SEÇİM MONOTONLUĞU MARATONU ‘TİVİTİ’…
Yerel seçime sekiz gün kaldı, yani yaklaşık bir hafta…
‘Tivit mivit’ derken kapkara bir karanlık çöktü sıradan gri hayatlarımıza ve yabancı bir ülkede yaşıyormuşuz izlenimiyle yabancılaşıyoruz, yabancılaştırılıyoruz her şeye. Normal yaşam formlarına formsuz yakalanmak eforsuzluğu bu olsa gerek; karart ve kurtul. Hırsı kibre, aklı yele, idealleri sele, el paralarını dosta-eşe veren arsız değişmelerin yepyeni kurgularla, teslimiyeti tescillediği şu günlerde tek kelimeyle sustuk kaldık, susturulduk. Çele, belleğe faşist müdahale var açıkça, bilince ambargo, ilence yasak uygulaması var. Yorulduk, bezdik, usandık dolayısıyla dillerde, hafızalarda, gönüllerde kırgınlıklar, onarılması zor kırılmalar var pek de saklanamayan, saklandıkça şiddetlenen ve artan...
Yergiyi çoğaltacak, tedirginliği azaltacak, tedbirsizliği atacak, kötü hatıralardan dolayı işit, dokun, hisset kararlılığı var sanki seçmende. Günyüzü’ne çıkan yolsuzca yol bulmaların yarattığı tartışmaların netten gökyüzüne asıldığı bir süreç yaşanıyor. Ve tiridine banıldı ve kapandı tivit…
Aklından başından geçmeyen bilmez hesabıyla hesapsız kaldırmalar, saldırmalar ve karşıtlıklar içeren istasyonlara uğruyor zift karası tren. Ak dumanlar kararınca Demirden korksak trene binmezdik diyenler çoğalıyor sanki geçen her gün. Şu fani dünyayı köşeleri dönmekten, köşeleri tutmaktan, köşelerde kıvırmaktan ibaret görenler ve sananlar suni gündemler yaratmaya çalışıyorlar taşıma değirmen suyuna mitinglerde. Ebeveyne, beyne, göze ve kulağa hitap etmeyen bu ahlak ve bilinç bozukluğu, hali vakti yerinde olanlara özgü bir karahumma şeklinde çöküyor pirinç tabletlere ve yalancı manşetlere.
Elitlere seçkinlere sunulan dünyalar, yoksullara gelince ne verirsen onu alıyorlar izmiyle, hizbiyle, baştan ayağa, bakan bakmayan izniyle yandaşlar haricinde üçüncü dünya ülkesi hayatına ve öykülerine dönüştürülüveriyor. Hal ve gidişat böyle olunca elbette çok derinleşmese de bir yara var sinemizde ve sürekli kanıyor. Çiğ, kimliksiz hafızalardan, kabak muhafız ezbercilerden değiliz ki, Aralık tufanından sonra kafaya takılan soru işaretlerini sayfalara kenar süsü bezeyip, karşı komplo, paralel avara varsayıp, bertaraf edelim, bi taraf geçiştirelim. İktidar miktidar korkusuna tapınmayı din saymayanlardanız ve aralık tufanına kapı aralanmıştır gerçeğini iyi bilenlerdeniz.
Öyle ki seçim finaline doğru işler iyice kızışacak, delaletler delice birbirine karışacak, hazımsız fırsatçılar ve sanal fırsatlar yaygarası zirve yapacak. Şimdilik karaya çalan harfler ve yalancı figürleri final seti sonrasına bıraktık. Çok iyi biliriz oysa iç içe geçmiş küflü-naif-süflü öykülerdeki şifreyi çözüp, ana fikrini çıkartmayı…
Deli dembelek peşinden sürüklenilecek korku-gerilim filmi izlememek için asla örnek alınamayacak şehirsel dönüşümleri hapsettik şimdilik beynimize. Baba ocağı hatırına yine sürdük ayaklarımızı tozlu yollara. Çünkü kıt kanaat önümüze serilen adaylaşmaları ve seçimleri ardı sıra hep ıskaladıkça, ıskalandık. Merakla izlendik belki ama yetmez, ne gelirse başa karakter zırvalamalarından geliyor çünkü. Hayatımızın hiçbir evresinde teknoloji casusluğu yapılırcasına kopyala yapıştır projelere, ayni seçmeni dolaplayan bildirilere, ayni terane beyannamelere bel bağlamadık, bağlanmadık hiç ve kanmayız da. Şimdilik pür dikkat pür telaşları izliyoruz sadece. On yıllardır süregelen ayazı, marazı, mayasızlığı ve soğukluğu bunlar mı, bunlarla mı ısıtacağız deyip bambaşka enstrümanlara savrulanlara da söylenecek tek kelime yok. Bu tarz felsefeyle olmayacağını bile bile feylesof mu kesilelim şimdi, beyazım deyip durup, koltuklara oturup caka satan ve iç karartanlara, tivit karartanlara, beytül malı gizli kasalara, kutulara en olmaz kaplara kapatanlara. Kime kızalım şimdi, kendimizden başka kime, yerel seçime sekiz gün kalmış, yani yaklaşık bir hafta kalmış şu günlerde daha ne yapalım.
O akıl sınırını zorlayan bir noktadan sonra, daha da çok can sıkıcı her şey, her çıkış, her tırıs. Yaşanan öyle tuhaf bir durum ki tırsmasan da sanalı, kanalı birkaç tutamlık söz serpiştirip yakayı kurtarmak da zorlaşıyor her mene şeyden. Ancak öyle bir virüs ki dürüstlük; sevinçlere veya hüzne sıvattı kollarımızı yine. Mikroskop-mercek altına alınıp söylenemeyen, yazılamayanları seyre değer ve etkin bir sürecin emrine sunan sanalnet-sosyal aleme de inince kör tırpan, boynumuz kıldan ince demek de olmuyor, olmaz artık.
O güzelim seçim yarışları eskidenmiş diyerek ömründe hiç tarafımız olmamışlarla yerelciler olarak birlikte kürek çekiyoruz bulandırılan, karanlıklaştırılan sularda. Başarı böyle kazanılır deniliyorsa ve inanılıyorsa, modernizmin simgesi olalım bari den öteye geçmeyen bir tutum ama tutuldu bir kere ucundan. Yeter ki bunlar salınmasınlar sağlakça podyumlarda hesabıyla mizanlar tutuldu. Merkez sarımsağın buharlaşmasıyla tepemize damlayan soluk damlaların karaktere göre değil, adaptöre göre sivrilenlerinin diyet borcunu ödememek için hesap gününü seçim ertesine erteledik. Tivitler başka bahara…
Birileri gibi şeri, meri, şeriatı, feryadı bir yana ehveni şer de olsa hayâ-li dünyalar kurmadık ki ondan, bundan, sanaldan, kanaldan, kendimizden kaçalım, tivitlerden korkalım. Kasılan ve basılan, sarsılan ve hiçleşen adaylaşmalar sandukaya yansır veya yansımaz, bahise hiç gerek yok ama dönüş başlamıştır bir kerre ‘sırça akkor şişesinden’. Çünkü samimi ve içtenlikli talepler evrile, çevrile, devrile büyür ve ve’sini de herkes bilir…
Uzaya uydular gönderip övünmeyle, uzaya gönderilen tivitlere dövünmeler kara kuytuda kesişince, nafiledir her şey. Kesilir frekanslar, tıkanır damarlar, kararır ekranlar ama akacak kan damarda durmaz. Vakti zamanı dolunca herkes sus pus edilse, susmaya zorlansa ve sussa da, her arsız-sessiz, hır-gür ve sır-bidar konuşmalar ve uydusal kozmik titreşimler dünyaya döner, döner ve ilahi huzurda yalancı, talancı, dolancı sahiplerinden tillah hesap sorar...
Yerel seçime yaklaşık bir hafta kala, huzursuz azalar, umursuz kazalar diyarına salınan bu tivitsel yersiz yurtsuzlaştırma, karartma hamlesi dengeleri değiştiremez. Dengesizlik kurulmuş inceden. Bu denge bozucu son delilenişte yeni uydulaşmalar nereye dönerler, karantinaya mı alınırlar sekiz gün sonra hep beraber göreceğiz.
Ancak ne kadar karartırsan karart ‘tivitler tiridine banar’ ve yakana yapışanlardan, paçana bulaşanlardan kurtulamazsın, ne zamana kadar; sözün gelişi hiçbir zaman…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder