17 Mayıs 2018 Perşembe

YUNUS KARASI

YUNUS KARASI 
 
Bazen zamansız tövbeler de para etmez. Pişmanlıklar da. Kırgınlık inceden inceye artar. Dualar da kızgınlığı serinletmez. Öyle ki kimi vakit Tanrı’ya bile boyun eğilmez.  Çünkü kızaran gözlere ‘Yunus’ karası vurur. Gözü karalık işte budur. O mitolojik günlerden kalmadır kutsal isyan. Özgürleşmeye en makul kaçıştır…
 
Ninovalılar otuz üç yıl Yunus'a sövdüler. Asur çıkardılar. Süründürdüler. Gönderilişine isyan ettiler ve göndereni de inkâr ettiler. Top yekûn direndiler. Yunus çaresizliğinden işi Allah'a bıraktı. Tebaasına ah etti. Çıktı kentten, dağa çıktı. Kendisini ibadete adadı. Günlerce Tanrıya yalvardı yakardı. Toplumun cezalandırılmasını talep etti. Dağdan indi kırk gün daha halkına yalvardı yakardı. Gece gündüz uğraştı ama nafile.
 
Yine de Yunus uyarıldı. O da son kez uyardı. Emek yine boşa gitti. Hırsından hepsini terk etti. Önce derilerin rengi değişti. Kırkıncı gecenin sabahında göğü kapkara bulutlar kuşattı. Azap ve gazap yakındı. Başa gelecekleri çok geç anladılar. Aradılar. Yunus yoktu gitmişti, bulamadılar. O meçhule giden bir gemiye binmişti çoktan…
 
Yani Yunus emri ilahiye uyup Ninovalılara gitmedi. Tanrı buyruğuna da karşı çıktı. Onlara çağrıda bulunmadı. Denize açıldı. Tanrı yeri göğe, göğü yere yığdı. Tanrı yeli Yunus’u denizin tam ortasında buldu. Bulduğunda uyuyordu. Mürettebat panik içinde uyandırdı Yunus’u. Kur'a ona çıkmıştı.
 
Denizi ve karayı yaratan göklerin Tanrısı Rab’tan kaçtığı ortaya çıktı. Kaçış yoktu aslında. Yunus ‘beni denize atın’ dedi. Kıyamadılar. Fırtınadan da kaçamadılar. Fırtına daha da şiddetlendiğinde Yunus'un suçunun ceremesini çekmemek için onu denize salladılar. Ve büyük balık küçük balığı yuttu.
 
Yunus üç gün üç gece ölüler diyarının bağrında hapis kaldı. Tekrar Ninovalılara mesaj iletmek karşılığında koca balık Yunus'u karaya kustu. Üç gün yol yürüdü. Vardığında kenti bir araya topladı. Onlara şehrin kırk günlük ömrü kaldığını iletti.
 
Yüz yirmi bin insan, binlerce, yüz binlerce, milyonlarca canlı bu kez ilahi çağrıya direnmedi. Gerçeği kabullendi. Zenginliğe sırt döndü, çala çula büründü. Kral krallığından vazgeçti. Tahtı bıraktı. Küle oturdu. Herkes kötülükten ve zorbalıktan vazgeçti. Bu seferberlik sayesinde yok olmaktan yırttılar. Kırk günlük süre dolduğunda Tanrı sözünde durdu.
 
Yunus bir kez daha gücendi. Tanrısına öfkelendi. Boşa geçen on yıllarına yandı. Ölmek yaşamaktan evlâdır ‘Al Canımı’ diye niyaz etti. Ninovalılardan bir kez daha ayrıldı. Tepelerden birinde, bir yere çardak kurdu. Kenti kuşbakışı gözledi. Ölümüne öfkesi sönmedi. Ölüm dilemek aşkı da tükenmedi. Kızgın güneş ve alev büklümlü yellerle boğuştu. Öfkesinin kurbanı olmaya yakın Tanrı aklıyla buluştu. Ve kendisi ile yüzleşti. Emeksiz hiçbir şeyin değerinin olmayacağını geç de olsa anladı. Tanrısına da hak verdi.
 
Çünkü koskoca âlemin, hayatın özü ‘asma kabağı ile kurtçuğun’ hikayesiydi. Asma kabağını kurutan kurtçuğun. Zamanı gelince gerçeği ve hayatın inceliğini anlamıştı.
 
Kendini böyle kurtardı…

Hiç yorum yok: