1 Mart 2014 Cumartesi

SİNİR, SİNİRLENME VE SİNİRLENMEME SANATI…

SİNİR, SİNİRLENME VE SİNİRLENMEME SANATI…

İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse ip üzerine…

Deniz kenarında boğaza kurulmuş yalancı krallıklarda karınca kararınca olmak da rahatlatamayınca insanımsıları sinir uçları kıpramaya başlar. Bu haramsal kayıt dışılık kayıtlamaya karışınca ve velisi varisi, tabisi abisi birbirine girince ve belli olmayan bir sona ilerlerken şeyleşmeler tarife kanmadan, talihe kaymadan sinirlenmemek harbiden elde değil.

Bilmek insanı var eder, görmek insanlaşmaktır ve insanlaşmak her türlü yanlış işleyen işletilen iktidarı ret eder ama etek öpülüyor hala. Halktan biri olmak iktidarı ve erkini bir kenara koyarak kurbağalaşmadan kara kuyulara inat yiğitçe insanca yaşamaktır. Münafıklık ise iblisten esinlenmektir ve üç ana koldan dağılır evrene. Lisanda bol kepçe yalan, her sıkışıklıkta vaatleşilip asla uymama ve emanete hıyanet yükseğe en yükseğe ulaşmak hevesiyle tesbih yapılır münafıklık gereği. Böylece yokluktan varlığa en varsıla geçiş sürecindeki bu münafık idesel yaklaşım  nihayetinde taş toprak olunacağı gerçeğini görmeye de engeldir. İdollerin yok edilmesine ve yok olmasına da.

İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse tip üzerine…

Literatürde devir açmaya, devrim yapmaya hiç gerek yok, mal ortada. Mallar bir bir vitrine dizilince  ister istemez sinirlenmeye başlıyor insan. Yetmiş basamaklı minarelere boşa çıkıldığı da ayan beyan hissedilince vakitli vakitsiz abdest bozmalar veya abdest tazelemeler de can sıkıyor vesselam. Ümitsizliğe kapılmanın ana sebebi bu bavul dolusu sarhoşluklardır.

İşte budur aslında aklı başında her insanı insanlıktan uzaklaştıran sinirlenmeler.

Çekişme, kargaşa ve kavgadan medet umarak çapına bakmadan insanlığı hor görmenin sonunda salataya döner işler. İnsanları hayatından bezdiren kamuflajlaşmalar da kriptolanınca yalan uydurma, iftira montajlama inkarcılığının da ömrü kısalır. Yalan dolan denilenlerin doğru olduğu bilindiği halde her duyduğunu etrafa yayarak aktararak yalan rüzgarına savrulan hadiseler yaratmak ganimeti kurtarmaz, insanı insanlıktan uzaklaştırır bir kalemde.

Hangi ipe sarılacağını şaşıran bir diziliş oluştuğunda ise insan sinirlenmeye devam eder. Gel de sinirlenme karikatürleşen ayıplılığa. Sinirlenmeme sanat, en büyük yaşam sanatı ama insan montajlanmış veya montajlanmamış her monoloğu dinlediğinde kalpte ritim bozukluğu baş gösteriyor. Kriz muzır hikayeler ve kağıt-banknot politikleşmeler uydurukluğunda artarken dik duruş taklidi yapmak ise asla delikanlılığın kitabında yer almayan biçimde kalender insanlara ayıp etmektir.

İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse tape üzerine…

Zaten insan nefsi daima kötüye ve kötülüğe sevk eder insanı. Bu sevkiyatta gün olup hesap verileceği gerçeğinin unutulması ise anlaşılmaz bir muammadır. Ama hayatın da gerçeği, gerçeğin gerçeğidir hesap gününün olduğu. Kendini yeni yerli, izanlı  insaflı insan gösterip,  insanı insanlıktan çıkaran eksikliğin içinde eksikler tamamlamak, ve dahi dağılmak ayıptır ve kayıptır. Daireye dâhil olmak, ganimetten pay almak için Allah vergisi gerçekleri görmek ve görmeye çalışmak yetisini körlemek, körleştirmek ise günah sayılmaz mı? Gelinen bu son celse de ve her herzede cebren ve hile ile planlanmış platformların çürüklüğüne insan olan sinirlenmesin de ne yapsın?

Hakikatin tokadı şakladığında beş parmak kızaran suratlardaki bu eksilmeyen yalancı gösteriş, bu sahte caka hangi sihirli aynalar kandırmacasın da hangi hasretliğe gebedir iyi tahlil edilmeli. İyi bilinmeli ki son dönem yaşamalarıdır bu şımarıklık şatafatı. İnsanlar yenen naneleri bildikçe ve öğrendikçe frekanslar karışır ve sinirlenmeye başlar. O sinirlilik hiç beklenmedik bir anda tamama erer ve en müstesna anlarda bile akrepten çekinmeden kırmızı mührü basar. Eksik olanı görmek ve gösterebilmekle başlayan bu kadı kazanı devirmeler ve küçükten başlayan kazan kaldırmalar sonuçta birkaç yol biletidir birileri için.

Alınganlığa alıntılar paylaşmaktır dostluk. dost kimseye söyleyemeyeceklerini hiç çekinmeden söylediğin kimsedir. O halde dostça vedası, hutbesi, düzeni düşeni bir yana uyku öncesi, uyku anı ve uyku sonrası evreleri vardır insanın. Sessizce iletişim karanlığına düşer insan ve düşünce eksik fazla tartmaya başlar. İletisel problemler ayyuka çıktığında ise insan olan insan sinirlenmeden çözüm yolları bulamaz. Aslında çare gözünün önündedir ama uyku mahmurluğu beceri ve mahirliği öteler. İşin gerçeği kısa zamanda iradesizlik deryasında gevşer ve irade denizinde gerildikçe de delirir sinir uçları.

Sinir ucu iltihabı hakkına razı gelmeyiş ile hakkına razılığı çatıştırır en ücra hücrelerde. İnsan sinir küpüne düşünce başkaca denecek bir şey yoktur bu hususta. Tayin ve temyiz mercilerine varsa da mesele modern zaman sorunları, sorguları kapsamında ele alınarak merceğe tutulmaz devasa soygunlar. Oysa insan kalitesi arttıkça ortak sorumluluklar öncelenir, tekilleşmeler değil çoğulculuk görüntüde de olsa önemsenir diye bilinir. Ama o faktöriyel ve grafiksel dağılım böbürlenmesi insanı tüm bildiklerinden eder ve insanlıktan uzaklaştırır. Uzu kaybeden uzuvlarını da yitirir zamanla ve sinir ve sinirlilik modları yerel kültür döngüsünde manasını kaybeder, kodu çalınır.

İnceden sinirlenmeye başlar insan söylenecek çok şey dizildiyse ip, tip, tape üzerine…

İnceden sinirlenmeye başlar insan ama artık bu manasızlık ve duyarsızlık diyarında toplumsal algı hiçliği ve ileti kanalları kirliliği sinir uçlarımızı asla rahatlatamayacak gibi. Vakit o vakit ve insan için söylenecek tek kelime var, şahsına münhasır olmak da yetmez, münhasıra şahıs olmak da.

O halde ip, tip, tape ve sinir, sinirlen, sinirlenme, sinirlenmeme sanatı ağır kusurlar gece yarılarından günlere yayıldıkça harfiyle işlemez, adamsal kasılmalar rezil olmaya eşitlenince, cemrenin suya, karaya ve havaya düşmesi de beklenmez…

Hiç yorum yok: