4 Mayıs 2018 Cuma

BABAM, DENİZ, BEN VE İNCE…

BABAM, DENİZ, BEN VE İNCE…
 
Her dört ila altı mayıs arasında saklı kentin, içinden çıkılmaz sapağına saklanır nar gözlü hüzün. Yetmez inceden inceye kanayan yürek vuruşlarına siner harlı hasret. Bu kez başka sanki. Sanki yaslı yüreğimde Tanrı ışığı yandı. Ayrıca kim söyleyebilir ki; en can alıcı, en çarpıcı manifestolar kaleme almış olsalar bile, Duyguların Efendileri sayılanlar babasına ağlamazmış diye. Hem Babam bende, Deniz Denizkızımda sürgünüz. Karanfil kokulu mayıs akşamlarında içinde al yeşil hareler barındıran memlekette yolcuyuz. Yürüyoruz zıpkın gibi ve gereğince. İnce bir sızı yankılanıyor yüreğimde; Ey ölüm, ela gözlü sevgili korkmuyoruz senden ve inceldiği yerden kopsun…
 
Bir kere bitmeyen kavga Tanrısal nimet. Devrimcilik biraz da babası öldüğünde ağlamak. Dahası kalenderliği babasından geçmişçesine yudum yudum yutkunmak. Yoldaşı göçtüğünde ise al benekli hayallere dalmadan gerçek hayatı hiç çarpıtmadan dirençle yaşamak. Tüm unutuşları bir bir anmak. Hariçten gazel devri geçince sona yakın inceden inceye güzellemeler dermek.
 
Demem o ki; Karşı yakada dost bağına gömülü üç kırmızı karanfil ve babaların şahı çavuşolu yeşil çotanağın bağrına bir güzel yakışır. Her dört ila altı mayısın akşamlarında ölümsüzlüğe bir kez daha uğurlanırlar…
 
Ölümsüzlüktür darağacına kurulan veya cellâdın tırpanından doğan. Zamanı gelince hiç kimseyi onlardan başka sevmemek, inceden yaşlanmak olduğuna göre hoş gelir sefa gelir nar gözlü ölüm. Sarı sıcakta harlanan hatıralar. Güneşlere akın. Gelincik tarlası dağlara pupa yelken. Denizler ise başka bir âlem. İnceden inceye delice savrulan gün güneşin zaptına yakın.
 
Zaman gelince yani her mayısın ilk haftası, onların seneyi devriyesi. Her dört ila altı mayıs gelip çattığında aklım yanar.  İnce ince yüreğim tutuşur.  Babam bende, Deniz Denizkızımda doğar. Kara ölüm yakışmaz onlara, hiç birine. O yüzden onlar ölümsüzlüğe gömülüdürler. Onlar darağacında sehpaya, babaların şahı uzun ince yollardan mermer musallaya yürümekten asla çekinmediler. Onların cesaretleri ve umutları vardı. Yığınlara yoldaş oldular. Yıldızlarla arkadaş. Şimdi mavi gökyüzünü turlayan doğanlar tutar ince ince atan nabızlarını…
                                                                                                                                                   
Her mayısın ilk haftası gonca gülün dikeni yüreğimizi kanattıkça bir güzel sinkaflarız. Ak kara sisler arasından babaların şahının beynelmilelliğine rastlarım önce. Sonra hayatın gerçekliğine. Maaile ağlarız…
 
Beynelmilel babam atlas maviye kanatlandığı, o sınırsız boyuta uçtuğu gün Denizlerle buluştu. Denizi karartan imanla, fındıklıkları yeşerten inançla sonsuzda kucaklaştılar. Baba ve oğulları misali. En içten en candan. Beynelmilelce.  Şimdi o silinmez ayak izlerini ince ince takip etmek de bize düşer. İşte o yolculuğa dayanır bizim yoldaşlığımız. Bizden sonrası da denizkızıma…
  
Bıçak sırtı güneş iç karartan mayıs akşamlarında kızaran damlara vurduğunda ayılmalar başlar. En baba gülümü “Gülünün Solduğu Akşam” toprağa verdiğimdendir bu inceden vuran yas. Gonca gülün dikeni yüreğimizi çentiklediğindendir bu ince eleyip sık dokuyan başkalaşım. Alnımızdaki zindan karası. O yüzden her mayısın ilk haftası arzdan arşa sonsuzluğu içeriz hep birlikte. Kaderin bir cilvesi, onlarla birlikte babamı da anarım. Babamla birlikte onları.
 
Anarım çünkü onların başı dikti ve hayal ettikleri güzelim dünya için kendilerini hiç çekinmeden feda ettiler. Ülkeleri için, memleket için, sıla için, anaları babaları için, kardeşleri için, kurtuluşu dileyen tüm insanlar için, insanlık için hayatlarını hiçe saydılar. Öyle kutlu isyanları vardı ki inceden her kavgaya vurur şavkı. Dimdik durdular ve gittiler. Onların asla ince gelecek hesapları, asla kişisel kaygıları yoktu. O yüzden topluma maloldular.
 
Her mayısın ilk haftası iskele, sahil, meydan, koca memleket en devrimci yolların yolcusu olarak inceden adımlarlar hayatın içinden dışından. İnceden inceye bilirim. Onlara ben ve denizkızım eklenirim. Mayıs akşamları güneşi renklendirdikçe, yeşilden kırmızıya yarım kalmış sevdalar anımsanır. İşte o zaman, tam zamanı gelince aklımı inceden onlar kuşatır.
 
Kuşkusuz babam bende, Deniz Denizkızımda sürgün verir. Sürgünlük sararan yapraklara ve lacivert taş üzerine kazınacak ölümsüzlüğe inceden ruh üfler.
 
Ve bundan sonra her dört ila altı mayıs arası “inceldiği yerden kopsun” faslını açarım…

Hiç yorum yok: