GÖZLERİM MÜEBBET -3-
YARIM YANIM
Yirmi
genç topun ağzında
Sürülmüş
barut
Fitil
ateşlenmiş
Kan
kokuyor memlekette toprak
Tarih
sakat
Elbet
hesap günü varsa sonsuzda ve de
Elli
yılın hesabı yok yere onlara sorulduysa
Kavga
ilelebet devam edecek
Suç
cezaya uyduruldu çünkü zorla
Güven
hiç yoktu zaten ve
Tarihin
önü ardı delik deşik
Üçü
ölümsüzdü ölümün eşiğinde.
BEN BENİM
Sen
kimsin dersen
Yoksul
bir bektaşiyim ben
Eski
püskü duygularıma bakma
Kaç
yaşında bilsen bu tamirsiz gönül
Sevgiye
mezarım ben
Sararmış
kumaşlar bezeli dostunum.
Aramasam
da aklınla bul beni sen
Ekmek
su gibi ateş gibi
Arayarak
nedensiz, emekle inançla
Hastalık
gibi, yarana ilaç gibi
Çok
kolay benim yerim, çok yakınındayım.
Sol
memenin altında süratle koşanım
Orta
karar bir hayat dilersen
Çiçek
yerine pasta al gel
Sen
kimsin dersen
Zengin
bir çimenliğim ben
Dersin
kimsen var ?
ELLİ TELLİ
Elli
sene öncesi dolandı dilime
Tahta
masada isimler
Karşımda
isimsiz
Kağıttan
öpücükler dudağımda
Tutuştum
yazılanlarla
Bir
evlat geçmişi deşeliyor
Döşünde
yasak sevda
Düşünde
yaslanıyor yarınlara
Kokusunu
arıyor yorgan döşek
Elli
sene öncesini diline dolayanı
Tahta
masada resimler
Yanı
başımda ikiniz
Sözcük
sözcük öpüştünüz tarihle
Savuştum
yalanlarla
Bir
velet geleceğini arıyor
Gönlünde
kara sevda
Gönlünce
yaşlanıyor yarınlara
Kokusunu
arıyor elli yıl öncesinin
Diline
elli yıl öncesini dolamış ...
KARLI BAHÇE
Yanıbaşımda
ölüm
Beni
seçmiş ayak seslerimden tanıyıp
Kar
yağışını ne çok severim bilsen
Bembeyaz
köpüklü yolları, dalları, ağaçları
Acaba
sabah olur mu bu gece
Sevişmelerim
korku dolu acele
Say
ki yürürken kör kurşun vurulmuşum
Ayağım
üşüyor çıldıracağım
Ağaçlara
tırmanıyor çocukluğum
Yuvalarında
ölmüş kuşlar
Donmuş
yüreklerde tek çare
Benim
kar bulutuna karışmamsa sefa ile
Sıcacık
hayallerin kucağına sığın
Bir
çırpıda ve hiç korkmadan
Yanıbaşımda
ölüm
Beni
seçmiş güneşin toplayışına acıyıp.
HER AKŞAM O
Mutluluk akşam vakti çalarmış kapıyı
En
güzel silahıyla
Arların
oğul verme günü
İnkar
edemeyeceğim kadar şiirsel.
Ölümler
gördükçe iyi insan olunur
İyide
sessizlik başa vurunca
Nasihat
kolay işin doğrusu mutluluktur
Mutluluğu
paçasından yakalamak şart.
Ve
örnek bir akşam sığınır kucağına
Savrulduğun
akşamların kabahati
Günah
eskimiştir ve tevbesi zordur
İkizlerin
spastik resmidir yüreğine sızan
Sıyrıldığında
çelik zırhından
İki
farklı dünya çalar kapını gece vakti
ALLAH’
tan içinde saklıdır kent masalları
Sönmez
bir patiska ve resimsel
Ateş
gibidir ateş
Aksıracağım
aklımdaki son sözlerimi
Evet
rızık endişesinden çolak isyanlardayım.
Kıyamet
kopsa da erkenden dikeceğim fidanı
Fena
mı ömrümü feda ettimse
Ceza
çekeceksem ben çekerim korkma
Günün
akşam olmasına hiç var
Akışına
bıraktığım duygularda gecikmiş uyanış
Ve
kızıla çalan mor saatleri istiyorum.
En
güzel haliyle, çalımlı ...
Mutluluk
çalsın kapını her akşam vakti.
MEŞ’ALEM
Oğul
meşalen bende
Uzatmaları
oynuyor esas varlığım
Aydınlanırken
temelli uzum
Seçkin
muhitlerde aynı kaygı
Oğul
büyüklük sende
Cimcime
oynadığın günlerde bile
Usunda
daima en büyük dilim
Dilim
varmıyor söylemeye
Oğul
meşalen söndü
Dilimde
hep o bildik şarkı
Gözyaşlarımı
tutamadığım
AYRILIK AYRINTIDA
Milyonlarca
ayrıntıda çıkıveriyorsun
Bir
heykele öykünerek
Bronz
ve çıplak ve devrik
Terliyorum
sıcak sözcükler ararken
Sonra
umut artığı toparlanma
Çok
ses geliyor yan komşumdan kopuyorum
Oysa
sessizlik saatleri gece yarısını buçuk geçti
Boş
yere biriktiriyorum kızgınlıklarımı
Kandil
geceleri ne çabuk geliyor ne tez
İnce
uzun rakı bardağında acı sınav
Bir
hergele dövünerek
Sadece
sen hatırlarsın güzellikleri
Bronz
ten, çırılçıplak ve esrik
Geriye
anlatmak istediklerimi bırakmayacağım
Bir
araya toplamışsın berrak yüzüne suyun
Sonra
eskilerden kalma sarılmalar
Boğuldum
üst üste bastırılmış sesler içinde
İliştiğim
koltuktasın kokunla müstesna
Çilingir
sofrası yaz akşamlarına mahsus
Soluk
beyaz kıvılcımlar aşkı sunuyor gövdeme
Bir
rastgele döngüye imrenerek.
SU YOLU
Gençliğime
acıktım yaşlı sofaramda
İştahım
kesildi
Su
bile içemedim arkandan
Döküldüm
çocuklar gibi sokağa
Ah
gerçek aşkları öğrenemedim
O
sezonluk yastayım
Bağbozumu
cefalar ziyafet soframda
Uykusuz,
yorgun ve ışıksızım
Yatak
odamda gecikmiş armağanım.
Saatler
önüm sıra yürüyor
İflahım
kesildi
Abur
cubur besliyorum duygularımı
Ödünç
terimlerle keşfettim değerini
Çıkmak
bilmez lekeler yüreğimde
Güzelim
elbiselerini çıkar soyun
Ağrıyan
yerlerini sabırla ovdum
Kovdum
gözü tok gençliğimi yaşlı soframdan
İçime
dert gülüşler nefes nefese
Su
bile dökemedim arkandan.
KISSADAN HİSSE
Zifiri
nehirler akıyor gürül gürül
Beyaz
gelinlikle beyaz evliliklere süzülmeler
Yusufçuklar
ötüyor barışa evliya gibi evladır
Tangoların
acıklı nağmelerinde ikinci cihan harbi
Kıvrıla
kıvrıla dans ediyor fındıklıklar ocakta,
Yeşil
başlı ördekler körfezinde çılgın rüzgar
Cennet
görkeminde ilkin o ayrılıkları önle.
Cırtlak
boyalarla boyanmış dudaklar azar
Sıkı
sıkıya tembihlenmiş gelinler, kızlar
Ziliflerinden
ne hünerler akıyor güzel güzel
Erler
savaşa sürülmüş kızıl süngülü gecede
Bebelerin
öksüzlüğüne bülbüller şakıyor
Zehri
süzen gaz maskeleri aciz, çaresiz
Zırıl
zırıl dökülüyor ziftin peki bombalar
Beyaz
gelinlikler kan gülü gazel gazel.
YAĞMA YOK
Esintiler
dalgalanıyor
Diyelim
o gece son nisan günü
Mendirekte
...
Şefkat
ışığı sönmüş çığlıklarım pusuda
Dinmedi
yalvarışım yıllarca,
Gençlikten
kalan;
Basma
kalıp öykülere öylesine saklı ki
Yarı
kaçıklığın her türlüsü
Sırra
kadem basmışlıkta
Koskoca
adamlar çırılçıplaklığıyla hazır
İkinci
hamur kağıda basılmış itiraflarda
Otuz
kırk sayfa.
Memlekette,
Diyelim
o gece on iki eylül günü
Korkular
dalgalanıyor.
Anason
kokuyor dalgalanan esintiler
Korkuyla
dipliyorum içimdeki çağlayana
Maalesef
şarapçıymış çakıp sönen bulutlar
Alkol
alkol ağlıyor dünya
Çatı
katında bahar
Gençlikten
çalınan;
Diyelim
o gece sen gonca gülüm
Bal
rengi iri gözlerinde
İlkler
yağmalanıyor ...
MİNİMUM AYAR
Sıfır
iki otuz
Yaş
kemale ermiş otuz dokuz
Ben
varım
Senle
ben varsak bile yokuz
Karışsa
da kokularımız
Bakışlarımız
yasak elma
Bedenlerimiz
kavrulsa da
Parmak
ucu felci
Sen
narım
Nar
denkler sundum yutağıma
Yatağımda
ilenç
Uçmayış
böceği uç.
SÖZCÜK SÖZCÜK SÖZCÜ
Başka
sözcükler gölgeler
Uzun
kirpikleri ve rimel ve
Kestane
saçlarında
Hüzün
ve üzünç
Gölgeleyemez
o hüznü üzülme
Ne
gözü kanlı sözcükler
Ve
sigara sarısı bıyıklar
Ne
de ateş kırmızısı ruj dudaklar
Başka
sözcükler gerekmez
Busbulanık
anılara ve düşkırıklığına
Bilmiyorum
demek yeter.
Bunca
sevildiğimi valla bilmiyordum,
Yarım
yamalak devrimcilik hayalleriyle
Ve
yenilenen bir hayat ve
Terasta
unutulmuş
Yengi
ve inanç
Gülünemez
o yenilgiye inan
Ne
gözü kanlı sözcüydü
Makinalı
tüfek gibi, yalandan atıyordu
Eli
kolu bağlı sesler eriyor kutupta
Bambaşka
sözcükler kan pıhtısı üstüne
Acıyı
anlatabilir misin kestane saçlım.
Uzun
kirpiklerin rimel ve
Ateş
kırmızısı dudaklarında
Hüzünlenen
benim
Gölgeleyemez
beni bal gözlü sözcükler.
KESE KAĞIDI
Kesenden
harcıyorsun
Uzun
taburede kırık saz elinde
Alçak
gönüllü
Kendine
özgü
Asilzade
hıçkırıklarıyla bezeli şarkılar
Duvar
kağıtlarında ahlaksız motifler
Bol
köpüklü yarınlar sığınmış kucağına
Terse
dönmüş zaman
Damlayarak
özü
Kirlenmenin
böylesine can mı dayanır
Elimde
naz soluğumu tutamıyorum
Savruluyorsun
Kese
kağıdından paketlerle yalnızlığa
Ertesi
sabahları arama boşuna
Kurutamadığım
gecelerde yaz
Kendime
ait sıcak sıcacık haz
Güzelim
burnun kanıyor
Gemilerim
yandı kıskançlık denizinde
Cilalı
döşemeleri hakaret sözcükleri sarmış
Karalamışsın
sözü
Halı
ve yolluklar kayıp gezegene
Dört
bi yan uçtan uca sararmış
Yüreğimin
püskülünde ölümü gösterir flama
Kesemden
harcıyorum
Üzüm
gözlü portren elimde.
YAZ ORTASI DÜŞ
Yaz
ortası olgunlaştı göz alıcı serüven
Süt
beyaza bulandı gönül inan
Pembe
goncaları okşadı hayat
Açık
sarı akşamlar güneşe karşı sövdü.
Kır
çiçekleri topladım bir demet
Güzellik
aynı güzellik eski kokulu
Bin
pişman yere serilmiş boynu biraz eğik
Yaprak
yaprak dökülüyor ürküntü
Dumanlı
tepelerde yanık sesli kulübeler
İri
mavi gözlerin peygamber çiçeği
Namlu
ucunda kıyafetsiz çırçıplak
Daracık
sokaklar dipçik morartılı
Ezikliğin
bu kadarı da fazla dedirten cinsten
Saçak
altlarına durdu çocuk sesli korku
O
bildik çamur cıvık, yağmur bıçak
Kırmızı
çapaklı çipil gözlerde sen
Bin
pişman selam kaçırıyor yerdeki yüz
Cılız
pasaklı bir gece bekliyor düşleri.
BUĞULANMIŞ GÖZLERLE
Ne
geldiyse başıma baştan savamadığım
Sorma
o buğulu gözlerdendir.
Buğulanmış
gözlere dalmışım yalanlarla
İkilemler
yaşıyorum.
İklim
iklim bir acayip değişende zaman
Sen
neden hep o dalgınlıktasın nedensiz
Sorma
o buğulu gözlerdendir.
Sen
iki hayatım olsa ikisindesin esin
Köpürüp
coşan kahveni yudumlarken sen
Kaç
yıl hatırım var söyler misin? Kaç
Her
yudumda sanki beni içmektesin
Baygın
bakışlarda solmuş yarınları da.
Eylemler
görüyorum,
Aklım,
aklım bir acayip her mayısta
Duman
mavisi tütüyorsun yollara
Sorma
sigarayı bıraktığım gündü
Sen
hep o bahar akşamlarına aşıksın.
Küsüp
köpürmeyen kahveni yudumluyorsun
Yudum
yudum içsem de zamanı
Kırk
yıl hatırım var değil mi? Kırk.
Hatıralarım
kırık dökük yapma, toplama
Ben
o kadar yıl daha yaşayamam ki,
Buğulanmış
gözlerinde kalmışım gerçekten
Yarınlar
istemiyorum.
Kelam
kelam bir acayip yazsan da kaderimi
Sen
zaten hep o olgunluktasın aşksız
Sorma
o buğulu gözlerdendir.
YAS
Yüreğimin
dili olsa yas tutar
Sevgiyle
dolu sıcacık bir düşün ardından
Serinliklerinde
zarif bir orman yanar
Ormanda
tek başına sen hürriyet
Geleceğimi
yaktım kuru dallarla
İşaretle
konuşuyorsun seslerle değil
Sona
ererken macera geciktim
Boğazın
kara sularında ömür boyu hapislik
Karşımda
çırılçıplak bir yürek çarpar
Üstüme
üstüme yalnızlık düşleri
Dilimde
esaret şarkıları
İnceldiği
yerden kopuyorsa kopsun yaratıcılık
Azıtmaya
mahkum yasaklar yasta.
KIVAMSIZ
Kavradığım
bütünlük akla aykırı
Sanat
inanılmaz yakın
Sevgiye
çıkan yolda
Bulunmaz
etik zedelenmesi
Kuyruklu
yıldızlar öpüşürken
Hamur
kıvamında hayal gücüyle
Gölgesi
vurmuş havayı
Fark
varsa çizersin
Tahteravallinin
iki ucundaki güvensizliği
En
cesur kimse küçüklüğünden beri
Er
kişi niyetine akla hizmetleri
Sevgiye
çıkan yolda
Sanat
inanılmaz uzak
Bütünüyle
kavradığın akla aykırı.
MEZARLIK SAVAŞLARI
Savaşın galip tarafı mezarlıktır
Niye
tetik bastığını bilmez gariplerde misafiri
Şan
şeref tek kurşunda yere
Toprağa
süzülen kan, can, canan
İnançtır,
yaşamaktır, göçtür hayat
Damarlarında
düşmanca çekilen şan ...
Söğüt
ağaçları ağıt yakar ıslık ıslık
Islağına
yatılan memleket susar
Omuzlarda
tırmanıp yükselenlere tırpan değer
Yusuf
yusuf atar tosuncuklar
İlacın
tesiri geçince yeni bir savaş başlar
Sırım
gibi tezgah tezgah işlenmiş
Mezarlıklar
gözü yaşlı garip misafirleri bekler.
SİNYORİTA
Sinyorayı
anlattım dinledi
Bir
kara filmden çıkıp geldi
Çizgi
çizgi yüzüyle düştü ortamıza
Hali
vakti pek kalmamıştı
Sinyor
evirdi olmadı çevirdi olmadı
Çırçıplak
yıkanmıştı taş evde odasında
Bu
gece misafirimsiniz
Çok
uzun yıllar önceydi hatırlarsanız
Sevinirim
demişti sinyora
Sinyoritayı
anlattım gülümsedi
Giderayak
mutluluk çıkıp geldi
Tiril
tiril vücuduyla uzandı yatağına
Gece
vakti , tarihi ipek yolu sanki
Sinyorita
rica etsem bacağınızı
Kalçanızı
biraz rahatsız olmazsanız
Yan
yatsanız daha iyi olacak belki
Yada
yüz üstü dönerseniz,lütfen
Kırış
kırış yüzünde düş ortaklığı
Çıplaklığı
doğaldı hiç sakınmadı zira
Bir
öğlen vakti oturdu aramıza
Sinyorita
anlattı dinledik.
KUŞ MİSALİ
Kuş
misali uçmak
Kanadı
rüzgar havalanmak, süzülmek
Alevlenmiş
bir çağ düşüne üzülerek
Öte
yanda gülümseyen donuk resme dalıp
Tahta
çerçeveler çatmak sürüyle içi boş
Ve
duvarda asılı başka bir dünya
Keşfi
engellenmiş nefes kesen güzellikte
Düşüyorum
baş üstü üşengeç sulara
Ve
üşüyorum üşengeç sabahlarda ıpıslak
Kuş
misali kafeste.
AYNI YER
Aynı
yere gidiyoruz vakitsizce
Yolculuğumuz
kısa
Şehvetli
konuşmaları yavrulayan kızla
Doğrudan
göz hapsindeyiz
İkramın
böylesine amman
Künyesi
yağmur fünyesi deniz
Bomba
elimde patladı
Solculuğumuz
kıssadan hisse
Solduğumuzun
resmidir hazla biten
Kısa
yolculuğumuz
Aynı
yerden dönüyoruz vakitsizce
Kız
ağlamaya başlıyor
Yavrusu
günlük konuşma dilinde yalvarıyor
Anası
kızıl sulu bir ırmak olmuş
Sessiz
sessiz isteksiz akıyor
Künyesi
çağla fünyesi çağlar
Bomba
elimde patladı
Dayım
çolak layık yanıtı buyurdu
Gideceği
anlaşılınca garip
Sabır
taşı çatladı
Aynı
yerde buluşuyoruz vakitlice.
TEST
İlk
ders kırkbeş dakkalık
On
beşerden iki teneffüs otuz
Yarım
saatlik deneme sınavı sonra
Bahar
aklımı almış dakkasında
Kopyalar
ceplerimde
Aklım
havalarda beş karış
Havalar
havar aval aval
Yok
mu o bilmiş havan, cakan, yaman
Havanda
su döven tafran
Dersler
bitmiş merasimle
Annen
de anemi
Testler
bir testi rehavet
İç
içebildiğin kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder