2 Mart 2014 Pazar

GÖZLERİNİN ÇAPAĞINDAN ÖPTÜĞÜM HASRET 2



GÖZLERİNİN ÇAPAĞINDAN ÖPTÜĞÜM HASRET 2

FOTOĞRAF KARASI

Tanımadın o fotoğraflardakini demek
O yalnız yabancıyı
Beğenmedin ayrıca tipsizi
Düşünüyorum da cüzdanında taşıdıklarını
Açıklamak zorunda değilsin ki hiçbirini
Yalnızlığın bitti mi sahiden söyle
Bir sonraki gece yanındayım
Sabahında kahvaltıda
Arzuladığın hayatı hayatıma kattığında
Düşünüyorum da duşun altında tek başınasın.
Bembeyaz havlu şıpıdık terlikliyi unutma
Pespembe tenli ayrıca saçlarında kalem toka
Tanımadığın o yalnız yabancıylayım,
Memnuniyetsizlik abidesi fotoğrafı cüzdanında
Evet açıklamak zorundayım sahiden
Yaşın hiç mi hiç önemli değil uslandım
Binlerce gece sol yanındayım
Duvar tarafı olsa bile razıyım artık
Kuş tüyünden kalınca bir yastık
Gücen bana yabancılayanım yabanı
Çok güzelsin acayip beğeniyorum değişimini
Ayrıca ebediyen benimsin bil diyen kim
Döneceğimi düşünüyorsun değil mi? İyi,
Merak ediyorsan gelip gelmeyeceğimi
Cüzdanındaki o yalnız yabancıya sor
Yolda durup aynı fotoğrafa bakıyorum
İkimizin ikimize ait tek fotoğrafına
O yalnız yabancıyla…
Demek tanımadın o fotoğraflardakini.

BOŞ GÜNLÜĞE DOLMAK

Yazmayacaktım sözde
Kendi kendimi aldatmışım
Başımı dizlerine bıraktığımda
Elimi beline sıcacık
Sarmayacaktım demek ki
Yumuşacıktı nefesin
Ve boş bir günlüğüm vardı zulada
Sayfalar dolusu saklayacağım içine enerjini
Yine aklım karıştı bilmem niye.
Kaçacak delik arıyor gözlerimin bebeği
İnanmayacaksın ama sadece seninle, senle
Rahatlıyorum sende sende günübirliğim
Kendi kendimi aldattığım gözdem
Devir mor bedenini vicdanına
Etrafı çiçeklerle süslü odada doğdum,
Buzdan mezara sözle
Yazmayacaktım sözde
Kendimi de seni de aldatmışlığımı hele
Ateşinle eridi buz mezar
Kıyamete kadar emrindeyim meleğim
Öncesi sonrası yoksa veya varsa
Savrulacağım göğe nasılsa
Bir avuç kül gibi rüzgarlarla
Yazdıklarım baki
Sende yazarsın belki, yaz
Kendi kendini aldatışını sayfalarca
Aklını dizelere bıraktığında
Elini elime sıcacık
Dokundurmayacaktın demek ki
Sormayacaktım demek ki
Neden beni neden ben beni neden seçtiğini
Yumuşacıktı sözlerin, gözlerin, nefesin
Sözde yazmayacaktım…

AŞK BOYU

Rüzgara aşıktır kırlar
Adam boyu çalılıklar, makiler
Meşe kaplı balta girmemiş ormanlar
En sivri tepede yosunlu kayalar
Issız dağ başları
Şaşıran yamaçlar
Ahenkli sesler ve boğucu gürültüler
Uçarlar deli dembelek şarkılar
Polenler, uykular, beyin sesleri, deniz
Ve dahi rüzgara aşıktırlar
Ben rüzgarın kızına delice
Başımı dönderen nice kadından fazla
Tetikler içimdeki çocukluğu hızla çünkü
Adam olma çabasını boşverdirip
Kırlara salarım yanlış inançlarımı
Ve rüzgar aşkımı soğutur
Şeytan uçurtmasının kuyruğunda.

SONRAKİ ACI HABER

Susuyorsam sen konuştuğunda
Ve gözlerine bakamıyorsam
Derinliğine duyguyla,
İzleri takip etmek zorundasın haydi
Şuursuzluğumu cevapsız bırakıp
Hem bağımlı hem bağımsızım ben,
Her yerimi kuşatmış varlıksız nedenin
İtmeden benliğime boşluğa tut ellerimi.
Konuştuğunda beliren sınırlar içindeyim daima
Çizgi çizgi ortak alanda
Serinliğin ortak paydasında
Paylaşım mümkünse dıştan içe kıvrılarak
O enerji sende var içerleme akıt içime
Fazlası benimle dellenir.
Tahammülümü zorlamadan bulanıklaşan hayale
Esnedikçe susuyorsam en ağır sancılar içinde bile
Yoksunlaşmamak içindir sevgine sevine
Beni bana hapsettikçe karnım ağrıyor
Ve suçlusun kusurlusun çokça çocukça
Bencil istekler yapışmışsa üzerime senin eserin
Esaretime alıştım korkma
Gözlerinde kalınlaşmış susku, şerbetimsin
Ayırtına varamadığım özbenliğimlesin iç…
Yalnız kalmaktan kurtuldum evet
Uykumu bölüyor boş hayaller yinede, şöyle ki
Gelinliğinle masumane direnip ilk geceye
Geçici hevesleri kesifleştirdiğinde yıldızlar
Ve gözlerinde bulamıyorsam
Derinliğine aşkı
Yazıklar olsun bana, izleri takip edememişim
Büyükler elden ayağa düşerse nihayetinde
Büyük değişimin dişi cazibesini bulurlar
Sen konuş ben sustukça susarım…

SÜNGER

Köpürdükçe akıl süngerin
Sırtımı sabunlatacağım sadece
Haftanın bir günü
Duşa kabin odada yazı masasında
Yaşlı bir adam ne kadar sevinebilirse
Kutuplar bile ısındıktan sonra
Ha bir gün önce ha bir gün sonra fark etmez
Ne olur sevindirsen şu garibi
Haftanın bir günü
Baksana kaç haftalar geçti aylar
Gerçekten acımasızsın yıllar yıllar var
Kızgın sular pembeleştirmiş tenini
Bu iş için çok çaylağım biliyorum
Sırtını sabunlamak istesem de sadece
Sulanmış beynim aklım yetmez
Sıcak bi aile sıradanlığında yiterim
Sünger elimde paramparça
Derhal uzaklaşmalıyım akıl süzgecinden
Elendikçe tortum kalır eline
Haftanın her günü.

KORKUNÇ BOYUT

Yarınlarda kurbanım
Geçmişine şöyle bir baktığın
Küçükbaş kınalı
Herkesten yakınsın şahdamarıma
Çek satırı yeni bileylenmişinden olsun
Akıt gözyaşlarımı
Kınalı koçun aşkına kurban
Sünnettir veya vacip anlamam
Atsın kırmızıya boyalı yüreğim elinde
Sönmesin döşümdeki ateş asla
Evvelinde, geleceğinde, ötesinde
Herkesten yakışırsın şahmerdanıma
Eşiğine dayandım kapına kulum
Yarınlarda kurbanın
Geçmişine şöyle bir unutamadığım şiir
Çektiğim çile bitmemiş bilememişim zahir
Akıtır gözyaşlarını
İçine içine bahtı karalın ne yapsın
Kınalı koçun tahtına kurban
Günahtır veya sevap bilemem
Yazılsın kırmızı mürekkeple defterim elinde
Tükenmesin yüreğimdeki aşk asla
Evvelinde ahirinde kalasında
Herkesten yakınırsan şahsımdan da
Çak sitemi utansın kınalı kurban
İlahtır veya Yarab inanırım Allah’a
Kesin affeder yabana acıdığın için
Geçsin varsın kırmızı ışıkta dünü elinde
Küçükbaş hevesli,
Yarınlarda kurban
Geleceğe gönülsüzlüğün geçmişini… Seveyim
Geçmişi güngörmüşlüğün varsılı, şahı
Sakın gözyaşlarını
Kınalı koçun zerresine kurban…

GÜLLER ÖLÜRKEN

Ölümü tarif et bana
Mutluluğun resmini çizebilir misin soruldu
Benzeri benzersiz bir dizeyle sor
Tarif edebilir misin ölümü
Koridorun sonunu görmeden ama
Oraya gitmeyi isteyebilir miyim gerçekten
Bırakma beni ayak sürü
Bana yüzünü göster ayaküstü
Yanılmıyorsam tanışıyoruz yıllarca evvelden
Beni lütfen ciddiye al ve dinle sorumu
Ölümü tarif edebilir misin bana, anlat
Mutluluğun resmi çizilmedi gereğince, evet
Benzersiz bir desenle, rengarenk
Ölümün resmini çizebilir misin bana, çiz
Koridorun sunudaki şelaleyi görmeden ama
O tabloyu görmek istiyorum gerçekten
Köreltme aklımı, kudurtma açıkla
Ne kuşudur bu can çekişen bağrımda
Ölüm kuşu mu, kuş öldü mü, ölüm kuş mu?
Tarif et bana gülümü, gülüm
Ölümü tarif et bana, ölüm…
Seni benden ala kim bilecek ki.

KORUNAKSIZ

Kendini korumana iznin var tabi
İkimizin adına konuşabilirsin ama ve lakin
Hep üstüme yıkıyorsun dağları
Korkarım ki öleceğim
Orman kokuyor taze çimen
Ve nemli toprak
Aradığım sensin çağlam
Bir sürü garip sesin arasından seçtim
Uydu sistemlerinden kaçan cereyanı içtim
Sürekli peşimdeymiş asi üçgen yakalandım
Bir of çeksem karşıki komşu duyar şimdi
Beni şaşırt ikimiz adına konuş
Daha fazla daima en inanılmazından
Zaman kaçkınıymışçasına bilgece kus
Orasını bilemem söyleyemem ama ve lakin
Sıra kanımca bende artık
Her farklı açıda sana daha yakınım daha
İkimiz için yeni bişeyler eminim var
Yaşayamadığımız ve yaşayamayacağımız kadar fazla
Orman boğuluyor vazoda çiçek gibi
Ve yaslı yaprak
Kokladığım sensin çağlam
Bir türlü tadına doyamadığımsın
Korkarım ki öleceğim
Hep üstüme titriyorsun ondandır, çoktan
Yo yo ikimiz adına şarkılar söyle söyleki
Dinleyip dinleyip gitmeliyim gideyim korkmadan
Bir yığın aşamadan sonra yıkılış anı
Yıkılmış anı defteriyim, ölesi değil
Neslin devamı doğru zamanda doğru patlamadır
Hıza son hıza erişince nazlı ışık ışığa da
İkimizin adına koşabilirsin artık
Gülümse ve hep üstüme yık dağları yer üstüme
İzin verildiğince yaşamak isterim seni
Korkarım ki öleceğim.

İYİ HABERLERİN İZİ

Ayak izlerimden yürü, ta
Kristal mağaraya kadar
El fenerini tut kutsal mezara
Işık kör eder yarışı kaybedenleri maazallah
Üzülme, ayak izlerimden dön geri
Bulaşma kanıma dokunma yarama dön
Buzdan tepside sunarlar nefesimi yaradana melekler
Nefsine hakim olma meselesi
Son metroya yetişmelisin durma yürü
Şaşırtılacağın gün bitti
Bir neferin olsa ister misin, öldüğünü
Ne feci bir aşk bu diyemeyeceğin
Al fenerin ışığında hedefe ulaşacak biri
Nehirler hissene düşeni taşımıştır bekle gör
Karda yürü izini belli etme misali
İzlerim buğulu kokunu kar boran dağıtsan da
Vedalaşırım acı sürprizlerle bulurum ama
Ayrılık vakti kül eder aşkı kaybedenleri evelallah
Can evimde gözyaşları seli
Burası İstanbul Yeditepeli felçli şehir
Ayak izlerimi sürü yürü, ta…

ÇAĞIN FOTOĞRAFI

Çağlar öncesinden armağansın
Yanılmadımsa eğer
Özel bir kadın
Soyumdaki adamların tapacağı türden
Kendimi toparlamalıyım
Dikkatlice
Böylesi çok daha iyi ince parmaklım
Çabuk yap seçimini
Artık özgürsün
Tek istediğim senle bigün
Sadece güneş ay güneş ve
Girdiğin kapıdan çıkarsın kolayca, gidersin
Yanılmadıysam eğer
Özel bigün
Soyumdaki adamların kıskanacağı gün
Sensiz nasıl yaşarım, yaşarım herhal yaşarım
Geleceği kim görebilir ki? Belki
Senden bir parça tüm tarihi değiştirir
Dahice
Çağlar öncesinden armağansın
Gelmiş geçmiş gelecek tüm çağlarda
Seninle çağlar çağlasın dilerim zaman aksın
Özel bi düş
Mutlaka soyumdakilerde görmüştür
Yanılmadımsa eğer
Seni de düşünmeliyim özel, soyun dökün
Böylesi yok gibi ince parmaklım dahası
Benim için büyük zevkti.
Çağlar sonrasına armağan…

NAMI ŞANI YILLARDIR

Anında söküldü ciğerimden deniz
Gemi batıyor
Yıllar yıllar sonra
İçini göstermeyen bir şişede saklı
Çimento kağıdına çiziktirilmiş bir anı
Seni seviyordum.
Okyanuslar geri çekiliyor
Yıllar yıllar sonra tsunami
Namı değer aşklar bizzat özgürce
Yabancı konukların kavalyeliğinde
İçini gösteren bir yüreğe kazılı
Zeytinyağı gibi üste çıkan türden
Merdivenleri ağır ağır dalgalarla bir çık
İşte o an döküldü ciğerimden olamazlar
Evet ama gemi battı.
Yıllar yıllar önce,
Kaç zamandır evin içinde saklıyım
Seni üzmek istemiyorumdum
Donkişotluk zamanı sona erdiğinden kelli
Yel değirmenleri suya gömülüyor
Böyle bir şey işte yenilgi
Seni seviyordum.
Kusura kalma ulaşamadım şişeye
Mesajın yüreğimde saklı unutmadım
Yıllar yıllar yıllar sonra da ne mutlu…
Evet evet dünya yuvarlak ve dönüyor
Önce geminin direkleri göründü.
Gemi çıkıyor…
Anında döküldü dilimden deniz.

BAYRAM NEŞESİ

Bayraklar çekilmiş göndere
Bayram günleri
Ekmek kadayıfı, burma börek ve zerde
Serde aşk var
Kuru çölde sele kapılmışçasına güzel
Misali timsali yok emsali hiç
Timsah gözyaşları dökeni de
Allah’ tan yaşanmış
Burukluk çalınmış gözlere
Bayram günleri
Güller karanfil şeker ve bülbül
Serde aşk var
Serden geçilir yardan geçilmez güzellemesi
Eşi emsali yok, izahı, izanı, mizanı hiç
Maazallah gözyaşlarını göreni de
Allah’ tan yaşanmış
Gözünden öptüğüm sevgili
Bir masum buseyle ayrılık getirilmez
Zaten birleşememek üzre yaratılmışız ne gam
Bayraklar çekilmiş göndere banane
Bayram günleri neyime
Bilsem ki mutlusun aşikare bayraklım
Serde aşk var
Kuru dalga aşı tutmuşsa bir güzel aşk
Yaprağı çiçeği çok meyvesi de bolsa
Sevinç gözyaşları dökerim ve
Bayram eylerim…
Allah’ tan yaşanmış…

ZALİME BASKI

Sırası gelince delifişeğin
Rus ruletinin sihrine bulaştı gönüllü
İnanılması zor
Erişilmesi güç
Ve görmedikçe kanadını meleğin
Meleği kabullenmek isyanını vurdu.
Meleğim işte o yüzden, o yüzden
Yaldızlı gökyüzünden kaydım ben
Oysa yorgun argındım, ne hikmetse
Ne, en uzak yoldan kaçtım kurtuldum
İsmimi anmasın doldurma mermiler diye
Ardıma düşmesin
Geleceğim avucumun içinde misket tanesi
Alnımda çizik çizik yılların bereketi
Toplunun namlusunda bekler özlenen rüyalarım
Sökün ettiler kıvılcımlarla rahatladım.
Renkli giysileri üzerinde bir arap
Ve gümüş takılarla süslü atı
Ne kadar da benziyor zehri tattırana arsız
Doğum lekesinden içeri şişledi
Dayanılması güç
Erişilmesi zor
Ve gülmedikçe gönlümün çiçeği
Bir meczup fişekle teslimiyet anı yakın
Bunu yapamam biliyorum yapmamalıyım.
Nerde verilen söz ve cesaret ve neyse
Yıldızlarla gökyüzüne izinsiz sığınmak nerde
Sırası gelince fişek gibi… Delice…

BİLDİĞİM BİLMEDİĞİM

Biliyorum bir sorunun var
Biliyorum çünkü
Herkesten fazla tanırım seni
Tanrım nolur nolur
Hiç üzülmesin hiç
Üzmesinler yayla çiçeğimi
Koparmasınlar yüreğinden yaban çileğini
Geceyarısı telefon çaldığında
Keşke sen sen olaydın
Özür dilerim efendim yanlış numara imiş
Peki ama yarın, yarın
Ya yarınım olmayacaksa diye anla
Bu günden sorarım
Noldu sana böyle yayla çiçeğim
Şu serseri çobanı yanıtlar mısın çekinmeden
Sürüne kurt mu dadandı
Sis mi vurdu obanı, otağını, damını
Bir köylü yanılsaması bu affet, bi afet
Tanrım yalvarırım nolur
Bari bana yazmadın al yazmalıyı, yaz
Sorunları paylaşalım alı al moru mor
En muhabbetçi akşamlarda iki karelik ilgi
Yazık kadehler boş boş duruyor
Şişe tükendi, aklım nahoş, bi hoş
Yüreğim acıyor biliyorsun Yaradan
Biliyorsun çünkü
Herkesten çok tanırsın beni Tanrım
Yavrum nolur nolur
Hiç üzmeyesin hiç
Üzülmeyesin yayla çiçeğim
Sorun bendeyse söyle çekinme yüreklice
Albümlerden kazırım kendimi.

NE BİLİRİM O YERİ

Yalancı pisa kulesine tırmandım
Yufka yürekliliğimden indim hemen
Yanımda sen,
Geçerken görmedin tanımadın
Ve hey baksana diyemedim ardından
Ayırdığın resimlerini göster bana hayat
Attığın her adımda biraz daha uzağıma
Öyle bir yer yok diyemedim yüzüne
Kabusun bittiği yerde
Kendi yüreğimde tutsağım
Karanlığın içinde iki göz gözbebeksiz bekler
Geçiyordum uğradım hikayesi
Yufka yürekliliğimden çıktım hemen
Yalancı pizza kulesinde terslendim
Yanımdan geçerken süratle
Ah be yavrum görmedin tanımadın suratımı
Ayrıldığımdan beridir sen aynı suret
Nerde ne var, hangi resimde sen, köprü sırat
Kötü bir duruş, ne poz ne rütuş, sıradan
Attığım her adımda biraz daha yakınına
Öyle bir yer yok bulamadım
Kabusun öldüğü yer
Aklımı okumasan ve kanıt aramasan, sana inat
Kendi yüreğin cevaplar yalansız dolansız
Kapıyı çalan yufka yürekliyi.

BİR TARAFIM YORGAN DÖŞEK

Her zamanki yorganım
Ve hışırdayan yüksek yastık
Ayni pijamalar
Bana bir masal anlatır mısın? Anneciğim
Van Gogh renkleriyle dokunulmuşçasına keskin
Rüyaları basacak denli meleksi kızları
Kapıların ardında tatlı cadıların eğlencesini
Her zamankinden yorgunum, çok
Ve hakırdayan yüksek pencerede
Ayni üşümeler
Bana bir sıcaklıksın pek lazım, anneciğim
Şamdanları sarmış mavi bir ışık, pis mis
İğrenç akşamların sesi çıkmıyor ki,
Şuruplarla bezemişim kırgınlığımı napiyim
Palalar bölüyor kapalı zarfları vira
Cam vazolarda iştahsız buluşmaların aksi
Ayni başıboşluklar
Ne hasıraltı edilmiş aşklar var anneciğim
Her zamanki yangın, yangınım
Hele bir yalandan da olsa cilve
Çok sevdiğim bir masal, prenses gibi narin
Binlerce öpücükle taksitlendirilmiş hayatım
Kurbağanın aşkla dönüşümü yaşatsa da aşkı
Ayni prensler
Ve fısıldayınca o zevkli öyküyü meltemler
Her zamankinden yoksunum anneciğim
Masal, klasik ama iyi başlar girişi ya sonu
Çiçeklerle ilgilenmek gerek ama
Çiçektozları kör etti beni amayım
Yüzüme bir göz bakar mısın? Anneciğim.

AĞIR VAZİFE

Şehzadem madem rüştiyeliyken
Ansızın çıkıvericen tahta
Meclis-i ailen fermanıdır
Yamaklığı hemencek sonla
Başlat seferi ustaca
Suzidilara makamlı marşlarla
Görkemli zafer alayları içindedir
İlerleyişin sekterlenmesin ilk kırmızı ışıkta
Kaç koldan kuşatılmışsa da aklın
Pes etme dayılan
Ve canım şehzadem kışkırtmalara gelme
Mekteb-i sultanının tahta sıraları yükselişindir
Havai fişekler kamaştırmasın gözlerini
Temsil heyeti toplasa da ganimetleri
Basiretin baskı makinalarına bağlıdır öğren
Fırkateynleri torpil yaraları batırır unutma
Seferberlik ilan etsen de sonun başlangıcında
Duraklamıştır yeri göğü birleştiren gemi
Cepheler birer birer düşmüş harp kaybedilmiştir
Otuzaltında ateşkesti imzalar imzalamaz
Sulh bitivercek topraktan dediğin an
Meclis-i ailen dağılmıştır
Neden boynum urdurursun muhteşem şehzadem
“ Elçiye zeval olmaz “ yalancı dayın.

KOLUMDA ÖLÜM PATENTİ

Binlerce sevgiliye açmadığınca aç
Aç aklını uyan
Robot sevgiler
Sentetik sevgililer devridir inan
İçgüdüsel erişimle kime varacaksın ki
Kimle sorgusuzca, içgüveysiyse taptığın tanrı
Aile trajedisi
Yapay zemin ayağının altından kaymasın
Kaç aklınca canan kaç
Robotumsu sevişmelerden
Öylesine gerçek ki hayal hep orgazm çünkü
Fiber kablolar birbirine dolaşıktır
Ve sentetik bebekler devridir anla
Düğmesine basınca ağlar güler daha neler neler
Acele etme binlerce sene var önünde
Saç teline gizli şifredir aşk
Her karşılaşma paslanmaz çelik grisi yalan
Bu bir oyun tehlikeli mi tehlikelidir
Kahkahaların kırıldığı yüzden düşen
Bin parça bin perde
Partiküllere ayırsa da kasırga seni uyan
Robot sevgiler sentetik sevgililer
Robotumsu sevişmelere tutsak evren
Öylesine akıllıca ki esintisi kanma çünkü
Etkisi geçtikçe içgüdüsel tarzda serinletendir
Sadece bir hediyesin hediyem aç aklını uyan
Aile komedisi
Seremonisi kemençe eşliğinde süren.

POZİSYON FARKI

Hayatın gerçeklerini anlatsan yeter
Göstermeden yaşatmadan
Sadece anlatsan yeter kel alaka
Konuşmalıyız gerek var söze kelama
Söz, artık usulca dinleyeceğim sözlerini söz
Bir çay molasında,
Doğrusu, hayat acıtan oyundur
Gerçek senaryonun püfü noktası
Başka bağlantılar istemiyorum küflü paslı
Sorgulamasız bağlanmalarda
Gücüm kalmadı yaşamaya kelaynakça
Sadece dinlemek istiyorum anlamak
Kütüphanede öptüğümde seni usulcacık
Neden gözlerin yerde kızardığını mesela
Hangi kitapta yazılı vermeden almak
Oysa armağanımdı aldım hasılatı yeter
Kimse görmeden uyanmadan
Sonrası yollarda beter koşuşturma
Sadece sen ve ben yeter
Birde büyük babamın çilek gözleri
Tadı hala ağzımda bal dudağın
Bir çay molasında
Hayatın gerçeklerini öğrendim yeter
Okumadan yazmadan çizmeden dinleyerek
Sadece okusam okusam diyorum şimdi
En keyiflisi daha beni yazmamışlığını
Sızdın içime kınalı şerbet duysan yeter
Doğrusu hayat oyun içinde oyun
Cilt kapağı kırmızı kadifeden.

ORDA BURDA HER ÇERÇEVEDE

Orda mısın söyle
Ben o bildiğin oyuncaklardan değilim
Eğer orda isen gerçekten
Eziyet etme bana çık ortaya
Lütfen boşlukta durma baş aşağı
Ve susar mısın deme.
Sıradan bir gündü hatırlayamadığım
Büyük kanatları vardı azrailin
Kuklanın ipini çekiştiren ustanın azameti işte
O saat bütün günahlarım bağışlandı
Artık oyuncak değilim
Tek bildiğim orda olmadığındı.
Olmadığınca kışkırtıcı ve gerçekken sahne
Dağıtmışım çocukça elimdeki şekerleri
Önce orda mısın söyle
Ben o sevdiğin şekerlemelerden değilim
Eğer jelatin kağıtlara sarılmış isem gerçekten
Şekerim deme bana
Lütfen sorup durma başkalaşmayı
Ve cevaplar mısın deme spor niyetine, sus
Sıra dışı bir arzulamaydı hatırımda kalan
Küçük elleri vardı meleğimin
Köklerimi derine çeken ustamın melekesi
O vakit bütün günahlarım bağışlanır
Artık duracak değilim
Tek bildiğim onda kaldığımdır…
Bekler misin söyle
Ben o bildiğin adreslerde değilim…

HAY CANINA

Bir hayal görüyorum
İşin içinden çıkılması zor bi iş
Batıyorum derine
Ve bıraktım karanlığa ışığı
Işık uzaklaştı
Karanlıklan
Uğultularla barıştım gibi
Rakamlar uçuşuyor dört yanımda iki çarpı iki
Boşuna hayalenmişim
Etrafımda koca koca çınarlar fakat
Oksijen azaldı
Nedense.
Bir terslik var bu işte, ne iş
Hayallenmelerim tersine silbaştan
Dönüyorum evime
Bir gece yarısı karanlıklan
Ve kucakladım kardan adamı dört kollan
Yaz başıydı
Buzullarla yarıştım sanki çölde
Güneşler sönüyor dağ başında iki kere iki
Doğrusu üşümüşüm
Dört yanımda koca koca fırınlar
Acıkmış olmalıyım kurt gibi
Ama bir tokluk var yabancılaşmam da yok
Yeniden görmek seni ekmek gibi sıcak
Yakıyor delice ışık
Ve baktım ışığa gözüm karardı
Uğursuz bir gündü bitti karanlıklan
Hayal budalası ağladı, görüyorum…

BEYAZA SICAK

Kırlarda sadece ikimiz olacağız
Akşama kadar
Ağaç masada sevdiklerimizle
Sevdiklerimiz yoksa
Sadece ikimiz ve piti kareli muşamba örtüsü
Üstünde tabak tabak akşamlar
Beni bırakma yapayalnız nolur.
Gökte gün dolduran ay gibi talihsiz
Ay gib soğuk ve sahte pırıltılısın.
Ve ben şimdi kırlarda yoksun aykız
Sadece ben ve tesadüfi ağaçlar
Kök salmışsın benliğime damar damar
Kırlaşmış saçlarında sarı fırtınalar
Fırtınalarda sadece ikimiz kalacağız biz
Varsa payımıza düşen utanarak alacağız
Çarpıcı bir çığlık eşliğinde üflenince nur
Çıldırmanın eşiği ağaçtan sur
Ve müziği duyuyorum kırları üzen
Sevdiklerim sır.
Sadece şarkımız ve ekoseli etekli naylon ses
Üzerinde tabak tabak ay
İçinde yapayalnız akşamların hüznü
Ve içilmiş gecelerce ağaç masada
Ve içi boşalmış hasretimin
Neden şimdi yanımda yoksun ikizim
Sadece ben ve telafisiz eylem karşıtın
Akşamlar dar kırlar sadece ikimizin
Sabaha kadar…

KAÇIRMA HABERİ

Arkana bakmadan
Sür keyfini
Sürgünüm.
Ses cihazlarına saklı elveda ile sorgula
Evet benim sürmelim
Sürüldüm
İçindeki nehirler taşan şehre
Birden dönme arkana
Sor aklına takıldıysa sor
Kır kadehini
Sus diyorsan emin ol susarım
İçimi denizlere taşıyan nehirlere rağmen
Susamışım, yanmadan bak aynaya bak da
Gör kendini
Vurulan güneşteyim
Gözbebeklerime sinen aldanışta
Ateşkestin ilk kestiği canım sorguda
Evet benim şekerim
Dürüldüm.
İçini okyanuslara döken defterken hemde
Bu yüzden gitme suyuma dağılırsın
Çığ altında kaldıysam da üzülme
Kor bedenim kor, alev
Yakar yakar emin ol yaşarım seni sorunsuz
İçimdeki gmkyüzüne rengini verensin
Asla bıkmadan
Sür sarını…

AĞAÇ PERDELER

Sarıldıkça ağaç gövdesine
Sarmaşıklar küsecek kollarına
Ve ben en uçtaki dalın ışığında
Başımda kavak yelleri
Orman kanunu böyledir işte, demeye gör
Sarı yeşil cümbüşe katılacağım
Karşı görüşlü asiyim asi
Ufukta mavi bir silüet geminin çarkçısı
Dalga dalga kavuracak benzimi güneş
Sabret nidaları hışırdatırken yaprakları
Yayılacak gülüşmeler arsızca yarınlara
Bir acayip üşümedir ki bu yakacak içini
Sarıldıkça sen ağaç gövdesine
Sırtını yasladığın asırlık kabuklar
Çatır .atır çatlayacak ateşinle
Ve ben güleceğim katıla katıla
Ormanlar kralına değil sana kraliçem
Çünkü alabildiğine çıplak cıscıbıldak doğa
Kulağımda öğüt veren bir şarkıyla
Şarktan garba garip bir öyküdür bu anlatacağım
Orman kanunu işte böyledir diye
Sarı yeşil cümbüşte en garip ben
Öyle ki usul usul ağlayacağım kollarında
Sarsıldıkça ağaç perdeler…

DOKUNULMAZLIĞIN KARTI

Dokularımın içine yayıldın
Seyrini kontrol edemiyorum yavrum
İyi huylu geliştikçe bedenimde razıyım
Seçeneksiz koma, üreyişimi engelledin
Her salgılamada büyür içimdeki korku
Başın için bıçak saplanır düşlerime
Yaşlandıkça kaçınamadığım boyuttayım
Süvarilerin en önünde ileri en ileriye
Uzak en uzağa evrelenirim
Her evre sağlıklı doku ölümüdür
Hangi elementin etkisiyle ise yavrum
Dokularımın içine yayıldın
Öğütüyorsun fosforu cevriyemi
Işığın sesi kısık camlı şişede değirmen
Zor dinleyebiliyorum şarkıyı gaipten
Maalesef tuzlu suda eriyorum bilinçdışı
Yağmurlara karıştım ve çürüyen toprağa
Dualarımın içinde unutulmamışsın
Sevgimi kontrol edemiyorum yavrum.

KENDİ SİLAHIYLA VURULMAK

Dentistlerden korkarım ben
Elektrikli sandalya icat ettiği için birisi
Kendi halinde bir dişçiyken
Bambudan koltuklara kurulup yudumlarken güneşi
Ve güneşe taparken işçiler
İzlemek işsizleri işi buyken ajan gibi
Kafa derisi gerilir önce ve yüzü, ampul yanar beyninde
Yüzünde yürek dondurucu direnç
Hayalden basit formlar titreşir önce
Ağzıda açık kalmış birader
Böbrek taşları saldırıyor beynine sanki
Ve üç maymun masalı / alsana e sandalya
Hayat hikayesi çekti beni içine ama
Dişçi koltuğundan ürkerim ben yine de
Sultan odası muayenehanelerden de
Dişçi koltuğundan kaçar mı?
Rastlantısal tezat bu ya
Reyhan çiçekleri kokuyor sanki dünya
Koltuğun yanında idam sehpası
Üç bacaklı küçük tabure ve yağlı urgan
Ve bir kase kaymaklı süt
Üzerinde bir çiçek demeti
Kendi başına ve kan renginde gece
Tunç çağından beridir ayni yolculuk
Ceylan derisi koltuklara sığışıp sinip
Ve güneşi toplarken dalından geceler
Elimde patlar ecnebi bombanın pimi bozuk
Dişlerim dökülür en önce ve sonra
Sonra yarını düşlerim
Kafamın gerisinde şeytanın alevli dili
Koltuğuna oturmayacağım asla, hayır
Koltuğun altına da girmeyeceğim
Sehpasına okkalı bir tekme salla sen
Dentistlerden korksan bile

RESİMALTI

Gravürler betimlesin isyanımı
Kolluk güçlerinin arasındaki pelteyi
Paltosuna yatmış ve cengi kazanmış dahiyi
Düşük ayarlı altın tozlarıyla
Toprağa kazınmışım.
Araştırsam saraya mensup çıkarım
Ayaklanmalarım en korkuncuyum çünkü
Baş aşağı kuru incir ağacına asılı
Mahşeri bir yangındır içime doğan
Tasarımı kostümü bir yana en doğalından vahşi
Gümüş panolara bassınlar felaketimi
Sonradan alelacele eritilmek üzre ocağa
Telkinlere kapıldım zümresine aşığım
Tuğralı fermanda başı kesik hikayeleri
Tablolara sığmasın iç çatışmalarım
Yangın tulumbalarının söndüremeyeceği çapta
Sokaklara dağılmış süslü açık saçık
Minyatürlerin ala rengine bulanarak
Ve risalelerde titresin engin yüreğim
Ele başısı barışı imzalayan diye
Gavurlar didiklesin isyanımı.

GÖZLENDİKÇE BÜYÜRÜM

Gözlerinin konuştuğu dilde
Alın terini anlatacağım kızıma
Kurban olduğuma emeği, sıcak ekmeği
Niçin başkalarına bırakayım
Çığ çağa kaynadığında
Ağzı bal saçları balsarısı sonbaharı
Hayal gücümü gücendiren dökülmüş yaprakları
Gözlerinin konuştuğu dillerde
Herkes neyi bekliyorsa perşembeden onu
Cumayı rekat rekat anlatacağım kızıma
Ölümüne sevda emeği, sıcak somunu
Uzaya fırlayan benliğimin peşindekileri
Kim sorarsa içimde uyuyan umudumu
Güzellik içten gelir diyeceğim kızıma
Zindanlara direnirken aksak kelimeler
Ağız dolusu gülemeden geçen günlerimi
Torpido gözünde sararmış ciltli lügattan
Kötü haberler dillenir iki gözüm, kızım
Gün batar doğan günler hep aynıdır
Ben kime neyi anlatacağım bilirim
Tarihi mühür basılmış yüreğime
Maviliği göz kamaştıran denizi, denize
Ve vasiyetim tek tümce dahası yok
Gözlerinin konuştuğu dilde…

SON SINIF

Zamanı geriye döndürmek kaç para
Kendimizi kandırmak bu yalana
Ertesini düşünmeden titremek
Kolay geçen geceleri bekleyerek
Veya hangisi olası bedavaya
Deplasmandayım yine ve
Bacaklarım titriyor
Acıdığım insanlara benziyorum gittikçe
Rakı çakırkeyifleştirmiyor artık
Sadece imalı sözler çeler aklımı
Her günden beter sarhoşum
Akılyaşım ise epey yorgun
Bulunduğum yer her seviye mekan
Zamanda geriye gitmeyeceğime göre
Bu yakışıklı kim
Kim bu her dem güzel kadın
Özgürlüğümü yitirmek istemiyorum
Ve o kot pantolonu giyme bi daha
Işıltılı ihtiraslar içinde kımıldasa da
Dayanamıyorum gerisi boş hikaye
Kaç paralık yaşadım ki geri düştüm.

ALDATICI OLGU

Başı sonu olmayan hikayeler kurarım
Yarım yamalak cümlelerle
Şiirsiler
Gecenin müziğini dinler
Tuhaf ödüller yakıştırırım kendime
Aklım duman olmuş
Darma duman
Bedenim ateş cenneti
Hayallerimin hangisi gerçekleşti ki
Düşünürüm utangaç sözleri
Acaba bu aşk mıydı ki
Ve müstehçenliğin en yakınındaki döşeğe
Nazikçe uzanırım harama helale
Neyin kısır döngüsü bu hikayeler tanrım
Burnu bir karış havada aklı yarım
Sigara dumanından halkalara yazarım
En ateşli akşamların üşümelerini
Şeffaf odalarda ezilen
Aramızda kalsınları
Her şey iç içe geçmiş içimde, zihnimde
Hayatın dikiz aynasından izlerim
Şairsileri
Gençliğimde şaşıp kaldığımca tutkulu, aşkın
Aksanımın emrettiğince tutkulu heyecanlı
Sana bir şeyler anımsattı mı hikayeci
Soruların acı veriyor, yanıtı da yok sahici
Gökkuşağının içine hapsolmuş sözler
Her biri gönlündeki rengi giyinmiş / şiirsiler
Acıtıyor düşlerimin şeref listesini
Poz poz fotoğrafların var hikayede çelişen
Hayatımın incelikli başarılarına küsüm
Aynı hoşgörüsüz nasihatlar yüzüme yüzüme
Biliyorum her şeyi bıraktığımca bulamayacağım
Yarım yamalak yaşamakla yüklü
Başı sonu olan hikayeler kurgulasam da
Ne aldatıcı olgu bu Yarabbim.

AYIP GÜNAH

Dalgalar kararmış
Kumsallar ölü balık cenneti
Deniz ortadan iki parça
Fırtınalar gözbebeğime parça parça
Tıka basa kırk yıl geçti.
Avutucu sözler uçuşuyor beynimde
Orkestra mesafeli rüzgarsız yelkenli
Lütfen çalıyorlar
Sadece keman sesleri içli dışlı samimi
Dalgaları kırmış
Kırarmış biyografiler üşenmeden
Kuma yazdığım şiir ölü doğmuş
Resmettiğim ölü balıklar canlı kanlı
Tavandan sarkan cennete yolculuk vakti
Denizin ortasında kusan geminin adı
Adamlar erken ölür “ Dedem “
Kamaraları kırk yaşında
Boşa çıkan analiz yapmamalı mirim
Dalgalar orta karar.

KURABİYE

Kurabiyeler aşkına
Ben bir kurabiye canavarıyım
Uyurken bile gözü açık
Diğerinde kapalısında yani sen
Yumurta çırpıyorsun dans edercesine
Üstün başın hamur bulamacı un beyazı
Ağzında ucu sönmüş sigara izmariti
Ve külleri dipdiri
İçimdeki fırın tam tavında
Kurabilsem aşk için kelimeleri kıvamında
Zırvalamadan tamamıyla sıradan olsa da
Kurabiye sergisinden ileri aşkla
Hep beraber olmak ilanı aşksız
Ve acayip tat ve lezzetli ve sıcak
Ben bir kurabiye canavarıyım
Beni anlıyor musun şöminedeki har
Saca ayağın üstündeki nar
Bir koca fincan kahve ve yar
Adanmışlığa övgülü gözler
Yaradana sığınıp kurabiye yiyeceğim
Aşkıma kurabiyeler
Kurabiyeler hazırlayacağım iştahla
Sana ihtiyacım var una şekere aleve
Ve vanilya ve tarçına ve maya
Ben bir kurabiye canavarıyım
Şey düşündüm de gönül gözüm açık
Bir küçük mutfakta ikimiz
Mutfak ikimizin ikimiz mutfağın
Kavuşmak mutluluk masalına
Fırında mutluluk kurabiyeleri kızarırken
Uyanırken bile bir gözüm kapalı
İnan kurabiyelim senden ayrılmak çare
Kusura kalma çok zor ama elveda
Düşgücüm dili bu kadar iyi kullanamıyor
Kurabiyelerin aşkından.

FİLM

Yedinci sanata doğmak
Yedi yaşında ilk mektebe başlarcasına
Heyecanla aşkla sabırla
Çantamda sarı yapraklı matamatik defteri
İçine resimler karaladığım, rakamlar değil
Kümenin içine kızlar
Ve film planları, planlar
Asla çekemeyeceğim
Görmediğimi göstermek adına
Ders vermeyen bir film aslında
Yakın planda seyirci kendini izler
Film seyirciyi
Salon karanlık ama ne karanlık
Gönlüm yedi renk
Biraz yaralanmış ucu yanmış
Kendim için kendimi filme çekeyim bari
Yedi yaşımı yedi kat yerin dibine batırmadan
Yetmişimde oturur seyrederim sabırla
Yahut ölürüm yedinci sanata

YALAN GELİR

Uslu duracaksan gelirim deme gelme de
Kaç birgün aklını kaçıracağına
Kıvrak kıskıvrak
Kısrak gibisin akıllım balım
Ağır bir eğitimden geçtim
Ve yaramazlık zamanı
Gel sakın korkma
Kaç gün var aklımı kaçıracağım
Uzun yollardan döndüm, düştüm
Yalnız yalınayak yolculuklardan
Ve ben uslu duracaksam öyle mi
Sözde şanslı adamdım hani
Üstesinden gelemediğim yıllardan beri
Hani yabancı dilde bir sövgü vardır ya
Canın cehenneme asla
Bir görüşelim pir görüşelim olur mu
Bizdeki canın cehennemin dibine ise
Bari cenneti dünyada yaşayalım
Uslan artık deli gönlüm misali
Gönlümün ustası gelirsen beklerim
Ön koşulsuz sabırsız
Ne sevişler var yolculuk valizimde bilsen
Kıvrak kıskıvrak
Her aklımı kaçıracağım gün sana kaçmıştım
Ve uslandım zamansız
Git korkma üzülmem git
Bir daha yalandan gelirim deme gelme de.

YÜZGÖZ OLMAK

Suyun yüzünde özentiler
Yüzüyor özüm
Ve hatıralar
Sorun soruları yanıtlarım yalansız
Gür saçlarında hatıralar
Parlak gözlerinde ışıklar
Boğulur usumda belirli belirsiz
Yüzebilse de hikayeler
Hatırım kalır sorma
Ve güzellik kendine inandığınca daimidir
Servetim göğün gizeminde saklıdır.
Diyelim ki dil yarası
Uzatılan kadehte yoğum
Duvarı yumrukladığımda çivi gibi
Meyler dökülür kuma
O an anlarım ki sevgiye yenilmişimdir
Aşk başka keder, başka sefere
Gökyüzünün süsüne dokunamadan
Yüzüstü seyrettiğim en eğretisi olsa da
Özlediğim kapıya sürünerek
Yüzüyor ölüm
Surun dibinde herkesler
Ve tahta sal, gidiyorum.
Girin altına rahatlarım, gözüm
Gülüyor gözüm.
Ve talkım, münkir nekir
Sorun soruları yanıtlarım yanlışsız.

KALE KAPISI

Kale boş
Beyaz pamuklarla bezeli gökyüzü
Kapı ayaz
Kahveye rom katılmış anlıyorum geç
Pencerenin içi sıcacık, alaz
Dudaklarımda çözülemez mühür
Yumuşak sedirde uyku gevşekliği halindeyim
Ömrümden bir gün daha eksildi
Çocukluğum üşümekte bebeliğim
Ağzını cama dayamış dışardan gülyüzlü
Arıyor beni
Buğulu nefesinde ayni resim
Parmak ucuyla camlara çizdiğim
Yıllar öncesinden silik bir anı
Çatladığından düğmelenmiş cama
Ya ben yabancıyım, eloğlu
Ya o bana sokak çocuğu
Yanımdakine sorsam da bilmeyecek şimdi
Kim için duygulandığımı, kime, niye
Sokak beyaz
Orta yerdeki heykel buzdan adam
Kafile donmuş pek bi havalı, buz
Hangi yazdan sonraydı bu akşam kaçamağı
Kimden kaçarak, kime, niye
İttiğim yazgı arkasını dönmeden uçuruma
Dökülen yapraklar el salladı
Avucunda ben
Büyümüşüm kır kahvesinde yarınlara aç
Uzatmışım üzülesi boynumu zülfikara
Boşa niyaz
Beyaz pamuklarla bezeli gökyüzüne
Dökülen yine sen kuşbakışı
Ya ben yalancıyım, en ustası
Ya bu dünya bana sokak arası
Çocuğum ya kaymadan yürümeyi bilmiyorum
Eylüller hep böyle öğretti yaşamayı, düşmeden
Çok istedim koluma girmeni olmadı
Ömrümde tek birgün, tek bir resim
Ve bir gün daha ulamak için sevgiye seni
Kalem boş.

MİSKET GÖZLÜ

Göğsünde misket tanesi
Mavimsi ve camdan
İçinde can
Canımın içi acıdı
Yuvarlandım misket gibi çocukluğuma
Renkli günler idi.
Vurdu çan
Komaya girdim, büyüdüm
Canımın özü aktı
Kahırlandım misket gibi yumruya
Kadife güller dik
Soldu yaprak
Can dayanmaz büyündükçe azar azar
Göremesek de dokunamasak da ayrıca
Çocuklaşamayacak asla bi daha yazık
Maviye ve cama
Ucunda cana
Göğsünde misket taneleri.

AYIP GÜNAHTIR YAPMA

Bin ayıbım var öter misin
Bir dirhem çekinmeden
O kadar zayıfım ki, durgularına amade
Durduk duymadık kim varsa duysun
Milyonlarca zaafım var
Affeder misin gücenmeden
Enerjimi tüketebilirsin hepten
Minik dokunuşlarla
Pamuk gibi hassas ve yumuşacık
Bileşenimsin ayrılamam zerrelere
Öylesine bir ısı ki benliğimi terleten
Sarar sarartır tenimi olsun
Bulunmaz can yoldaşımsın
En basitiyle yüzyıllık bir sendrom
Soludukça göğüs duvarım çatlar
Eski çok eski bir tanıdık gibi güleryüzlü
O delikten besler misin yüreğimi
Posası çıkmış tatsız tutsuz gecelerde
Şekerim diyeti neyse öderim
Tuz basarım açılan yarama
Dilesem öyküme girer misin
Bin ayıplı isen sende utanmadan
Gereksindikçe günlüğüme düşer misin
Kendi kendini parmak izinle sınayıp
İlerlemese de öykündüğümüz yaşam tarzı
Küçük çaplı çatışmalar diriltir yazıyı
Binbirinci ayıpta durakaldım gelir misin
Hızla değişiyor bak önyargılarım
Kaçan fırsatlar çok, çolak
Ruhuma isteksizlik aşılıyor dört duvar
İştahsızlığım var açar mısın sofranı
Güncelleştiremedim özelimi bi güzel
Öpemedim dikenli bahçedeki gülü gözünden
Ayıplarıma güler misin ağlar mısın bilmem
Bir dirhem bir çekirdek yerinmeden
Bin ayıbım var örter misin?

ATEŞ

Bir dünya yuvarladım pergelle
İçine aklımı koydum
Ve en sevdiğim renklere boyadım dıştan içe
Kantarın topuzunu kaçırmadan
Yoksul çocukları böyle yaparlar çoklukla
Ufacık bir dünya
Oval bir oyun gemisi
Ve içine hapsederler düşlerini sarı sıcak
Derinlere gömdüğünü sanırlar en derine
Savaş baltasını, barış çubuğunu, denize
Dolambaçsız yalanlarla avuturlar günleri
Hep ayni dertten muzdarip utangaçlıkla
Örneğin çikolata rengine boyarlar yuvarlağı
Ağzı sulanınca dörtte üçünü maviye
Çeyreğine razıdırlar en halisinden kremalı
Dramatik sahneleri karaya
Aklımı çektim içinden
Ve yuvarlağı yuvarladım rastgele fezaya
Pergelin iğnesi parmağımın ucunu deldi
Bir damlacık anıydı
En sevdiğim renkle damgaladım.

Hiç yorum yok: