1 Haziran 2013 Cumartesi

ILIMLI İSLAMIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI…

ILIMLI İSLAMIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI…

Ülkedeki iktidar Ilımlı İslam anlayışıyla gittiği yere kadar gider. Gidemediği an önü kesildiği zaman, neye dönüşür ılıman iklimlilik süreç işlediğinde anlayacak bu millet. Kanlı mı kansız mı günlerinden bu güne devşirilmiş sahte dervişliğin hangi boyutudur yaşanan işte o zaman anlayacak. Kim bilir ne zaman bitecek bu yangın.

Bilinen o dur ki; dine ve dinlere saygılı, eşitlikten ödün vermez, kültürel ve insan haklarını ulusal kardeşlik, doğal yurttaşlık savunusunda bütünleştiren her kim olursa ılımlı veya ılımsız siyasete dini katık etmişlere asıl cepheyi işte onlar açabilir. Bellidir bu günden her şey aslında. Tanrı korkusunu tanrı sevgisinin yeneceğine inanmakla başlar insana ve hakka hizmet. Gerisi malı götürmek maksatlı atılan latifedir, mülk Allah’ındır götürülemez ama ziynet bu.

Merkez sağı, liberali, milliyetçisi, ümmetçisi, devletçisi, derin devletçisi asla içlerine sığdıramazlar halkın arada bir kıpraşan gerçek sola açılan tutumluluğunu. Tüm tutkuların ötesinde çıkar için sahiplenmedir aslında akşamdan sabaha değişen. Ilımlı islama, radikal milliyetçiliğe, kafatası ırkçılığa, cemaat ve cemiyetlerin kaplansı yüzüne, gizlendikçe güçlenen hoca efendi fetihçiliğine kadar bel bağlamışlığın da mutlaka günü gelir pusulası şaşar. İşte o vakit tarikatların gücüne kanmışlık her türlü sonuca gebe olur. Dört duvar pazarlıkların ipliği de pazara çıkınca, tüm olumsuzlukları bünyesinde bulundurmasına karşın mahirane saklayan, sermayenin hamiliğine soyunanlar iktidar gücünü de onca din ve dinci desteğine rağmen ancak bir yere bir haddeye kadar kullanabilirler.

İşte o gün geldiğinde masaya oturup, lüzumsuzluk hissi veren akitlere imzaların atılması da din adına, mezhep namına denilse de, hatta din adına olsa bile artık zamanla halkoyunda, tarih önünde hesap verilecek hükümleri çağrıştırır yalnızca. Öylesine bir yalnızlaşmadır ki o gün yaşanacak olan yanıldık yalvar yakarışları da kurtuluş meclisine sokmaz hükümranlığı hükümdarlık ile karıştıranları.

Bir başka deyişle, hüküm sürmek için etmediğini bırakmamak, gazlı, cazlı, sulu, kurumlu, bombalı ve hazlı saydırmalara, en olmaz ortaklıklara ışık ve ampul yakanlar çözülmesi güç sorunlar bırakacaktır arkalarında. Ve arka toplayanlarda savrulup, kavrulup gittiğinde ise ılımlı çılgınlıklar düz duvara toslayacaktır canlı yayınlarda. Böyledir işte kısa zamanın tarihsel oyunu. Bu oyun bir çılgınlık ise eğer, çılgınlık ise ayni şeyi üst üste yapıp doğru sonuç alabilmektir. Sonuç eksi-sıfır ise daima, topluma geniş halk yığınlarına ılımlı veya alımlı diye keskin din, dil, ırk, mezhep kıskacını dayatanlardan kurtaracak geziler güncellenir.  Birilerince adı taşkınlık olsa da insanı insan yapacak evrensel değerlere sahip çıkmak günden geceye uzar. Ve bu değerlerin savunulması ve yerleştirilmesi de gerçek dindarların şafak vakti toplu yürüyüşe geçmesiyle gerçekleşir.

Gerisi tüm nutku tutuk, benzi soluk nutuklar da dâhil olmak üzere son çırpınıştır, ılımlılığı kaybetme aşamasına geçişin de göbekten göstergesidir. Zaten farkı fark yaratır. Farkları da çağdaş dünyadan esinlenen dini katiyen politika kazanına atmayan, dinciliği siyasi çıkarlara katık etmeyenler yaratır. Bu farklı yanları ortaya çıkaran ise basiretsiz idarecilik ve evrensel düzeyde söylemlerin ve beklentilerin gelişmişliğidir. Sadece dinsel motifli söylem çeşnisi ve çerçilik meseleyi işte bu noktalara taşır. Usulsüz park sonrasında ise meseleyi haklı yerine oturtmak artık kimsenin haddi değildir. Ağızlarla kuş tutulsa, izinler uzun tutulsa da kargalar güler bu kılavuzluğa.

Ancak ortaya birden atılıveren sloganımsı söylemlerle, iyice değerlendirilmeden, özümsenmeden öylesine parlayan değişim olgunlaşması, taban kitleyi derin uykusundan uyandıran her değişim işareti fişeği her hedefi on ikiden vurur. Böyledir işte bahar masallarıyla uyutulup gerçekliğe uyanmak ve bir anda belirir kahramanları. Toplumsal istemlere yanıt verecek biçimde düzenliliği ve ideolojisi bulunmasa da bu toplumsal hareket ivmelenince en baba dine dayalı sistemler bile çökmeye mahkûmdur. Dört bir yanımızda çökertildiği gibi.

Hedef kitlenin eli kolu, gözü ayağı olmaktan uzaklaşan ılımlıdan ılımsıza devrilen ayrıca emanete ve mirasa  dini ihtimam göstermeyen paranın sesine, zenginliğin suyuna akanlar tutunacak bir dal bile bulamazlar meydanlar ansızın doluverince. Meydanlar boş bırakıldığından uygulanmaya alışılmış insan doğasına ters tüm şiddetli yaptırımlar gerilim meydanlara sığmayınca da şıp diye kesilir.

Ilıman mutedil din düzleminde yönetmek ve yönetilmek neoculuğun göz bebeği sayılırken, hal böyle zuhur edince çok yakın zamanda bir anı olarak kalır akıllarda. Zihni öyle veya böyle bulandıran din simsarları ise yüce yaratanla baş başa kalırlar zemin kayınca, hava civa, hüküm tarih olunca. Asıl hesaba çekilme vakti ise işte o an başlar.

Konuda komşuda, işte asrın ve asırların ideolojisi budur denilip kurulan ve yıkılan, son ayakta kalanlarının yıkılmasına çalışılan dinsel-mezhepsel sistemlerin bu ülkeye en keskin ve dayatmacı mantıkla pazarlanması artık sonlandırılmalıdır. Yoksa Şer güçlerce gönülden İstenen ve bu ülke üzerine oynanan- tezgahlanan bu oyunu görmek istemeyenlerin o gün geldiğinde saçılan, ekilen ve serpilen tohumların olgunlaşıp ham meyveye dönüştüğünde çok geç kalındığını anlamalarının kendilerine dahi hayrı dokunmayacaktır.

O gün giyilecek mahşer elbisesini dincisi dinsizi, sağcısı solcusu, komünisti faşisti, yanar döneri, yandan hünerlisi birlikte prova edeceklerinden hiç kimse kuşku duymamalıdırlar. O halde özverileri hiçbir kalıba sığmayan liderlerin, partilerin, kitlelerin ölçülü, ılımlı İslam hevesine kapılmaları çokuluslu sermaye zihniyetinin emrine girmelerini kolaylaştırır, kolaylık güce dayandığında ise tüm hassasiyetler değişir.

Dini imanı para sözüne denk düşen bu hengâmede bir uçtan diğer uca yönetime katılma serbestisi tırpanlandığından, ileri demokrasi yelpazesini daraltan bu erk canbazlığı son çare sırça köşklere sığınır. Ateşi yükselenleri serinletmek yerine kanlarını beynine sıçratan hakkınca yönetemeyiş üç paraya satılıp, gittiğinde ise o sırça köşkler de tuz buz olur.

Bu değmez sistemde birileri gibi çoluğuna çocuğuna iyi bir gelecek hediye edemeyecekler sistemsizce çoğaldığında ise apansız belirir o kara nokta. Ve yutmaya başlar vatanı, milleti. Öyle bir illet musallat olur ki topluma iç karartan noktalara sürükler ülkeyi.

Bizim meselemiz ise aslında kendi çapında bir dindar olarak işte o kara deliğe kayıtsız kalamadığımızdan, şartsız koşulsuz uzlaşmayı da içimize sindiremediğimizden mezhepsizleşmemizdir sadece.

Bu günah bize yeter ve bu din bize hiç de ağır gelmez, ya ılımlı İslam’ın dayanılmaz ağırlığını taşıyamayanlar, onlar zemzem suyu ile yıkanmışlıktan olsa gerek toptan günahsız mı?
 

Hiç yorum yok: