28 Mayıs 2018 Pazartesi

MÜLTECİ NÜFUSU VE NÜFUZ…


MÜLTECİ NÜFUSU VE NÜFUZ…

Meğer mülteciler de oy kullanacak, memleketin geleceğini oylayacak diye yazınca tepkiler almak da varmış. Milletin anası ağlamış, memleket batmış hala acındırma edebiyatı. Yazıktır günahtır hikâyesi. Madem günah yazık ne yapmalı her savaşan, batan, yiten ülkenin insanlarını şu zengin denile denile sömürülen Anadolu’ya mı yığmalı.

Zaten on yıllar içinde konutları dikerek kentlilik oluşur sanıldı. En güçlü iktidarlar dahi zirveyi koruma adına uçsuz bucaksız coğrafyaya yayılmayı önceledi. Bu önceleme siyasi tavır, dini ve iktisadi yönden hiç özelliksiz kuşatmayı da beraberinde getirdi. Ve kuşku duymadan memleket sınırlarını da yasak kaçak aşan herkes mülteci vasfıyla köy kent yayıldı. Bu dağılmayla uğraşmadan iktidara devam olasıdır zannedildi. Hiç de değil…

Kim ne derse desin vahşi bir kültür nevrozudur bu mülteci akımı. Ve bu akıma göz yummak milletin bağrında sosyal yaralar açmaktır. Yaşananlar ve yaşanmaya zorlanan cabası. Hatta bu dört milyondan fazla mülteciyle iç içe yaşamanın cehaleti ve dahi sefaleti de peşinden getireceğini bile bile. Yani şimdilik kırk milyar Amerikan parası harcamanın çok daha ötesine geçecek maddi manevi kayıplar. Maddi manevi yıkımlar da artacak. Özellikle doğu coğrafyasında. Kovsan gitmez, satsan alıcısı çıkmaz bir nüfus. Ama çok değil bir beş yıl sonra bu mülteci nüfusu memleketin yüzde on beşine ulaşır. Nüfuz gereksinmesini ileri sürer. Yani akıllı önlemler piyasaya sürülmez ise keşmekeş devam ederse yarınlarda çok sıkıntı yaşanır.

Elbette nüfuz ve nüfusun korunması geçmişten geleceğe köprüdür. Ama yalan yanlış politikalarla memleket coğrafyalarına taşınan bu mülteci akımının çıkardığı ve çıkaracağı hadiselerle köy kent perspektifinde sosyal ve siyasi parçalanmışlık yaratmayacağını kim garanti edebilir.  Bazı ellerde nüfuzun değişmeyeceği ne malum. O gün gelince görüntüde ne renk, ne denk, ne de dinsel birlik varken istikrarın tesisi de zorlaşır. Dâhili ve harici tehditlere karşı koymak güdüsü nasıl güdümlenir.  içeride şimdilik dört milyon varken, arttıkça bilinmez kaç milyon olacakken nasıl dizginlenir. Yarın İlahi güç ve manevi maharetle onlarda anadolu’da pay derdine düşerler ise ki muhakkak düşeceklerdir memleket dayanışması iyice zayıflamaz mı? Yoksa istenen o mudur?

Yani sonuçta verilen vazifeyi ahit, lahit arasında yapacak bir zümre yaratılıyor sanki. Ciddi tehlike bu. Şimdilik egemenliği elinde tutan yerli nüfuza kem, kör köstek. Evet, destek değil alenen köstek olur bu nüfus, hem taşra kentlerde hem de metropollerde. Bunlar şimdi oy verdirilerek sonra her şekilde de kullanılır. Taşı gediğine koymanın vakti gelince de hemen usul ve erkân, açıkça dini hizipçilik temelinde direnç köreltilir.

Ancak kulaktan dolma ilahi kavramlar ile cihana yayılan bu nüfus taşınması kaosuna dini çekişme ve siyasal ilerleme deyip suskun kalmak bu memleket çocuklarının geleceğini çalmaktır. İleride bir türlü kaynaşamayan, kaynayan ve kanayan kaçınılmaz bir duruma davetiye çıkarmaktır. Önlenemez taşkınlığa karşın onları taşralı zihniyetiyle devasa kentlerde yaşamaya mahkûm etmektir. Suç mu ceza mı, mükafat mı açmazında birilerini de kahretmektir. Olası bir iç çatışmanın fedaileri olarak vitrine çıkabileceklere de zemin hazırlamaktır. Kullanılmaları da kolay nasıl sa.  Ama düşman bir nesli yaratanlar kendi düşmanlarını da yaratırlar.

Yüzyıllık dönemin sonunda daha en başından belli bir muhafazakârlığa muhtaçlık muhtarlaşınca, bu muhtariyet yandaş iftiracıların da işine gelir. Geldi de iktidar ifşaacıları da kullanarak koca memleketi taşra kentler cehennemine çevirdi. Zaten en büyük yarası dinsel olan, nüfusu ve nüfuz yapısı dinciliği kabullenen bir millet her zaman eş değer bir otorite arayışına kadar girer. Veya değişen nüfusla değişen bir nüfuz ve gerileyen bir rejim sathı mahalline girilir. Sivil itaat köylerden kentlere nerede mülteci yığılması ve yoğunlaşması varsa da çabuk ilerler. İş karışır.

Karışıklık, taşra zihniyeti, taşra mutlakıyeti ve mülteci nüfusunu arttırma ile el değiştiren nüfuz ve müteşebbislik de tersine değişimi başlatır. Örneği de yüzyıl öncesinin Balkanları.

Millet o uzun yılları çok iyi bilir. Gereğini de yapar…

Hiç yorum yok: