2 Mart 2014 Pazar

GÖZLERİM MÜEBBET 7

Babasız abisiz güne


Bu babalar gününde
Doğum gününü unuttum kardeşimin
Mavi yapma gülü saksıda
Ufka bakan kahverengi gözlerin pırıltısını
Yarım şişe yeni rakı ve can erik
Domates, peynir, hıyar ve koyu cacık
Meze ettim yalnızlığı kendime karanfillerle
Bu babalar gününde
Baba olamadım, oğlumun yaş gününü unuttum
Oysa ne planlar aklımdaydı, oldu unufak
Üfleyerek söndüreceği gemi feneri Karşıyaka’ dan
Ve sıladan gözümün ışığı alkışlar, kutlamalar
Yakasına takacağı sarı lacivert gül ve keder
Ekmek tatlısı, turşu ve acı kahve
Koçum be inadına sarhoş olmayacaktın
Aşık olmak Yaradana sığınır serbest
Bu babalar gününde
Baba olmayı kurdun mu hiç doğumgünüzede
İlk kim olası, sırayla eli öpülesi
Cam vazoda ölen çiçeğe yeni can
Ve işte böyle olur kardeşlik ve bu amcan
Gururla, en yakınımızda görülmemiş, ilk
Diyesi çok şey var ama dilim sürçüyor
Babamı aradım da kutlamak için uydudan
Belki sende bunu unuttun, olsun kardeşim
Doğum gününü unuttum kardeşimin
Yarım baban sayılırım, abini affeder misin?



Yanmak tutkusu


Tutarsa ellerimden zenginlik
İyi kalamayacağımdan korkarım
Anlam ararken kusursuzluğa
Varlığımda artan yaşam kalitesiyle kusarım.
Bağlanacağım üzümlerin olgunlaştığı günlerde
Doğrudan işgale uğradım aşkına,
Tutarsa ellerimden zenginliğin
Kıymık batmışçasına elime
Yüreğimde sarsak bir acı resmi geçidi
Elektron hızında dönerken etrafında
Çıplak düşüncelerin kor alevinde
Dinmeyen obur migrenim tutar azar azar
Tutarsam ellerinden zenginliğin
Yanacağım her seher sönmemecesine
Zenginlin ellerimden tuttu
Tuttu ya ilk ağızda yandım.



Gülümse


Hayat gülsün yüzüne
Bayram bayram
Her bayram
Sevgiyle
Buram buram.
Her bahar
Doyasıya.
Hayatım, yüzünde gecikmiş gülümsemedir
Bitmedi bahar
Her bahar
Güle
Güle güle.



Divan-e


Uysalca sokuldum parfümünün divanına
Yasladım yüzümü göğsüne
Çiçek bahçesi yumuşaklığında gerçek idi.
Müzik ve keyif yaslı, yaşlanmış ruhuma derman
Vazgeçilmez bir özgürlük sundun canıma
Kolayca ağlayabiliyorum artık
Kokun kokuma alıştı korktum
Usulca savruldum korkusuz yakadan içerine
Paralanmışlık o manada elzem yıllar
Okudum ve etkilendim kıyasıya baharı
İlk defa deyip geçemiyorum artık
Özenle seçilmiş gereğinden fazlalığa açım sanki
Sakladığım kitabın arasına çileren çiçek gibi
Çiçek buketi yumuşaklığında çile iyi
Kadife tende gözü yaşlı isyan bastırılmış
Yasladım yüzümü zamana
Usulca sokuldum ölümlülüğün divasına.


Alevi tutmak


Alev saçlı bir yıldız düşer
Sahipsiz koruya sahici
Işık pınarından mavi mavi içerken zamanı
İşte o an keşmekeşin kucağına
Yanıtsız her soruya yanıtçasına
Alnının çatındaki mühür yanar
Ellerindeki yasemin kokusunu öptüm diye
Dudağım güneş yanığı
Dünya alev saçlı bir yıldız
Kızıla yakın emsalsiz döngüdeyim,
dönemeyebilirim
Yeşilliğin orta yerinde güller açmışçasına
Uğradığım han o eski hanlardan değil
Duvarlarında satır satır o eski şiirler
şarkılarmış
Tek notadan sıcağı sıcağına türemiş
Nasipsiz doğaya kanıtçasına
Alev saçlı bir yıldız kayar.



Göz göze


Gözlerin ben bakıyor
Gözlerim sana
Anlıyorum.
Lakin eski bir şarkı
Özlüyorumla başlıyor
Gizliyorum
Gözlerimde seni
Gözlerin sene bakıyor
Ağlıyoruz
Gözyaşlarımızda notalar
Gözgöze yalnızlık artıyor
Göre göre ten
Arzuluyor’ um
Umduğumdan fazla
Usumda giz
Hani “ Gözler kalbin aynasıydı.”
Şarkılar şarlıyor
Gözlerim sana
Gözlerim sen bakıyor.



İnsani


Kır düşmüş saçlarım
Işığın olabilir mi?
Düşüncelerimden akanlar
Deneyimin?
Sakın deneyeyim deme sakın
Benim olmaktansa
Yaldızlı dudağına yakışıyor
Aşığın olabilirim!
Diyemeyişin;
Güncelerinden taşanlar
Uşağın olabilirim mi?
Kış küsmüş, suçlarım
Suçlarım çok desem
İnanır mısın?


İnimde zıvana


İnzivadayım evet
Hissettin demek yaz başı esaretimi
Kılı kırk yaran cesaretimi kırıp
Yaprak kımıldamayan günlere
Sarılan cesedimi.
Cendereler sıkıyor izlerini
Peşimde yalancı yaz yağmurları
Siliyor hafızamı, yıkıyor
İnzivadayım evet
Çünkü bi tek sen kaldın aklımda
İçimdesin çıldırtasıya açım
Duvarlar örülüyor dört yanıma
Çıkış kapısında koskoca asma kilit
Anahtarı boynunda asılı
Boyuna ısrar boyunca inat
Olmayınca olmuyor her yaz başı böyle
Ol çare evet
İnzivadayım… İnzivadayım…Zıvanadan



Kaç kez


Kaç kez aradım sıcağını,
Bıçak soğuğu gecelerde sıcacık
Ayaz yüreğime saplandı.
Avaz avaz haykırmak geldi içimden
Buzdağlarının ardına
İsmini sakladım delice döven fırtınadan
Göğsümdeki hınzır yara
Açıldıkça açıldı, sızıl sızıl kanadı
Kaç kez sayıkladım sıcağını
Yalnızlığa vurduğum gecelerde usulcacık
Gözlerin beynime saplandı.
Diyar diyar dolaşmak geldi içimden
Güz düşlerimin ardınca.
Kaç kez, kaç kez yazdım boşu boşuna
Sıcağı sıcağınalık çoktan geçmiş, soğuk
Korkuyu kazıdın yüreğime.


Sen kimsin şahit

Şahidim sensin
Meşe ağacının en uçtaki yaprağı
Evet sen, sen meşalemin kucağı
Tan yeri ağarmadan o gün
Bir sen izledin geriye dönüşümü
Postu deldirmeden
Bahçeler belledim elim iş tutmasa da
Ne ayıplar buldum ne de günah kara toprakta
Olmaz yükler üstlendim kara sıcakta
Davetiyesinde şahidin sensiz notu
Ne tuhaf bir insanım ben yahu
İşlemediğim günahların cezasını çekiyorum
Küflü ekmeğe muhtaçlığa tutumluluk varken
Böyle tedaviye böyle muayene yar
Nefes alıp veriyorum onbir onbir
Şahidim sensin sen
Evet sen her kimsen
Tan yeri ağarmamıştı ogün.



Dil yarası


Denemek ötesiydi yaşanan denedim
Duruş sabırlı, yaşandı ve mühimsendi
Olmuşsa olmuş sıkılmadan mükkem
Heyecanı dağıtmadan içten sarılışlarla
Katkısı önceden tahmin edilememişti
Tatmin sonrası yakılan sigaralarla dağıldı.
Acılar içinde fildişi sahilleri yayılmış zamana
Dayanışma ve beyaz mizah anılarda zorla
Zor sabredilmiş göze alınınca gözetlenmeler
Makamlarda mesut ayrılıklar kaldı.
Tutuculuk tutmuş yakadan savurmuş savmış
Öyle bir gece vakti ki senelerce sonra
Dilimin ucuna geldi, dillenemedi dünya.



Nisan bir


Ne nisanlar, insanlar kesti yolumu
Kesti de sinmedim.
Kispetli akşamlarda vurdun başıma
Kadeh kadeh yudumladım da dünyayı
Sarhoş olamadım.
Haydi şerefe be canım vur kır belimi
Yoldaş prost derse desin elleşme
Bir sen kestin yolumu geçemedim.
Ne musonlar, mutlu sonlar esti yoluma
Esti de sinkaflarla felek
Falakalara gelse de yürek
Kastınız ne demedim.
Bir delik filikada bekliyorum seni
Soylu ve güzel parlıyor boğaz
Kız kulesindeki kız küstü be
Ne nisanlardan, insanlardan vazgeçmedim
En nisan da, en insan da sen
Kasvetli akşamlarda durdun karşıma
Islak ıslak yuvarlandım da rüyana
Sarhoş olamadım.
Hadi proste be canım vur kendini
Nisan akşamı insan seline vur voltala
Bu kör şiir seni arar nasılsa
Arar arar bulur, bulur mu?



Tutku işi


Tutkular geçer
Hayat yeni bir sonu bulaştırır
Hamuruma.
Aslında taze bir başlangıçtır
Maya da tutarsa hele
Kremalı, süt tadında her şey
Hala güzel ve şeker ve akide
Şekerim geçer
Tutkular da sonlanır biter hayat işte
Doyamadımsa da
Doyamadıma
Gerçek tutku üzülmeyince başlar
Bedava geceler gözden düşer
Etimde tırnak izleri saklı
Beynimde eksik turlamalar
Tura ister yazı gelirim
Hamuruna
Tatlı bir şekil vererek sunuma, suyuma
Tutkuyla karışık alışılır
Maya da tutarsa hele
Yeni bir son bulaşan hayat kolaylaşır
Tutkular geçer.

Dil yaresi


Memelerinde filizlenmiş ayrılık
Tanımadılar dudaklarımı
Islak kaygan bir yolda kaybettim
Sereserpe gençliğimi
Dilimin ucunda eriyen mor şekeri
Beline değende ki ürperişi
Üzerime boca ettiğin kokuyu
Masmavi sigara dumanının halkasına hapsoluşu
Nağmelere gizlenmiş ayrılık
Tanımadılar notalarımı
Sıcak kızgın bi esde kaybettim
Sereserpe gençliğimi
Dalının ucunda türeyen gül zerresini
Bülbüle doğanda ki gür aşkı
Üzerime serpiştirdiğin huzuru
Deniz mavisi gözlerinin bebeğine hapsoluşu
Memelerinde tomurcuklanmış ayrılık
Tanımadılar kelimelerimi
“ Uzun ince bir yol “ da kaybettim
Sereserpe gençliğimi
Dilimin ucuna gelipte… Söyleyemedim.


Velhasıl nasıl


Nasıl nasıl tutkuyla saldın
Aldırmadan buz kesen pencereye
İçimdeki verimsiz ovaya
Sıcacık bereketini, aşkını
Ensemden üşümeye başladım
Belime vurdu ağırlığın boşandım
Ellerimde sönmeyen iki volkanik dağ yanığı
Ağzımda menekşe tadı, aşkla
Aldırmadım buz kesen göle
İnadına inadına kızaksız kaydım
Biri dilli düdük çalıyor ıssızlığa
Kimi çağırıyorsa çağırsın diller
Çağla gözlerinden çığ düşüyor çığlıklarla
Eziliyorum tonlarca ağırlık altında
Nefese nefes gerek aşkla
Tutunamadığım tutku nasıl nasıl
Aldırmadan buz kesen yüreğime
Tumturaklı oturmuşsun sıcak, ıslak
Usulcacık zıplatıyorum, kovamıyorum
İçindeki verimli ovaya
Kısacık hayatımı, aşkımı
Nasıl nasıl tutkuyla saldım.
Aldırmadım göz kırpan pencereye
Velhasıl soğuktu ve inceden kar yağıyordu.


Kitlenme


Sormadan gir
Sual edersem eğer ebediyen sus
Diyeceksin ki niye
Nece heybeler boşaldı yoluna bilsen
Ve girsen
Sorgu sual eylemeden
Bir arda boyu uzaklıkta beni
Buğday tanesi çaresizliğiyle bulursun
Anam bu pazar yolcu yoluna
Sonsuzluk pek yakın, sus
Ne görsen cana yakın
Ne de aklında binlerce teşhir
İki kat arası beyhude
Gir sormadan

Yüzgöz olmak


Otuz yıl sonra orucumu bozdum
Günahımsın, güneşimsin
Gün doğmadan aklıma düşmüştün
Kısacık sürdü sinyal
Çaldı alarm
Yüzümü pembe dünyaya sürdüm
Otuz yıl sonra avucuma doğdun
Babanım, anamsın
Evladımı karanlığın içinde gördüm
Koca memeli bir kadın emziriyordu.
Kısacık sürdü hayal
Yandı alem
Gözümü sahte dünyaya kapadım
Kırk yıl sonra ancak aklanırım
Günahınım, sevabımsın
Gün doğarken aklıma düşmüştün
Kısacık süren hayat
Geldi ölüm
İyi ki yüzümü pembe dünyana sürmüşüm.


Sen bal teknesi


Uzatmayı ne denli arzuladım
Uzun uzadıya duymayı
Duygu sağırlaşmadan
Söylemeyi
Kimler kınarsa kınasın banane
Yazmayı
Korkmuyorum yalnızlıktan
Ben kendi başıma yaşardım bazen
Şimdi her şey şüpheli
Her ölümde eksik diriliş şaibesi
Kızgın kusurlarla ördüm şiirini
Kitaplığın en üstünde temiz ciltte kayıtlı
Gevşemiş ihtiras
Ufacık boylu huysuz seçimi kaybetmiş
En kötüsü sondan bir evvelkiydi.
İkramınla büyüledin cimriyi
Cinliğine uzatmayı arzuladım
Çarçabuk ne denli olursa olsun
Hummalı bir zehir alışkanlığında zihnim
O zehirli bal uzatamadığımdı
Sen ise teknesisin
Yanına uzanmayı ne denli arzuladım bilsen
İçine iki seksen…
























Bir dakika



Bir dakikaya saatleri sığdırdık
Konuştuk, konuştuk, konuştuk
Saatler bir dakikada geçti
Ne yazık kalkma vakti.
Zaten yeterince yatamadık
Yutamadık şehvet zehrini doyasıya
Bir parmak bal çaldın dudağıma
Panzehirim buymuş, panzehirimiz
Ne var ki sevişme vakti.
Sarılmalar bir dakikada geçti
Seviştik, seviştik, seviştik
Bir dakikaya her şeyi sığdırdık
“Seninle sevişmek bir dakika”
Sevmek binlerce ömür sürer.
Bir ömrüm varsa da emrine amade
Gözümü kırpmadan versem yeter mi?
Seninle dolacak bir dakikaya.






























Son haber



On yedi yaşında idi kızımız şimdi
Tam flört çağında
Babaların kızlarını en kıskandığı
En kıyamadığı en. En
Üzerine titrediği an
İçine sığdıramadığı taptığı yaşında
Elini tutamıyorsam artık
Aynı yatakta yatıp da kardeşçe
Kızdırıyorsam şehveti
Boşa geçen yıllara sitemimdir
Sana o şekil dokunamayışım
Yarın babalar günü
Kutlayanım yok, olmayacak
Sabah ezanı çınlarken gün bugün olmuş
Ben hiç denemedim
Sen kaç kez istedinse de bilemem
Anneler günü kutlayamadın
Yaş bizden ne köy ne kasaba olura dayanmış
Üzgünüm en iyi dostum, üzgünüm.




























Na tamam



Eksik bırakılmış bir sevda şiiri bu
Şiircesine yaşanmış
Ama yok sayılmış yıllar.
Dün gibi hatırlanan uzak sevişmelerle dolu
Gözü kara parlayışın can alıcı tonu
Ve gözlerinden tenine yayılan dellenişle
Kesik kesik irkilmelerin şarkısı bu
Nota nota yazılmış
Ama yok sayılmış plaklar
Hangi pikapların iğnesi titretecek yüreğini
Eksik bırakılmış sevişmeler dün gibi
Ben yine de şiirler sayıp döküp
O sevda kırıntılarıyla yetineceğim içip içip
Bi tamam sevişmeden senle asla,
Hep eksik bırakılmış sevda şiirleri içeceğim
İçimde şiirce yaşanmışlıklar…
Var anasını satayım var, var, var.






























Doz ayarsız



Sabah, öğle, akşam birer doz
Gece iki doz alsam seni
Her gece ayarına, uyarına, kaçarına
Aması var ama. İlla sen
Doğrusu ne iyi gelirdin amma
İşte muamma o muamma, mua
Sağlık tökezlemesi yaşıyorum sensiz
İması bile hoş iması, imreniyorum sana
İmansızım, damarlarımda akan sensin
İlham perim gece yarısı gel, apansız
Aması maması yok valla billa
Sabaha karşı bu meyanda gidersin
Meyaneler yıkılsın bu gece haneler
İçilmedik akşamlar kaldı mı yarına
Nesi var nesi yok sorma gitsin
Bir vuruşta bin kadeh birer ölçü.































Yaz kış demeden



Yaz rehaveti çökmüş kış sayılan günlere
Hayatımda ilk kezi yaşıyorum
Keşfedilmemiş cennetteyim
Üç boyutlu film izlermişim gibi.
Kumdan heykellerini yapacağım sahile
O malum andaki çığlıklarında
Tatil çantasındaki deniz yatağı resminin
Sırf bu yüzden yağmurdan sonra sokaklardayım
Sırf bu yüzden çökmüş içime kışı, yazı.
Kaç göç arasında dudağına atılmış imzayım
Kum saatiyle hangi saatte olursa olsun
O malum andaki titreyişleri de
Alacaklısı bol güneşlere sereceğim.
Üç boyutlu yalnızlıkları film gibi
Kış saydığım günlerime yaz rehaveti çökmüş.
































Alt sınırda hayat



Bir damla suyla gel aklıma
Gözyaşından şelaleler ateşe dönsün
Tuttuğum safta sönmüş özlemlerin
Ve hiç uzakta değilsin
Kindar sabahlara uyandığında
Yüzüne çarptığın su gibi aziz
Aynada çırılçıplaksın deniz
Çok yakınlarda bir yerde
Çiçek çiçek, renk renk, al bal mavi
Işıltılar teninin kıvrımlarında dolaşırken
Şüpheler yansırken vücuduna bensiz
Aklıma mukayyet bir damla sudasın…



































Kaptanın gidişi



Kuraldışı vurdun gözyaşlarım güneşte kururken
Zirvede aşk çalınıyordu yanağıma
Hafta içi hergün öğleden sonraları
Sarışın bir korsandın kapımı zorlayan
Pinokyo’nun burnuna asıldın yalandan
Seviyor sevmiyor falı açılır o istilada dedin
Afili hikayeler derledin başucumda
Ateşi çılgınca o gün yaktın
Yaban ellerde yar dilinde yoktum
Tahterevallide kaç kişiyiz bilmeden
Bizansın düştüğü geceydi yaprak dökümü
Ayak takımı arasında koyup gittin gündüzümü
Ne istilalar var fallarda çıkan
Pinokyo’ nun burnuna asılmış ölüm fermanı
Sarışın bir korsandın sabrımı zorlayan
Hafta içi hergün öğleden inceleri
Zirvede aşk salınıyordu yatağıma
Kuraldışı vurdum gözyaşların güneşten parlarken.





























İnanç turu



İnan bana
Hiç günah işlemedin
Gizli gizli sadaka niyetine
Kıyamette beraber çağrılacağız hesaba
Kulunun ricası bu
Günahları sadece yazın bana
Dostum cennete girsin
Nurlu göğsünde kayığa bindim çünkü
Kara dalgalı Aksulu deryada
Her iskelede tabut taşıyan faniler
Tabut arkasında mezarlık çamları
Kulunun ricası bu
Vücudumu kıbleye dönük yakın
Dostum beni ateşten kurtarır
Doyamadım nasılsa
Düşkünüm her fasıla
Ölüm oku günahsızın kalbine
Güneşi gizleyen peçe yırtılmış
Kulunun ricası bu
Hiç günah işlemedik
İnan bana.


























Kör kuyu muhabbeti



İçimi döküp saçacağım suçlar yaşat bana
Saçlarından dökülen ışığı içir
Aç göğsümü ayır iki parçaya
Sakınmadan içine gir
Bir an çıksan aklımdan sanki cansızım
Can suyunda boğuldum en deli yaşta
Hafızam kaybolduğunda yeniden doğdum
Er vakit günahlar yaşat bana
Göğüslerinden dökülen balı emzir
Aç beynimi ayır iki parçaya
Sormadan ikisine de gir
Bir saniye çıksan aklımdan deli divaneyim
Kör kuyuda aradım en ateşli taşı
Taşıdığım bu kalp varya sanki delik
Geç vakit okun değdi bana
Okuduğunsa o delikten süzülenlerdir.































Kayıp güneş



Güneşi kaybettim gün ortası
Ceviz yaprağına sarılı gönül yaram elimde
Kılavuzsuz tek başınayım yekten geldim
Gerçek aşk eritiyor çağı, diyarı, yari hepten
İmgeler ulaşıyor yönetmensiz inime
Tamda gönüller çaplarken deryaya
Çaresiz iğreti duruyorum, sahiden geldin
Gün ortası kaybettim güneşi
Ekin biçme zamanıydın sarı başaklı
Tırpan keskinliğini bitirmiş yavan, kördü
Şunu mu, bunu muyu boşver, ekleme
Arşivlerde yenileniyor bitmişliğim
Ne yapacaksan yap durma hemen yap
Yıldızlar üstümden bir bir kayarken
Güneşim ol doğ, kaybettiğimin yerine erken.
































Burcu burcu



Su elementin mora yakın kırmızılıkta
Maviş denizler yanıyor kavun kokarak
Değişimler yaşıyorsun adeta
Bünyende mistik duygular saklayarak
Yapma koç gibisin, dört dörtlüksün düşünme
Uzun bir koşuya çık talihin dönecek
İlk zaman takıntılarını boşverip koş
Ruhunu yenilenen hayata sar sarmala
Çılgınca kıskandığın zenginlik dost işi
Yoğunlaştığın hisler burcunda sır
Senin için dönüyor çelik küre korkma
Yüzün renklenecek sahip olduğunca ona
Kimseye kolayca teslim olmazlığına sor
Değişimler yaşıyor muyum adeta diye
Maviş denizler kavun kokarak yanıtlayacaktır
Su elementin mora yakın kırmızılıkta.































Başlarken bitse



Sigaraya başladım biliyor musun?
Anam kızacak yine
Peder bıyık altı gülecek
Ya sen, sen de
Neden diye sorma
Sorma sakın
Biliyorsun
Benden bile daha iyi
Mentollü çekti canım.
Çam ağaçları altına kaçtığım gün
Doktorun mezarı başında.
Nafile bırak deme
Seni içime çektiğim gün
Vedalaşacağım
Neden diye sorma
Sorma sakın
Biliyorsun
Benden bile daha iyi
Ne yapayım seni çekti canım.




























Çınaraltı çınısı



Çınar altında demli çaya katık ettiğimsin
Aşkla denize, havaya savurduğum nefes
Geç kalmış güzelliklerin tam çağısın
Kokularımız karıştı birbirine çağrısız
Ve ben o en güzel kokuyu özledim çağsız
Delice esen bir dağ rüzgarı çaldı bizi bizden
Sonra tek vücutta ansızın ölmek gibi
Dışarıda hava bulanık jilet gibi
Süslü kaldırımlarda bir yaş daha saltık
Bakalım hatırlayacak mısın beni
Acaba kar yağacak mı dediğin yılbaşı gecesinde
Armağanım içten bir ses, sıcacık bir gülümseyiş
Öpücük möpücük de istemem bal dudaktan
Kiraz tadında bir hayat damağımda kalan
Yılları hediye ediyorum sana bensiz
Unutulmaz izler taşıyan kalbimle birlikte
Çam ağacında ışıklara eşlik ettiğimsin.






























Yenildiğimin resmi



İstemiyorum yan cebime koyduğun hasreti
Tadına doyulmaz yılbaşı gecelerini
Rüzgara saldım direniş çiçekleriyle seni
Bu şehre vurgunum ben
Gece yarısı başlayan yağmur çürütüyor hatıralarımı
Bu şehri gezinmeyi artık istemiyorum
Yerimi ayıttım göç tazeleyen ilk gemiden
İkircikli öpücüklerle alengirli bir yolculuktayım
Anaforlara tutulmuşum bulutlu çekmecelerde
Boşa çektiklerim diz boyu kağıt tomarı
Birikmiş mucizelere laf geçiremiyorum artık
İstenmeyen buluşmalarda hep ayni kavga
Hoşgörün beni, unutulmuşlarımı topluyorum bavula
Bu şehre küskünüm ben
Yeni yıla sordum dilimin ucundakileri
Tatsız tuzsuz yılın son gününde sürgüne dedi
İstenmiyorum gözümü açtığın molalarda
Gece yarısı penceremi açmaya üşeniyorum
Ve gecenin resmi düşüyor kırmızı duvarlara
Cebimde tangolu vedadan yansıyanlar
Bir zamanlar bir şehirde ben yılbaşısız
Unutma karşılaşmalar tünelin ucundaki ışıktır.

























Sıyrılırdım



Sıyırdım bedenimden kokunu
Bir gecelik de olsa
Düğme düğme sabırla
İliklediklerini.
Tüneline saldığım karayolu yalandır
Uyku sersemi gecelerde oyalanırım
Lime lime hatıralarla
Sabahlarım şimdi.
Sıyırdım bedenimden boş yatağı
Dağlara kaçarım şimdi
Kucağımdaki çocukluğumla
Annem, nasılsın annem?
Anarım, ağlarım, anam
Sayısız saatler tükenirken sayıyla
Bir gecelik de olsa
Dağına tepesine kahırla
Söyleneceğim, ileneceğim
Pamuk pamuk dökülen ilk karla
Sıyırdım beynimden korkuyu.




























Düşeydim düşlerine



Cam vazoya vurmuş gölgen
Yüz yüzeyim çiçeklerle
Susmayı öğrendim para konuştuğunda
Ve dinledim deli gibi
Deniz masmavi, serin
Altın sarısı sahillerde
Yasaksın bana sevin
Ama pişkince istiyorum sevinmeyi
Cama vurmuş vazgeçilmez gölgeni
Dudak dudağayım çikolatalı dondurmayla
Renkler birbirine karışmış yeteneksizce
Ve seyrettim viva gibi
Dalgasız koyda bıçkın kaptan kesildim
Suyun gözündeki pırıl pırıl balıksırtısın
Dokunsam inciteceksin niyetimi
Etrafıma düştü çöpçatan gölgen
Gözgözeyim güneşle
Cam vazoya düşmüş düşçüğüm.





























Ses canbazı



Titreyen ses tellerinden kaptım
Bu son olsun, son ama
Sevişelim
Diyemediğini.
Sonra bin laf arası bir anda
Hıçkırığa boğulan soruda
Zor bi hal,
Seviyorum
Diyemediğini,
Ama tüm benliğinle istediğini de
Yaptımsa ben yaptım nazarında
Nazlanmadan saptım
Bu son ama, en son
Seninim
Diyemediğini
Yine de sevişelim bi kez daha
Madem son, son olacak
Dedim dedim de
Anladım duyamadığını
Ses tellerim yineler durur yinele diye
Yineleyemedim.


























Kadife ve su



Aklımın kadifesine düşen ilk damlasın
Tıpkı yağmur gibi mahkumiyetime daldın
Bir başka sessizlik bu nazlı çiçeğim çünkü
Eksik zamanlı kadınlar sevdim
Her gece televizyon camına ağlayarak
Kimi kandırıyorum kendimden başka sanki
Sen bu asılsız çırpınışları bilir misin?
Değişme zamanım çoktan geldi de geçti
Beyazlara büründü aklımın goncası ve
Bedensel arınma törenlerinde dağıldım
Ruhum bir başka bahara akıyor iç çekerek
Tıpkı su gibi yazgım, mahrumiyetime yağdı
Aklımın defterine düşen ilk kelamsın.


































Tatsız tutsuz



Tadım kaçmış arkadaş
Zihnim yorgun, yavaş
Başıma gelecekler var sanki
Kötü kötü
Geri dönüşsüz yıllara dön desem n’olur
Aldanmışım okşamalara bir kere, gülme
Tenim solgun, ateş gibi ama nefesin
Arkadaş o şarkıyı dinlesem n’olur
Laftan anlamaz rüzgarlar beni çok uzaklara
Kare kare
Herkes kendi yoluna esmiş, esrimiş
İki yabancı gibi ama dost
Uzaktan uzağa selamsız sabahsız
Aba yanık çaba tutsak dönmesen n’olur
Tadı acı, yasak, kaçak
Kaçmışım ikimiz adına dönmesem n’olur
Adın bitanem güllerin kokusunda saklı
En can arkadaş
Zihnim yorgun, yavaş.




























Kızım dinle



İşin zor kızım
Bilgisayar tüplü bir hayat bu hayat
Kırık kanatlı kartalla
Başı karlı dağlarda bir hayal
O hayırsız düşer kalkar seni yazar
Zor bi iş yazmak kızım, yazmak zor
Hele tüpü boşalmış hayatı yeniden
Kırk kere söylemeleri dağıtıp, kırklara
İnanmak ve inandırmak
Ablana sor bak, bi sor kızım
Birlikte dolmuştan indiğimiz ablana
İçim aktı kızım, küpler boş, aksi seda
Boşum, bomboş Suadiye’de durmuş ağlıyorum
İşi zora koşuyor kız bu kez
İşin zor oğlum…
































Kırmızı buzdağı



Ateş gibisin gamzelim
Düşüncelerim eriyor potanda iliğim, kemiğim
Hatalar içindeyim burcuma dikildin diye
Gökkuşağında isimlerimiz renkleniyordu.
Aklımda zamanı gelmiş ders günü zorlama
Ne eksik ne fazla ya tutarsa maya aniden
Buzdağları denizle öpüşüyor usul usul
Kırmızı örtülü okyanus yatağı sahipsiz
 Nasırlı ellerimde kor gibisin uyuşuyorum
Kendini göreceksin adını koyamadığım hayalde
Tutuşmaya hazırım bu hayalin peşinde ben
Güneş gibisin hazalım.



































Ölü canlar



Yeter ki
Öl deme bana
Ölürüm
Gözümü kırpmadan anında
Uğruna
Ölümü öp deme bana
Dudaklarımı keser atarım
Azrail’e
Kara meleği öptüğüm gün
Ağlarsın
Bir öpücük vermedim de dirine
Diye diye
Çok uzaklarda bir köy patikası
Veya eşiğin hemen dışı
Yıllar sonra
Veya hemen şimdi
Al sana ölüm fermanı.
Bir kez daha öp yeter
Sonra vur, vurdur kellemi
Seve seve ölürüm
Yeter ki
Öle deme bana…

























Neden sorma



İnandım sana, kendimden önce sana
Başkaları da bana
Hayatım boşu boşuna geçmiş.
Köre kör parmağı sadaka.
Siz bavulun içindeki yalanlar
Birinci mevkii vagon biletlisi hatalarım
Bir türlü uzamıyor raylar sonsuza.
Bana kursularımı gösterecek seyahat lazım
Hemen söyleyecek yol arkadaşı
Bu yolcuya iyi bir ders lazım masalı
Bedavaya öğretecek hoca
Siz suyun üstündeki hayaller
Nasıl çeker gönlümün çiçeği sizi
Aklımın direği sızlar
Harcandım yoluna senden sonra ona
Başkaları da bana
Yaşadım körcesine bedava
Siz aceleye geldiniz kağıt tomarları
Bavulun içinde yalan hayaller
İnandımsa sana, herşeyden öte sana
Kocaman nedeni var.


























Yağmasan da gürle



Kurak bedenime yağmurlar boşandı
Günah gökyüzünde bulut bulut
Arınıyorum sanki.
Dilim susmuş
Bakamıyor gözlerim
Uyan, bir adam harcanıyor uğruna
Parçalı ay tutulmasını giymiş süs kadını
Kılığı sade sorusu açık olsa tamam
Fırtınalarla sana bahşederim bedenimi
Uğruna servetimi yitirsem de
Servetim kendim
Uzun süren yağmurlarla doğuyor kıtlık
Bir karanlık gece yürümesi bu
Elimde boşboğaz fener
Yanmamış havaya konuşuyor alev alev
Omzumda ıslak ağırlık
Kalbim kör yaşıyor
Göremiyor gözlerim
Dilim susmuş
Sevab yeryüzünde damla damla
Kurak bedenime yağmadan boşandın.


























Salma



Bir sala çömelsem
Nehir nehir seninle dönensem
Çöreklenmişsin içime çörek otum
Her düşündüğüm azılı suç, günah
Akar mısın çağlar mısın önüme?
Kemiklerimde memleket aşkı
Dilimde iki dizelik şiir
Kırk yaşında önüm sıra
Kırmızıya boyamışım denizi
Göğü renksize, bulutsuz, yekpare
Göğsümde uyurken hayat
Bir sel’a çözülse şerefeden
Bil ki ben ölmüşüm
Nehir nehir senin peşinde
Sürüklenmişim içime sürek avım
Bir sala yatmışım suçsuz, çömez
Talkın malkın istemem sensiz.






























Ana yarısı



İnsan sevgiyi yaşar
Önce anasının anı defterinde ki ince çizgide
Sonra hayat çizgisi yol verdiğince
Sofrada göz kamaştıran hüzünlü bir aşkı
Bir yudumda sonbaharı
Bende bir zamanlar çocuktum diye.
Büyümeye geç kaldım
Ve bir adımda yaşlanmışlık acısı
Günlüğümde kanaviçe gibi işledim sırları
Nakış nakış gökyüzünde seni
Vardığım avluda uykusuz bir yürek
İçimi süsleyen yolculukta sokak naraları
Anama benzettiğim için üsteledim
İnan sevgili inan.

































Duman duman



Üç yıldan sonra canım ne çekti be
Duman duman doğrudan ciğere
Tüm hücrelerim ayakta
Mayısın birine on kala
Yak bi cigara
Yaktım.
Yaktım ama içmeyeceğim
Canım seni çekti be canım asıl
Diren diren dayanmıyor yürek
Tüm hislerim merakta
Adamın birine son defa
Bak bi sevabına
Baktım.
Bundan böyle seni çekeceğim içime
Derinlerde bir yerde sönmez ateşini
Dumanı her daim acı
Çekilemez idi
Çektim.
Üç yıldan sonra canım ne çekti be.




























Deniz kabuğu



Günahkar gökyüzü deniz kabuğunda
Yankısı vurmuş yaz başına aşkın
Suyun gizleneceği yer yok ki
Aşk yağmurları pusulasız içimde yağar
Göçüyor minyatürlerde kervan,
Mucizeye yürek dayanmaz, ismin
Kayıp harflerle ateşin beyazına yazılı
Martılar uçuyor asma köprülere karşı
Sonsuza kaçış günahkarlar sığınağı
Paramparça tutkular okyanus sıcağı
Birlikte yüzelim ister misin?
Dinle gözyaşlarının ve anla ve an
Gel gör ve yen aşkım hazırım
Cennet deniz kabuğunda saklı
Yüreğimdeki geceye üzüntülerim hakim.
































Yetinebilir misin ?



Gücün her şeye yeter mi sandın
En kıdemli olsan da canım
Vücudun diliyorsa tatlı dille ille de
Sesini işittiremediysen noksansız canana
Sarılsam günah mı?
Çaylaklığıma ver bırak öpeyim sonra
Basar giderim bekasız
Muhtaçsam da Allah’ına kadar sana
Hayır, söyleyeceğim tutma
Niyetim açık seçik
Gücüm hiçbirşeye yetmiyor atık
Varoldukça matemi aklımda ama
Vücudum deliriyorsa kelamsız sana
Sesine tüm güzelliği sinmişse aşkının
Duysam fena mı?
Susar dinlerim kayıtsız şartsız
Fikir işçisiyim Allah’ına kadar
Evet yazacağım alnına
Niyetim belli, aşikare
Gücümüzü her şeye rağmen birleştirelim
Yeter de artar kısa hayata rağmen
Sevişsek yalandan, candan
Göreceksin her şeye değer bitanem.
























Vesselam aşk



Şanslı kadınsın vesselam
Kuşkusuz kışkırtıldım tarafından
Üzerime düşensin gözümü kırpmadan
Ama dalgalı denizde, evinde beyaz kış
Bir geleceğimiz olmayacak biliyorum
Biliyorsun o pozu neden verdiğimi
Yine de çıplak resimlerin içindesin
İzlerini yaşıyorum boğulan kelimelere
Şiirsel bir yolculukta dilim
Ay ışığında değişiyor düşlerim
İsyankar gürültüler eşliğinde bağışlanıyorum
Arayışların dozu bir yudum suda fırtına
Kaşıkla alıp kepçeyle sunuyorsun aşkı
Cömert kadınsın vesselam.

































Hatırına



Ah bir bıksaydım senden
Bıktırsaydın gece gündüz ah bi
O yandığım bedenden
Özlemeseydim sonsuz sonu
İşte o zaman
O zaman olurdu istediğin
Şimdi hiç kusura bakma
Tadın damağımda
Arzum yanağında
Sen sıcak yatağında yatarken bensiz
Ben soğuk gecelerde uykusuz
Hatıralarımla darma duman
Bana çaldığın maya tutmuş bi kere
Ah bir bıksaydım senden
Tüketseydin seni bende
O yandığım bedenlen
Özler miydim sonsuz sonu
O zaman olurdu istediğin
İşte o zaman.






Hiç yorum yok: