16 Nisan 2018 Pazartesi

UÇARI KAÇARI...

UÇARI KAÇARI...
 
Kayboluşun ve buluşun merkezinde belleksel bir sorgulamadır unutulmuşluk. Servis sorgulamasıdır en bilindik şeyleri bile erteleyen. Bekleyen derviş hesabıyla. Öyle ki kaybedenler eleğinden süzülenlerin öyküsü bir ömre sızmaz. Kazananların ömrü ise kısacık bir öyküdür. Kayıp Kent Kütüphanesi raflarında arasan bulunmaz türden. Hep o türden öykülerdir okunmaz, uçar kaçar…
 
Derin gecelere daireler çizer güvercinler havalanırken. Sonra o dairelerin içinden takla atarlar gökyüzünde. Evrenin döngüsü ile kafa bulurlar Sanki. Dalga geçerler sonra sınırsız özgürlüklerle. Özgürlükler de sınırlanınca hayata bulaşır uçsuz bucaksız isyan…
 
Aslında memleket içtenlikli bir toplumdur. Baskıcı totaliter rejim yerli işbirlikçileri büyük sermayeye maşadır. Uçar kaçar zaman, zamanın gerisi beyinsizliğin tahtına engeldir. Özgürlüğe de…
 
Bir kelebek koleksiyoncusu ile çalışamayacak kadar az yaşar kelebekler. Uçar kaçar, sarılır kendine kayboluşu tattıracak atışa, ateşe. İpek eleklerden ağa takılmaktan ise sonsuzluğu seçerler. Sonsuzlukta var olan toplam bilinç ise yok ediliştir. Sistemli ve sinsi kışkırtmalar da buluşun ve kayboluşun merkezini kuşatır. O kuşatılmışlık kelebek etkisi yaratır. Artık uçan kaçan kutulu, kurtulmalara kaynar zaman.
 
Öyle ki yerli irtibatlarını kurar merkezi dayatma. Kendi işbirlikçilerini yaratır ve kuşandırır. Gerçi resmi belgelere girmez ama durum Aynen budur. Elde zamanla ciddi zorlamalara ve horlanmalara varan olaylar kalır. Sadece elden olanlar. Buluşun ve kayboluşun merkezinde de daima din vardır. Din üzerinedir her şey.
 
Denize yelken açan kelimeleri ağırlamak da zordur. Her göç mevsimi uçar kaçar günler yaşanır. Göçmen kuşların en büyük kuşa dönüştüğü bir gerçek. Ve göçtüğü günlerde hayaller ile beslenir hayat. Bellek ebedi dünyaya göçmek üzerine kodlanmıştır. Çünkü zihnin kör kara labirentlerinde yağma veya madensel kalıntılar gizlenir. Dinsel kalpazanlıklar da saklanır. Arada bir kendine bir çıkış yolu bulanlardan uçan kaçanları da yakalar gizem. Ve etkiler. Ve de ilahi şarkılar eşliğinde kutsanmış melodilerle yok oluşun girdabı iyice derinleştirir.
 
Ancak hiçbir zaman güne taşınan ve güncellenmeyen değerlemeleri sorgulamak akla gelmez. Gelse bile günahtan sayılır. Yani din odaklı tüm tarihsel acılar ve acı olaylar, dönemin ağır şartları, gereksinimler ve amaçlar doğrultusunda hesaba katılarak değerlendirilmez atılan adımlar.
 
Bugüne sözde ışık tutan, rehber olarak görülenlerin dediği her şey gözü kapalı kabul edilir. Uçar kaçarlar görülmez. Ve sonuçta buluşun veya kayboluşun merkezine uçmak veya oradan kaçmak noktasında mertebeleşilir. Beleşçilik ise her yerde herkese yerleşir.
 
Durum din elden gidiyor feveranı ile başköşeye kurulma uyanıklığına dönüşür.  Uçukluk kaçıklık hikayesi. Uçan halıya binme bindirme hurafeleri. Darda kalma dinciliği. komple kanılan bunlardır.
 
Hepsi de uçarı kaçarı…

Hiç yorum yok: