URUMELİ GÖÇLERİ…
Urumeli göçleri tarihsel bir gerçektir. Unutulamaz, unutulmamalı. Unutturulmamalı…
Bu tarihi göçlerin nihai hedefinin İstanbul olduğu da bir gerçektir. Acıklı bir durumdur ama umudun adresidir İstanbul. Ancak İstanbul yetmez muhacirlere. Zaten devlet çıkmazdadır, acizdir. Savaşlar yitirmiş, bir yılda yığınla toprak kaybetmiştir. Sevkiyatı Muhacirin Komisyonu da çaresizdir. Göç yağmur gibidir. İskân ve iaşe baş edilemez bir sorundur.
Komisyon hamamlar, oteller, hanlar her yere el koyar, göçmen yerleştirir. Boş binalar, köşkler, medreseler, camiler, tekkeler, mescitler hepsinin kapıları göçmenlere açılır. Aileler yerleştirilir. Yine yetmez, İstanbul yetmez…
Göçmenlerden binlercesi yer bulamayanlar, bir yerde barındırılamayanlar günlerce meydanlarda, boş arazilerde, alanlarda, sokaklarda kalır. At arabaları, akrabaları, hayvanları, tümü bir arada gök kubbenin altında günlerce aç bilaç oradan oraya sürünürler. Binlerce, on binlerce kişilik muhacir kafileleri Sirkeci garından itibaren şehri kuşatmıştır. Öküzlerin çektiği kağnılar köprüden yukarılara Beyoğlu'na kadar uzanır. Yol iz kapanır. Limanlar dolup taşar.
Kışlalar da açılır göçmenlere, muhacirlere. Kışlalar da dolup taşar, kışlalar da yetmez. Yetmeyince Sur içindeki camiler ibadete kapanır hepsi Hilali Ahmer kayıtlarıyla sabit muhacirlere açılır. Sadece İstanbul sur içinde yüz otuz Cami göçer Tanrı misafirlerini ağırlar. Bu durum aylarca sürer. Sonrasında kış bastıracağından sur içinde boş arsalara, sur dışında ise muhtelif yerlere ahşap pavyonlar, tahta barakalar inşasına girişilir.
Devlet batmıştır, aşağıda yukarıda yol bitmiştir, Deniz tükenmiştir ama önce geçici iskan sonra daimi iskan için yoğun çaba üstün gayret sarf edilir. Öyle ki ahaliden makbuz mukabili yatak, yorgan, yiyecek, giyecek tedariki bağışı yoluna bile gidilir.
Urumeli'den göçler öyle yoğun bir göçtür ki tüm bu yardımsever tutuma karşın göçmenlerin çoğunluğu sefalet içinde hayata tutunurlar. Çekeni bilir. Evinin yarısını kullanmaktan vazgeçip onlarla paylaşanlar bilir. Ancak tarihi bilenler, anıları dinleyenler anlar. Dikkat çekmesi gereken bir durumdur, şimdi bile dikkat çekilmesi gereken durumdur. İnsani bir duruştur Urumeli'den göçler.
O göçlerden bugüne gerçekleşenler hep aynıdır. Göçlerin tümüne bakıldığında acayip benzeşirler. Yıllar geçse de hiç değişmezler. Muhacirler de aynıdır, muhteviyatta hep aynıdır.
Ve tarihe not düşülür; “Gördüğüm göçmen kafileleri otuz beş sene önceki göçmenlerin aynısı. Arabaları, atları, kıyafetleri, aheste yürüyüşleri, mandaları, yükleri, yüklerin üzerine attıkları, hep aynı. Onlar hiç değişmemişler. Öyle ki otuz beş sene uyuyup uyanan kalksa aynı göçün sürdüğüne şahit olur…”
Urumeli’den göçler böyle. Diğerleri de. On yıllardan sonra hep aynı ihmal, aynı ihtimal. İşte muhaceretin felsefesi. Maliyeti, maddiyatı da aynı. Can yakar türden ağır mı ağır.
Yani değişen hiçbir şey yok…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder