ASRİ TATİL
En ALLAH ‘ sız kavgalarda sağa
sola savruldum. Hoyratça uykusuzluğa ve yollara. Ummazdım asla, umursamazdım
gecelerin bedduasının bu kadar tutacağını, gelip geçenlere bahçemdeki biberleri
göstererek, öylesine yeşil öylesine kırmızı, dualarını almayı. O eşine az
rastlanır kavga büktü boynumu.
Boğaza karşı günaha bulandığım
utançla başbaşayım şimdi. Boğaz o denli küsmüş ki bana, altın boynuzlarında
dönüyor dünya. Dünya o eki halinde dünya değil. Boynuzlar battıkça kıçına
gözleri faltaşı. Bir olmuşlar ve beni yargılıyorlar balçık sularda. Karanlığı
denize emanet edip yüzmüyorum asla yıldızların parıltısında. Yıldızlar hala
benim. Evet değiştim ve yaşlandım, yaşlanıyorum veya. En genç halimde hissedip
yaşayamadığım o ince mütevazilikteyim. Nişanı hala bende saklı, nişanlı
köprüde. Geçmek üzereyken geçemediğim. Hep iki oda, aynı tuzlu sular ve aynı
değişmez ikili. Düşlerim hala o kaosa takılı. Huzuru özlüyorum, tıka basa
hayatıma sokmayı. Bitkin gözlerinden öptüğüm uykulu geceleri, üstünü öptüğüm
korkuyu, pişmanlığımı ve yüzemediğim denizi seviyorum. Seviyorum en canlı kanlı
kavgaları. Canım seni istiyor, belki sende beni. Aynı kavganın tarafı hiç
olmadık çünkü kavga bizdik, bilmiyorum, hiç bilmiyorum. Ezbere yaşadım kaç on
yıl bilsen, yakışıyor desinler diye, öylece, nasıl olursa, sakınmadan. Test
kitabında ıslandığımız gün yazılı ondan sonra neler neler. Dün gibi aklımda
onca şey ama yeterince anlatamayacağımı biliyorum. Yeşil yeşil yansıyor
aynalara yüzün kendiliğinden ve buğular içinde o gözlere takılıyorum, yeşil.
Kıpkırmızı yanmış vücudun, dudağın kuru ve yarı açık. Hep o büyüleniş. Unutmak
isteyip tam da unuttum derken bardaktan boşanırcasına yağıyorsun üzerime. Suç
suç inliyorsun beynimin kıvrımlarında. Akıl gözüm test kitabını sürüyor önüme,
testislerimde aç açık bir ağrı, ağrıyorum. Sensiz şehrin doğma büyüme
hemşehrisiyim. Ne aranıyorum ne sorgulanıyorum. Kavgalarda ölmüş sen de. Canlı
fasıl gecelerde, o uzak kır şehrinde elimi tutup meydana çekelediğin doğuyor
içime. Tip bir kız kokusu da değişik deyip ardın sıra sürüklendiğimi. Üstü
kontraplak bir açılır kapanır masa aldığımızı. Şimdi o masalardan var mıdır
acaba. Çay bahçelerinin tahta masalarında canlandığımı, candan gülüşünle
sandalyeme mıhlandığımı görüyorum. Sonra kara beyaz sakallı, kanser sarısı bir
yüzle giriyor anılara, meyhane kuşu çarpılmışlığı sinmiş gözlerine ve görüntülerim
siliniyor. Ama hayatı sende özlediğim gerçeğini bilmiyor, hissettirmiyorum ona.
Radyodaki o nihavent şarkı gece
gündüz aklımda çalıyor. Kelepçesiz bağlıyım gecelere ve aramıza uyku yatıyor.
Hınzırca sağına soluna dönenip bir seni bir beni süzüyor. Elimi süremiyorum
sana, çırılçıplak düşler kızıyor ve canım yanıyor.
Bir yağmur alacasında buluyorum
seni kaç yıl sonra bilemiyorum, şemsiyeden süzülen sular ensemden sıcak sıcak,
hissetmiyorum. Senden ayrıldığımda sırtım üşüyor, üşüyorum. Titriyorum
hatboyunda, boynundaki fuların desenlerini beynime kazımışım renk renk,
şaşırıyorum. Sonra her akşam sen, alışverişi öğreniyorum senden, gönlünce gezip
tozmayı, işten artan zamanın değerlendirilişini, özlemeyi, okuyorum o sıra
başka birlikteliklerin sıradanlığını. Ve sıra çırılçıplak düşlere yatacağımız
kıyılara vurmaya geliyor. Alelacele hazırlanıyorum, yıllar var yalnızım ve
içimde özüm akıyor, Marmara dar geliyor, dağılıyorum Ege’ye Akdeniz’e. Uzun ve
klas bir yolculuktan sonra bir sıcaklık vuruyor başıma, sen deneyimlisin bir
gün süren yanılgımız yat gezisinde son buluyor. Bolca içiyor ve dans ediyorsun
yıldızlarla. Yerlere saçılmış sevişmeleri izliyorsun, sevişemiyorsun. Yatma
vakti geciktikçe gecikiyor. Su kemerlerine ılımış sular yürüyüşe geçecek yarın,
biliyorsun. Hayal kırıklığı içinde seni kaybediyorum.
-
Dön arkanı soyunacağım !
Dönmektense sırtımı dışarı çıkarıyorum.
Soyunuyor,
giyiniyor yeterli süre bekliyorum, ilk ayrılık. Yağmalanmış duygularla
dönüyorum. Bilincim intiharın eşiğinde, istenmiyorsun. Parmaklarım tutuk acemi
bende değişiyorum. Memleket kadar yorgun ve çaresizim, isteksiz ve karar
değiştiren bir vaziyetteyim, yol yarenliğim baştan saçma geç anlıyorum. Denize
dalıp gözlerimi dinlendiriyorum. Başka çare yok katlanmam gerek. Dalga dalga
deliriyorsun ben sessiz sakin izliyorum.sana sarhoşluk bulaştı, suç üzerine suç
işletiyor ben uyumalıyım. Şimdi karşıma çıkıp bu kaçıncı sarhoşluğumdu dersen
söylemem. Ne ilk ne son derim, koynuma sızan lambalar sönmüş, güneşe sır vermek
olmaz. Gittikçe gündüzüm gecem sana benziyor demek yeter. Çerçeveye sığmayan
kalede çekilen tatlı gülüşün hala sıcacık. Donmuşsun dudağındaki ışıltıyla
desem, o sarhoşlukta bana yeter. Pırlanta çocuk anası ve babası bu yaz
masmavisin, maviye vurdun beni. Ismarlama beyaz bembeyaz dalgalarla alt alta
üst üste. Sabaha ulaşırken masumiyet toz içinde bir yolculuk düşünmemiştim hiç.
Beni aştı kıvrıla dökülen yollar. Bozdu dengemi sancı oturdu yüreğime, otel
perdelerinde ağlaşıyor yabancılaşma, yürek o eski yüreğim değil. Denizin
koyuluğu uyutuyor içimde çıldıran zamanı ve zaman ninnileniyor.
- Çık dışarı
giyineceğim !
Bence seninde
ilk sahiplenme arayışındı, telaşlısın. Hoşça kal demek üzereyken son bi gayret
sessiz sulara dalmak istemişsin. Mavi derinliğe ulaşabilirsin ama. Bağışla beni
aklımda aldırmazlık çiçeği. Göze alamadığın ayrılıklar tenini zorluyor apaçık
belli. Islak uçuşlar nefesleniyor bedeninde kesik kesik. Dev ateşlere varacak
bu yolun sonu. Karşı duramıyorsan eğer bırak isyan kumdan kalelerde
bastırılsın. Rehineyim sanki şaşırıp kaldım. Kime ne için yaranayım
bilemiyorum. Yazılmışım göreve biri kollarını uzatır diye. Aşksız zordur umuda
yolculuk ama sevgiyle bakan rengarenk boyanacak tuvaller var. Canlanan tüm
sırlar görünesi. Her zaman bütünüyle hazırlıklı ol ve yüzüne yansısın deniz,
gökyüzünde bavulunu toplamış yıldızlar. Acayip bir yankı bu sanki yüzyıl
beklenmiş. İnsanı ortak ediyor hemen içine katıyor sıkıntılı akşamüstlerinin
günün son ışıkları kıpkızıl denize düşüp kaybolurken kurtulamıyorum sinsi ve kasvetli
odada. Hiç tereddütsüz yaşayabileceğim hakimiyeti çoktan yitirmişim ışıl ışıl
vitrinlerde. İlişkileri anımsatan uçuruma son sürat kıvrılarak inen o sözlere
karşı koyamadım. Hala gözümüm önüne gelir dura kalka devam eden yolculuğumda
yolun uçurumsuz yanındaki yosun yeşili kayalara tutunuşum. Düşen taşları
görmezden gelir ve asla durmam. Karşılıklı homurdanmalar devri çoktan tehlikeyi
farketmiştir ancak dışarı çıkmasam giyinemeyecek misin diye soramayacak kadar
toydum. Ya da giyinip soyunmasına yardım edebilmeyi hissettiremeyecek kadar
ilgisiz. En güzel filmleri görmüştüm evet, etkisinden kurtulamadığım nice
filmde oynatmıştım kendimi. En iyi eleştirisi olan kitapları okumuştum. Sevda
yüklü romanlara gömmüştüm kederimi, fiyaka ile pipo tüttürürdüm. Karikatür
dergilerine, belgeli mecmualara bakardım. Adeta dünyamı yıkar yeniden kurardım
ama o öyküye bir türlü başlayamadım. İliğime kemiğime kadar dayanan gergin onca
gayret sarfıma rağmen terketti beni türkçe. Tek bildiğim dildi, tam bilmesem de
yarım yamalak. Günlük konuşma düzeyim güven vericiydi ama temas kuramadım
vefalı dostla. Anlardı müzikten sesi de fena sayılmazdı. Nerden çıktı bu pertev
diyemeden aryalar sustu. Şarkı merakı muhatap aradı ve ilk çekilen fotoğrafa
kaynadı. Filmlerin lüks banyolu sahnelerine köpük köpük dağıldı, başka sefalara
satılmıştı çilingir sofraları. Karanlık basmıştı ve mayınlardan atlaya atlaya
sefaletin kucağına varış başka sefere kalıyordu. Biliyorum cevaplama yetkisi
ayrılıştan sonraya idi. Yinede yaşadıklarımız en iyi şiirim olacaktı. Eh iyisi
ve söyleyecektim yaşamın bir noktasında geçmişimden söz eder gibi. Belleğimin
karanlığında çakan bir pırıltıymışçasına. Oysa her kesişmenin anıları sarması
ve günyüzüne çıkarmasıydı. Dönemsel kazaları, birden küllerini havaya savuran,
denk düşünülmeyip değişilmeyen bedenlerdi. İçi boşalmıştı, acıyla sevda
karışmıştı tene, o an ve durum kimin kimi beklediğine anlaşmaz, anlaşılmaz
yanıtlar buluyordu uyarılmaz bedenlere.
Nefes
nefeseydim asıl öykülerde. Dahası belleğimde sloganlar çırpınıyordu. Ne kadar
alçak gönüllü idi yaşamı keyifle aktaran tarih. Karınca kararınca çevirmişim
yüzümü nankör uğraşılara. Bizatihi kötü iz bırakmış anılara. Kırlara kaçtın,
takip ettim, sanki sen de beni, kırmızı elbiseli iki parçadan oluşan ve hiç
memesi yokmuş zannı veren bikiniliğini, kiraz dudağının kulağıma doluşunu
unutamadım. Çekirdeği boğazıma takılmıştı, tek nefes tökezledim.
Değerlendirilmeyi hak eden bir neferdim
bence. Tabi ki en yakın ve huysuz veya sevimsiz dostun. Satır satır yatırırken
şimdi sarı yapraklara teşekkürlerimi, şöyle içerlerime saklanmış, sözcüklerle
oynamayı sevişim ve kılıktan kılığa değişen sevişmeler çıkıyor duygu
paralarcasına. Metnini yoğurmak alışılmadık dilde kazara kucağıma alıp havalandırmak istiyorum
yazıları. O yazı bol miktarda kuralsızlık serpiştirerek temposuna yeniden ve
hıphızlı, yeniden yaşamak. İsyankar ama samimi bambaşka hülyalarla ama
mantıkla. Kılavuzlar sokağından geçerken yine sen gözüme ilişesin, kulağıma
küpe iltifatların dozu hiç önemli değil. Belli bir akışı olmasın olayların. Kaç
çalkantı geçireceğini düşünmeden kafalardan tamamlansın ödül. Ne kadar suçlu
olunduğu kendi kusurlarında saklıdır insanın. Çok şeyi sarsmadan insanı zaaf
deyip uzun vadede ipuçları şimdiyi ve geleceği oluşturur savına inanılır. Bu
yüzden bir araya gelemeyişler, başkalarına başkasının gözüyle anlatmalar, doğal
bir patlamaymış. Karışık bir dağılmaymış gibi çok kişili tanık aramalar.
Affetmez bir katılık dökülüyor yaşama dair yorumlardan. İşte o zaman kasırgalar
güçlü ve şiddetli sırf duygulara vuruyor münasebetsizliğini. Ahlaki başkaldırı
fazla yüzeysel ve bön sonuçlara gebe. Kimseleri fazlaca zorlamayan yalanlarla
yüceliyor içiçeleşen mahremiyet. Bitişik nizam odalarda yükselen ses pınarı
avluyu dolduruyor, yankılanıyor kuytu duvarlarda ve en ALLAH’ sız aşklar ve
sevişmeler yaşamak isterdim diyemiyorum. Gel gelelim basit yaşamımın sınırını o
gün aştığımı hiç kimseye itiraf edemedim. En ufak bir tepkiye göğüs geremezdim.
Pişkinliğe vuruyor, duymuyor ve sallamıyordun. Geri dönüşü olmayan yolda hüzün
bulaştı düşlerime, soğuk ve kirli bir ayrılık gölgesi düştü düş bahçeme.
Ömrümün kalanını usulca başkalarının sevgilerine adadım ve o işi de
beceremedim. Sayfalar boyunca pençesinden kurtulamadım düş macerasına dönüşen
heveslerimin. Ufuk açayım derken yalpaladım, aslına bakarsanız onun çağrısına
ayak uyduramadım. Oysa içine içine çekiyordu beni o ses. Pespayeliği silip
atamadım bilincimi tam güzelliğiyle ipe serip. Kanımca bu sayede şimdi fazla
iyilik etmeye kalkardım. Ama bütün iyiliklerin bedeli ödenmez, hesap açık
kalır, kavanoz dipli çatlağında sevişmeler sessizliğe gömülür çünkü.
Her
türlüsünden zevk verme ve alma ve sevgiyi sergileme düşü öteki yazlara
kalmıştır. Olağanüstü yazı gücünden damlayan sevişmeler yapıtını üretirken
yapanları yapıtsız bırakmıştır. Tarihin çöplüğünde takdir edilmeyi bekleyerek
daha çok beklenecektir. Kağıttan kayıklara binbir çeşit hakediş dokundur ve
serin, sığ lacivert sulara bırak, sırt üstü yüzen hayatı eksik yaşamış asla
dönüp bakmayacaktır.o kendine rakı şişesinde balık hissetmektedir ve zıt
kutbunda yaşar maceranın.
- Çıkıyorum
soyunacaksan !
Üzerine basa
basa sözcüklerin alıştım. Emir kipi saçmalıkları, dilek kipi çaresizliğe
dönüştü. Varoluşumun sırrını sorgulamadım. Bu yüzden günahla sevabı apaçık öğrenemedim.bana
düşen kapıyı vurup çıkmak sandım. Bu sorular hep duraksama anında soruldu. Oysa
tatildi ve herşey mubahtı. Sevilmeye değer ne varsa hava, su, deniz, güneş
kadar ihtiyaçtı. Acele etmek lazımdı. Açık saçık düşler kurarak seçkinci
davranılan günler her yaşanan fırtınada ateşe atılacaktı. Besbelli hiç akla
gelmeyecekti ter ve korku içinde çırpınmalar. Belki o parlak tüylü korku da
yalandı ve okşanmak istiyordu. Alafranga bir rüya kendini en diri bulduğu bir
gece yaldızlı çiçekli fuzuli yüklerinden sıyrıldı gözünü kırpmadan. Benden
hiçbir şey istemedi. Çok gizli tuttu adresi, soramazdım.
Böyle böyle
bir filozof olacakken kendimi öldürtmüşüm meğer. İşte odur burnumdaki öfke.
Soluyorum her yenilenişte heyecandan yoksun. Bunca sene safça yaşamışım. Genzim
yanıyor, utanmasam yana döne ağlayacağım. Çiçeklerim yere dağıldığında kırmızı
çinili ve kırık aynalı banyoda şarabından bir yudum içeceğim. Saçlarında
dolaşan ateşin çıtırtısına gözlerimdeki muzip pırıltıyı ekleyeceğim ve al
yanağından gülerken ayıp olmasın korkusunu, bir yudum şarap daha ...
Ört bas
edeceğim yemişlerin ortaya saçılışını. Ertesi gün ben uyurken odaya durmadan
girip çıkışını, onca güzel izleyeceğim. Altın sarısı vücudunu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder