2 Mart 2014 Pazar

GÖZLERİNİN ÇAPAĞINDAN ÖPTÜĞÜM HASRET 3

GÖZLERİNİN ÇAPAĞINDAN ÖPTÜĞÜM HASRET 3


CAM GÖBEĞİ
Cam kenarı tembelliği
Oturmuş kedi gözlerini sayıyorum
Tanıdık yüzler vursun karanlığın sırtına
Özel hikayeleri var her birinin eminim
Ekili tarlalardan başak başak fışkıran
Çitle çevrilmiş yalnızlıkları var evlerin
Ev sahipleri tahtalara kazırmış anılarını
Sağ üst köşesine yılları
Korkunun öd kesesine düşerek çaresiz
Önü kapalı düşleri
Uyuyakalışımdan artan zamanda hatıralarımı
Yoksa yazmak mı lazım sabırla
Misafirliğin son günlerini saygıyla
Ailenin yerini dolduramaz hiçbir cümle
Yetmişinde bebek gibi yürüyerek ölüme
Hangi payeyle ödüllendirilmişim ki değişeyim
Utangaç ve uzak duruşluyum.
Cam kenarı seferberliği
Her yolculuk yenibaştan, silbaştan, en baştan
Baş belası masumiyete hınzırca ziyaret
Devşirdiği ne varsa alevin gına getirici çabası
Genç kalamadığımdan tüm güzellikler geçti
Otuzlu yaşın ortasında birer birer gitti
Kedi gözlerindeki umutsuz gülücüklerle birlikte
Moloz yığınlarını ışıtıyor sarı güneş
Bu şehirde yaşanmış o ilk macera
Hala kararsızım bunca yaşımda bu mecra
Ölüm cezasına çarptırılsam bile aldırmam
Masumca katlediliş yılları aklımda
Beynimi morumsu yosunlar kaplamış
Öylesine korkunç ki en eski halim
Kediler gözlerini yumar korkudan
Deniz kabukları hapsetmiş dalgaları
Sesini duyuyorum camın ardından
Ve bir martıyla göz gözeyim gökyüzünde
Düşüşe geçti delice hırsım
Hısım hırsızın gözlerini bağlar, işte bu
Cam kenarı avareliği.

KIRIK HAYALLER

Sıcak nefesin iki kere enseme bulaştı
Bir kere de sol yanağıma
Oturdun somyanın kıyısına sonra
Dudağına uzandım
Buz gibiydin
Anında uyandım
Yoktun yanımda, yoksun
Ah bu kontrolsüz rüyalar
İnsanın doğası sarılmalar
Doğru tanımlamak olası mı sıcaklığını
Veya unutmak sonradan
Nefesim kesildi desem doğrudur
Kalbimi kırdı hayalin bile olsa
Ölsem hala yanıyor
Yanağımda kıpkırmızı bir arma
Sana dair manifestolar zincirinden
Koptu zavallı halka
Hangi sabahtı aklım ermedi
Veya bi akşamüstü rahatsızlığı.

YARIŞMADAN

İfademi aldın yine
Soyunma kabininde ısrarlı duruşla
Yakıştı çek fermuarı
Kaçındım aynadaki aksinden
Teşvik başka bahane başka
Çekindim aldırmadın
Ah canımın şaşmış rotası ah
Zokayı yuttum yine
Hangi giysidir ki sana yakışmaz
Bembeyaz fanilanın üstüne
Otuzsekiz kırk beden
Cambazhane sarısı, canbaz
Defosunu dahi yok ettin hayatımın
Taşındım alnımdaki yazıya depozitsiz
Kader başka akit başka farazası
İmzaladım ağlayarak
Ah yandığım kayıp ateşin gülü ah
Külleri dirilttin yine
Bir soyunma kabini sayıklaması
Yapıştı gözüme aksi gibi
İrademi yokladın yine
Bu bombardımana psikoloji dayanmaz
Beden yürek paramparça
Anlamakta güçlük çekiyorum ve lakin
Şartlandım geldim yine
Soyunma kabinine saklandım.

ALEMİNYUM FOLYO

Aleminyum çatıyı haşlıyor yağmur
Yapış yapış toprak
İçiyor içiyor berrak saf şerbeti
Ben uydurdukça uyduruyorum
Ve uyuyorum şimşeğe
Uyuyorum bebek gibi valla
Başlıyor başlıyorum horlamaya
Hiçbir detayını anımsamayacağım bi düş
Boşlukta parlayan ışığı içmeyeceğim
Kokular korkular içime içime
Hasat mevsimi canlanmış
İlahsız bir kımıldanışla baş başayım
Çatıyor kaçlarını yağmurun kızı
Aleminyum folyolara sarılı bedeni
Herkesler ölü gibi uyuyor
Süt taşmış kokuyor ateş
Diri sarı bir saman yığını yanındayım
Yanıyor alevi ıslak ıslak
Buruşmuş ağlayan gökyüzünü öpüyorum gözlerinden
Bir ıslık kesiyor yılışık zamanı
Karış karış yaklaşmak zırhına ve delmek
Eriyor eriyor gönlümün direği
Bir sonraki turda yokum valla
Bu paslı aleminyum çatı dayanmaz.

DERE BOYU

Sırma saçlarında güz rüzgarı
Kadayıf kadayıf esiyor
Dantel kukasından artan renklerde
Tenini saran nem
Doya doya üzülmek zamanı
Benim için başlar muhabbet şimdi
Hangi semtin kabında boğulmuşum unuttum
Kazan dibinde ikimiz
Toprak, hava ve su ve gaz
Ateşin dağında ana babasızım
Melez doğuşun gürültüsüyle dirildim
Bir anlık hatayım
Çıplak çıplak ağlıyor gül tütsüsü
Çılgınca akıyor fırtına
Çakılın içinde cam gibi parlayan iki göz
Billur billur yanar tenim, yakar tenimi
Doya doya sevmek zamanı
Benim için biter muhabbet şimdi
Hangi aşkın dağında soluksuzum unuttum.
Dere yatağında ikimiz
Alabalık, rakı ve üzüm ve karpuz
İyi kötü kötü iyi olmuş bahtsızım.
Neyse ney uçuruyor güz akşamlarını nağmeli
Darıltıp darıltıp barışan barıştıran
Terimi silen sen
Dura dura dirilmek zamanı
Benim için ölür nam
Sırma saçlarında gül yaprakları.

DOĞRU YANLIŞ

Doğru doğru dosdoğru
Dost doğru
Doğru dost ise olsun varsın
Deli ruhumun
Gurbet yoluna zorlanmadan akışı zor
Yazı kışı kıçı başı
Oynamayan bir mevsim.
Kış kış gibi tam ayyaş
Yaz az biraz kanı kaynatan cinsten
Kızıyorum.
Doğru doğru dosdoğru
Dost olmak gibi dostane
Yürek dayandığınca dayanır sılaya
Olmaz olsun dosta ıramak
Yalancı posta sarınmak
Yeterince aç bu dünya gözü doymaz, aç
Cıvıldayan kuş gibi
Deli başım
Kümbet yolunda döndükçe döndü
Güllerin içinden sevgiliye kaçtım
Diken diken sonsuzluk
Seviyorum diyemeden bir kez sevgiliye
Ölmek ölmek gibi mertçe
Yaşayamadan, yaşatamadan, yaşamadan
Koç koç gibi
Doğru doğru dostdoğru ama
Doğru dost
Bulduğunda bırakmamak en doğrusu
Deli meli, Veli’ yi.

DANIŞMAN

Tok sesli bir rüzgarın inlettiği
Vahşi bir orman
Ve harap bir kondu
Gürültücü kargalar dönüyor dört yanda
Ve suskun bir baykuş
Tünemiş ağaçların en kıdemlisine
İçinde duramayacaklığımı belletiyor aklınca
Dağı delip geçen sabrımı bilmeden
Öfkeden morarmış patika bile anladı
Yağmur gibi çamura saplanmışımlığımı
Serilmiş tehlikeler yoluma kurnazca
Ve kepenkleri selamlarken ölümsüzlük
Çarpıyor suratıma suratıma yoksulluk
Bu hayat kondu köşktür bana
Bildik hikayeleri mırıl mırıl anlatan
Kızgın çığlıkların ürküttüğü tenhada
Kuşlar çok yaman serçeler özellikle
Herbişeyi söylerler utanmadan
Halkaları üfler bulutlar tık nefes
Odaların her ayrıntısında gizli anılar
İçine düştüm kötürüm hayallerin
Harap yüreğime kondu
Vahşi bir sevda kuşu
Tek sesli notaların öğrettiği
Ve dinleyeceğim doğayı derdi bağrımda
Ve suskun bir berduş
Gürültücü çakallar dönüyor dört yanda…

BALON

Balonlar şişer hiç yüzünden
Dikkatten kaçan her şeyle dolu dolu
İnsanlar söner
Balonlar ağzı açık vade farksız veda eder
Havada asılı kurumlu dünyaya in
Doldurulmuş en ucuz yöntemle
İnsanlar patlar
Balonlar balondur potansiyel tehlike
Maden alaşımlı ve gaz sanki metan vs.
Sabaha çıkmaz üflendikçe park canbazı
Toptan imha şölenidir göğü kaplayan
Afiyetler olsun ahali
Şehrin girişinde tam gaz ileri
İnsanlar ölür
Balonlar azı dişlerini göstererek güler
Kes şu kırmızı teli her kimsen kes da
Uçurduğum hayat ödünç alınmış
Çocukluğuma bağışlanmış veya
Kolay kolay unutulmaz.
Balonlar uçan balonlar rengarenk
İnsanın canı çeker…

ŞEHİR VE SİHİR

Koskocaman şehir kaybolmuş
Geçmiş bronzluğun
Onca emek onca ter onca güneş
Demek ilkbahar gelmiş
İçip içip kar soğuğunu
Yiyip yıldızları
Beyazlamışsın
Arşivimden çıkardığım fotoğrafta
Kanlı canlı ve bronzsun
Giderken onu da götür tatile
Üstüne gölgem düşmüş
Demek özlemişim ilk defa nedensiz
Aynı şarkıda hüzünlenmek gibi çaresiz
“ Kalbim hicranla doldu “
Koskocaman şehir kaybolmuş
Deniz almış götürmüş geçmişimi geleceğimi
Seninle tuzlu suyunu paylaştığımız sahile
Açmış bronz güller sarı kumda
Onca gün onca ay onca yıl sonra
Yıllardan sonra yüzde yüz sendin gördüm
Demek sonbahar gelmiş çatmış
Kaçıp kaçıp tam kaçamadığım son
Yasak savıp yakalandığım ilk günah
Albümünde sakladığın fotoğrafta
Kanlı canlı ve bronzum
Giderken beni de götür tatile
Gölge etmem korkma
Demek akıllanmışım son demimde
Aynı şarkıda coşmak gibi dertsiz
“ Henüz yazılmamış bestelenmemiş “
Koskocaman şehir kaybolmuş.

AB GRUBU

Teşhiri hoş ki
Kent kent dolaşır röntgencilik
Göz önü rezalet
Başka hayatlarda avuntuyu yaşamak
Göstermecilik
Bir kese altın hesabıyla kokozca
Bir kase çorba korkusundan
Vahşi ve vahim
Ya ıslıklarla veya alkışlarla
Gözetleme hevesi ki
Semt semt sulanır hayatın gerçeği
Kapı önü cehalet
Taklit her alanda takip
Yapay dengeler kurgulanır
Umutlar başka bahara
Sanrısı tanrı
Karın sancısı sanrı
Organ organ bulaşır çürüme
Bir küp dolusu tuzak sorunun
Doğrusu yok ki…
Teşbihte hata olmaz.

DÜŞ GÜCENMESİ

Düş gücümü zorlama
Mağrur başım gezintilere dayanmaz ve
Altın boynuz yüreğime saplanır
Yaradana sığınıp yeni bir serüven, serüven
Dir yaşamak, o da bana zor gelir…
Renkli mozaiklere sırınmış
Diz çöktüren bir naradır
Taş lahitleri çınlatan hayat
Som altından taç
Ricacı olmayacağım senden kader
Gözlerimdeki ışığı köreltene kadar
Bin kez doğsam da
Ölüm bir kezdir bilirim.
Doğumdan gerçek ve hakiki mana
İçinde söndüğünde kandil
Düş gücü de zorlanamaz asla.
Tunçtan başlık kötü delinmiştir
Kan yeleli başım hayallere dayanmaz
Çelik mavisi gözler yüreğime saplanır
Doludizgin geleceğin pusuna da
Şehvetim karabasanlarla sarsılmış
Diz çöktüren bir naradır
Cehennem ateşini kıskandıran hayat
Güneş tanrısını da gök tanrıyı da yakan
İçimde ışıklar titredi.
Bin kez yansam da nafile…
Gücendikçe düş görürüm.

ÇAPSIZ

Ülkenin çapı çarpılmış ve
Vedalar yıpratılmış
Huzurdalar çarpıklar
Yarıçapında sen
Asla durmayacağım diretiyorsun amma nafile
Aday şarkıların içinden
Dönem içliliğini seçmişim ben
Polar üstlüğün içinde dişiliğini
Çarpıla çarpıla katsayınla
Katlanamaz olmuşum bu ülkeye napim
Ülkem güzel, aslı iktidarına düşmemiş
Oysa vadiler seni saklamış bana
Yahut hazırdakiler eşkıya çakalı
Yarı belime kadar batağa batırılmışım
Anla atağa kalktığımda yoktun, yoktun
Olay şarkıların içinde
Dönem suçluluğu varolmuş, banane
Dişimi çalıyor ülkemin lezzeti napim
İlkin canevinden vurulmuşum sonra
Arapça dualarla toprağın bağrına
Yılanın başını ezmeden çıyanın ölmek yok
Dönem suçluluğu çöreklenmiş çarkıma
Ülkemin bahtı kara
Bilerek karartılmış namussuzum.
Huzursuzlar çarpıklar
Yarınlar hesap zamanı
Asla susmayacağım suslasan da.

YÜZDE BİN ÖLÇEĞİ

Yüzde oranlarına vurdum canımı
Altmış dört oksijen
Onsekiz karbon
On hidrojen
Üç azot
Bir buçuk kalsiyum
Bir fosfor
Bir ben canım
Bindeliklere savrulur mucizeyi tamlayan
Kimyam kurulur
İnsanım insan.
Altmış beşime varmadan
On sekizimdeki gibi diri, dipdiri
Ölmektir arzum
Onlarca sene sonra
Üç kez azıttım
Günahı faydasından küçük
Azıcık büyüdüm
Bir buçukluk gibi kalakaldım
Gerçekliğin bedeli kumar masasında rest çekmek
Bir hayaldi fosforlu cilalı
Kavak yelleri daha tohum idi
Mısır Çarşısı’ nda
Bin sene yaşasam hep harcanırım çünkü safım
Kimyam bozulur
İnsanım insan
Yüzde bin yüz
En azılı hırsız zaman.

KAVAK YELLERİ

Kavak ağacını severim ben
Tutamam dilimi
Çocuklaşırım
Yanında taşıdığın adamken keyifle
Paslı gitar teli
Alaturkayım.
Dil izi bu tumturaklı.
Parmak izim gibi herkesten farklı
Başımda kavak yelleri
Yasla biter sevgi seli
Turkuaz mavi
Acılarımı uyuşturur zaman
Her köy girişi mezarlıklarında ararım
Bulamam taşını
Selamlaşırım
Köy yolu bu tozlu topraklı
Aşk yarası gibi her köyde ayni
Kavak ağacını severim ben
Harlı sazın telini
Mızrabı vuranı yakar alaturka
Yanına her taşındığım gün keyifle
Neresindesin sen adamım
Bu alakasız sözlerin hangi halkasında
Dil yarası bu tastamam
Kolay kolay geçmez bilirim.

İYİ Kİ DOĞDUN

Kehanetin iç geçirmesi kuyruk sallar
Benimle çok işi var
Kendimi üzmeyeceğimi anladım çok geç
Eğer fırsatını bulursam
Yahut yalancı bir benzerlik tutarsa yakamı
Aklımın görmeye alışıklığından kurtuluş
Kovalamayacağım çocukluğumun kahinini
Kahpe kahve fincanında
Gülümseyip başımı çevireceğim
Zannedildiğimden sıcak ve samimi
Sarı saçlı kırmızı gözlü satanı
Peki yaşlı adam çok şanslısın anandan doğma
İçim geçmiş maalesef içim
Ee nolmuş diyeceğim sorana ne
Kahrıma sataşmayın siz sadece
Yapayalnızlık bana yakışır hepten
Ardımdan tezahürat yapın, neredesiniz
Savaş tanklarını çiçeğe boyarken biz
Çiğnenip geçilen nice güzellik varken
Çantamda sakladığım ayrılıklar nice nice
Her hatırlayış tüylerimi ürpertir
Bütün bağlar kopuk kuyruğu tutuklamak
Benimle çok işin var
Kehribar içinde gezinir kuyruk acısı.

DİL VADİSİ

Dil vadisi sularla sulu
Grizu da patladı
Ve yalanı doğurdu ihmal
Cezveler lekelendi.
Köpürdü deli orman ve
İlahi kanun kemale erdi
Meslek hastalığı
Noktası noktasına korkaklığın anıtı
Dikildi dil vadisine
İri, etli ve parlak kurşuni
Sulak yerde serpildi ikon
Madenci kisvesinde, masklı
Haritalar yeniden çizilecek şimdi
Çizmeler kömür tozuyla boyalı
Dil vadisi çatal zehir
Baretlerdeki ışık kör
Garezi var sanki mahzenlerin bana
Cizvit papazı gibi
Ve yalanlar yalanlandı.
Grizu patlamadı da
Galeriler çöktü.
Dil ovasını yalanlar bastı.
Sulu zırtlak yalancılar deli ormanı
Ve ihmal yalanları doğurdu
Cizvitler lekelenmeliydi ama…
Ve köpürdü deli gönlüm.

FİNAL SETİ

Yürüyen kaldırımlar taşıdı yorgunluğumuzu
Yürüyen merdivenler olgunluğu
Kaç yıldan sonraydı
Durduk yerde
Yerin üç kat dibinde
Vagon vagon ayrıldık
Boş bir meydandı taşındığımız
Çürük toprak kokuyordu ne yazık
Kükreyen aslan öldü
Ve yahut korkuyordu, sindi
Gürledi bozuk siren
Uyduruk tren meftayı taşıyordu
Yorgunluğuma yol verdim
Acemileşti olgunluğum
Kaç yıldan sonraydı
Dilenci çocuk bozukluk topluyordu
Üç kat yerin dibinde
Vagon vagon seni aradım
Tünel sen kokuyordun
Gülmeyen yüzün gülsün artık babam
Bulamadım yoktun yoktun
Yürüyemez taşımaz oldu ayaklarım
Gitarcı mızıkacı çocuk bozukluk topluyordu.
Oturdum yere, oturdum
Yerin üç kat dibinde
Şarkımız dinledim, dinledik.
DAL KIRIK
Bindin dalıma kırıldım
Düştük birlikte
Balım baldın
Kuş yuvasında hüzünlü bakışlı yavru
Macera el sallıyordu efelenerek
Sallandım
Çiçek hastasıyım
Feci halde kalp bozukluğu sahibi
Topaç gibi dönüyor dünya
Sayı saymayı bildiğimden
Döndük birlikte
Ne oldu demir parmaklığa kevserim
Hayatını üfle kulağımın içine
Bindiğim dalı keser miyim?
Düştü birlikte
Baldan tatlı
Gördüğümüz.
Gördüğümüz son gündü.
Darlandım.
Kaş yapayım derken göz çıkarmak da var.

KAFA VURUŞU

Bulandıkça sevgi yazı
Hüzünlenir gülümseyişlerim.
Bahçe duvarının üzeri cam kırıkları
Dikine dikine yürek parçalayan, bilek
Hatırlandıkça keyifli çocukluk
Bir keyif ki bozulmasın istenir ama
Budalaca vazgeçilendir.
Ve bir saçak altında titreşir sevgili
Kucağında bir sokak kedisi
Kedisinin yavrusu
Bulandıkça metabolizması
Aşırı kilo kaybıdır yalnızlıklar
Kim yaygın inanca boyun eğer ki canım
Eğerse hep aynı saçak altı
Ve dumanı tüter odaların sıcak sıcak
Sıcak bir ziyan oluşturur
Yüzde taşınan vefasız gülümseyişler
Bir yangın ki söndürülemez sanılır
Badanalar tüm şehri boyacılar
Ve kuşatır bir saçak altında
Ay ile güneşi ve yari alev
Ilık suyla döküne döküne arınılır
Veda hutbesi dinlercesine saygılı vakur
Asansör artık kaç kişilikse
Bulutlara en yakın daireye tuşlanır
Nabzımı tut anlarsın…
Yazı sevgi bulandırmış.

MANTAR BULUTU

Mantar bulutu göğe çakıldı
Dibi delindi gökyüzünün
Boşaldıkça boşaldı.
Kıpkızıl bir yağmurla
Külrengine döndü mevsimler
Suçlusu varsa ölmüştür maalesef
Geleceğin tortusu oturdu yüreklere
Simsiyah kapkara
Sıra dışı bir bekleyişti rüzgarla savrulan
Girdi hayatlara bodozlama, ölüm
Ve ışık yumağı yuvarlandı
Kılı kırk yaran hayatlara
En uç noktada dipsiz gökyüzü
Maviliğini yırtıyor martıların kanat çırpışı
İnsanlar enderin uykuda yakalandı
Uyundukça uyundu maalesef
Oval kontrol odalarından çukura
Düğüm çözüldü sonunda, avam
Battıkça battı
Dibi delindi gökyüzünün
Mantar bulutu göğe asıldı…

İKİNCİ HAMLE

Terkeylemişim içimdeki dağlık araziyi
Nereye olduğumu kimseler bilmeyecek
Ve saklanmayacağım da
Gizli sığınaklarım olmayacak dahilde
Zamanla yarışıyorum artık hariçte
Genlerim teyakkuzda
Nasıl bir bombardıman bu Allahım
Nefes alamıyorum nefes
Terk ediyorum dışımdaki bağlık araziyi
Üzüm taneleri dolmuş gövdeme tane tane
Gözlerimde tek bir hayal kaldı
Ve hayallenirim, yahu
Ardıma baksam ne değişecek ki ne
Güdümündeyim yumuşak karnımın
Güzel ve mutlu bir hayat faslı geçti
Ama hangi arazi kabul eder ki arzımı
Bu hiç aç gözlü olmayan terk-i diyarı
Dikkatimin dağıldığındandır kızanım
Hayal kırıklığı yaşamayışım
Ve yaşadıkça ne kadar süre olursa olsun
Olacaklardan ötedeyim çok ötede
Olmuşları ikimize de yeter bağımın
Terkeylemişim içimdeki saflık arazını.

İLERİ İZLEME

Tanklar ilerliyor bedenimde
Kulaklarımı tıkadı pamuk bombaları
Tek renk hakim gözlerimin algıladığına
Bilinç sızıyor gözeneklerimden, linç
Kan renginde
Ve doğrulmaya çalışıyorum
İki ayağımın üstüne
Saldırıya uğradım ansızın ve mort
Bu halde nereye gidebilirim ki suali aklımda
Gelsem sana sınırları geçip aşıp
Dolup dolup taşıp aşkla
Bu harp malulünü kabullenir misin?
Dümdüz edilmiş bir bedeni
Yani enkazı, canı çıkmış bir meftayı
Gümüş tepsilerde sunarsa tanıklar günahı
Hayata pembe gözlüklerle bakamam şimdilik
Tanklar ilerliyor bedenimde
Kemiklerimi üşütüyor pamuk bombaları
Kalem düşmek üzere
İçimdeki koşu yolunda tanklar güruhu
Kulaklarım sağırlaştı
Tek sen hakimsin gözlerimdeki alışkanlığa
Düş sızıyor gözeneklerimden, düş
Pembe pembe denginde
Ve görmeye çalışıyorum
İki ayağının üstünde ilerleyişini
Sanki benmişim.

MÜSAİT KALİTE

Sesin buğulu
Gözlerinde sır
Yine de dünya umurunda değil
Garip bir hal bürüntüsü bravo
Cemi cümle beni karşılayan bando
Çökertiyor kasırgalarla sessizliğimi
Çok canım yandı çok
Evet gözlerindeki kararlılıktan
Bezdim ben bu yalnızlıktan ve
Birkaç saat uykuyla günlerce
Günlerce o buğulu ses canımda
Gözlerindeki sırla
Vücudun çarşafa sarılı rüyamda
Dikine kırmızı çizgili çarşafa
Gözlerimi körleştiriyor ışık dalgası
Çarşafı gevşettiğin anda
Öyle ikna edici koşuyor ki menzile
Ünzile şarkısı eşlikçi hayat
Benim de dünya umrumda değil
Buharlaşıyorum hiçbir iz bırakmadan
Hemen yanımdasın
Sesin buğulu ve
Gözlerindeki sır aralanmış…

NALBANTOĞLU

Nal sesleri kafatasımı zorladığında
Gözlerim dolar
En anlamlı rüyalara dalarım
Ait olduğum yere
Gecikmiş yolculuğumda
Ve insanlar insanlar insanlar
Gözlerimden dökülen insan selidir
Kanlı yaşlarla
Ve nal sesleriyle uzaklaşırlar ordular
Kırmızı bir fonda yaldızlı nur gibi
Kılıç kalkan şakırtıları şakağımda
Ellerim yanar
En geniş ve keskinini yakalarım
Ait olduğum yere
Gecikmiş yolculuğumda
Ve yüzler yüzler yüzler
Yüzlerce yüz kazınır belleğime
Kafatasımı zorlar yüzlerdeki cesaret
Kanları toprağa
Ve nal sesleriyle uzaklaşırlar, ordalar
Kıpkırmızı bir fonda yaldızlı nur gibi
En ön safta başım kucağımda
Gözlerim dolar
En anlamlı rüyalara dalarım.
Ait olduğum yerdeyim.
Gecikmiş bir yolculuk olsa da…

CİDDİ HASRET

 

Kırmızı ışıklar aydınlatsın odamı
Hayli ciddiyim
Gecikmeden
Vakti geldi hedefi vurmanın
Tüylerim diken diken
Garip bir hisle gölgelendi bedenim
Işıldaklar aydınlatıyor düşüncemi
Galiba ölmek üzereyim
Kara bulutların arasından
Parlıyor yalancı hilal
Üst ucuna asılmışım boynumdan
Yıkılmaz ve vakur
Kulaklarımda bir uğultu çok tanıdık
Ve toprak çağırıyor beni, gel, gel
Yarılıp kucağına
Kollarını açıyor biricik annem, validem
Yutuversin istiyorum rengarenk ışıklarla
Gayet ciddiyim
Hiç gecikmeden
Kırmızı ışıkla aydınlanan odayı
Ve vakti geldiyse hedef olmanın
Babama benzeyen simamı
Yutuversin ışıkların en kırmızısı.
Hiç gecikmeden
Hayli ciddiyim.

SONA ERDİ BAHAR

Benzersiz bir saat kulesi
Şehrin sakinlerini süzüyor
Meydanın tam ortası
Karanfillerin arasından.
Üç kuruşu hesaplarken zaman
Dakika dakika kaçan fırsatları
Nedensiz ayrılmalar neden
Ve kavuşmalar sonrası zorlanmaları
Saat kulesinde yetenek avı
Şu anda kuzeyde durdurmak vardı
Er yada geç acemi saldırılarını
Umarım çok sıkı geçer vakit
Yapraklar çoktan döküldü
Sızlanmalar boy gösteriyor ağaçlarda
Biterse bitsin kıvamında sonbahar
Şehrin en sakini kim dersen
Benim en benzersiz ve kalesiz
Saat kulesinin altında
Ellerimde kırmızı karanfil buketi
Sakince bekliyorum şehri yarı
Alnımın çatında sonbahar
Hayatımın tam yarısı
Karanlıkların alacasından…

KAYIPSIZ

Kayıp romanları okumadım
Beyaz cama köleliğe isyanlardayım
Sana dolandım
Varsa yoksa üzerime yağan bulutlar
Etkisini kaybetmez acılara
Zorla dayandım.
Yarın zayıfladığında hafızam
Kayıp romanları aradığımda canhiraş
Beyaz cama tıklayıp, en isyankar
İstekliliğin en yücesine sığınırım şevkle
Kölene bir bardak su lütfen
İçinde fırtınalar kopana özgürlük
Aşkın ömrü kayıp zamanlara rağmen
Öyle kırılgan öyle sıcak uzun ki öyle
Gözüm arkada kaldı.
Seni dilendim
Yenicami önünde mendilsiz duasız
Tutturduğum varsa yoksa o şarkı
Nolur bulutlara söyle adımı
Kayıp notaları bulamadım.

KÖPRÜDEN GEÇTİM

Köprülü handa konaklar
Köprüyü geçen dervişler
Girersin başkalaşamayınca hünerin
Merkezden içeri Hürrem’ im.
Soyunun en güzeliyle beraber.
Yıldızlar caddeleri arşınlarken
Lapa lapa kar
Ürperiyor sokak lambaları, ışıklar
Büyük dereler sebil, aksular
Maksat taş üstüne taş koymak meseli
Zor mu zor Çavuşoğlu
Yazmacı yaza dervişsiz, hansız, yansız
Köprülü han konuksuz, ziyaretçisiz
Ocak başında terlerken çetin ceviz
Bir olma hikayesidir, ol, ol
Olmamak üzerine kurumlu
İletişim arsızlığından cezalı.
İmrendikçe güdersin ceylanları mahirim
Cevizliğin içine göbeğine beynine
Ceplerinde çakıl taşları
Dilek tutarsın rengarenk suallerle
Örneğin derviş konuğuna kendin sunar mı
Köprülü handa yalanlar
Sırat’ ta yılanlar, çayanlar
Yalanlar gerçek olur.
Gülersin inanamayınca Hürremim sultanım.

ER YENER Dİ

Eh be yenilen er
Bir tutabilseydin
Daracık karacık sokaktan geçerken
Boyundan uzun gölgeni, kolayca
Akardı hayatın
Aktığında binbir çeşit numarayla
Kırmızı beyaz yeşil yenilmezdin evet
Mavimsi oklar vınlayamazdı yüreğinde
Zırlayamazdı çalar saat çalımla yarına
Serbest kalırdı isim isim ecdad, ecdadın
İsmin başına eklemek lazım şimdi sıfat
Yalnız, yalnızım, yalnız
Ve anılırdın yeminli yeminsiz yıllarca
Tam bağımsız istisnasız tam
Asla ve kat’ a denetlenemez biçimde
Billur saraylarda bir odacık
İncir ağacına bakan daraçada
Ah be yenilen er
Pencerelerdeki ışığa değil ama
İncir yaprağına yazık
Alem dolaşırdı ayağına oysa elem değil
Boynunda bakırdan zincir
Azıcık hayatıma
Doğanın kırık kanadına derman, evet
Sular seller gibi coşardın
Ve de er yenilmezdi.

UÇURMUŞUM KELEBEĞİ

Uçurumun kıyısı
Ve bir kadın haykırışı
Taşa bağla at abi.
Kıyısında, köşesinde, uçurumunda
Saç baş dağınık, kirli, pis
Ya o gözler o kadar uzaktan tertemiz
Taşa bakma çatlar abla
Uçurmuşluğun kınası saçlarında
Ellerine yakılmış
Ve bir kadın haykırışı
Abi taşa bağla at
Camları yok penceremin
Kapı duvar zemin yatak
Ya o ses ne kadar yanık ne kadar içli
Bana bakma patlat abla patlat
“ Demir kapı kör pencere
Yastığım, ranzam, zincirim. “ zulam
İnsanlığa küsüşün darası
Ve bir kadın haykırışı
Sigaraya darlanmış, tütüne
Abi taşa bağla at abi
Bakırköy’ ün kıyısında uçurumun
Uçurumun dibi…

ISLIĞA SÜPÜR

Yazılırım deli bozuk bir ıslığa
Dilimdeki şiir isyancı
İçimdeki şair yalancı
Ve bir damlasını küçümsemediğin için
Gözlerin vazgeçilmez
Vazgeçilmezi anımsattığından beri
Elinin tersiyle itebilirsin beni
Ve tozlarımı süpür kızgın denize
Küçümseme elinin tersiyle itip
Kızıp durma lakin
Beceriksizim evet
Ama sevmeyi bilirim dahice
Her zaman ve küçümsemenden çok büyük
Vazgeçmeden severim deli bozuk
Süpürüp gittin tozlarımı
Hayıflanmayacağım asla
Umudun yeşerdiği öfkede bekliyorum
Yıllardan sonra seni düşünerek
Öyleyse bağır çağır hakkındır
Ne aykırı bir aşk ise bu razıyım.
Ölümsüzlüğe çağrılıyım o kadar
Yanlışlar sorgular gerçeğimi
Ve deli bozuk bir ıslığa yanılırım
Tam yanacak iken arar mısın
Burnumda tüten isyancı
Şiir şair kafir olmaya ramak
Yalvarırım deli bozuk bir ıslık çal…

OKU SEVGİLİN İÇİN

Sen okuduğunda canım
Canım sen okuduğunda canım’ dan
Başlayarak
Yıllar geçmiş olacak
Ve hayıflanacaksın
Sevgilim sevgiliyi yanlış anladığına
Pırpırlanmış yüreğiydi havalanan
Astım kriziyle
Düşünde sen
Olduğuna silme düşünde de
Çok düşündüğünden yasta ve
Hastaydı yıllarca
Ve iyileşemeyecek sen olmadan
Sen olmassan başucunda
Sevgilim sevgiliyi özlüyor musun?
Sevgili sevgilisine ölüyor
Görmüyor musun yıllar geçmiş olsa da
Ve hatırlanmayacaksam eğer
Sevgilim sevgiliye El Fatiha
Pimpiriklenmiş aklıydı daralan
Astım kriziyle
Döşünde sen
Ölümüne kazılı düşünde de
Sen okuduğunda canım
Canım sen okuduğunda canımla
Sonlayarak
Yıllar geçmiş olacak
Ama ben olmayacağım yanında
Sevgilim sevgiliyi yanlış anlama …

BOY POS FOS

Boyuma posuma aldanma
Ölçmeden gir kadranıma ordayım
Dev gibi ama fakir
Değdiğinde ışığın yüreğime
Karun kadar zengin
Karman çormanım
Boyum kısa
Pos bıyıklarımda donar zaman
Habire üstüme yağar dünya ve
En korktuğum şeydir hayaller
Korkuyla karışık hayallenirim
Ya gerçekleşirse kısacık hülya
Yalnız kalınca anlıyor insan
Hayat ufacık bi adam
Kovalanıp kovalanıp hırpalandığını
Yakalandığında anlıyorsun yani
Boyun posun hiç olduğunu
Boy pos fos
Tartmadan giriyorsun kadranına aşkın
Cüce gibi ama zengin
Isırdığında ışığın yüreğimi
En kalantor aşık benim
Deli divaneyim
Boyum orta karar
Pos bıyıklarımda uzar yıllar
Orta karar yaşadım ve
Bunca sene boyuna aldandım
Boyuna posuna güvenme
Hayat kancık… bi kadın …

PAPATYA FALI

Papatyalara poyraz yapıştığında
Buz gibi çiğneniyor nefes
Esinti kavurucu çıplak ayaz
Ve ayazda savruk heves
Henüz yeşermekte dünya
Altın ateşte eriyince yıllar yıllar sonra
Sinemde yoksul bir derviş gezinir, abdal
Bıçağın ucu ateş
Ve bakırdan kapılarda parlıyor nar
Kararsızlık imtiyazlı ortaklık sanki
Ve acı masmavi boşlukta geziniyor
Arayarak katilini
Ters çevrili kavanozda hayatlar hayatlar
Sıkışınca yürek ansızın
Denize su taşırım gülümseyerek
Elimde çorba kaşığı kulağım kepçe
Zalim poyraz vurdukça vurur sillesini
Ve yangın sönmez söndürülemez yıllarca
Papatyaların boynu büküldüğünde
Güz gibi çağıldıyor şelale
Ve yine gece nöbetleri mevsimi
Henüz uyumakta dünya
Ve altına hevesli dünyalı da
Papatya falına aşk yapıştı.

UYKU ÇÖLÜ

Sünger yumuşaklığında uykulusun
Koridorlarında gezinirken gün ışığı
İstenmedik bir rüya çalar kapını
Hayat hep masallara uysa
Göç kararı merdivenleri çıkarken
Seyrek de olsa denizde arınarak
Yavaş yavaş ayni görüntü, ayni
Sis pus arasından belirirsin.
Lütfen kirletme kenarımı oyan denizi
Hal hatır sormadan çekilebilirsin
Yorganını üstüne çek ve uyu
Ört bilinmese bilinmesin üzerimi
Kışkırtmalarınla oyalama geceleri
Sünger yumuşaklığında düşlenirken
Yürü gün aşırı gün doğmadan
Önüne çıkıverecek bi güzel bilirim
Bi güzel unutuverdiklerin ve
Arzuyla okuyuverdiğinde hayatı
Göğe düşen yıldırımı ve şavkını
Hayat masallara uyacak hepten
Kimseyi ilgilendirmezken yaşadıkların
Boyladığında kafesi hatırlayacaklar
İyi ki desteksiz atamıyorum mermileri
Sünger yumuşaklığında uykulusun.

MAKİNAYA BAĞLANMA

En büyük keyfi keşfettim
Buzlanmış çelişkiler erirken usumda
İçimde yanarken
Sıradan belki ama örneksiz ateş
Zırıl zırıl donarken veya bedenim.
Kışkırtıcı yağmurlarda yürüyerek keşfettim
Ve su yüzüne çıktın ansızın
Temizlenemez biçimde kirliyim
Cayırtıyla yanıyor mutluluk
Yahu tek sevda çiçeği kurumadı
Erezyona uğrasa da çekicilik
Gani gani rahmetlenirken güya
En ilginç işareti keşfettim.
Kadın ve erkeğin evlenişiyle sabit
Ne çağ dışı ama çaresizlik
Sakallı ceyim sanki
Ne karşılığında bu tavizlerim
Bir türlü kokun çıkmadı bedenimden
Ve özleyişin derin üzüntüsü
Artık destek makinasına bağlanmalıyım.
Ötenazi istemem dersem yalan
En büyük kaybım sensin inan
Tuzlanmış ciyerim çürürken aslımda
İçimde çalarken
Sıra dışı belki ama önemsiz şarkı
Fırıl fırıl dönerken plak veya gözlerim
Aşkın kışkırtıcılığından sıyrıldım büyüyerek
En büyük kalayı fethettim.

YAZ GÜNEŞİ

Ne güzeldir yaz güneşi
Gururdan arınmışçasına havada asılır
Görünmez bulutlar
Baldırı çıplak bir kumsala sırtüstü yatılır.
Parlak ışıklar
Bebekliğimi emziriyor
Mükellef bir ziyaret doğrusu mükkem
Ne sıcaktır yaz güneşi
Gözlerde garip ışıklar saklar
Görünmez ışıklar görünmez aşklar
Ellerde gümüş asalar
Şekli şemali birleşmişler kumsala sırtüstü
Ne sabırlıdır yaz güneşi
Deryalara sığmaz tuzlu maviye hiç
Biraz dingin biraz hırçın biraz aç
Sonsuzu arzuladığını anlamadan geçer
Havalanır ışıkların kuyruğunda yaz
Mavi lacivert damar çatlar
Ne şifadır yaz güneşi
Surlara alçaldığında fırtına pusar
Kızıl efsane dalgaların efendisidir
Sönmez ışıklar
Denizle geldi denizsiz söndü
Açık denizler
Bebekliğimi ninniliyor
Erişilmez bir darbe onun sayesinde
Ne güzeldir yaz güneşi.

FAKİR EDEBİYATI

Aşk fakire ilişmez
Fakir zaten fakirdir
Aşk neyine öyleyse
Aşk fakiri dalgalı denize martıdır
Lodos batırdığında vapuru
Hayal vapurun yolcusu fakirdir
Aşk olamaz öylece
Yurduna yuvasına fazladır aşk
Ufukta kapısı kör uyarılış uyur
Uzaktan duyar sesini ancak
Fakir aşka uzaktır
Aşk fakire dokunmaz
Hint fakiri çivili yatağına mefta gibi uzar
Fakirliğine aşık fukara
Fakire çiviler batmaz sanırdım
Ve bir paslı çivi çakılırsa yüreğine
Fakir makir ama merttir
Nihayetinde o da insandır.
Öyleyse aşk herkese
Hani bir deyim vardır amiyane
Fakir edebiyatı yapma …
Yaparsam yaparım kime ne …

FİNCANCI KATIRI

Bir fincanım buharı tüten
Üflemeden iç benliğimi / soğutmadan
Hangi yudumsa sana maceralar yaşatan
Tuhaf ama hissederim hüplet
Armağanımdır
Lütfen geri çevirme / yok işte yok
Ne demek istediğimi yeterince …
Tam zamanı yudumlamanın
Gökyüzünün ışığı kapandıktan sonra
Vay ki vay
Buharı tüten fincanda yaşıyorum
Sahi mi diye sorma
Yanıt bile aramadan iç, içir
Hangi yudumsa sana armağan
Tuhaf ama hissedeceksin, hisset
Vişne bahçeliğini / ordayımdır orda
Var işte var
İsmin yazılı nazikçe cildime
Boynumda asılı resmin, alnımda
Telve bulaşmış tabakta benimki
Baksan öfkelenmeden göreceksin ayna gibi
Dur hele dur
Dünyada sanki tek benim en…
Buharı tütüyor aklımın
Kalakaldım
Üflemeden iç benliğimi / soğutmadan
Buharı biten bir fincanım.

ALIKOY AĞANI

Alıkoy ağaran yüzümü
Gergin göğüslerinin arasında sakla
Gerdanına leke olayım
Küflenmiş yüreğimden çıkmadın bi an
Karışıp kavrulalım senelerce
Sonrası vurgun, hüzün, darma duman
Süsleyebilirsek eğer korkmadan
Fotoğrafta sararan yüzlere gerçeği
Fikrime fidanlar dikeceğim yüzlerce
Göğüslerindeki baldan meyvesi olan
Her gece cennet ikramı
Her gün cehennem dramı
İliği delirten düğmeler öğüt dinlemez ki
Gerdanındaki lekeye doyayım
Gergin göğüslerin arasında sakla
Alıkoy kızaran yüzümü.

BEDAVA ÖDÜL

Bedavadan konuşuyorum
Sıcak saatlerin peşine
Düşlerimi yaşayamadım ki doyasıya
Sihirli anahtar kayıp
Kimin ellerinde yar
Kim darbelerin arkasına gizlenmiş
Ne demir tavsız dövülüyorsa hapisim
Hasta adamım bedavaya yaşıyorum
Balmumundan heykellere öykünmeden
Niyetim gözden çıkardıklarımla yaşamaksa
Alabora olmuş gemilerde kıyasıya
Rüzgar ittirdikçe sırtımdan usulcacık
Söylenecek sözüm var duramıyorum
Kent eski yuvasına zorlanmış dul gibi
Dönüş vakti erken
Kaç kapı aşındırmış ise açılmayan
Düş kapısı son durağıdır garibin
Sihirli anahtar kilit üstünde
Kim çevirecekse zahar
Kapının karanlığına gizlenmişim.
En ateşli saatler ihalesiz ise yolsuzum
Düşlerimden vazgeçemedim ki
Artık ertelemeyeceğim temel eğilimimi
Tekelimsin kaybetmeye korktuğum emelim
Çerçevesini çizdiğim sırlar dünyasındayım.
Uzatma dönüş vaktini
Gözüm kamaştı kapaktaki karikatürden
Özüm sözüm bir
Ödülümü artık ne zaman uygunsa bi zahmet
Bedavadan konuşmayacağım artık
Takdir edersen prim.

 VAPURUN DÜDÜĞÜ

Vapurumu arıyorum.
Rastgele nostaljik fotoğraflarda
İki yakamı bir araya getireni
Marmara siyah beyaz
İskeleye yansıyan gölgede
Boğazın emektarını
Nabzımı sayarken tatlı dilli hemşire
Mors alfabesiyle ileti bereketi
Karmaşanı boşalttın bedenime
Ve geri sayım başladı
Sildiremeyince alınımdan dinazorluğu
Suda kanatlanan vapurumu arıyorum.
Yargele nostaljik fotoğraflarla
İki yakam bira araya gelmez
Marmara siyah beyaz
Vapurun düdüğü çaldığında
Bacanın dumanını
Arıyorum, arıyorum
Sabrımı ölçerken tatlı dilli hemşire
Mars gezegeninden illet bi adam gibi
Celalleniyorum…
Arıyorum vapurumu…

RÜZGAR HİZMETİ

Rüzgarı arkama aldım
Baştan kara umman
Ummazdım sırtımı karaya yaslatacağını
Savrulup dönüp
Pupa yelken üzerime üşüştüğünde sen
Göz açıp kapayanacak
Şimşekten hızlı çaktı kader.
Tutsaklık zor.
Kadırgalarım göğü boyladılar

Hiç yorum yok: