PEKİ SUÇLU KİM; POLİTİKA POLENLERİ…
Şu garip Memlekette ‘Politika Polenleri’ polimlerle, kusurlu kurgularla ilerlemeye çalıştıkça, direkt söz söz üstüne koymak zorlaşır. Millet hasseten horataya tutulur. Yakışıksız paragraf parlatmalara katlanır. Ve bu karanlık cumhuriyetin en zayıf göstergesine kapılır. Yani akına kara karışan, karanlığa gark olan akıl karıştıran yeni cumhuriyete umut besler. İşte bu politik polencilik her ideolojik tandansa da sirayet eder, toplu bunalım yaşatır. Peki, suçlusu kim, suçlu kimler? Elbette ‘Politika polenleri’…
Son günlerde reel politikada anlaşılmaz biçimde, tarifi zor ancak teknik terimlerle izah edilebilir kopopolimer ve homopolimer zincirlenmesi ve senteze göre reaksiyon amorfluğu polenleniyor. Politika polenleri polimli, profili patlak, mat parlak, yüzü maskeli, gözü bantlı, sadece mevcut halden dert yanmakla özdeş, bağcılıkta, bağlamacılıkta usta, esastan kaçak, yarı kaçık bir rota izliyor. Asıl suçluluk bu demek lazım ama sesi kısılmışlık ve kala kalmışlık yüzünden millet zillete bulaşmak istemiyor. Suçlu her kim ise açıkça onlardır demek lazım ama cesaret istiyor. Cesaretlenemiyor.
O yüzden memlekette onca yıl, onca bağnazlığın insancıl gösterilmeye çalışıldığı ve dinsel yükümlülük budur ve yerine getirmek gereklidir şartı horalandığı bir dönem saltanat sürüyor. Saltanat sürümü bu kayıkçı kavgasında cumhuriyete kimse inanmaz oldu. Cumhuriyet ve evrensel demokrasi aksine yapay şarta şurta bağlı inanma temelinde tümden emre itaat eder bir kuşak softalandırıldı. Diğer taraftan geçmişte hiç bağı olmadığı halde kendine ideolojik fraksiyon arayanlar ile bu softların politik çatışması montajlandı. Zaten zemberek boşalınca hayat tek kafesten takip edilir. Kafakol ilişkileri ve mahalle baskısı çerçevesinde saflaştırmaya devam edildi. Öyle takke feslenip sarıklanınca, beden uzun entarilerle kaplanınca kırklanılır, kırklandık sanıldı. Politik manivela ısındı. İşler karışırtırıldı. Karıştı.
Peki, dünyanın en büyük gücüne ve güçlerine karşı çıkmak, eylem koymak hangi yol haritasının gereğidir. Önce uyduruk başarı öyküleri yazıldı. Topluma yarınlara yansıdığında ders alınması gereken o birden bire ani yükselişler pompalandı. Pompacılık benimsendi. Arsız haksız o yükselmeler, tabansız yükseltmeler hiç hesapta yokken en girişimci görülen ve alın teri dökmeden hazineden sayılan define bulunmuş gibi sevinilen durumu oluşturdu. Acı durum en makulü olarak lanse edildi. Her tarafta her halta yarayan veya hiç bir halta yaramayanlar işe karıştı. Fos çıktığı anlaşılınca da birden rota değişti. Değiştirildi. Horataya tutulmak kaçınılmazlaştı. Politika polenlerinin polimleri bollaştı.
Peki, bu bollukta çıkış nerede, kimde? Soru bu. Millet bıçak kemiğe dayandığından, güven kaybı üst düzeyde yaşandığından artık hiç kimseye inanılmazlığa takıldı kaldı. Zaten karanlığa hapsedilmeye çalışılan Cumhuriyetin cumları, cumhurları kendi hürriyetinden başka bir şey düşünmezler. O anlaşıldı. Ve millet hangi usul altında olursa olsun hangi temel unsurları gözeterek, ince eleyip sık dokuyarak doğru seçim yapması gerektiğini gördü. Çünkü on yıllarca polimer politikacıların Oltasına yakalanıldı. Polemikler başladı. Horataya bel bağlandı. Politikacı polenler haritaya odaklandı. Ahali her defasındaki gibi bir kere daha aldatıldı.
Her haliyle hazineye hazımsızlık sonsuz inanç karmaşasında kazanımlarda ve yaklaşımlarda ibra edilmeyişi de günceller. O zaman ibre ve kalibre değişir. Hengame başlar. İnsan odaklı ne varsa kitlesel ölçekte değer kaybeder. Yani karanlığa doğan güneş, gündüze boğulan dağınıklık yaşanır. İşte o aşamada politika polenlerinin polimleri söz konusudur. Pol kepçeden kamuoyuna taşınır. İşte bunların hepsi yine gündemde.
Peki, hiç hesapta olmayan neydi ki bunca yıl bunlar yaşandı. Hay huylar arasında huy değişti. Her şey karmakarışık yeni koşullara uygun yaşam yenileme basiretsizliğine bağlandı. Başıbozukluk baş gösterdi. Yani karanlığı içenlerin intikam vakti geldi, bitmek bilmedi. Akla müdahale zirveye çıktı. Gün gelir, saati gelince hesaplar bozulur.
Bozulacak gibi sanki şenlik havasında normal seyreden bu durum vakti zamanı gelince sarpa saracaktı. Sardı. Şimdi tan yeri ağarmadan yollara düşmek, daima halden dert yanmak, ağlanmak, politik polenci zihniyetle polimler düşünmek ve tam yeri geldi sanıp düşünmeden çalakalem yazmak tüm ilişkileri zedelerdi. Zedeledi. Yazmak bazen azmak çoğunlukla azarlanmaktı. Azar azar ayar bozuldu.
Yakında kızılca kıyamet koptu kopar. Bu kopuş sürecinde Millet memleket için her vakada varılan mertebeyi gözden geçirmektir önemli olan. Politika polenlerinin polimlerini irdelemekle mümkündür bertaraf olmamak. Peki, bu nasıl olacak. Politika polenlerinin polimler bezeli, kusurlu kurgulanmış, endirekt çekimli filmlerini ortaya çıkarıp, horataya kapılmadan, karanlık cumhuriyetin zarafetine aldanmadan, ona buna yazılmadan, oburca yazmadan, abur cubur çizmeden olacak. Olacak ama hali hazırda bir değişme yok. Buralara da bir haller oldu.
Demek ki ‘ince ayar’ gerek…
Şu garip Memlekette ‘Politika Polenleri’ polimlerle, kusurlu kurgularla ilerlemeye çalıştıkça, direkt söz söz üstüne koymak zorlaşır. Millet hasseten horataya tutulur. Yakışıksız paragraf parlatmalara katlanır. Ve bu karanlık cumhuriyetin en zayıf göstergesine kapılır. Yani akına kara karışan, karanlığa gark olan akıl karıştıran yeni cumhuriyete umut besler. İşte bu politik polencilik her ideolojik tandansa da sirayet eder, toplu bunalım yaşatır. Peki, suçlusu kim, suçlu kimler? Elbette ‘Politika polenleri’…
Son günlerde reel politikada anlaşılmaz biçimde, tarifi zor ancak teknik terimlerle izah edilebilir kopopolimer ve homopolimer zincirlenmesi ve senteze göre reaksiyon amorfluğu polenleniyor. Politika polenleri polimli, profili patlak, mat parlak, yüzü maskeli, gözü bantlı, sadece mevcut halden dert yanmakla özdeş, bağcılıkta, bağlamacılıkta usta, esastan kaçak, yarı kaçık bir rota izliyor. Asıl suçluluk bu demek lazım ama sesi kısılmışlık ve kala kalmışlık yüzünden millet zillete bulaşmak istemiyor. Suçlu her kim ise açıkça onlardır demek lazım ama cesaret istiyor. Cesaretlenemiyor.
O yüzden memlekette onca yıl, onca bağnazlığın insancıl gösterilmeye çalışıldığı ve dinsel yükümlülük budur ve yerine getirmek gereklidir şartı horalandığı bir dönem saltanat sürüyor. Saltanat sürümü bu kayıkçı kavgasında cumhuriyete kimse inanmaz oldu. Cumhuriyet ve evrensel demokrasi aksine yapay şarta şurta bağlı inanma temelinde tümden emre itaat eder bir kuşak softalandırıldı. Diğer taraftan geçmişte hiç bağı olmadığı halde kendine ideolojik fraksiyon arayanlar ile bu softların politik çatışması montajlandı. Zaten zemberek boşalınca hayat tek kafesten takip edilir. Kafakol ilişkileri ve mahalle baskısı çerçevesinde saflaştırmaya devam edildi. Öyle takke feslenip sarıklanınca, beden uzun entarilerle kaplanınca kırklanılır, kırklandık sanıldı. Politik manivela ısındı. İşler karışırtırıldı. Karıştı.
Peki, dünyanın en büyük gücüne ve güçlerine karşı çıkmak, eylem koymak hangi yol haritasının gereğidir. Önce uyduruk başarı öyküleri yazıldı. Topluma yarınlara yansıdığında ders alınması gereken o birden bire ani yükselişler pompalandı. Pompacılık benimsendi. Arsız haksız o yükselmeler, tabansız yükseltmeler hiç hesapta yokken en girişimci görülen ve alın teri dökmeden hazineden sayılan define bulunmuş gibi sevinilen durumu oluşturdu. Acı durum en makulü olarak lanse edildi. Her tarafta her halta yarayan veya hiç bir halta yaramayanlar işe karıştı. Fos çıktığı anlaşılınca da birden rota değişti. Değiştirildi. Horataya tutulmak kaçınılmazlaştı. Politika polenlerinin polimleri bollaştı.
Peki, bu bollukta çıkış nerede, kimde? Soru bu. Millet bıçak kemiğe dayandığından, güven kaybı üst düzeyde yaşandığından artık hiç kimseye inanılmazlığa takıldı kaldı. Zaten karanlığa hapsedilmeye çalışılan Cumhuriyetin cumları, cumhurları kendi hürriyetinden başka bir şey düşünmezler. O anlaşıldı. Ve millet hangi usul altında olursa olsun hangi temel unsurları gözeterek, ince eleyip sık dokuyarak doğru seçim yapması gerektiğini gördü. Çünkü on yıllarca polimer politikacıların Oltasına yakalanıldı. Polemikler başladı. Horataya bel bağlandı. Politikacı polenler haritaya odaklandı. Ahali her defasındaki gibi bir kere daha aldatıldı.
Her haliyle hazineye hazımsızlık sonsuz inanç karmaşasında kazanımlarda ve yaklaşımlarda ibra edilmeyişi de günceller. O zaman ibre ve kalibre değişir. Hengame başlar. İnsan odaklı ne varsa kitlesel ölçekte değer kaybeder. Yani karanlığa doğan güneş, gündüze boğulan dağınıklık yaşanır. İşte o aşamada politika polenlerinin polimleri söz konusudur. Pol kepçeden kamuoyuna taşınır. İşte bunların hepsi yine gündemde.
Peki, hiç hesapta olmayan neydi ki bunca yıl bunlar yaşandı. Hay huylar arasında huy değişti. Her şey karmakarışık yeni koşullara uygun yaşam yenileme basiretsizliğine bağlandı. Başıbozukluk baş gösterdi. Yani karanlığı içenlerin intikam vakti geldi, bitmek bilmedi. Akla müdahale zirveye çıktı. Gün gelir, saati gelince hesaplar bozulur.
Bozulacak gibi sanki şenlik havasında normal seyreden bu durum vakti zamanı gelince sarpa saracaktı. Sardı. Şimdi tan yeri ağarmadan yollara düşmek, daima halden dert yanmak, ağlanmak, politik polenci zihniyetle polimler düşünmek ve tam yeri geldi sanıp düşünmeden çalakalem yazmak tüm ilişkileri zedelerdi. Zedeledi. Yazmak bazen azmak çoğunlukla azarlanmaktı. Azar azar ayar bozuldu.
Yakında kızılca kıyamet koptu kopar. Bu kopuş sürecinde Millet memleket için her vakada varılan mertebeyi gözden geçirmektir önemli olan. Politika polenlerinin polimlerini irdelemekle mümkündür bertaraf olmamak. Peki, bu nasıl olacak. Politika polenlerinin polimler bezeli, kusurlu kurgulanmış, endirekt çekimli filmlerini ortaya çıkarıp, horataya kapılmadan, karanlık cumhuriyetin zarafetine aldanmadan, ona buna yazılmadan, oburca yazmadan, abur cubur çizmeden olacak. Olacak ama hali hazırda bir değişme yok. Buralara da bir haller oldu.
Demek ki ‘ince ayar’ gerek…