1 Mart 2014 Cumartesi

GÖZLERİM MÜEBBET -3-



GÖZLERİM MÜEBBET -3-

YARIM YANIM

Yirmi genç topun ağzında
Sürülmüş barut
Fitil ateşlenmiş
Kan kokuyor memlekette toprak
Tarih sakat
Elbet hesap günü varsa sonsuzda ve de
Elli yılın hesabı yok yere onlara sorulduysa
Kavga ilelebet devam edecek
Suç cezaya uyduruldu çünkü zorla
Güven hiç yoktu zaten ve
Tarihin önü ardı delik deşik
Üçü ölümsüzdü ölümün eşiğinde.

BEN BENİM

Sen kimsin dersen
Yoksul bir bektaşiyim ben
Eski püskü duygularıma bakma
Kaç yaşında bilsen bu tamirsiz gönül
Sevgiye mezarım ben
Sararmış kumaşlar bezeli dostunum.
Aramasam da aklınla bul beni sen
Ekmek su gibi ateş gibi
Arayarak nedensiz, emekle inançla
Hastalık gibi, yarana ilaç gibi
Çok kolay benim yerim, çok yakınındayım.
Sol memenin altında süratle koşanım
Orta karar bir hayat dilersen
Çiçek yerine pasta al gel
Sen kimsin dersen
Zengin bir çimenliğim ben
Dersin kimsen var ?

ELLİ TELLİ

Elli sene öncesi dolandı dilime
Tahta masada isimler
Karşımda isimsiz
Kağıttan öpücükler dudağımda
Tutuştum yazılanlarla
Bir evlat geçmişi deşeliyor
Döşünde yasak sevda
Düşünde yaslanıyor yarınlara
Kokusunu arıyor yorgan döşek
Elli sene öncesini diline dolayanı
Tahta masada resimler
Yanı başımda ikiniz
Sözcük sözcük öpüştünüz tarihle
Savuştum yalanlarla
Bir velet geleceğini arıyor
Gönlünde kara sevda
Gönlünce yaşlanıyor yarınlara
Kokusunu arıyor elli yıl öncesinin
Diline elli yıl öncesini dolamış ...

KARLI BAHÇE

Yanıbaşımda ölüm
Beni seçmiş ayak seslerimden tanıyıp
Kar yağışını ne çok severim bilsen
Bembeyaz köpüklü yolları, dalları, ağaçları
Acaba sabah olur mu bu gece
Sevişmelerim korku dolu acele
Say ki yürürken kör kurşun vurulmuşum
Ayağım üşüyor çıldıracağım
Ağaçlara tırmanıyor çocukluğum
Yuvalarında ölmüş kuşlar
Donmuş yüreklerde tek çare
Benim kar bulutuna karışmamsa sefa ile
Sıcacık hayallerin kucağına sığın
Bir çırpıda ve hiç korkmadan
Yanıbaşımda ölüm
Beni seçmiş güneşin toplayışına acıyıp.

HER AKŞAM O

Mutluluk akşam vakti çalarmış kapıyı

En güzel silahıyla
Arların oğul verme günü
İnkar edemeyeceğim kadar şiirsel.
Ölümler gördükçe iyi insan olunur
İyide sessizlik başa vurunca
Nasihat kolay işin doğrusu mutluluktur
Mutluluğu paçasından yakalamak şart.
Ve örnek bir akşam sığınır kucağına
Savrulduğun akşamların kabahati
Günah eskimiştir ve tevbesi zordur
İkizlerin spastik resmidir yüreğine sızan
Sıyrıldığında çelik zırhından
İki farklı dünya çalar kapını gece vakti
ALLAH’ tan içinde saklıdır kent masalları
Sönmez bir patiska ve resimsel
Ateş gibidir ateş
Aksıracağım aklımdaki son sözlerimi
Evet rızık endişesinden çolak isyanlardayım.
Kıyamet kopsa da erkenden dikeceğim fidanı
Fena mı ömrümü feda ettimse
Ceza çekeceksem ben çekerim korkma
Günün akşam olmasına hiç var
Akışına bıraktığım duygularda gecikmiş uyanış
Ve kızıla çalan mor saatleri istiyorum.
En güzel haliyle, çalımlı ...
Mutluluk çalsın kapını her akşam vakti.

MEŞ’ALEM

Oğul meşalen bende
Uzatmaları oynuyor esas varlığım
Aydınlanırken temelli uzum
Seçkin muhitlerde aynı kaygı
Oğul büyüklük sende
Cimcime oynadığın günlerde bile
Usunda daima en büyük dilim
Dilim varmıyor söylemeye
Oğul meşalen söndü
Dilimde hep o bildik şarkı
Gözyaşlarımı tutamadığım

AYRILIK AYRINTIDA

Milyonlarca ayrıntıda çıkıveriyorsun
Bir heykele öykünerek
Bronz ve çıplak ve devrik
Terliyorum sıcak sözcükler ararken
Sonra umut artığı toparlanma
Çok ses geliyor yan komşumdan kopuyorum
Oysa sessizlik saatleri gece yarısını buçuk geçti
Boş yere biriktiriyorum kızgınlıklarımı
Kandil geceleri ne çabuk geliyor ne tez
İnce uzun rakı bardağında acı sınav
Bir hergele dövünerek
Sadece sen hatırlarsın güzellikleri
Bronz ten, çırılçıplak ve esrik
Geriye anlatmak istediklerimi bırakmayacağım
Bir araya toplamışsın berrak yüzüne suyun
Sonra eskilerden kalma sarılmalar
Boğuldum üst üste bastırılmış sesler içinde
İliştiğim koltuktasın kokunla müstesna
Çilingir sofrası yaz akşamlarına mahsus
Soluk beyaz kıvılcımlar aşkı sunuyor gövdeme
Bir rastgele döngüye imrenerek.



SU YOLU

Gençliğime acıktım yaşlı sofaramda
İştahım kesildi
Su bile içemedim arkandan
Döküldüm çocuklar gibi sokağa
Ah gerçek aşkları öğrenemedim
O sezonluk yastayım
Bağbozumu cefalar ziyafet soframda
Uykusuz, yorgun ve ışıksızım
Yatak odamda gecikmiş armağanım.
Saatler önüm sıra yürüyor
İflahım kesildi
Abur cubur besliyorum duygularımı
Ödünç terimlerle keşfettim değerini
Çıkmak bilmez lekeler yüreğimde
Güzelim elbiselerini çıkar soyun
Ağrıyan yerlerini sabırla ovdum
Kovdum gözü tok gençliğimi yaşlı soframdan
İçime dert gülüşler nefes nefese
Su bile dökemedim arkandan.

KISSADAN HİSSE

Zifiri nehirler akıyor gürül gürül
Beyaz gelinlikle beyaz evliliklere süzülmeler
Yusufçuklar ötüyor barışa evliya gibi evladır
Tangoların acıklı nağmelerinde ikinci cihan harbi
Kıvrıla kıvrıla dans ediyor fındıklıklar ocakta,
Yeşil başlı ördekler körfezinde çılgın rüzgar
Cennet görkeminde ilkin o ayrılıkları önle.
Cırtlak boyalarla boyanmış dudaklar azar
Sıkı sıkıya tembihlenmiş gelinler, kızlar
Ziliflerinden ne hünerler akıyor güzel güzel
Erler savaşa sürülmüş kızıl süngülü gecede
Bebelerin öksüzlüğüne bülbüller şakıyor
Zehri süzen gaz maskeleri aciz, çaresiz
Zırıl zırıl dökülüyor ziftin peki bombalar
Beyaz gelinlikler kan gülü gazel gazel.

YAĞMA YOK

Esintiler dalgalanıyor
Diyelim o gece son nisan günü
Mendirekte ...
Şefkat ışığı sönmüş çığlıklarım pusuda
Dinmedi yalvarışım yıllarca,
Gençlikten kalan;
Basma kalıp öykülere öylesine saklı ki
Yarı kaçıklığın her türlüsü
Sırra kadem basmışlıkta
Koskoca adamlar çırılçıplaklığıyla hazır
İkinci hamur kağıda basılmış itiraflarda
Otuz kırk sayfa.
Memlekette,
Diyelim o gece on iki eylül günü
Korkular dalgalanıyor.
Anason kokuyor dalgalanan esintiler
Korkuyla dipliyorum içimdeki çağlayana
Maalesef şarapçıymış çakıp sönen bulutlar
Alkol alkol ağlıyor dünya
Çatı katında bahar
Gençlikten çalınan;
Diyelim o gece sen gonca gülüm
Bal rengi iri gözlerinde
İlkler yağmalanıyor ...

MİNİMUM AYAR

Sıfır iki otuz
Yaş kemale ermiş otuz dokuz
Ben varım
Senle ben varsak bile yokuz
Karışsa da kokularımız
Bakışlarımız yasak elma
Bedenlerimiz kavrulsa da
Parmak ucu felci
Sen narım
Nar denkler sundum yutağıma
Yatağımda ilenç
Uçmayış böceği uç.

SÖZCÜK SÖZCÜK SÖZCÜ

Başka sözcükler gölgeler
Uzun kirpikleri ve rimel ve
Kestane saçlarında
Hüzün ve üzünç
Gölgeleyemez o hüznü üzülme
Ne gözü kanlı sözcükler
Ve sigara sarısı bıyıklar
Ne de ateş kırmızısı ruj dudaklar
Başka sözcükler gerekmez
Busbulanık anılara ve düşkırıklığına
Bilmiyorum demek yeter.
Bunca sevildiğimi valla bilmiyordum,
Yarım yamalak devrimcilik hayalleriyle
Ve yenilenen bir hayat ve
Terasta unutulmuş
Yengi ve inanç
Gülünemez o yenilgiye inan
Ne gözü kanlı sözcüydü
Makinalı tüfek gibi, yalandan atıyordu
Eli kolu bağlı sesler eriyor kutupta
Bambaşka sözcükler kan pıhtısı üstüne
Acıyı anlatabilir misin kestane saçlım.
Uzun kirpiklerin rimel ve
Ateş kırmızısı dudaklarında
Hüzünlenen benim
Gölgeleyemez beni bal gözlü sözcükler.

KESE KAĞIDI

Kesenden harcıyorsun
Uzun taburede kırık saz elinde
Alçak gönüllü
Kendine özgü
Asilzade hıçkırıklarıyla bezeli şarkılar
Duvar kağıtlarında ahlaksız motifler
Bol köpüklü yarınlar sığınmış kucağına
Terse dönmüş zaman
Damlayarak özü
Kirlenmenin böylesine can mı dayanır
Elimde naz soluğumu tutamıyorum
Savruluyorsun
Kese kağıdından paketlerle yalnızlığa
Ertesi sabahları arama boşuna
Kurutamadığım gecelerde yaz
Kendime ait sıcak sıcacık haz
Güzelim burnun kanıyor
Gemilerim yandı kıskançlık denizinde
Cilalı döşemeleri hakaret sözcükleri sarmış
Karalamışsın sözü
Halı ve yolluklar kayıp gezegene
Dört bi yan uçtan uca sararmış
Yüreğimin püskülünde ölümü gösterir flama
Kesemden harcıyorum
Üzüm gözlü portren elimde.

YAZ ORTASI DÜŞ

Yaz ortası olgunlaştı göz alıcı serüven
Süt beyaza bulandı gönül inan
Pembe goncaları okşadı hayat
Açık sarı akşamlar güneşe karşı sövdü.
Kır çiçekleri topladım bir demet
Güzellik aynı güzellik eski kokulu
Bin pişman yere serilmiş boynu biraz eğik
Yaprak yaprak dökülüyor ürküntü
Dumanlı tepelerde yanık sesli kulübeler
İri mavi gözlerin peygamber çiçeği
Namlu ucunda kıyafetsiz çırçıplak
Daracık sokaklar dipçik morartılı
Ezikliğin bu kadarı da fazla dedirten cinsten
Saçak altlarına durdu çocuk sesli korku
O bildik çamur cıvık, yağmur bıçak
Kırmızı çapaklı çipil gözlerde sen
Bin pişman selam kaçırıyor yerdeki yüz
Cılız pasaklı bir gece bekliyor düşleri.

BUĞULANMIŞ GÖZLERLE

Ne geldiyse başıma baştan savamadığım
Sorma o buğulu gözlerdendir.
Buğulanmış gözlere dalmışım yalanlarla
İkilemler yaşıyorum.
İklim iklim bir acayip değişende zaman
Sen neden hep o dalgınlıktasın nedensiz
Sorma o buğulu gözlerdendir.
Sen iki hayatım olsa ikisindesin esin
Köpürüp coşan kahveni yudumlarken sen
Kaç yıl hatırım var söyler misin? Kaç
Her yudumda sanki beni içmektesin
Baygın bakışlarda solmuş yarınları da.
Eylemler görüyorum,
Aklım, aklım bir acayip her mayısta
Duman mavisi tütüyorsun yollara
Sorma sigarayı bıraktığım gündü
Sen hep o bahar akşamlarına aşıksın.
Küsüp köpürmeyen kahveni yudumluyorsun
Yudum yudum içsem de zamanı
Kırk yıl hatırım var değil mi? Kırk.
Hatıralarım kırık dökük yapma, toplama
Ben o kadar yıl daha yaşayamam ki,
Buğulanmış gözlerinde kalmışım gerçekten
Yarınlar istemiyorum.
Kelam kelam bir acayip yazsan da kaderimi
Sen zaten hep o olgunluktasın aşksız
Sorma o buğulu gözlerdendir.

YAS

Yüreğimin dili olsa yas tutar
Sevgiyle dolu sıcacık bir düşün ardından
Serinliklerinde zarif bir orman yanar
Ormanda tek başına sen hürriyet
Geleceğimi yaktım kuru dallarla
İşaretle konuşuyorsun seslerle değil
Sona ererken macera geciktim
Boğazın kara sularında ömür boyu hapislik
Karşımda çırılçıplak bir yürek çarpar
Üstüme üstüme yalnızlık düşleri
Dilimde esaret şarkıları
İnceldiği yerden kopuyorsa kopsun yaratıcılık
Azıtmaya mahkum yasaklar yasta.

KIVAMSIZ

Kavradığım bütünlük akla aykırı
Sanat inanılmaz yakın
Sevgiye çıkan yolda
Bulunmaz etik zedelenmesi
Kuyruklu yıldızlar öpüşürken
Hamur kıvamında hayal gücüyle
Gölgesi vurmuş havayı
Fark varsa çizersin
Tahteravallinin iki ucundaki güvensizliği
En cesur kimse küçüklüğünden beri
Er kişi niyetine akla hizmetleri
Sevgiye çıkan yolda
Sanat inanılmaz uzak
Bütünüyle kavradığın akla aykırı.

MEZARLIK SAVAŞLARI

Savaşın galip tarafı mezarlıktır

Niye tetik bastığını bilmez gariplerde misafiri
Şan şeref tek kurşunda yere
Toprağa süzülen kan, can, canan
İnançtır, yaşamaktır, göçtür hayat
Damarlarında düşmanca çekilen şan ...
Söğüt ağaçları ağıt yakar ıslık ıslık
Islağına yatılan memleket susar
Omuzlarda tırmanıp yükselenlere tırpan değer
Yusuf yusuf atar tosuncuklar
İlacın tesiri geçince yeni bir savaş başlar
Sırım gibi tezgah tezgah işlenmiş
Mezarlıklar gözü yaşlı garip misafirleri bekler.

SİNYORİTA

Sinyorayı anlattım dinledi
Bir kara filmden çıkıp geldi
Çizgi çizgi yüzüyle düştü ortamıza
Hali vakti pek kalmamıştı
Sinyor evirdi olmadı çevirdi olmadı
Çırçıplak yıkanmıştı taş evde odasında
Bu gece misafirimsiniz
Çok uzun yıllar önceydi hatırlarsanız
Sevinirim demişti sinyora
Sinyoritayı anlattım gülümsedi
Giderayak mutluluk çıkıp geldi
Tiril tiril vücuduyla uzandı yatağına
Gece vakti , tarihi ipek yolu sanki
Sinyorita rica etsem bacağınızı
Kalçanızı biraz rahatsız olmazsanız
Yan yatsanız daha iyi olacak belki
Yada yüz üstü dönerseniz,lütfen
Kırış kırış yüzünde düş ortaklığı
Çıplaklığı doğaldı hiç sakınmadı zira
Bir öğlen vakti oturdu aramıza
Sinyorita anlattı dinledik.

KUŞ MİSALİ

Kuş misali uçmak
Kanadı rüzgar havalanmak, süzülmek
Alevlenmiş bir çağ düşüne üzülerek
Öte yanda gülümseyen donuk resme dalıp
Tahta çerçeveler çatmak sürüyle içi boş
Ve duvarda asılı başka bir dünya
Keşfi engellenmiş nefes kesen güzellikte
Düşüyorum baş üstü üşengeç sulara
Ve üşüyorum üşengeç sabahlarda ıpıslak
Kuş misali kafeste.

AYNI YER

Aynı yere gidiyoruz vakitsizce
Yolculuğumuz kısa
Şehvetli konuşmaları yavrulayan kızla
Doğrudan göz hapsindeyiz
İkramın böylesine amman
Künyesi yağmur fünyesi deniz
Bomba elimde patladı
Solculuğumuz kıssadan hisse
Solduğumuzun resmidir hazla biten
Kısa yolculuğumuz
Aynı yerden dönüyoruz vakitsizce
Kız ağlamaya başlıyor
Yavrusu günlük konuşma dilinde yalvarıyor
Anası kızıl sulu bir ırmak olmuş
Sessiz sessiz isteksiz akıyor
Künyesi çağla fünyesi çağlar
Bomba elimde patladı
Dayım çolak layık yanıtı buyurdu
Gideceği anlaşılınca garip
Sabır taşı çatladı
Aynı yerde buluşuyoruz vakitlice.

TEST

İlk ders kırkbeş dakkalık
On beşerden iki teneffüs otuz
Yarım saatlik deneme sınavı sonra
Bahar aklımı almış dakkasında
Kopyalar ceplerimde
Aklım havalarda beş karış
Havalar havar aval aval
Yok mu o bilmiş havan, cakan, yaman
Havanda su döven tafran
Dersler bitmiş merasimle
Annen de anemi
Testler bir testi rehavet
İç içebildiğin kadar.

Hiç yorum yok: