PAYLAŞINCA GÜZEL DE, DİYETİ TEDİYE GÜNÜ GELİNCE…
Soyut açıklamalar, somut örneklemeler ile devam ediyor, teknolojik gelişmeye paralel bataklığa batmış gösterişler. Zaten güven bir kere tuzla buz olunca bizi alakadar etmez faslına dönüyor çokbilmişlik manzaraları. Yoksunluk sendromu dümdüz gidilen yolun sonundaki çıkmazda akıl almaz sanatsal duyarlık derecesinde ihtisaslaşınca malumat yığınlarına yuvarlanır mazeretler.
Gösterilerde çağlara göre değişen gerçekliği kusursuzca ve gergin bir ruh haliyle işlemek ise ‘paylaşınca güzel de…’ diye paylanır.
Sonuç değiştirmeyecek gerginliklerden bir mucize beklemek ise cömertçe kendi yurdunda, yurdundan tarihi eser kaçakçılığına soyunmaktır sonradan sosyete antikacısı kisvesiyle. Bırak bu yolları Allah aşkına, boşla bu ateş pahasına müptela müptezel hayat tarzını, mürettep yaşam kültürünü dedikçe de kafadan dokunur birilerine. Ama acizane nefsine uyan ve tapanlar yalana dolana batarlar ve toplumsallıkla asla örtüşmeyen insan hallerine kurban olurlar.
Zaten yalıtılmış ortamlardayız güvencesiyle iletişim çağında iletişimsizlik taslayarak yapılanlar bir bir ortaya sökün edince tiyatroda yangın başlar. Akşamüstü ve sabahın körü telaşı alır gider sokma akılları. Seçkinliğin parolası tek kelime ile seçilmişliğin kör olası şifresi rey olunca kollayıp gözetilen de para olur pul olur maalesef. Birlikteliğin en temel kuramı azimkâr gayretler ile fırsat peşinde koşup sadece hayat standardı yükseltmek olunca o eski fotoğraflardaki masum yüzler de bir bir betleşir.
Zan, zannetmek, san, kanı ve kanaatlere yönelik sözler ve görüntüler yağmur gibi yağar. Yalanı doğrusu sağanağa yakalanılınca kuşlar misali umutları yitirmenin, ümitlerin yok oluşunun evrensele uzanan akrabalık boyutunda telef olunur. İşte o boyutta doğru yer ve zamanda yapılacak her sorgulama bilgeliği öğreten ve bilgelik öğrenen her kim ise o kimseleri aniden sıradanlaştırır. Yürekler sanki mayına basılmışçasına paramparça olur ve mutedil ve mütedeyyin yürüyüşler iyice zorlaşır. Pestile döner tüm şartlanma refleksleri.
Haydan gelen huya, selden gelen suya gider hesabıyla özel resmi radyo ve televizyonlarda yayın yayın ahkam kesmek, racon taslamak ve seslerin en çirkini ile tıslamak tekrardan güven kazanımlarını çuvallamayı da zorlaştırır…
Güven duygusu elbette zamanla mücadeleci bir kimlik, cesaret ve liderlik kazandırır hatta en sıskacık figürlere bile. Ancak bu tip tavırlılığa erkenden tav olmak bazen ve çoğunlukla kayba uğratır en babayiğitleri dahi. Hiç unutulmaması gereken her daim sıkı tutunmak gerek toprağa ve sapasağlam edep ile terbiye gerek en sarsılmazından gerçeğidir.
Çünkü ‘özgürlük için gökyüzü satın almaya gerek yok, ruhunuzu satmayın yeter’ der kara derililerin en aydınlık yüzü. Ve penisilinin kurtardığı hayatlar ile yürünüveren yolda abartılı beklentilerin kucağına düşmeden usulünce adımlanmalıdır hayatlar. Her dağılmada olgun tepkiler vermektir adamlık. Zaten insan sözlerinde değil suskunluğunda gizlidir. Suskunluğu saklayan ise adam akıllı adamlık ve içten gülücüklerdir.
Bir terslik anormallik olmadan insan ıssızı ehlileştirmeyi de bilmelidir. Kaos baş gösterdiğinde o ıssızlık en adamlığı da yer bitirir ve ıssızlaştırır. Hal böyle olunca kimyası bozulmuşluk acıya karşı direnmeyi de engeller. Ayrıca kutsal yasalar da çiğnenmeye başlandığında taşa döner bedenler, akıllar ise kristalleşir, buzlaşır...
Ve ne hayatlar hiç olur ve ne ziyanlık yaşanır ki nihayetinde ne senetler ne de serenatlar asla işe yaramaz. Kırmızı halı salozluğu bile kurtaramaz ziyadesiyle zeyrek zevatı. Ve dahi medeniyet asla gölde maya, ıssızda döl tutmaz ve tepelerde yuva kurmaz. Zihinde netleşen muvakkat resim albümlerine poz verenler ise tennuresi tek parça ve sikkesi mermerden mozaik puzzle’rde boy gösterirler.
Verilen ağır hasarın diyetini tediye günü de vardır ve ‘paylaşınca güzel de diyeti tediyesi günü’ bir gün olur gelir, velev ki gelmiş de geçmiştir diye başlar ve biter ima-yazılar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder