10 Mayıs 2013 Cuma

BARIŞ ADINA BİR ARZ TALEP DENGESİZLİĞİ…


BARIŞ ADINA BİR ARZ TALEP DENGESİZLİĞİ…

‘Ulusal bir politika ve program olmadan yerel ve etnik sorunları çözmek hayalciliktir’ diyor konunun uzmanları…
Bu genellemeden hareketle; mevcut saptamaların gelişen ve değişen koşullarla gerçekliğini yitirdiği değerlendirilmeden barış görüşüyoruz demekle de olmaz. Ayrıca alt yapı değişim projeleri hazırlanmadan barış istiyoruz, her ne pahasına olursa olsun barış demekle de barış gelmez. Toplum bilimciler eğer bu ülkeyi seviyorlarsa, artık yüreklice çıkıp, açıklamaları lazım tüm gerçekleri.
Yedi bölge dört iklim altmış küsur akil-linin her davet aldıklarında aklısıra dolaşmaları-dolaştırılmaları ve sergilenen tiyatral duygu yüklemeler yerine gerçekler anlatılmalı bu halka iki taraflı…
İç barışa ve iç güvenliğe yönelik sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yenilenme taslakları çizilmeden, ülkenin dört bir yanına yaygınlaşacak yeni hizmet ve güvenlik sistemi modeli biçimlendirmeden gelecek barışı daha çok bekler bu ülke halkı.
Ülkedeki tüm bölgesel sorunlara çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve eşitlik üzerine inşa edilmiş çözüm projeleri, sorunlara bölgesel çözüm paketleri hazırlanmadan, hazırlayıp açıklamadan barış dillendirmek iyi niyetten öteye geçmez.
Kürt sorununun artık salt bölgesel bir sorun olmaktan çıkarıldığı, ülke ve sınır ötesi bir sorun addedilen bir aşamaya taşındığı bu süreçte “toplumsal yenileniş-toplumsal kurtuluş” projesi olmaksızın silah bırak git mantığı ve kolaycılığı siyasi öngörüdeki handikaptır. Açılıp kapatılan, kapatılıp açılan açıltaylar sonucunda patlayan baştan gizli, açığa düşünce aleni istihbarat-ada-kamp görüş alışverişleri ile kamuoyu barışa endekslenemez.
Ülkede bu gün barış adına bir arz talep dengesizliği yaşanıyor. Bu dengesizlikte barış için izlenecek tüm hamleler mevcut kürt sorunu gereğince analiz edilmeden artık atılmamalı. Yoksa çözümde iyice geç kalınmışlığın baskısı ve dürtülerin heyecanı ile şekillendirilen her eylem ve fiil demokratik ayar sayılabilecek noktanın çok uzağına düşer.
Kimsenin demokratik çözüm önerilerine aldırmadan gidilmekte israrcı olunan bu yol ‘dil, din, mezhep, kültür, folklor, kimlik koruma, kimlik açıklama serbestîsi ve olanaklarının sağlanmasından’ çok farklı bir sondurağa taşıyabilir-götürebilir ülkeyi…
Kırsal yerleşme ve arsal yüzleşme planları yapılmadan, barınma ve kırsal konut üretimleri ciddi olarak ele alınmadan, yöre insanına yeni çalışma imkânları ve istihdam sağlayacak ortamlar yaratılmadan, olabilirliği muhtemel toplu yaşam çiftlikleri ve merkez köy projeleri hesaplanıp kitaplanmadan barış söylemek, barış zikretmek söylencelere hizmettir yalnızca.
Zaten on yıllarca yanlışlarda ısrarcılık terörü önlenemeyecek boyuta getirdi. Silahla mermiyle, topla tüfekle, sonuç alınamadığı ve alınamayacağı apaçık anlaşıldığı halde epey geç kalındı ve mesele bu noktaya geldi. Akilli barış sağlama yöntemi de ne kadar tutacak zaman gösterecek. Ancak yöntem yeniden yapılanma ve yapılandırma olmadıkça, barışı ve hoşgörüyü hâkim kılacak diğer hiçbir metot tutmaz. Ulusal bütünlüğü devam ettirecek ve ulusal bütünlüğe güveni artıracak, pekiştirecek inanç ve inançlılık da bölgeye artık zor yerleşir.
Çağdaş demokrasiye işlerlik kazandırmadan izlenen ve izlenecek bu barış getirme politik çabası terörün kaynağı olan ekonomik amiller ve olumsuzluklar giderilmeden başarılı bir sonuca varabilir mi, varılabilir mi belirsiz. Bu gerekliliği tartışmalı atılım ile terörün toplumsal gündemden düşeceğini beklemek, terörün ülke toprakları dışına çıkacağını ve orada yok olacağını sanmak boşa heveslenmedir.
Köküne kökenine inilmeden silah bırak sınır dışına çık, mantığı ile meseleyi çözmek, çözeriz, çözüyoruz demek ileride bu ülke insanının başına başka dertler açmaz inşallah.
Bu ülkeyi içten içe kaynatan müzmin mesele karşılıklı olarak ulusal birlik, kanbağı ve kültür temeline dayandırılıp, yurttaşlık bilinci ve reel siyasi bilince bağlanamadıkça med cezirler, akiller akilsizler, bırak çıklar, nameler mektuplar, ulaklık ve kuryelikler ülkeyi iç karartan noktaya sürüklerse ne olacak. Hesabını kim verecek, kim çekecek…    


Hiç yorum yok: