2 Mart 2014 Pazar

Gözlerinin çapağından öptüğüm hasret 4



Gözlerinin çapağından öptüğüm hasret 4

UMMAN

Ummanın mühür kalbimde çarpar
İzinsiz kuş uçmaz başım üstünde
Kanadım kırıldı hazla birader
Biliyorum uçsuz bucaksız düşleri
Gördüm can düşmanımı zamansız
Zaman sonsuzluk okyanusunda
Yelken açma zamanı pupa yelken
Tenimi kavursun rüzgar
Umman gözlerimi yaksın
Ummazdım bu köhne vücudun yaşlanacağını
Kavuşamayıp özleyip
Günün pupa yelken geceye döndüğünü
Baştanbaşa umman
Yekpare heyecan
Rüzgarı arakama aldım.

AŞK KÖPRÜSÜ

Boğaz köprüsünde pahalı tutkular
Aşırı hızlı ve gülle gibi bi top
Deniz mavisine çarptı
Bariyerler ağlarken ardıma
Hava kasten karardı
Hayat kanlı hesaplaşmanın eşiğinde
İşte o düşme anı
Güvenlik kamerasından sızan belirsizlikle
Parkedilen duru mavilik canlandı
Sol omzumdan yakaladı.
Boğaz köprüsünde cesur sorular
Aşk hızıyla güller açtı, nur gibi nar
Yaşanmışlıklar yanıtsız kaldı.
Hangi acı deneyimdir sulara gömülen
Hep soğuk havalarsa
Sinyaller hayaller döndü durdu
Günlere yasak koydurtan yönetimde
Ve darma duman olmakla eş gerçek
Bilinmedik bir yere yolculuktur işim
Yolculanma boğaz köprüsünden ileri
Ardına el sallayanım yok
Deniz mavisiydi vesikalığın arka fonu
Ve utangaç bir yüz belli belirsiz…
Aşırı hızla aşkı yaşadı güya
Köprüsünden boğaza güller saçıldı…

BABAYARO

Baba yarısı amcayım
Anne yarısı dayı
Güzel yüzler güzel kalp taşır
Ve güzel sözlü insan
İnsandır. / Öyleyim.
Didiştikçe hayatla düşmekteyim
Bir küçük evlat göremeden
Biricik kardeş olarak belki
Burcu burcu tüten bir arkadaş
Sürmeli göz dost tamam
Yaraşır. / Öleyim.
Kavuşma hakkın rahmetiyle
Perşembe gecesi iki üç suları
Ve defnedilmek cumanın ardına
Baba yarısı amcayım
Anne yarısı dayı
Abi kardeş arkadaş kök salmış dostluk
Ama kalplerde yaşamak isterim
Mekanımı tanrı bilir / amin
Nur içinde olursa dilimde aynı çağrı
Nur içinde yatsın duası, yeter
Çelenk arzu etmem aman boşa israf
Özlemini çektiğim eş sensin bir çift laf
Katip çelebinin yazdığı ve bağışladığı tür
Azıcıkla yetinen gezginim, yerim dar
Manzarayı kapatan ağaç kesilir elbet
Güzel sözler güzel yalan barındırır
Ve güzel özlü insan / insandır. / Faniyim.
Baba yarısı amca / Ana yarısı dayıyım…

MÜDÜRÜM

Müdürüm Ankara’ dan
Nisan yağmurlarını getirdin
Valizinin kıyıcığında armağan
Ve yanınsıra halam
Kuzular meleşir yayılırken Yapraklı’ da
Hoş anılardan beslendim
Mısır ekmeğine katık hamsi, yoğurt
Hamsinin morlak sırtında ağıt
Lafı lafı katıp memleket
Müdürüm İstanbul’ dan
Kuzeydoğudan en batıya ziyaret
Uğrağın arada başkent
Baş edip nice acıyla
Hem yağar hem gürlersin nisana
En yağız hakan senin
Gök hanların en hası da sende
Minarelerden uzanırken ezan
Akşamdan akşama seninleyim
Ay aydın anıdır müdürüm günün
Valizinin kıyıcığında sakladığın zaman
Ve yanınsıra halam
Bana yaşadığım yeter de artar
Müdürüm Ankara’ ya
Gün olur ben de gelirim belki
Nisan yağmurlarıyla damla damla.

İKİ DE BİR

Arada sırada olsa bile
Zifiri gökyüzüme
Parlardın gülyüzlüm
Bir nur gibi
Bir ay gibi
Özlettin insancılığın felsefesini
Yolsaldın geleceğime
Hiç tekin değil geçmiş
Bir sur gibi
Bir duvar gibi
Direttin dünyalığımın penceresine
Ve yeryüzü başka sıcak
Koynunda mart yağmurları
Islak ıslak ve ılık
Bir dur diyen yok
Bir kar yağmış ki saçlarıma
Parlasın gülyüzlüm
Zilifin göğsüme
Arada sırada olsa bile
Bir yıl gibi
Bir asır gibi
İki dünyada bir olmasak bile
Yeter özlettiğin…
Oturalım arada sırada olsa bile…
Parlatalım arkadaş.

TÜTSÜLENİŞ

Mum ışığı tütsüleyince geceyi
Ayaklı bir lamba oluyorsun aklıma
İçindekini boşaltmayı bekleyen
Pırıltılı parlak
Hangi grevin acısındayım bilsen
Ne mene bir perhizin, diyetin
Yalansızlığın yalınlığın içerisine doğmuşum
Dilenmek haram bana
Ertelenmiş bir düğün kurulmuş en kral
Mum ışığının tütsülediği geceye
Tavandan sarkan avize oluyorsun anıma
Kristal kristal pırıldak
İçimdeki sisi delmeyi özleyen
Bana gözlerini sunar mısın bu gece
Gönlümün pasını silecek
Zor insanım ben ışığım kaçık
Seni görünce fark ettim aklım kaçak
Mum ışığı bir varmış bir yokmuş
Bana termiği lazım, şalteri inmemiş
Tütsülendim gecelerce
Boşlukta sallanan bir lamba gibi yalnız
Şiir kuşağında yolumu şaşırdım
Öteki kozmik yalanlarla haşır neşir
Kusursuz ışığın peşinde
Az rastlanır depresyonları içerek uyudum
Mum ışığı tütsüleyince geceyi…

KAT KAT

Kırkbirinci kattayım
Göğü deldi bir zerrecik aklım
Ve bir ışık sızdı ki içime
Güneş solda sıfır
Atmosferi yanıcı, yakıcı
Aklımın kapısı açık kalmış
Bütün gece çarptı durdu, uyutmadı
Kışa döndü bahar aniden
Yatağın gelincik bahçesi
Bütün kış koktu durdu, usuldan
Kaç katlı yalnızlık bu, anlamadım
Her katında kaçırdığım kapılar
Üstüne mıknatıslı etiketler
Dalgın bakışlı resim senin ki
Kaç mevsim baktım usanmadan
Aklımın kapısı açık kalmış
Zerrecik cereyan yok
Bütün gece çarptı durdu, üşümedim
Uyuyamamışlığım bahar sarhoşluğu
Baharın yaz yüzünde sen
Gelmedin inadı batasıca
Bata çıka usta çırak ilişkisi
Kırkbirinci kattayım
Yatağım gelincik tarlası
Koca ömür boşa geçmiş sanki
Ömür törpüsü aklımın penceresinde gece
Bütün gece kesti, biçti, doğradı
Öyle bir ışık sızdı ki içime
Özgürleşiverdim aniden / sonsuzluk katındayım
Yatağın kuş yuvası
Aklımın kafesi açık kalmış
Göğe kanatlandı bir zerrecik aklım
Kırkbirinci kattayım…

EN DERİN GURBET

Genç yaşta bekar gurbetliği
Alışkanlıklarım zincir zincir
Kırılmayacak bu denizin ahı
İstanbul Boğazı serin
En derin yerine gömeceğim sılayı
O günden bu güne
Demir dubalara bağladım hatıralarımı
Şehir hatları vapurları geçerken sırayla
Gariboğlu batar suya
Ve en kronik hastalığım depreşir
Aklımın sınırlarında dolaşırsın
Geç yaşta bekar gurbetliği
Yan yatarken Kız Kulesi
Kırk yıllık hükümranlık son bulur
İstanbul Boğazı sensin
En serin yerinde yüzeceğim.

GÖZ ALICISI

Göz alıcı bir çaresizlik
İtiraflarla büyüyor bedenimde
Öylesine tutkuyla
İnişli çıkışlık tüketiyor aklımı
Ve hergece yatmadan önce
Bağrış çağrış uzaklara kaçma arzusu
Cırcırböceği şarkılarıyla
Uç böceğim uç annem sana…
Kesif bir korkudur
İçimi buzlaştıran
Ve çaresizlik kollarına alıyor her şeyimle
Sessizliğim artıyor
İçim gıcıklanıyor beynim de
Akvaryumdaki piranha ölmüş
Ters dönmüş diğeri ölecek o da
Göz ucuyla selamlıyor çaresizlik
Vebalı gibi bedenim
Malikim suda yanıyor
Öylesine yorgun argın
Hiçbir koskoca hiç titretiyor aklımı
Ve her sabah kalkmadan önce
Buğulu pencereme bırakıyorum arzumu
Oradan oraya sürükleneceğimi bilerek
Göz ardı edilemez gerçek
Sinsi bir kemirgen gibi acıtıcı
Ve hergün ölmedimse eğer
Gırtlağıma kadar tek başımayım.
ÇAY SICAĞI
Çaylaklığım yeşerdi zamansız
Vücudum yakar enerjimi artık
Seni çok özledim.
Mehirleşmeden olmaz
Bu bahar aşkını savmak için
Aç tok bu aleme inat
Yekvücudum sen aklımı koru tanrım
Dişleri için öldürülür filler
Çevrede kimsecikler yok
Kent dışındaki tarlalarda rençberler
İzleri kayboldu.
Leke çıkmamakta ısrarlı,
Fildişi parlıyor, feryatları iç yakıyor
Bakılmayacak denli güçlü ışık
Kan hücrelerime dolar ılık ılık
Kan hücrelerime dolar yekvücudum
Aç tok bu aleme inat
Yükümü hafifletmek isterim aman tanrım
Çaylaklığım yeşerince zamansız
Konuşmadan olmaz… Dinlersin artık…

YAZ BOZ TAHTASI

Kıpırtısız poz veriyorum hayata
Gözlerimin içi ağlıyor
İçim yanıyor
Karakalem çizip durdukça
Duvara takacağım portre
İsim isim renkleniyor
Çivi başı kadarım
Uç veriyor gökyüzünde güneş
Denizde dağların görkemli aksi
Lavlarında yüzüyorum hayatın
Sağanağın altında yanıp
Gözlerimin ağı donuyor
Ağzım buz
Karayazı yazıp durdukça
Duvara asacağım poster
İsim isim renkleniyor
Çivi başı kadarım
Öç alıyor gökyüzünde güneş
Kaçıncı kez boşveriyorum hayata
Gözümün içi olmuyor
İçim yanıyor
Karabasan basıp durdukça
Duvara çivileyeceğim aklımı.

BEBEK MERCEK SARI BENEK

Karanlığa parlasın gözlerin
Bebek mercek ve sarı benek
Alacalı inek tersten
Memeleri havada
Sütü göğe asılı, sağılı
Tuğla tuğla örsün ışığı
Örgüsü renk pınarı sarı zeybek
Kızgın bir kızıllıkla dağılsın karanlık
Gözlerim mengene gibi
Ufalasın ufalasın tanyerini
Ağardığında şakağım
Ağlarım puslu bir mavilikte
Bebek mercek ve sarı benek
Memeleri havada alacalı inek
Sağıla sağıla öper ışığı
Öpüşü zevk pınarı sarı zeybek
Kızgın bir kızıllıkla ağarsın tanyeri
Karanlığa parlasın gözlerim
Alacalı inek uğruna öleceğim Analadolum
Anam emzirdiğini helal et.

TENTENE

Tenten saçlı arkadaşım
Arkadaşım dil misin?
Sumo sever
Can
Can dostumun canı sırması
Can sıkıldığında ser postu yere narası
Nazı.
Bazı bağdaş kurup
Tenten okuyan tenten saçlım
Arkadaşım yazı
Yazı baharı
Yazı beklerken kış marazı
Baharlar unuttu
Bizi.
Arkadaşım dil misin?
Boks sever
Can
Can dostumun can parçası
Kovboy filminde kurşun vınlaması
Kaza.
Cazı pozu bir kalemde
Silip atma ustası
Kusup pusup yatan dil misin / dilcan
Can dostumun can yarısı
Canım çıktığında unutuver beni
Gözlerin dalmasın, pusarma
Keza
Hiza miza kalmadı / imza
Tenten saçlı arkadaşım.

MİMOZA

Bu gidişe mim koyacağım
Dingildiyor her yanı dünyanın
Çıplak bir kadının kucağında
Dönüyor dönüyor başı durmadan
Anadan üryan
Ellerim dünyanın üstünde
Gözlerim telinde, perdesinde
Bam telime basılmadıkça Gandi’yim.
Mavi aynalarda anadan üryan
Çıplak bir kadının kucağında gülüm
Hürüm hür olmasına da ezelden
Kabuğunu soyuyorum dingildek dünyanın
Canımı hiçe sayarak
Bakalım canım yanacak mı canım
Kimliğim, tebam, gözüm, iki gözüm
Porselen üstüne sırlı arma
Anadan üryan
Çıplak bir kadının kucağında üşüyorum
Düşümde azılı düşman
Bu gidişe mim koyulacak.

HİKAYE

Üç günlük hasret
Üç ömre bedel
Uç uç böceğim
Üç vakte kadar öleceğim
Göremeden
İnancımın hikayesini basılı
Üzerine parmağını koyduğun hayat
Üç günlük
Üç ömre bedel
Öt öt ağustos böceğim
Üç vakte kadar kavuşacağım
Bitecek ödlek hasret
Işıkları sönmüş çekyatımda
Çekip çekip yatacağım özleminle
Gülemeden
İnançlarımın hikayesi baş tacı
Aklımda biçimleniyor muhtelif sonlarla
Eylül meltemi harmanlıyor duvarları
Delikler açıyor çini vazoda hayat
Ölüm çöktü boğazıma, bir damlasını
Yutamadım
Solucan ıslaklığında üç güne aldandım.
Üç günlük hasret
Üç ömre bedel
Öl öl meleğim
Üç vakte kadar doğacağım
Muhtemelen
İnancımın hikayesi basma kalıp
Başlayacak.

ER GÜL

Er ol güle
Merih daireler çizip bozdukça
Erdim demeden asla asla
En babacan en hasosuna inanma
Ne candan, canan olsa da
Kumanyası çıkınında gül reçeli
İşvesi tıkırındaki sen hasta
Mum gibi erimiş ise hanendeki melek
Gümüş halkalarla süslemişse sancak direğini
Kararan köy akşamlarında
Er ol güle
Çekmeceleri yılan dolu ise de
Korktum demeden erkekçe
En babacan en hasosundan çekinme
Kapanlara tutulmadan ayağından
Tepeciklerin ardındaki ülkeyi özle
Kalbin tek sesli çarparken
Özüne demir tozu bas
Er ol güle
Gördüğün göreceğin erişim odur
Dünya daireler çizip coştukça…

MİRAC

Ey mirim
Dinç oldukça şahinler
Lüle lüle dağılırlar ayaza
Oycanlar direk ay ışığına, bayrağa
Gelinlikler kanatlarıdır al ipekten
Çeşme başı millet sefa sürer işsizlikten
Ey mirim
Safiyane davrandıkça kullar
Gazi caddede boy gösterir, kusurlar
Düz ovalar, halı sahalar, yalçın dağlar
Satıh vatandır.
Kilimli odalarda eski hülyalar depreşir
Maviye bürünmüş şehitler ağlar
Asansör çalışmıyorsa sessizce
Ey mirim
Ne beller kırılır kapalı çarşılarda
Hava saldırısı rötarlıdır ahaliyi şaşırtır
Dalar dalarsın abonelik rüyalara
Çelik halatlar sıkar aklının çeperini
Gövdende zehirli fırtınalar
Taçlanır çalılar, çalımlar
Toptan çınar ağacı hikayesidir tarih
Ey mirim
Güneşli günler hürriyet abidesi Bayazıt’ ta
Bağcıları bağlasan durmaz esen yerde
Üzümünü yediğin bağda üzünçlü şarkı
Kırılmadıkça pencereler, camlar
Güle güle kapanır kapı / kalplerde aynı sancı
Köşkün en acarı bekler
Kemerli kavşağın atış alanında…
Eser yeller, geçer günler, büyünür
Ey mirim unutma,
Genç şahinler de gün olur ölür…

CAN CANA

Cana kallavi bir canan gerek
Zımpara taşı gibi
Veya zımba teli
Dilli.
Kervangeçmez akşamlarda yaren
Ama acıtmayan elli
Haşhaş yutmuş gibi rana
Mehtabı şiir gibi aydınlatan yüzlü
Granit parlaklığında
Kısacık bir gezinti sarhoşluğu ebedi
Ve keremden sert
Modeli yemin olsun şaire ilham
Nispet etmekten öte
Deli
Zampara lafı değil vallahi
Cana kallavi bir canan gerek
Geleneksel parçalanma zırvası hiç değil
Dam uzak, yakınlığı belli
Veli
Kervangeçmez akşamlarda yalan
Yalansız bir yaren gerek cana
Kallavi bir melek…

TUTUŞMA

Aklımın tutuştuğu doğru
Beynime uzayan yanmasın da napsın
Aniden fısıltıyla konuşan gülüşen kız
Nefesimle birleştin aynada
Yakıcı sıcak.
Bir ömür saklanarak geçti akbabalardan
Ve bir türlü bitmek bilmiyor kan
Tencerem ateşte
Aklımı tutuşturan esaret gerçek
Beynime uzayan kıskanılmasın da napılsın
Aniden telaşlanan yetişemeyen kim varsa
Nefsimle birleştiniz.
Aynada yüzün yok, bedeniniz
Yakıcı kaçak
Bir ömür sakınarak geçti günahlardan
Bir türlü sakınmak yetmiyor
Pencerem ateşte
Evim ocağım yanıyor sevabına
Günlük havadisleri buluşturan kız
Aklımı tutuşturan yalandan
Aynada hüzün var enfes iki göz
Kucak kucak… Köz.
Aklımın doğru tutunuşu…


ORDAN BURDAN

Orkideler sunduğum deniz
Hangi emelle çağlarsın günlüğüme
Çelik cesaretinle…
En olgun yaşımda
Denizde boğuldum.
Gülle gülle caydırırsın gülüm nefsimi
Azgınca ve masumane
Tunçtan olsam çaresizim
Sanki dizilmiş anılar önümde eririm
Pompalar yarınlarımı döker İzmir’ e
Emekler verdiğim deniz
Hangi keserle yontarsın gönlümü taş tıraşçısı
Doğrama hayatımı, bırak
Marpucuna alaca liralar astığım kız
Dumanlara soruduğum deniz kayıp
Kukaladığın bez afişte yazılı adresi
Tabelası boynuma asılı
Zemin katları deniz bastı
Tek santim kuru çiçek kalmadı.

AYNADA AŞK

Aynaya sevdalı bir yüze aşığım
Kuru kupkuru bir aşk
Aşık denebilirse / Aşk hakeza
Balık istifi bilgiyle cilalanmış.
İçi boş seslenişleri ayıklayana aşk olsun
Kutuplara gidip gelen akılla yarışana da
Sadece aynada bir yüz
İyi ki aynaya aşık değilim
Doğrudan aynadaki yüze dalıp
Aynaya sevdalanan
Ne büyük kırgınlıktır bu simlenen
Keskin bıçak ucunun izi gibi kırmızı inceden
Cesaretle açılan yarada saklı.
Her öğün çifte öğüt misali
Öğütler öğütürken aklımı
Kuru kupkuru aşkla tazelendim
Aşıkım aşık denebilirse adıma
Aşk hakeza
İlk defa bir kadın hakim kutbuma
Balık kıvrağı cesaretle
Kutuplarda aşırı ısınma misali
İçi boş serzenişleri ayıklayarak hem de
Korktum korktum belki çok yalandan
Hiçbir şey yapamadım yapamadım
Sadece aynaya
Aynaya bakmaktan başka aynaya
Kupkuru bir ifadeyle
Aşk aşık hakeza
Aynaya sevdalı bir yüze aşığım.

GİYDİRMECE

Kalaycı giysisi giyindiğimde
Cemil cümle harcanacak
Harcanmaktır mor sümbüle sözcük sözcük
Paslanmaz çeliğe kanmak
Beğenmediğimden midir bilmem alayı
Ekizim yok ki göreyim kalaylamayı
Kolayca giysi değiştirmek aynımda
Aynasında göründüğümde hasletin
Kuş dilinde arzuya yönelmek
Beceremem beyim canım yalanı
Samyeli vurur elitime etime etiketime
İnceden ağrır başımi saçlarım ağarır
Ve kabuklarım çatlar
Mis gibi kokar nimet
Sürekli vizyon değişiminde cemil cümle
Kolayca giysi giyinemem ki
Ekizim yok ki öğreneyim kalaylamayı
Cemil cümle kalaycı
Kalaycı giysisi giyinemeyeceğim be …

CAM HÜCRE

Ne anı bırakacaksın bana
Dünya yükü servetim olacak
En kıymetlim değerlim
Yapamayacaklarımı isteyip alıp harmanlayıp
Mekik gibi dokudun hatıralarıma
Anlamadan konuşmadan olmaz ki canım
En sessizlik anımda tuttun çetelemi
Dayanılmazlığını sardın boynuma gittin
Beklemeyeceğim artık bıktım
Hangi anı anı olarak bırakacaksın bana
Dünya yükü servete malolacak
En kıymetlim değerlim
Değer miydi bırakıp gitmeye canımın içi
Cam şişenin içinde daralmış canım
İğne iğne vücuduma kazımışım resmini
Desen ki birlikte gideceğiz yarın
Ardımızda anlaşılmaz anılar buklesi
En kıymetlim değerlim
Yapamayacağımı sanıp aldanma sakın
Uzay mekiğine binerim hatrına
Hücre hücre gelirim, inan bana …

HAŞERE İLACI

Havuzlar haşere kaynıyor
Yakası açık yalanlar.
Persler şahına küstüm.
Emirler beyaz kağıda yazılı kazılı
Kuru kahve tadında bir hayat
Çarşı durak haşere kaynıyor
Söğütler eğik
Çeşmeler suya aç
Şakağıma vurdular hançeri
Turnalar zümrüt aralığından ağlıyor
Kar yağıyor
Çatı baca haşere kaynıyor
Alımı satımı güç akrabalıklar
Tozar dururum usta
Basiretim bağlı çözümü zor zenaat
Poyrazlar şişler etimi ıslak ıslak
Serpildikçe içime istiklal
Üzerimden tonlarca yük kalkar, hafiflerim
Haşere kaynasa da poligonlar
Atar atar karavana yazarım doğruyu
Oysa mermiler onikiden
Eylüller haşere kaynıyor.

IŞIK BUKETİ

Kandilimde yağ tükendi
Ve ilginç hikaye tam başlayacakken
Karnımda bahar telaşı bitti
Tökezleyip düştüğümde ağlar yer, yanar
Geriye dönüp öper misin
Toprağı toprağın üstünde çiçeği
Emsalsiz güzellikteki özünden
Çiçek de seni
Kandilimde yağ kalmadı.
Yüreğimin közü ısıtır hikayemi
İlginç ilginç ama tam başlayacakken
Kanımda bahar telaşı gitti.
Hayallerim yaşlandı ve yaşlandım.
Gürültüyle çöktü hatıralarımın evi
Kusurlu bir malım vitrinde parlayan
Başımda tonlarca çelik ağırlığı
Kandilime yağ kalmadı
Ve ilginç hikaye tam bitecekken
Aklımda bahr telaşı başladı.
Tökezleyip düştüğüm yere bir ışık buketi
Hüngür hüngür ağlayarak düştü,düşer
Tuttu elimden kaldırdı aydınlandım,
Geriye bakıp of çektim of
Kandilimde yağ yüreklendi.

KIVRIK KIVRIK

Kıvrıldığımı yere
Ve ayaklarından öptüğümü söyle
Anneciğine
Hangi sabahtı bilmiyorum de
Çarşambayı sel aldı, Salı sallandı
Ayrıca sarılmaya doyamadığını
Ve derinden sesler duyduğunu söyle
Günü güneşten ayıran
Su çağıldaması gibi mesela
Bacaklarındaki sertliği yumuşatabildiğimi
Ve taktığımı selülitlerine
Varislerine merakımı
Ancak göstermediğini
Memeni bir doktoruna baktırmadığına sebep
Kızdığımı ayrıca
Bakalım ne diyecek anneciğin
Kavrulduğunu boş yere
Ve uykusunda gördüğünü söyle
Söyle söyle sen ve o diyecek mi rüyamda
Güneşli bir günde bir tatil beldesinde
Kızaran sırtını yağladığımı
Ve ayaklarından öptüğümü böyle
Sapsarı bir kumu ve koyu bir denizi
Kıvrıldığımda yere
Sabah niyetine olsun diyecek ve
Ve utanmış yanaklarından öpecek şöyle
Anneciğin …

MONGOLCAN

Müziğe aşıktı mongol
Davul zurnalı bir kalabalık görünce
Renk cümbüşü meydanda
Ve zurnada peşrevi bulduğunda aklınca
Tempo tuttu çılgınca
Sürükleniverdi kortejde en ileri
Davulcuların zurnacıların ardınca
Duvarı niye dikmişlerdi bahçeye anlamadı
Ve güvenlik zırhına toslayınca
Beze sürülmüş yazılar ve resimli kartonlar
Sıkıştı müziğe aşık yüreği
Ve mongol kol kola girdikleriyle trene
Ne coşkuyla söylenen türküler kaldı
Ne de halay vay ki vay
Keşke vagona binmeseydi hemen
Sırtındaki cop iziyle tanışmıştı
Trenin cufcuflarını da sevdi
Raylarda sürünen notalı cayırtıları da
 Ve müziğe aşık mongol şehir atladı
Sınıf aynı sınıf
İndirildi yan yana oturduklarıyla trenden
İtiş kakış daracık ve karanlık odaya
Tıkıştırıldılar kitap gibi raflara her biri
Kütüphane ter ve sidik kokuyordu
Korku müziği çalıyordu taş duvarlar
Kırık dökük piyano ve kemanla
Dövüldü tokatlandı horlandı
Teoride hata vardı
Kromozom anomalisi down sendromu
Anlatamadı kendini anlattıysa da aklınca
Anlamadılar anlamadılar angutlar
Sordular sövdüler sordular
Renk cümbüşü suratında
Ve tanıdı iyi yürekli bir sorguç
Bütün mongolların birbirine benzediğini bilerek
Bilmeden aslını
Kızdı saydı eli maşalılara Kasımpaşalılara
Madem mongoldu bırakıldı
Down sendromu kromozom animalisi
Sorgucun evinde birkaç gün misafir kaldı
Müziğe aşıktı mongol
Kasetleri üstü üstüne dinledi günlerce
Odayı sildi süpürdü cilaladı
Bal dök yala misali
Ve babası geldi kucakladı birgün hasretle
Trene bindiler birlikte aynı müzikle
Kırık dökük piyano ve keman
Çalarken kampana sessizce
Trenin cufcuflarını sevdiler
Bulduklarına birbirlerini sevindiler
Babasıyla indi trenden kolkola
Davul zurnalı bir kalabalıkça karşılandılar
Renk cümbüşü meydanda
Vallahi çoban sülü gibi karşılandı
Sadece fötr şapkası eksikti elinde
Vay ramço baba vay
Vay ki vay
El salladı öpücük yolladı el salladı
Müzik aşkı ilk siyasi tutuklu yapıverdi onu
Müziğe aşıktı mongol

DAHİ ÇILGINLIĞI

Çılgınlık bu
Dahice aklımı sahiplenmen canım
Vücudumu uyuşturan sıcağınla uzaklaş
Karayı görmeden ölmek istemem
Bir düzine güle ki rengi ne olursa olsun
Doğum günümü aratman enginde
Rica ederim canım o gün dündü dün
Alçıdan vazoda ki doğumla solan
Cilalı ahşaba rengini veren
İşte bu çılgınlık
Dahice aklımı suya batırman canım
Bedenimi yoğuran sıcağınla uzaklaş
Yüzmeyi bilmeden hemde
Bir düzine takaya ki adı ne olursa olsun
Işığın dürülüşünü aratman deryada
Teşekkür ederim canım o ışık
Söndü dün
Masif ahşaptan tabuttaki ölümlüyle
Mermere rengini veren ve hatırlatan
Çılgınlık bu işte
Dahice taşına bir dörtlük düşen dostum
Hücrelerimi donduran soğuğunla gel
Yaşamayı öğrenemeden ölmek gibi
Bir düzine insan uğurlamasıyla unutulmak
Ki dini inancı ne olursa olsun
Ölmek de varmış anımsatan cinsten
Sakın çılgınlık bu demeyesin
Kabristanı görmeden gülistanı
Biz nicesini yaşamadık mı çılgınca
İşte bu çılgınlık

EFLATUNİ

Tekrar tekrar aşk acısı
İlk ve son
Zamanın birindeyim
Çok şehirler perişan
Eflatun renkli dağlar şehre aşıkmış
İnciler imdada yetişmeden daha
Gürlemiş acılı aşk
Ne ilk ne son
Ve dahası başlangıç çok geç
Tekrar tekrar aşk teskeresi
Toprak renkli gömlek giyinilmiş bedenler
Mermerden bir sarayda
Yaşlıklık gençliğin süsü
Süre dolmuş
Dona kalınmış
Zamanın birindeyim
Yarı şehirli çok geç anlamış köylülüğü
Tekrar tekrar aşk acısı
Bir fotoğrafı bile yok cebinde
Vurmuş kendini eflatuni dağlara
Ne ilk ne de son
İlk sanki
Tekrar tekrar aşk sancısı

CÖMERTLİK

Tanrım cömertliğini göster
Göster şu aciz kuluna
Bir ileri iki geri bir ileri iki
Sabır taşım çatladı vallahi
Nasıl kokar bahar
Baharda yıldızlar ne güzel ışıldar
Unuttum
Danteller içindeki bir çiçek gibi
Bukleli saçlar
Uzun ve narin bir boyun
Kırmızı kurdeleye sarılı o hışırtı
Tanrım tadını bilemeden
Kurudum
Cömertliğini göster tanrım
Göster şu aciz kuluna
İki ileri bir geri iki ileri bir geri iki
Çok sert geçti senelerim billahi
Güneşe hasret aklım
Ya o şiddetlenen sulu kar
Üşümeye doydum
Tıka basa karnım çatladı inan
Nasıl kokar sıcak
Sıcacık yaz yazın ıhlamur ağaçları
Tanrım cömertliğinden eminim emin
Şu aciz kulun pinti
Hayda destur mehteran …

GEL GÜNÜ

Günü geldi sıkıldım
Bir gözüm kapalı baktım güneşe
Eğdim başımı
Çapraz ateşlerdeyim
Ateş böcekleri ısırıyor derimi
Köküne kadar saplısın yüreğime
Saplı kör bıçak
Ayırt edemediğimsin inan
Diğer gözümden iki gözüm kaçak
Ne kadar istersen o kadar gerçek dışı
Dışımdasın en içim
Kendimi aldatıyorum sanki biteviye
Emanet ehil elde diye
İki gözüm açık bakamadım güneşe
Eğdim başımı
Şası gözlerimin şanssızlığından
Tek şansımsın sar kollarını
Günü geldi sıkıldım
Sıkı sıkı kucakla çapraz ateşini.

MANGAL SEFASI

Kömürsüz mangalım
İsten kapkara olmuş sarı bakır
Ah ölümsüz sandığım yüzler ah
Büyükten küçüğe dizilip
Esneyerek diz bükmüşler çevreme
Soğuktan mosmor olmuş patlıcansı elleri
Ah ölümsüz sandığım yüzler ah
Gönlü doymaz ölümün
Kömürsüz mangalım
İsten kapkara olmuş kırmızı bakır
Şimdilik fareli tavan arasında
Menekşe kokuyor tahtalar
Mis gibi şifalı bitkiler
Ah ölümsüz saydığım yüzler ah
Sizi ve kömür kokusunu özledim
Kestane kebabı mısır patlağını
Ve kestane renkli saçları
İşveli lavanta kokan kış gecelerini
Elişi perdelerden sedire dökülende gelini
Gönlü doymaz garibin
Kömürsüz mangalım.

PİJAMASI ÇİZGİLİ

Sen kokuyor pijama
Yumuşacık
Düş gücümü anlattığın masallar bozdu
Köreltti yetişkinliğimi tenin
Usulcacık sokul
Bu akşam başka akşam
Varsayıyorum masallar yaşlandı öldü
Eksik kalanlar çok
Haydi sarıl
Bugünden yarınlara yetmez nefesim
Höpürtüyle yudumladım çocukluğumu
Sen kokuyordu aldığım bütün nefesler
Nane ve kekik ve zencefil
Düş gücümü masallarda ki çocuklar çaldı
Kör ettin masalcılığımı
Hangisi ses hangi aksağan kaldıki geriye
Kim eğlendirir zamanı artık
Karanfil dedemde öldü
Beklenti yüklü düşler boş nahoş
Ve kocaman kocaman bakan çocuk gözler
Dolu dolu içim yandı
Belleğimde yatıveren sözlere mi aitim yoksa
Yoksa yumuşacık
Biliyorum o masallar yalandı
Homurtuyla yudumladım gerçekliğimi
Sen kokuyordu pijaman
Pijama sen
Aldığım nefesler enfes ama yetmez
Sen kokuyordu
Nane ve kekik ve karanfil.

TREN VE TRENT

Kendi kendine giden tren
Çocukluğumu çaldın
Makinisti dantel elbiseli bir kukla
Sarı saçlı bir melek
Vay başıma gelenler vay
Çocukluğum sararıp soldu
Kendi kaderine giden tren
Alınyazımı çaldın
Makinisti uzun kirpikli bir kukla
Sarı saçlı bir huri
Vay başıma karalar vay
Çocukluğum kuş cıvıltılarıyla süslü
Kederini eritecek demir yolunda
Kendi yoluna giden trenle sır oldum
Makinisti açıktan cilveli bir kukla
Sarı saçlı bir taze
Vay başıma çareler vay
Çocukluğum şeytan uçurtmasıyla yellendi
Kırlara eğilen bulanık maviye aldandım
Kendi kendine giden tren ise
Yolunu kesen tünelde ağladı kaldı
Çocukluğum çaldın gökyüzü
Bulutların gri çıplak bir kukla
Sarı saçlı bir güneş
Vay başıma hareler vay
Daralan ruhumu okşadın daraldım
Kendi kendine giden tren
Çocukluğuma uğrayabilir misin lütfen
Makinisti uzun ömürlü bir kukla

Hiç yorum yok: