Yiğit Memleket Kurtarır’ misali erken-baskın seçim gündemine Muharrem, Gariban Muharrem girdi.
Yazın sanatı emekçilerinden biri olarak, Gariban Muharrem’i ben nasıl gündemime alayım da bir makale çıkarayım diye düşünürken birden aklıma; ilçe bazında legal siyasete bulaştığım yılların hemen başında tanıdığım, sonrasında abim saydığım, daima saygı duyduğum Muharrem geldi. Yaklaşık yirmi beş yıllık dost, yaren, yoldaş Muharrem abim. Kendisine abi demezdim başlarda. Dahası onu Karadeniz'li sandım, hemşeri saydım uzunca zaman, Akpınar’lı çıktı. Yine belli dönem sünni sandım alevi çıktı. O zamanlar bir yerden bir yere uzun yolculuk yaparken yan koltuk dışında sorgulamazdık hiç, kim nereli, kim hangi mezhepten. Ve saire. Sorması bile ayıp karşılanırdı sanki. İnsan olmak, insanlığa adanmışlık yeterdi. Hele o ve ben hiç takılmazdık bunlara, merak bile etmezdik.
Sonra kardeşten ileri olduk. İçimizden geçenleri önce söyledik, kürsülerden anlattık sonra yazdık karaladık. Ve yazdıklarımızdan bir demeti ‘Karadeniz Soldan Dalgalanır, Her Eylülde’ kitabımızın içine birlikte serpiştirdik. Siyasette ise hep kaybeden olduk. Ama hiç aldırmadık. Hele hele bir keresinde ‘kalem bende merak etme’ diyerek garanti verdiği bir ilçe kongresinde bile başkan adayı olamadım. Kırılmadık birbirimize asla. Şimdi o yaşanmışlıkları içer, anar, güler geçeriz. Çünkü siyasette doğru bildiğimizden hiç ayrılmadık. Doğru bildiğimizden de asla şaşmadık. Ve ‘Can ağızda Canan yürektedir’ deyip hiç ayrılmadan bu günlere geldik. Soldaki yolculuğumuz ilk günkü heyecan ve sıcaklıkta geleceğe doğru da ilerliyor. Ne mutlu bize…
İşte o abim, Muharrem abi birkaç yıl önce Gariban Muharrem’i insani boyutta tanımama ve siyasette kabullenmeme neden oldu…
Gariban Muharrem yıllar önce herkesin bildiği o meclis oturumunda o tarihi konuşmayı yapınca acayip tanındı. Tanıyorduk ama yalan olmasın biz de bu vesileyle yakından tanıdık. Vekil Muharrem o beş dakikada tüm partililer gibi benimde abim oldu. Muharrem İnce abi. Sanılmasın otuz yıla yakın siyaset yaptığımız partide abi-abla siyaseti yaptık. Bir yerlere gelmek için hiç abi abla aramadık. Zaten aransaydık makam mevki kazanımlarımızdan da belli olurdu. Bizim abla abi deyişimiz sadece saygıdan.
İşte o kadarla sınırlı kaldı bizim Gariban Muharrem ile abi kardeş ilişkimiz. Uzaktan. Meşhur olduğu günlerde yakın ilçenin birinde bir sunum yaptı. Gittik izledik. Gerçekten mükemmeldi. Bende kendi çapında hatip görüldüğümden soranlara sanki yazdıklarını okuyor hissi edindim. Pek tutmadım dedim. Oysa kıskanmıştım içten içe kürsü hakimiyetini. İncelikli dokundurmalarını ben niye düşünemedim diye hayıflanmıştım açıkçası.
Sonra ilk Genel Başkanlık yarışını kaybettikten sonra sur içinde isme davet bir geniş toplantıda herkes ondan fellik fellik kaçarken bir gönülden merhabayı ve ayaküstü sohbeti de esirgemedik kendisinden. Korkmadık çekinmedik hiç kimseden. Yalnızlığına bir nebze de olsa ilaç olduk. Ve bir anda çevremizde doldu. Rahatladı. Biliriz düşülen o halleri. Çünkü biz hala yaşadığımız ilçede, parti kongrelerinin birincisinden onuncusuna hep vardık. Belli zaman aralıklarıyla üç dört kere başkanlığa adaylaşma çabası verdik. İkisine girdik ve kaybettik. Onun için daima bir başka pencereden baktık Gariban Muharrem’e…
Yani Gariban Muharrem ile tüm muhabbetimiz Allah inandırsın bu kadar. Millet kadar…
Ancak bu kadarla kalmadı tabii ki; epey bir zaman önce Gariban Muharrem benim can dostum Muharrem abime misafir oluyor. Bu buluşmada birkaç zamanı beraber harcıyorlar. Yakından tanışma fırsatını yakalıyorlar. Muharrem abim en iyi yaptığı şey olan gözlem yeteneğini kullanıyor. Gariban Muharrem’i ölçüp tartıyor, izliyor dinliyor. Ve tespitlerini de can kardeşi bendenize ayrıntısıyla aktarıyor…
İlk saptaması da sen Muharrem abi diyorsun ya seninle yaşıt oluyor. Siyasette geldiği nokta itibariyle genç sayılır. Ve yaşının önünde giden bir kişiliğe sahip. Olgun ve yüksek zekâlı. Diğer İnce ayrıntıları da bizde saklı. İşte yaşıtım olduğunu öğrendiğim o günden bu güne abi demiyorum Gariban Muharrem’e. Ve o günden bu güne aramızda Bizim Muharrem oldu. Renkli kişiliğiyle şimdi herkesin Muharrem’i. Olsun varsın, olsun da memleket kurtulsun. Millet kurtulsun.
Bizim Muharrem’i yani Gariban Muharrem’i partili veya partisiz çok yakından tanıyanlar vardır muhakkak. Ama çevremizde bizi tanıyanlar da iyi bilir; Bir biz adamdan anlarız, iki dost olacağımızı ince eleyip sık dokuruz. Üç iyice tanımadığımıza da paye vermeyiz. Daha kimse İnce Muharrem ismini zikretmemişken Muharrem abim ile ben “Partiye İnce ayar çekecek tek kişi Bizim Muharrem’dir” konusunda uzlaşmıştık. Dileyenler can dostum, hayattaki tek abim Muharrem’e sorabilirler…
Ve siyasette de şans kapıyı en ummadık, umulmadık anda çalar. İşte çanlar memleket için tehlike çanları çalıyorken ‘Memlekete İnce ayar’ çekecek lider Bizim Muharrem oldu. On yılların yerel siyasetçisi olmamıza karşın cin akıllı olmak istemediğimizden bir kere dahi il veya kurultay delegesi olamadık. O yüzden şimdiye kadar parti içinde oyumuz kendisine nasip olmamıştı. Kısmet şimdiyeymiş. Milletle beraber gönül rahatlığıyla kendisine oy vereceğiz…
Böylece bendeniz Gariban Aksu için de; ‘Benim iki aslan yürekli Muharrem’im vardır’ levhası tarihin güneş alan duvarına çivilendi. Ne mutlu…
Yolun açık olsun Gariban Muharrem, yolun yolumdur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder