2 Mart 2014 Pazar

GÖZLERİM MÜEBBET 5




Nihayet

Bir annenin yaşı elli dokuz
Dört çocuğunun yaşları toplamı yüzyirmialtı
Babanın altmışdokuz
Altısı birlikte daha kaç yıl yaşarlar
Soru bu değil Allah bilir alna yazılı
Hazırlık sınavları çoktan verilmiş
Şimdi dönem sonu
Yani final.
Nihayet…
Deneyden elde edilen sonuç şıkkı hangisi
Sıfır noktasal cismi hangi iki kuvvetin bileşkesi
Aşağıdakilerden neyi bilmek yeterli
Pistonların üzerine özdeş altı cisim konulmuşsa
Ya ifadelerden hiçbiri doğru değildir ya hepsi
Şimdi şekildeki yitik…

Çekim var

Çok gizli
Metal kapaklı kitaplarda süzme hayat
Mahkeme sorgusu, beklenen kıyamet kopar
Göçmenler cenneti muamelesi
Resmi belgeler aşırı gizli
Mehtabın üstünde kapak kayar
Satranç tahtasında özel hayatlar canlanır.
Bermudalı samimiyet kasetlerden kaçar
Düşkünlüğüne kısa film bile çekilmiş gizliden
Pantolon askısında siyam osad mit it ittirin
Çok gizli
Hafta sonu münasebetleri modern mod da
Raporlanmış aşklar şantaj vesilesi ve demli
İyi ki sohbetler karşılıklı iki tek atacak verimli
Özgün el yazısıyla denemeler karışık durumda
Tanrının en iyi kulları yatak odasında düşman
Enayice paylaşımlar plastik bardaklara dolmuş
Tank paletleri ezmiş açmazlarda çiçekler, açamaz
Madem dizgiler şeytan üçgeninde
Metal kapaklı kameralar çekiyor esrarı
Çok gizli.

Sevgiyle boran



sevgi yoluna kar yağsa da tipi boran
Üşümesin yüreğin asla, üşümeyeceksin
Sıcacık atsın yarınlara, sırsıcak, durmayası
Sevgiyle döküyor içini doğa inan, sevginle
Yeryüzü alacabeyaz
Eller buz, gönül ayaz
Güle gül sunan diller üşümüş, öpülesi
Yüreğin sıcacık çarpsın sonsuza bir an, o an
Sarısıcak bir ışık sevişiyor karbulutlarıyla gelmeyesi
Şubat ayı ortası otuzdokuz derece ateşteyim
Ellerimde sönüyor sevgi feneri fısıltıyla
Bir sokak lambası parıltısında yalnızlık ağlıyor
Sevgi yoluna kar yağıyor tıpkı behice.


































Bir tek



Salak yaz yağmurları öpsün
Dizkapaklarını
Islak ıslak yalasın
Duman buğusu minini çek kalçana
Altın külçeler sallansın yaksın
Saydam bluzlu ayrılığı sırtına.
Kelek yaz güneşi öpsün
Omuzlarını esmer esmer yalasın
Tansiyonu düşmüş ortancaköyde narsın
Taksim taksim üflendiğim serinliksin
Ben hem salağım hem kelek
Her şeyi denedim de bir tek, bir tek
Kapanmadım huşu ile dizkapaklarına
Öpemedim yaz yağmurlarıyla beraber omzunu.
Güneş aynı ısrarlı yakıcılıkta geç anladım
Yaz geçmiş ömrümün sonbaharı
Solak cazcı cellatlar öpsün
Gözkapaklarımı
Usul usul… ağlarım.




























Hiçbirşey



Resimlerle yazılarla yarıştım
Hiçe saydım kendimi
Adam yerine koymadım mesela
Selahiyetim sendeydi çünkü
İyi ki varsın, dengimsin
Kaybolmuşum soğumuş ıslak duvarda
Müdüriyete kadar sözü çalınmış lugattan a siliniyor
Dudağımda rastgele bir sözcük
Lekelenmiş parkelere uzanmış çırılçıplağım
Zıttıma dönüyor evren sanki
Hemen dokunabilsem mührün sesine olacak ama
Mürekkepler ağlıyor manalı manalı
Kötü günleri yasladım kendime karşı duvara
Nahoş esintilerle krokisini çiziyorum mazeretlerimin
Yakamadan tutan elin parmakları bütün tütün
Ben merkezde karadelik sarhoşluğundayım
Bir varım bir yoğum ben, hiçim
Resimlerle yazılarla ölmüşüm.





























Yazı



Hafif şişmiş suratını öpeyim kartanem
Sokak lambasının ışığında dökülürken saatler hayatıma
Gürbüz çocuk gülümseyişi sinmiş dudağına
Vay anasını karakış sökül bakalım
Buz tuttu delice akan ırmak
Deli gibi atan yürek dondu
Gumbasından izlediğim yarı kardan adam da
Hadım kalmış evladım korkudan, köysüz kentsiz
El ele koştuğun gün güneşi çağırdın geceden
Kaç dakikalığına çaldın beni bilsen
Oy salınarak sarındığım sıcaktasın, kaçaksın
Yanımda oturan iblisi çoktandır tanıyorum
Ağır uykuya dalmış gözlerinden öpeyim kardanem
Buzlu cama vuran ışığına gökkuşağı sarılmış
Islanılan dağ yolu izbesi kente çok yakın lakin
Kendince ağır ihmaller düşüyor kucağına
Başında beyaz ağırlık vücudunda buğulu nem
Çatkımı gözlerinde mesut gelecek çarkı
Mezbelelikte sıcak, yumuşak, çıplak ve yorgun
Ağlayan sızlayan güneşler sönmüş ocağında
Biliyorum ki bir yarenin olacak esen günde üzgünüm
Aylar yıllar sonra anımsanacak sımsıcak
Ve günlük yazılmadığına hayıflanacak taraflar
Elde kalem kartaneleri arınacak ve yazı kalacak…























Ağırdan ağartı



Her kıvrımını ezbere bilmeliyim
Saçını, kirpiğini, saçını başını, yaşını
Sırtını mor beni, tacını
Yaldızlı gözlerinde kırık ayrılığı da
Vücudun çalkantılarla iç içeyse eğer
Pembe dilinin ucundaki sesi
Cüretkar keyfi de sinsice,
Her kıvrımını ezbere tatmalıyım
Gözüm, bıyığım, saçım başımla
Mor cehennem ateşini de…
Kışkırtmalar dolaşsın tenimde
Yapışkan öpüşler ağını da bilirim.
Labirent içine çekilsin, ezberim yok ya,
Ve yansımalarını bir bir unutayım
Buz beyazı bedeninde kıvranmaları da
Kaşım, bıyığım, saçım başım ağarmış
Her kıvrımını ezbere bilsem ne çare.






























Sanki sigara dumanı



Unutamadığım bir zirve öyküsü var
Nefes kesen tatlı sert kamplaşmalardan sonra
Telaffuzu zor kaygılardan
Uçurumun eşiğinde kıyaslayamayacağım
O kadar kötüydü ki kabusları yaşamak yar
Un ufak hatıralar yoz, yapboz
En mutlu günüm zehir zıkkım olmuş
Her telefon çaldığında aşırı terlemelerdeyim
Yangın merdivensiz mekanlarda ateş dansı var
Pistlerde cam göbeği mavisi ve florasan pembe
Kıvrak dansların fotoğraflarını çekiyor gönlüm
Üzerimde böğrüme saplanmış kurşun ağırlığı
Buruk yalanlamalarla ömür boyu kontrolsüz
Cazip görüntüler damağımda tedavisiz
Yanlış teşhis kurbanıyım
Öyküsüz zirveler var asla unutamayacağım.































Çok kalmak acısı



Uzun yaşamayacağım biliyorum
Borçlanmadan eskiyen zamana öleceğim
Alacağım ölümden mürüvvetimi, servetimi
Mehtaba daldığında göreceksin cesaretimi
Korkuma saygı duyacak ve güzelim
Kızıl erik fırtınalarında kızaracaksın
Bayramlar sansürlenmiş olsa da
Bütün kemiklerin ağrıyıp sızladığında ise
Minesi dökülmüş diş gıcırtıları arasından
İyi ki yaşıyorum deyip hayıflanacaksın
Çünkü o gidiş sadece bana aittir
Katı yumurta kıvamı günlerde
İzi kalmış şark çıbanı yıllara inat ağlayacak
Kan ter içinde yokuşun başında susup
Salacaksın anılarımızı uçuruma haykırarak
O en uzun boşluğu en iyi ben bilirim
En iyi ben anlarım anıların tembelliğini
Kıtlığın nedeni sıska ile tombalağı
Alacaklıyım yenilen zamandan, ödeteceğim
Karanlığa daldığımdan çağıramıyorum anla
Yoksa çok uzun yaşadığını biliyorum.


























Arayışın özü



Şiir yazmak gelmiyor içimden
Bahar geliyor sakin sakin işkillendirmeden
İçimde deli rüzgarlar forsa
Sabırla patlıyor tomurcuklar
Gülüm ne yandasın bilsem de yanmasam yoluna
Çıplak ayak yürüyecek misin kumsalı
En rahat halin deryaya karşı fora
Hep geçmişi anarak boydan boya ayak çıplak
Islanan saçlarına değecek mi güneşin batışı
Yanağının pembesinde yanılgılarla anılar
Elimde değil üzülüyorum için için yanarak
İçimde yoldan geçenler tutsak çünkü
Ben seni arıyorum ey şiir gel.


































Karmakarışık



Aklımın karıştığı günlerdeyim
Yaşamak tesadüfen
Aşk bugün, hergün, yarın da
Belki hiçbir zaman
Sevgilim olmasa bile her bahar
Bundan böyle ödülümdür
Hayal kırıklığı ve heves ve endişe
Ölümümdür mum ışığında titreyen elin
Belirsizliğin nefesiyle tutuşmuş anılarım  
Binbir surat hayat küstürmüş dünümü
Sırlarım kırk yaşında aşkla yüzleşmiş
Teneşire selam durmuş tenim
Kabuslarla tesadüfen
Günlerin karıştığı aksırıklardayım.

































Askı aşkı



Askıya çıkmış itirazlarım
Süre dar
Çok erkenden beklenen sonuç gecikmiş
Erteledimse erteledim seçimimi
Ne yana uzansam canhiraş, sensizlik
Sarı kor
Bazen seni, toptan beni yakar korsan
Yazı tahtasında sadece benim adım
Hakkımda onca ayıp, günah ve sevab
Silik kopuk değerlendirmelerde sahip
Kendimi tanıyamıyorum
Ve o hiç olmayacak son görüşme kapıda
İnadına içimde filizlenirsin
Ne tamam, kör, topal, yasaksız
İstedimse istedim geç vakit dengimi buldum yeni
Sıla zor
Ölüm yaftasında sadece senin adın
Sıra var
Askıdan inmiş itirazlarım.




























Yaz akşamları



O yaz akşamlarını yazacağım yasla
Gözyaşlarımda saklayacağım resmini
İçimin için için titrediğini de
Ve okuyacaksın gözlerimden sadece sen
Dalgaların kıyıya sürüklediği parıltıların kucağında
Kırmızıya çalan sarı ışıkta kendin olduğunu
Gökyüzü aydınlatan yıldızların yazgısında
Balıkçı ağlarına takılanın ben olduğumu.
Borçluyum sana ödeyemeyeceğim denli
Ağzımdan olta iğnesini çıkardığından beri
Tek yapabildiğim o yaz akşamlarıyla süslemek gerdanını
Söz ölene dek saklayacağım ismini
Yazlar kışa dönerken içimde sımsıcak seni.
Yasla bedenini o yaz akşamlarına yaz, yaz, yaz
Sadece ben okuyayım o yaz akşamlarını.
































Üç mevsim



Üç mevsimi gördüm sende
Biri bende saklı
Etti mi dört.
Dört başı mahmur sevdalar isimsiz
Göğsüme kodlanmış
İzdüşümlü mermiler şakağımda
Çok acılar yaşadım karşılıksız
Sevgiler ateş güllesi, göçüren
Bir mevsimi gizledim boş yere
Üçü apaçık elimde
Avuçlarıma sığmıyor güneş
Etti mi dört.
Çaldırdığım bu kaçıncı bahar
Bilsen yanar döner ağlarsın.

































Düğün günü



Bugün anladım
Dün bana sunacakmışsın susup
Susmandan çıkarmalıydım
Çırılçıplak kaldığını
Çıplaklığını,
Yarın örtsem üstünü yıldızlarla
Var mısın söyle var mısın?
Sandım ki dün
Suskunluğa sarılıp yatacaksın
Meğer ne aptalmışım
Bugün söz üstüne söz günü
Yarın, yarın işte, yarın
Madem ki yarınım
Bi tamam işte, tamlayım
Ben dünden hazırım
Anladın mı?Gün bu…Gün…































Gecelerce



Geceler yıldızsız doğsun
İçinde seni olan
Benzersiz, sadece sen, senin
Dışında, bana ayışığında düşler
Gelecekse vira ölümler
Ödülü sana çıkan
Yollar gelin çiçeği, çelenkler
Son kez talihe yalvarıyorum
Süreler altın yaldızlı zarfta saklı
Bittiyse kampanya ziller çalarak
Parlak pullu bedende o silik name yazılsın
Miras bensem en yalın, en çekilmez
Sevgisiz, sevensiz, sensiz
Özünde boşa olan
Geceler yıldızsız doğsun.
































Dünyalım



Sen bir dünyasın
Zayıflığıma din gibi doğan
Beynimin çocuğusun, anamsın, sıra dağsın
Kitaplar dolusu kusuru hiç önemsemeyen sen
Sen gülüm bakir dünyamsın
Sevilmek içinsin seviyorum
Anlam aramadan tırmanıyorum
İçindeki cehennemi yaşıyorum korkmadan
Vicdanım rahat daha dün gibiydi geçen yıllar
Utanmadığımdandır dünyamdan anam, inan
Çekincesiz aşk yaşadığımsın
Gözyaşlarım kurumadan gülüyorum çünkü
Ömür boyu harcıma katacağımsın
Aç tok yaşamak seni narım, ırmağımsın
Sezonluk aşklar geçer gönlümden akar
O iç açıcı tat, sensin lezzet, ebedisin
O hoş kokulu eser sen
Sen iki dünyalığımsın…





























Kızılsaçlı sevda



Kızıl saçlı veda
Elveda saçı kızıl rüya, elveda
Kışkırtıcı yeşil gözlerde uğurlama vaktidir
Yine görüşürsek eğer son defa uykuda
Gizemli kokun sonum olsun
Veda etmiyorsun sanki verda
Çılgınca kaçışlar sürse de tam vakti burda
İpeksi buklelerde pusu kurmuş güneş
Su damlacıkları parlıyor çırılçıplaklığında
Kızıl saçlı ölüm sevdam, rüyam
Dünden hazır rüzgarlar öpüyor enseni
Seni özleyeceğim her güneş batışında
Kıpkırmızı solan fonda.
Kızıl saçlı eda…

































Hazırda



Zayıf, yorgun ve kararsızım
Vazgeçilmez dostluklar yolculuğa çıkarken çocukça
Vedalar zor ama ben,
Hazırım.
Davullar çalıyor esin diyarında
Deli dizgin gecelerde ayrılıklar
Boş bir çerçevede stresin resmiyle yan yana
Görüyorum.
Taklidinden sakındığımlar aynada asılı
Bir tek sen seçebilirsin
Özgürleşmeler zor ama özgürüm
Çatışmalarla iç içe göndermeler boşuna,
Dokunabiliyorum.
Gösterişlerin en zalimine, ruhuna.
Müziği beynimde, kendisi kanımda
En vazgeçilmezi müzayedede açık artırmada
Almışım dolaşıyorum mezatları
Zorundayım, dostum zorundaydın, zorundaydık
Tebdili mekan hayrında dualar ettik
Sulanmış suallerle iki üç kere irkildik
Kızıyorum.
Zarif, solgun ve kararlısın.

























İşte o kadar



Gereklisin bana arkadaşım
Hayat kadar, dünya kadar, işte o kadar
Bir ömür senle, başka hiçbirşey, iki
Yangından kurtulmuş feryadım seni ararken
Semt semt ayağıma dolanır bu şehir
Meğer beklemeyi öğrenmek ne zormuş, üç
Karalaştırılan saatte o davette, evet
Beceriksiz, dağınık dünyama misafir ol
Arkadaş bana gereklisin
Söz gereğinden fazla düşündüğüm söz bir daha,
Öyle bir kayboluş öğrettin ki bana, aramam
Sabrım göz göz patlamış olsa da, işte o kadar
Hiç türkü söylerken gördün mü beni, dinle bak
Bir yandan anlam veremediğim yitirmeler
Dört bir yandan altın kakmalı hançer
Greklisin bana arkadaşım.































Var yok var



Ben yokum.
Ben yoktum zaten top sektirirken sen
Seksek karesinin içi boş kaldı
Attığın mermer kırığı taş parçalandı
Saklambaç sarhoşu idin
Kukalandı çocukluğun
İpi atladı.
Gösterdiğin pembe meme ucundayım bi vakit
Ben varım.
Vardım zaten yüzyüze geldiğin sorusuz parolada
Sık sık küresinin içine hapis ceylan
Attığım renkli misket tanesi camdan
Çarpışma sarhoşu adın
İspatlandı çocukluğum
Tur atladı.
Gördüğüm diğer pembe uçlu memedesin o vakit
Bir varım bir yokum pire berber iken
Tellal zaten terelelli…
Sen varsın…




























Gündöndü



Eridikçe eriyorum
Birazcık sevişmeler arzulayarak
Garip bir enerji içimde arzı endamda, duramıyorum.
Kuştüyü hafifliğinde hislerimle
Doya doya içime çekeceğim seni
Elini uzatsan masmavi bulutlara
Islak dudaklarında kekik kokusu
Gecelerin bi gecesi sarı kırlardayız
Sabahlar olmasın karasevdaya hasretim.
Yürüdükçe yürüyorum, namussuzum.
Kalbime kör bi bıçak saplı, nasılsa saplanmış
Yıllar kağıttan gemi, akan sularda yalpalıyor
Gün boyu kaç kez düğümlendin boğazıma bilsen
İçimde delirmiş kemirgen boşa üzüyor tenimi
Çarçabuk kaçıp gitmelere yanıp tutuşarak
Öldükçe ölüyorum.
Dirilişim sıcak yumuşaklığın eseri
O esere eriyorum…






















                                  






Tekrarı zor tekrarlar



Dünü yineleme nankörlüğü aşkın mezarıdır.
Taşında silik bir resim, iki genç resim
Tutar da birgün çat kapı savrulursan düne
O rüzgardır seni koynunda taşıyan
Sonsuza uçan zerrelerde ben
Çamların başı dönüyor iki yanımda durmadan
Kenetlensen ne yazar soyut dengeye
Eflatuni bir akşam alacasıyım ben
Kıbleden esiyor soğuk yarınlar yakala,
Ve yarım bırakışlar sis perdesinde
Yitti yiter suçlayan bakışlar
İner hüzün yel gibi yorgun yüreğe
Gençlik geçtikten sonra epeyce sonra
Onu anlamaya başladım desen ne yazar
Yeninde yeni azgın duygular
Aşık mezarında dünü yaşar
Bugünü tekrarlayamadığına hayıflanırsın.






























Senede tek gün



Bir yıl aradan sonra
Upuzun hiç bitmeyecekmiş gibi selamladın
Sabun kokuyor tenin, salın
Bana öyle bakma dediğim gün
Diriltici nefesini içtim
İçtim içtim nefisem dirildim
Bir yıl aradan sonra.
Sen öyle istedin diye böyle işte
Ben zaten her vakit deli divane
Sevda çiçeği kokuyor dilin
Kokladım kokladım duruldum
Upuzun hiç bitmeyecek asıl sevdamsın.
Aradan kaç yıl geçerse geçsin.


































Kırk ışık



Kırk yıldır tanıyorum sanki seni
Yağmurdan kaçarken doluya yakalandım
Tek bir bakışta unutulmaz zevklere
Bir sel olup taştım
Bir deprem oldu yıkıldım
Fırtınalar kavurdu yüreğimi
Kurtuluşum çok zor artık.
Yıllar yılı aramışım meğer seni
Uzaktan uzağa içlenip, içip
Ellerim titriyor, avuçlarım terli
Bir tatminsiz hapşırığa kandım
Gri duvar kağıtlı odada mateme gömülerek
Kırk yıldır özlemişim meğer seni
Gökyüzünü avuçladım kalbinin sesini dinleyerek
İçime sığmıyor hüzün kocaman adam
Çıldırmak üzereyken önce şaşırdım sonra
Sabırla umudun karanlık tünelindeki sarı ışığa sarıldım
Sonra sen kırk yıllık tanışıklık.





























Kahveden



Hayal gücüm kırıldı vefatlarla
Yazamadım, kalem kırıldı vefadan
Yakınlığın bu kadarı fazla sanki
İçime yapıştın muhabbet kuşu şakımalarıyla
Çek elini, çiçeğini, yüreğini üstümden
İncindi inceden belleğim.
İçli bir şarkıyla ağlarken sen
Çek çek gözlerini gözlerimden
Güneş ışınlarının ısıttığı dünyamdan da
Uzaya uzaya yanlış etkini sil bir çırpıda
Sular gibi buharlaştıkça sevgin
Bir başka sarhoşluk bulutu çıplak bedenimde
Hayal meyal kırkımda ilklerle ıslanıyorum
Her şeyini ezberledim usulca usumdasın
Hayal gücüm kırıldı şimdi anlatamayacağım
Doğayı anlamakla eşdeğer özgürlüktesin sen
Hayat sosuna karışmış altın renkli bilgilerde
Amma seni canım içim yanmadan içime bilgece
İşte ben o hayata kımıltısız hayalleniyorum
Hayal kahvesinde kırık masada.



























Hayat askısı



Hayata asıl
İzini sürdüğüm upuzun gecelerde aslıma
Soluksuz aşklarla iç içeyken
Sürüklendiğin yüzleşmelerin yapayalnızlığında
Göçü göze aldıysan sessizce aslına
Doğru yolculuktasın
Ardından o eşsiz siftah faslına.
İş işten geçmeden iştahla
Asıl hayata
Sırrını gömdüğün deli bozuk gecelerde susma
Bedensiz sevişmeler uykuda ölür
Cellat pusuda.

Hiç yorum yok: