2 Mart 2014 Pazar

GÖZLERİM MÜEBBETE MÜPTELA 3



GÖZLERİM MÜEBBETE MÜPTELA 3

Çalışma masası

Bütün mutluluklar çalışma masamda, karmakarışık
Nur seli inmiş cesaretime pranga gibi
Bağımsızlığıma açılan köprüler kapalı
Ben sana kavuşmaya tutkun
Merasimler asılmış gerdanına pırlanta gibi
Gırtlak gırtlağayım kavga şehriyle aç gözlüce
Balıkçıl kuşlar ölür ben kör kalırım
Suni solunumlarda solak şehir
Büyük gürültülerle yaklaşıyor korku Salı
Zehri dilimin ucunda şeker gibi, horoz şekeri
Didişmekten yorgunum ve uzaktayım
Rüzgara hasret yel değirmeni modunda dumanlı
Oksijen ve temiz hava garibiyim
Bütün umutlarım çalışma masamda uluorta
Çiçek toplamayı ve resmetmeyi öğrenicem çarçabuk
Bu salak şehir kavgaya yenildi çünkü
Kapıvermişsin beni görgüsüzce, incindim
Dost seçerken dikkatliyim de
Ah dostum düşmanımı seçemem ki
Bir gece boyu tuza yatırılmış mumum sanki
Islak bir sabun dolaşır vücut dokumu şimdiden
Bilsen nelere gebeyim üçten dokuza
Nerde o asil kavganın şehlası, şehir alacası
Dokun da bin ah işit ey çalışma masam.

Kıskançlığa


Ayın ondördü gibi ışıl ışıl
Işısın yüreğin
Ay kıskansın seni doğmadan
Ey doğup büyüdüğüm şehir
Sevgilim sana armağan olsun
Isıtsın yüreğini.
Aşkın döndürdü beni ışığa, güneşe,
Yüreğim yanmakta.
En büyüyüp öleceğim şehir
Ne sevgiler gördün
Ayın ondördü gibi şubat şubat …

Duasız şehir


Kaldırım taşına takılıp düşen fikirlerle
Gündüz buluşmalarına binlerce bahane
Kaba saba ellerde şekilleniyor duyarsızlık
Doğuyor duymadan o ilk çığlığı bebek
Ve atmadan, kıçına inen şaplaklarla
Akşam üstleri işgale uğrar şehir
Loş ışıkta utanır tombalak ev sahibesi
Merdivenlerden inen o tatlı serinlikte
Gökyüzüne sırnaşır lacivert kanatlı ürperti
Ve içini boşaltır hayal meyal kaldırımlara
Kaç fasıl öldürücü salvolarla ve aşık
Hayal kırıklığı cesareti öperken alnından
Sıkıca yumulan ellerde soluk resim
Mengene başıma sıkarken zevk tarlasındaydım
Arta kalanlarla yetiniyor dulların siteleri
Deryalara dalan susamışlık karanfilli
Zevke göre zevce fikri kalpazan ruhlarda
Ruhsuz bir şehir musalla taşında duasız.

Gecikme


Geç kalmışım epeyce
Savunusu alt üst olmuş yaşam öykümün
Hayatıma talimatla yüklenmiş borçlar
Diyetteyim sanki ipince.
Gerdanlığına asılı kanıtlar sahte
Suluboya resimlerde uykusuz halim
Avutucu düşlerim gerçek dışı
Beni duyuyor musun, bir adam ağlıyor
Altı şapkada da ayni düşünce
Çok şeyler bekliyorum sanki üşenmeden
Vücudunu keşfettiğim gemi battı
Gırtlağıma kadar taşmış Karadeniz
Boğazın sularında konaklıyorum
İçimdeki çocuk bahçe çiçeklerini suluyor
Yok yere itiraf sıkıntısı
Kurutuyorum laleler şehrini içimde
Geç kalmışım epeyce.


Kent şarkısı


Hergün benden biraz daha uzağa
Karnımda ince bir ağrı bırakarak
Şehrin tüm ışıkları karartılmış
Benim içimdekileri yanık tutarak
Say ki bi öğlen üstü gömülmüşüm
Yunmadan namazı kılınmadan talkınsız
Senden bin adım uzağa sahipsiz
İçim boşaldı şehrin yanan bağrına
Haykırışlarımı duymuyor kent orkestrası
Tiz sesli solist kız şarkımı söylüyor zorla
Birgün sende beni seveceksin diye başlayarak
Çok geç garipler sokağında arasan da
Kaleye çıkan tüm yollar kararsız
Ansızın karşına çıkamayacağım artık
Büyük Otogardan el sallayamayacağım
Işıksız şehirde hafif sağına dönük yatarım
Duy da bir gece yarısı ağlama
Dev gibi bir şehir çökmüş üstüme
Yolcu yolunda gerek, biraz daha yakınına.

Sultası sustalı


Kaç kadeh sonraydı ayılamadım
Horlamana hele, hiç
Hayıflandım
Horlandığımca Fransız kaldım
İki saatim elli pare
Elimde Pera Palas tarifesi
Emirler yağdı siperlere saatlerce
Çevresini dolandığım saha göktaşı çukuru
Kaç kadim dost sordu, aydınlatamadım
Mendireğe uzanmış aykırılıkları harlıyorum
Harına hele hiç
Yanmadım
Yanmadımsa da yaranamadım
Beş para etmez saltanat bitti.

Çamlar devrildi


Kutulara sinmiş kokunu çektim içime
Kayıp bir şehir anısıydı teninden süzülen
Büyülü kokular aşıladı aşkın yüreğime
Bu şehir çam çam kokar işte
Boğaz manzaralı malikanelerde muamma
Hakikatli bir deniz aşkı sarar benliğimi
Kaç kez baktım Marmara’ya boş gözlerle
Martı sürüleri taşıyor şehrimi uzaklara
Kar altında diz çöken kadınım ağlarken
Kim bilir şehrin hangi kuytusuna sinmiştir kokusu
Saçlarına karışan güneşi kimlerle paylaşır
Bu çamlar şehir kokar işte
Hayal kırıklıkları büyütür korkuyu yüreğimde
Az öteme vurmuş çam kokan isyan.


Ayna kırığı


O sırada ayna kırıldı
Ele avuca sığmıyor yüzyıllık miras
Adı kırmızı çalıyordu.
Kuşbazlar can veriyor alt kanatlara da
Bir cam kutu içinde günlük hayatlar saklı
Molaya hoşgeldiniz yazılı
Hadi bana öyküler anlat
Ege’de sonbaharı
Deniz aşırı dönüşler yalnızlığı hecelerken
Aykırı yaşamak gülün kalbine sığmaz
Gecikmiş düşleri yazdım kırık aynaya
O şehrin en eski yolcusu benim, bendim
Kapıdan kovulsa bacadan giren
Direncin busesi dudağımda
Hadi şiirler oku bana
Karşıyaka’da günbatımını.




Hayıflanmasan ne yazar


Hayıflandım dersem bil ki yalan
Bi güzel o ritmi yakalamışken
Bakışlar en güzel şarkıyı bakarken
Yürüyüşler omuzlardan aşağı yollanmışken
Aşklar bir öpüş uzağındayken
Mesafeler elinden tutulmuş çocukken
Kendini kendince nasıl öylesine gökyüzüne
Ve kıçı çıplak, kapkara, yoz caddelere
Tatlı saatler baraj aşırmışsa tattan
Uzaklarda bi diyarda geçen romanın ilk sayfasında
Hayat yokuşunda budalaca cümleler
Ve ilk kez burcu burcu kokan yıldızlı
Güncesi zehirli nefes haberci gecelerde
O uzak şehrin aşkını haber ediyorsa
Hayıflanmadım dersem bil ki yalan.


Tuhaf veda


Tuhaf bir terk-i diyar bu
Sabah ola hayrola
Ayrılsak da zirvede buluşuruz, yağan yıldızlarda
Şansa bak başka yer yok
Veda şarkısı çınlıyor boş kubbede
Yoluna serdim düşüncelerimi, idare et
Tuhaf bir terk ediş bu yar
Yar elinde telef olmak da varmış
O tertemiz bir dokunmadır kutsal direnişe
Tuhaf bir tufandı, vurdu geçti
Buluşsak da zirvede ayrılırız kayan yıldızlarla
Rastgele heyamola
Tuhaf bir aşk-ı gerçek bu.


Süt liman


Mantıksız bir kalp taşıyor o limanlar
Dost gemilerin sığındığı
Dalga dalga işliyor ruhuma açlık
Apayrı sığınmalar da var fakirin dünyasında
Değişiyorsa zamanla aşk aşk mıdır ki misali mesela
Böcek ısırıkları gibi telaşla yakıyor zaman
O limanlar ana yüreği gibi affedici
Uçurumun dibinde daima o alaysı şehir
Noksanlığı aşıyor çoğu an o dost gönüller
Seviyorsak eğer gerçekten, gün dönmeden değişebiliriz
Sığındığım limanda gemiler
Kalp kalp taşıyorlar dolu dolu
Mantığın bittiği yerde gereksiz boşalmalar
Değse de değmese de gözlerime o liman doluyor
Limanda yapayalnız biniyorum dalgalara
Bambaşka sevmeler de var fakirler diyarında
Ölümden korkmamak gibi asil ve hiç aldırmadan öl
Kalp gözüm ağrıyor açık açık, aklım sırılsıklam
Dost gemilerin sığındığı o limandayım.

Geri sayım


Bazen aç bazen susuzum ve yolsuz
Esmeyince rüzgar, fırtınalaşamayınca düşünceler
Hep saldırı hep saldırı sembolsüz
Tapınma arzulu hayal uğruna sonsuzum.
Hem tok hem doluyum, hem aç hem açık
Farklı farklı dillerde iftiralara inat
Sımsıkı sarılıyorum ıssızlığa sözsüz.
Zirvede içime süzülen zorlama ışığa inat
Hangi uyarlama dilde anlatılıyorsa dinliyorum
Az anlıyorum çok geziniyorum üstünde.
Hayata dair ne varsa hayat diyarında
Bazen aç bazen susuz ve sonsuz.


Boynu devrilesi


Giydirdin beni bedavaya İstanbul
Kararmış günü ısmarlama ışıkla
Deniz mavisi renkte ısrarla.
Kırk ambara doldurdun askılarımı
Asık yüzümde kırık gülümsemeyi de
Gözyaşlarımı süsledin İstanbul
Sararmış gülü isyanlarıma aşkla
Buz mavisi gönlümde zaman aşımı
Topuzu kaçmış kırık kantarda tarttın aşkımı
Aşkın yüzünden kasıp kavruldum ya
Hayallerimi besledin İstanbul
Sönmüş külü toprağıma serpip
Gök mavisi derinlikte yatarım
Kırk kapıdan geçtim hepsi de asma kilitli
Anahtar sözünde durdum, vuruldum
Devirdin beni bu davaya İstanbul.

Konstantini mini


Konstantiniye’de
Parçalı güneş tutulması
Attığın gülleler ellerimi yakıyor
Gül sandım.
Hiçe inmiş farkında olmadım kaygılar
Yağmurlar gözden uzaklara
Korunmasız bir yol kenarı kuyusunda
Hangi ipe tutunduğumu bilmeden
Çıktım doksan dokuz bela kapısına
Güneşe bakarak sağa sola emanuele’ye
Her yöneltide Gülşen, Lalezar
Kardeşlerime vasiyetim var
Başkasının ayıbına bakmayın asla
Ayıp bendim, işte kitaplarım
Uzadıkça sivrilir boş sözler
Düz sandım.
İntikam ipine tutunacağınıza hemen kesin
Vazgeçseydim hiç demedim güzün
Vız gelir hırs geçer
Ağzım kavruluyor tutuk güneşli
Konstantiniye’de


Teşekkürler ışığım


Gün batıyor ışıl ışıl
Ey İstanbul ne çok hüzünlüyüm bilsen
Gönlümde hep bu akşam saatleri baskısı
Ve bir günü daha devirdim çelişkilerle
Gidiyoruz iki katlı doğacak güneşe
Şefik öğretmenle yolculuğum ne hoştu
Sarılmış bedenime, kucağımda uyutuyorum onu
Biraz önce yıkıldı duvar, altında kaldı yavrum
İstanbul doğuyor ışıl ışıl
Seviyorum seni ey yaşanılmaz şehir, yaşıyorum
Gün olur uzaklaşırsam eğer senden
Asla unutmayacağım muhabbetini, vallahi
Unutmam tek bir taşını, kaşını gözünü, aşığınım
Seni yaşamak ne zor bilsen, ne de eziyetli ama tatlı
Yine de seviyorum yedi tepesiyle seni
Anımsattıkların için sonsuz teşekkürler
Kızma sana değil, gün ölüyor diye küskünüm
Gecikmiş sevgini, bu dünya ve sonrası zevkle taşırım
Binlerce kez teşekkürler ey İstanbul
Bu dizeler en can, canıma ait, affeyle aşığını.
Gün sönüyor ışık ışık.


Kartozları


Pencereleri kartozları dövüyor
Sigara dumanı üfürdüğün delikten görebiliyorsun alemi
Uçuşuyor kelimeler gecelere ancak
Gözbebeğinde sırrını çözdüğün şehir
Gece mavisinin üstüne süt dökülmüş gibi maviş
Kül tablasındaki izmarit benzeri sokaklara da
Pembe beyaz telaşlı dolaşmalar sinsi pusa yenilmiş
Kimseler duymaz kartozları geceyi döverken seni
Kuş uçmaz kervan geçmez bir sunak sanki
Sundukça suç listesi kabarmış, susmuş sustalı
Tenhalara şehrin şaşkın uğultusu sinmiş
Sigara dumanına boğulmuş ucu sıra yanan şehir
Boğaza dalıyorsun dumanı üfürdüğün yarım ayna buğudan
Ağaçsız boz bir tepede sulu sepken ve tütün pası
Derken buluşuyor kelimeler geceyle ancak
Penceresi soluk ışıklı yalıda konuk kartozlarıyla
Zor ve uzun soluklu bir eğlence bu tozutur
Sabah ezanı ile uyanan sabık şehir gibi hulyalı
Çığlık çığlığa donarken martılar zihninde
Buz mavisi öksürüyor seni sırtlayan şehir
Her hapşırıkta selama duruyor kalbim sana
Uzun samsunu içime boru gibi çekerek unutuyorum.
Duman duman üflüyorum sırtlan şehrini
Duman soğuğu kartozları pencereleri dövüyor
Sanki benim o soğukta dayak yiyen yasaklı
Uçuşuyorum külliyen gecelere beyaz kelebekler gibi
Kelimeler gecelerin kuşu, uyumadan yazabiliyorsun alemi
Pencereleri kartozları dövüyor.

Hiç yorum yok: