31 Mayıs 2013 Cuma

ATATÜRK, CUMHURİYET, DEMOKRASİ ÜÇGENİNE TAKILAN HATİPLER VE…

ATATÜRK, CUMHURİYET, DEMOKRASİ ÜÇGENİNE TAKILAN HATİPLER VE…

Ülkede tüm hatiplerCumhuriyet, Atatürk ve Demokrasi diyerek başlarlar söylevlerine. Bu söylev içeriği sağında ve solunda ile üç aşağı beş yukarı ayni seyreder. Ayniyle beyan bir devlet üçlemesidir bu…

Faşistinden şeriatçısına, komünistinden kapitalistine, sosyalistinden sosyal demokratına, Marksist’inden Maocusuna, ırkçısından ümmetçisine bu ülkede herkes yeri geldiğinde veya sıkıştıklarında sözümüz meclisten dışarı üçünü de severler. Veya sevmezler sevdiklerini söylerler. Yetmez demokrasi havarisi kesilirler, yetmez ileri demokrasi hayranlığı ile ayranları kabarır, yetmez Atatürk için ölürüm derler, yetmez cumhuriyetin cumbalı konaklarına kurulurlar.

Böyledir işte bu ülkede birkaç satırlık kürsü hâkimiyeti…

Solcular hem Kemalist hem de cumhuriyetçi olmak yüzünden, böyle bir zorunluluk varmış gibi kaybederler daima. Yeni demokrasi havarisi kesilenler bile Ata’ya şikâyet ederler bütün solcuları, kendileri gibi düşünmeyenleri. Mevcuda mevcudiyetten destekçi, alternatife melunluktan köstekçi köşe yazarları dahi köşeye sıkıştıklarında veya posaları çıkarılıp oyun dışı bırakıldıklarında Atatürk, demokrasi ve cumhuriyet üçlemesine, üçgenine övgüler dizerler sil baştan.

Atatürk dönemine her fırsatta saldıran neo bilmemneciler, tek parti faşizminden dem vuran izli-gizli faşistler kapılar Vahdettin ötesine açılınca gelmişine geçmişine övünmekten ve  dövünmekten bir çırpıda vazgeçerler. Kayda değer bulunmak, tanınmak, ilgilenilmek ve kısa süreliğine küpe indirmek için yapılan bu boşboğazlıklar bir yere kadar tutar. İnşallah, maşallah sonrası egemenlik kayıtsız şartsız milletindir düsturu ipe un ve bal serdiğinde sığınılacak liman desturlar arası yine devlet üçlemesidir.

Böyledir işte bu memleket ve memleketin hatip manzaraları…

Ülkede tüm hatipler başladıkları gibi asla bitiremezler. Ne halde olduklarına asla bakmaksızın, kürsüde, minberde, hutbede ve minderde halden anlamazca halleşmek için, yan çıkmak için an beklerler. Anılarla sabit, dikenli telleri ortadan kaldıracak denli tatlı sözler savrulur semaya ama sonuçta sermaye ne derse o olur, o biçim şekillenir hitaplar. Eşitlik, kardeşlik, özgürlük duygusu ağır basanlar sağcısı, solcusu, ırkçısı, ümmetçisi olmayan bir toplum düzenine özlemle hatiplikten vazgeçseler de ideoloji kurbanıdırlar bazı gözlerde. Demokrasi olmayınca memlekette herkesi kendisiyle eşit görme büyüklüğünü kaybedenler de değişmez asla bu art niyetlilik. Oysa kim olursa olsun kişileri küçük görmek dürtüsünün temeli en büyük korkaklıktır. Ve bu durumlarda ne hatipler, ne hutbeler ne nutuklar değişir âdemoğlu şaşar kalır bu işe.

Böyledir işte önce nutuklar sonra natıklar en sonra da memleket değişir…

Ve tüm hatipler halkçılık, ulusalcılık ve devletçilik demode olmuştur diye başlar söze ama sırtını dayarlar devlete. Bu üç ilke tarih olmadıkça bu yurda Demokrasi uğramaz, gelmez denir sık aralıklarla. Tarih yine bu ilkelilik üzerine yazılır. Atatürk halkçılığın yanına el yazısı ile demokrasi yazmıştır denilse de yarım ağız, aslında meselenin serbest fırka deneyimine bağlanması içindir bu kısa temas. Ve tüm yollar kapanır demokrasi adına. Ayıbı kaybı bir yana şafaktan şafağa süren bir operasyondur hitabetin gücünden faydalanmak.

Solun evrensel ilkelerine bağlı, demokratik sosyalizmi içselleştirmiş, içi dışı birler bile pasifist bir erdemlilikle bu nesepsiz hatiplerin hutbelerine arada sırada nasipsizce takılırlar. Sapla saman karışınca da sakla samanı gelir zamanını unuturlar. Unutkanlık kronikleşince de aynılaşır konuşmalar. Ayrılma vaktidir işte o an…

Oysa Denizlerden başlayan süreçtir ve onların savunmalarıdır referans. Ve hiçbir legaliteye aktif üye olmadan bir süre devam eder serüven. Pasif bir destekçi konumunda gel-gitler yaşanır, yaşanır ve hatiplik paçadan bulaşıverince bir daha iflah olunmaz. Velâkin o eski forumlardaki ajitasyonların tadını vermez hiçbir kürsü.

Böyledir işte memlekette özlü-sözlü hatipler sustuğunda katipler araya laf katar…

Yani vurdu mu ses getiren,  kürsü hakimiyete arşa dayanan, ama projeleri hayata geçirme noktasında tıkanan yelpaze solu tüm hatipler ile, sağdan sağdan gidip parsayı toplayan bütün hatiplere kadar ve arada kalıp yelpazelenenler de dâhil hepsi için gururlanılan tek noktadır yeri geldiğinde bu üçlemelere sığınmak ve afakanlar bastığında gelişigüzel saldırmak. Savunmak ise maalesef asla bu üçgenselliğe inanmayan, bu üçlemelerin dışında ideolojiye gönül vermişlere düşer.

Böyledir işte hatip, katip derken varılan noktanın takdim gayreti…

Bolşevikler ve Menşeviklerden bu yana en basmakalıp, en güdük ama en büyük kamplaşmadır bu gün ülkede yerleştirilmeye çalışılan. Bu kampların adı Atatürkçüler ve şeriatçılar soyadı ise memlekettir. Şimdilik hatipler söylevlerinde değinmeseler de açıktan açığa bütün mesele budur. Bu saflaşma kim ne söyler ise söylesin saf saf ülkeyi uçuruma sürükleyecektir.

İşte bu sürecin hatipliğine soyunanlar ile karşıtlığı giyinen hatipler bir an önce uyanmalıdır. Şeriata karşı Atatürk maskı takmak, Atatürk’e karşı şeriat cüppesi giymek soldan sağa, en sağdan en sola ülkenin tüm katmanlarına ve ağ tabakasına açıkça haksızlıktır, günahtır. Ilımlı dinsel yaklaşımlılığı diğer bir yazıda ele alacağız.

Dememiz odur ki; ülkedeki tüm hatipler, Atatürk, cumhuriyet ve demokrasi üçgenine laikliği de katıp, halkçılık, ulusalcılık ve devletçilik temelinde leyhte aleyhte lakırdıya devam ederler ise, simetrisi bozuk, geometrisi zayıf ve coğrafyası dalgalı bir ortama hizmet ederler ister istemez.

Böyledir işte, kürsüyle kavgalı nefis, itici konular bunlar deyip geçemez, hatiplik biter kâtiplik başlar.
 
 

Hiç yorum yok: