Usum usandı
Önsezilerim doğru çıktı.
Akla
aykırı belki ama varsa varsayarım
Ne
hayali sorumsuzluklara karşı durdum ben
Ne
dayanılmaz acıları alaysıladım
Ayartılası
ne varsa korkmadan
İsteri
tarih varsın baştan çıkarsın beni
Sevişmek
temmuz ayından kışa
Bitap
düşmek ardarda
Vuruşmak,
çarpışmak, kopmak bir daha
Ön
yargılarım gerçek oldu.
Memba
suyu kadar tatlı ve soğuk
Yalıtılmış
bir akıntıya açtım yüreğimi
Akla
aykırı belki gençleşmek gibi
Kim
kimin sıcağında donar ise artık
Ne
hayali gemiler yüzdürüp yaktım ben
Ne
anlaşılmaz dizeleri ayaladım.
Abartılası
ne varsa usanmadan.
Tohuma kaçmak
Filiz
dürtmesi toprak ağlamaklı
Giyinmiş
yeşil fistanı
Birleşiyor
güneşle.
Çiftleşiyor.
Cıvıl
cıvıl deniz yutuyor onları
Hepsi
bir örnek ayni tonda …
Tohum
serpintisi toprak anlamaklı
Gelinmiş
mor kaftanlı
Tekleşiyor
güneşle
Çiftleşiyor.
Işıl
ışıl deniz örtüyor üstlerini
Hepsi
ayni ton, bir örnek.
Dost kokuyor
Çitle
çevrili dost bağında
Koyu
bulutlara kadeh kaldırıyorum
Kuşanmışım
sıkıntılarımı
Demirbaşına
kayıtlı ağaçlarla ağaçkakanlar ve
Gergin
bekleyişler taçlandırmış askerliğinizi
Melez
somurtkanlıklar yerleşmiş çabuk inanışlara
Kuşatmış
dipteki hisarı maden işkillenmesi
Evlatlığa
kabul edilmişim dost bağında
Çitle
çevrili dost bağı yalanmış
Toprak
kuru gübre soluyor
Muşamba
örtülü masada rakı şişesi ve maden suyu
Boşaltmışım
sıkıntılarımı meze tabaklarına
Ruh ikizi
Bir
yudum kendini beğenmişlik var harcında
Yutarım
mırıldanarak.
Kalabalığa
don vurmuş, ayaz kapıda
Hava
taklitçi dalgınlıkta ve bıkkın
Perdeleri
çekili gönül penceremin
Dehşetle
gömülmüşüm sarhoşluğa
İkiye
bölünmüşüm gibi bir his var içimde
Saplanmış
aklımın kurmacasına ikiz hayatlar
Donakalmak
buna denir işte
Kolay
mı değiştirmek yazgının cilvesini.
Şirk yok
Şiirimi
ucundan teyelledim
Yıldızlı
bir gecede kamulaştırmışım harfleri
Evlenmişim
gelecekle bir dizede
Benimsediğimsin.
Döndürme,
geri çağırma, şaşırtma
Dolambaçlı
düşünceler korusundayım
Eşlik
edeceksen et gitsin gittiği yere kadar
Soru
sual sorma mesela
Şairim
acından gebermişim.
Bir
acıda sen katma ayranıma.
Sirk çok
Karmakarışığım
Kargaşa
doktrinleri kapatmış gözlerimi
İnat
bu ya kırmızıya boyarım gökyüzünü
Dirilmiş
suçları öperim yana yakıla
Yeşim
taşından parlak taşları
Rengi
kaçmış japon balığının inadına
Akvaryumuma
caz müziği dinletirim
Yağma
yok, kaç karış ki bu dünya.
Jarse kumaştan kefen
Soydum
jartiyerini
Çekinmezlikle
utanmadan
Eski
püskü bir odada pejmürde divanda
Tokluk
hissi yıpratıyor aklımı
Jarse
kumaştan gecelik altımda
Nemli
bir imreniyle sarıldım sonsuzluğa
Jüponun
çıkardım
Tövbe
etmek lazım en kısa sürede
Saydım
bu kaçıncısı.
Geç
boşalmışım paslı zincirlerimden
Çekincelerime
aldırmadan.
Şekilsiz şekerim
Palamut
gibi bir akşam tenhası
Silindir
şapkalı şekspir sahne terasında
Oyun,
dans araya iğneleyici parça
Hokkabazın
neşesi kaçtı
Jübilesi
unutulmuş palyaçonun da.
Oyuncak
kırıldı, kağıt yeminleri saklıyor
İskambil
destesi.
Salla
pati bir akşam temaşası
Kalender
yürekli şekispir sahne tozunda.
Toplu tabanca
Gözyaşlarım
aç gözlü
Sulu
sepkene aldırmadan gırtlağını yırtarcasına
Lazer
ışığı gibi keskin
Ve
dahi Latince yazılması zor kıvamda
Lavanta
kokuyor tenin
Kahverengi
lekeler oluşacak elimin üzerinde
Ve
dahi çıkarılması zor
Titreyecek
ayrıca
Ve
sen hala lavanta kokuyor olacaksın
Gözyaşlarım
acıkacak.
Toprak
doyuracak gözümü ahenkle.
Börtü böcek
Ateşböceği
likörü aklımı karıştıran
Dilbilimci
değilim ki ateşi sarayım.
Dağarcığım
yaralı bereli
Lirik
cetvellerle çizdim sınırımı zorla
Zamklanmışım
ufka
Müzede
müzisyen enstruman sergisi
Maziyi
yaralamışım nota nota
“
Yakaladıkça kaçar ateşböceği. “
Pipo
Çobanyıldızı’
nın kolu kopuk
Pipomun
içinde koskoca yeryüzü
Mum
dengesizliğinde hava loş
Kaymak
gibi bir bir mermer lahit parlıyor
Uzadıkça
uzadı pazartesi
Büyüteçte
kurt sürüleri aç bilaç
Burkuldu
yüreğim Venüs’ün mahremi yok
Orman
kanununa yol gösteriyor Çobanyıldızı
Aşka
vakit yok.
Pipomun
içinde koskoca feza
Keza
çakmağı çakıp yanaştırıyorum.
Dumanla
savruluyor aklım tütün kokarak.
Makastar
Demiryolcu
makası değiştir
Maket
evler yakınına dönder katarı
Ana
caddelerin uzağına
Manolyalar
diyarına
Varoşları
çiğnesin mavi makyajlı büyü
Atlet
pijama piknikçileri göreyim
Maymun
maskaralıklarını, çomarı, pisiyi
Ekseriyetle
bu yol beğenilmez deme
Boşver
büyük harfle konuşan bilmişleri
Demiryolcu
demiryolu makasını değiştir
Sakat
anılar yakınına sür treni
Anı
cehennemin tuzağına
Yanılışlar
diyarına.
Kredi garantisi
Meme
başı kadar hassasım şuan
Memeli
bir hayvan
Yastıklarda
peron kokusu
Çok
yoksulluk çektim inan
Annem
de
Varsıla
yolculuğum uzadı da uzadı
Uzadı
ki sorma.
Mektep coşkusu
Mandalin
bahçesinde mandolin çalan kız
Konstromatisin
sarışın yavrusu
Hangi
sahil kasabasında
Hangi
mankenin kucağındasın şimdi.
Hangi
mekanda …
Hasretim
denizlerden büyük.
Manidar
Yaz
manifestosu mangal yürekli
Usül,
biçim, tarz gözetmeden
Yaz
manyakça
Manikürcü
kız uysallığında
Açığa
vur çatı odasındaki illeti
Kaz
tünelleri tırnaklarınla
Kare.
Yağmur kaçağı
Kaputuma
yağmur damlaları layık
Çantamda
mavi bir kayık
El
yazması bir deniz
Üstüne
ikimiz.
Biz.
Pasifik
dalgalarının üstünde yolcuyuz
Kaçak,
biletsiz,
Palavra.
Beyaz çarşaf
Makinist
sür maskotu gözden kaybetmeden
Nehir
yatağı kupkuru
Marmelat
kıvamında raylarda
Homurtular
konuk kamarama bu gece
Somurtuk
bir ay doğuyor göğe
Seyir
defteri bomboş
Makinist
yaz maskaralıkları gözden kaçırmadan
Büyü
bozulsun
Al
birini vur ötekine istasyonları
Bayraksız
gemiler senden önce varmasın menzile
Ziyaretçi
saatine yetişsin anılarım
Tam
isabet gözünün ferinden, alınterine
Kışla
yolunu geç sirenlerle
Şiir
budalası nöbetçiler ayılsın
Yanılma
payı nişangahtaki karavana deliği olsun
Aylak
filikaları eğlemesin forsalar delice
Makinist
çek freni madrabazlıklar dökülsün
Piramidin
gözü çıksın firavun mezarında
Kışkışla
lokomotifi dölyatağı ıpıslak
Makinist
tak maskeni gözler görmeden.
Ultima şans
Nah
işte
Mekik
böyle çekilir
Kazanmamı
istemiyor kör evren
Yıllarımı
gömmüş sonsuzluğa
Vah
işte
Ah
çekiyor gözüme gözüme anılar
“
Kekliği düz ovada avlarlar. “ türküsü derinden
Hep
benzer çelişki, hep ibrikli manzara
İçime
dökülür bütün ırmaklar
Benim
deniz olmam lazım.
Hah
işte
Bulaşıcı
hastalık gibi sinsice yaklaşıyor tsunami
Dalgış
yüreği dayanmaz bu basınca, patlar
Usum
sakatlandı, bahtım usandı, kusurluyum
Tohuma
kaçmadan kurtuldum şükür
Böyle
işte.
Mortu çekmek
Uzay
gemisi kayıp
Terliyor
umularım hortlak görmüş gibi
Engerek
yılanı tirkecek dişlemiş gözümü
Meçhule
bir yabancı sahip.
Uzayın
derinliklerinde bir yıldız ayıplı
Dost
kokuyor karadelik
Ruh
ikizim ağlıyor kayıp gezegende
Şirk
yok.
Uzay
gemisi kayıp gidiyor sessizce
Sirk
çok.
Jarse
kumaştan kefenlere gelesice samanyolu
Eşgüdüm
toplantısında şeytanlaymışsın sıkı fıkı
Geriliyor
umutlarım hortlak görmüş gibi
Galaksi
pek mahçup.
At cambazı
Rüyaların
dili olsa da anlatsa…
Kişneyince
uykusuzlukj
Nankör
gecede
Düzelemedim.
Hayatım
savaş alanı değil elbette ki
Ordular
kırdıran, yardıran
Kaybettirip
kazandıran kumandan da.
Ama
ben bir savaşçıyım ezelden
Nerde
benim kişneyen uykusuzluk atım
Gece
yeleli.
Bulamadım.
Şekilsiz
şekerler yedim hatırlıyorum
Horozlusu
gibi örneğin, elmalısı
Toplu
tabancalarla su fışkırttım kızlara
Börtü
böcek topladım topraktan
Pipoma
koyup içtim sonra
Makastar
doğramış rüyalarımı ne yazık ki
Garantisiz
krediler çekmişim yaşamdan
Mektep
coşkusunu atlamışım hepten
Ve
mektup yazmayı unutmuşum çoktan
Manidar
bakışlara harcanacak yıllar elimde
Yağmurdan
kaçarken doluya tutuldum ve
Düzelemedim
Nankör
gecede
Kişneyince
uykusuzluk.
Sinyal lambası
Nötron
bombası gibi düştün aklıma
Havadis
bu ya,
Nilüfer
bahçesi göl ağlamaklı
Düğün
yarıda kaldı.
Düğümlenmişsin
boğazıma bi kez ya…
Çiseler
yalıyor tepeleri
Hidrojen
bombası gibi erittin aklımı
Paradis
bu ya
Ihlamur
nefesli melekler ağlamaklı
Ömür
yarıda bitti.
Lehimlenmişsin
kanıma bi kez ya…
Çileler
ayalıyorum tepelerden
Ansızın delirme
Nüans
soyadımda gizli
Adım
değnek gibi
Er
merkezli
Eş
zamanlı duygular mezarlığındayım
Kum
saatinin kumu sen.
Ben
kuru toprak.
Seans
seans soy ağacıma tırmandım.
Ellerimde
ıhlamur( kokusu ) esansı.
Adam
olmak gibi
Erdemli.
Trans
sol yanımda gizli,
Adımlarım
inmeli
Her
merkezli.
Vur patlasın
Bir
hayli zaman oldu görmeyeli
Çömlekçi
çarşısını
Şişman
sürahiler, beli inceleri
Eğik
burunlu gül koklayacak vazoları
Yanakları
al al güveçleri
Öyle
karışık ve silik ki mazi
Çömlek
patladı…
Her
akşam güveç ve bir bardak rakı
Bir
hayli zaman oldu içmeyeli
Maden
çöktü.
Susman
lazım şimdi beyim
Bu
kahrolası dünya bitirdi nicelerini
Yanakları
al al güzelleri
Öylesi
yakışır etme şu nazı
Çarşı
Pazar göçtü.
Çal oynasın
Müstehcen
fıkralar zihnimi meşgul ediyor
Rasathanedeki
özellikle
Ne
kadar itiraz, engel koysam da çaresizim
Cemaati
hop diye oturtup kaldıracak kıvamda.
Ortaklaşa
hakaret kahkaha vesilesi şimdi
Fırsat
bu ya tesadüfenmişçesine anlatmak lazım
Okyanus
ortasında dürbünlü afetinki sini
Kaşla
göz arası bi çırpıda.
Anlaşılsın
ki sır fıkrayı anlatmaya bağlı
Kesat
hanedekilere özellikle…
Ağustos
böceği şakıyor karıncalara
Ve
kaplumbağa kibirli yavşanı geçti.
Geleceksen
fıkralar eşliğinde gel.
Su kayağı
Su
birikintileriyle şakalaşıyorum
Hapislik
zor iş
Etraflarından
dolaşıyorum
Nişanlayıp
pöt üslerine
Pabucumun
tabanı delik
Zapt
ediyorlar bacaklarımı
Günün
birinde anımsanacak bir meşguliyet
İç
çekişlerime güceniyorum, başkaya asla
Resmi
bir ayindeyim metazori
Benzi
atmış subayları deliyorum bakışlarımla
Delirmiş
bu adam diyesiler
Aynada
akseden yüzüm pek akıllı oysa
Pek
uyanık geliyor, samimiyetime inanın
Su
birikintilerini olimpik havuz belliyorum
Kiremit
örtülü binayı hakem kulesi
Yüzdürüyorum
subayları, yarıştırıyorum kıyasıya
Beyaz
gemiyle yarışmak zor zenaat
Adaş
sokaktaki adam olmak var şimdi
Sözünün
eri adam veya deniz veya okyanus
Bulanık
su birikintisi değil asla
Senatodan
kanun geciktiği için bu cefa
Niye
kıydınız lan taze fidanlara.
Dansın saltanatı
Donuk
bakışlı dansöz
Körü
körüne şehirli, kentlisi, köylüsü tutsak sana
Göbek
çukurunda temerküz kampı
Göz
kamaştırıcı kostümün, sen yarıçıplak
Buyruk
sıradanlaşmış bedeninde Allah esirgesin
Orgun
sesi kısılmış, darbukatör çılgınca, klarnet of ki of
Doğulu
bir yönelim seksen doksan yüz
Şimdi
orada saat kaç
Pirinç
tarlaları öksüzüyüm ben anlamam
Donuk
bakışlı orkide
Yoksa
kasabalısı, kentlisi, köylüsü topu aç bilaç
Göbek
çukurunda mı yine.
Ne
zaman sabun odasına göndereceksin baldırıçıplakları
Taş
fincanlara dökülür aşkın taşhanlarda
Kahveyi
sade içerdim hatırlarsan.
Duvarın gözü kör
Duvar
saati tiksintiyle devirdi dakikaları
Eziyeti
yıllardır bitmediğinden
Ortopedik
özürlü gibi yelkovanı
Akrebe
bağlı kemikten
Arpacık
kuşu da ötmüyor bir yıldır
Dingili
cezalandırmış kıskançlıktan
Tımarhane
duvarında duvar saati
Konukları
Ortodoks sallantılı, at bakışlı
Ateş
çemberinde akrep
Önce
kendini zehirledi arpacık kuşu hür artık
Ya
saatlerce duvar saatine bakan
Hürriyeti
yıllardır elinde bilmediğinden
Eziyeti
çekmekten bıkmadı
Direkt
aşk budur işte.
Şifoniyer
Yolcu
vapuru sükunetle otluyor denizde
Ozonda
yırtık üstüne yırtık
Çelik
bacaklı rehine yorgun argın
Çilek
tarlası zehirlenmiş, bal arıları dargın
Yolcular
oval terasta oturuyorlar
Oksitlenmiş
kanepeler arkalıklı
Kartal
bakışlı kaptan kamarasında huzurlu
Palavracı
satıcılar memnun satıştan
El
ayasını okuyan çingeneler fingirdek
Yolcu
vapuru kuştüyü deniz yatağında uyuyor
Ufuk
çizgisinde bir hatip
Çevik
bacaklarının üstünde bir o yana bir bu yana zıplıyor
İlkin
afacan bir oğlan gördü maymunu
Aval
bakışlı yolcular en son seans da
Denizin
bereketidir yaz aşkları
Azanın
da yastık üstüne felaketi hazır
Çevik
manevralı vapur ağlıyor ölüdenizde.
Özlem bahçesi
Çarpıntısı
tuttu çınarların
Gökten
zembille boşandı gece
Kılıç
gibi çöktü
Pankartlarda
özlemin adı palmiye gölgesi
Meraklı
gözlerin seçtiği güzel çarpı çurpuk
Güzel
ama çarpık bacaklıydı orman
Çıra
gibi yandı.
Menekşeler
ağlıyor bahçe bahçe
Kaşıntısı
tuttu çenebazların
Gökten
zembille boşandı kelimeler
Bıçak
gibi keskin.
Kristal küllük
Cennet
sığırcıkları savuştular diye
Pabuç
dilli sırıklar papyon kuşanmışlar ve
Harabelere
tünemişler
Felçli
bir papağan söyleyesi oldu gerçeği
Kutsal
kitaplardan paragraflar okuyarak
Siper
etmişler gözlerini, ellerini görmediler
Parsel
parsel paralandılar ama inanmadılar
Yarım
akıllı sünepeler kılıç kuşanmışlar ve
Harabelere
tünemişler
Sarkaç
dilini değdirdi, alev gibiydi dili
Çiçekler
soluverdi önce
Sonra
kutsal kitaplar ateş topuna dönüştü.
Pabuç
dilli sırıklar kömür torbası.
Bebek karyolası
Algılarım
duvara çarptı
Parşömenler
delindi kusursuzca
Taç
yaprağın üzerine zulüm damladı
Kişiye
özel bir partiydi.
Tanker,
mazot tankeri geçti üzerimden
Kuyruklu
piyanolar ağlarken piramitlerde
Anılarım
duvara çarptı.
Dalgınlık
anıma denk geldi
Alganlara
boyayıverdim çatlak duvarı.
Bodrum da isyan
Bodur
bir duman yankıladı içimde
Bodrum
bir huni
Hurileri
biber gazı
Pistlere
damladı bıldırcın sağnağı
Pusuda
bir taş plak dönmeye başladı
Keçileşmiş
patikalar denizin karnını okşarken
Kuduruk
bir ateş dağladı içimi
Bodrum
bir humma
Hurileri
biber kazıklı hülya
Surlara
damladı bıldırcın sağnağı
Budur
işte en yaman çelişki
Kaç
pare top atışından sonra taş mezarız.
Kazıklı
Voyvoda’ nın şatosu sahte
Çekin uşaklar çekin
Nöbetçi
ağlar yardı denizin sırtını
Kıvrımlarında
doluluk, bereket
Ayıklamak
acıyarak irili ufaklı
Sazanları.
Diş
doldurmazlarını mavişin koynuna salarak
Yüzmelerini
seyret kaptan
Toprağı
süren pulluklar gibi pullu pullu
Tövbe
kapısıdır bu kapı tövbe et durma
Kurşuni
göğe savur kavak yellerini
Zatürreli
öksürüğünü savurarak denize
Nöbetçi
ağlara çarptı köprüler
Ziynet
eşyası gibi dağıldı, topla, durma
Sızanları.
Düş
doldurmazları sarhoşluğun koluna takarak
Yazılmalarını
seyret kaptan.
Kavgalar
devriyesi ölü kargaları toplarken.
Rastgele,
heyamola çekin ipleri uşak
Karadenizde
gemilerim battı.
Obez istekliliği
İştahımı
açtı şiirler ve
Polenleri
kutba çağrılı karanfilleri
Gözeneklerime
taşınmış mevsimlik işçileri
Porselen
yüzlü kiracıların tasasını
Güvercinlerin
asık suratını hiç unutmayacağım
Somurtkanlığım
yeşil çuhayı yırtacak bir aralık
Şiirler
iştahımı açtı ve
Palandöken
kitaba sığmadığında karlı zirvesini
Bal
kovanına çomak sokan sığırtmaçları
Pasaklı
tombul tazelerin kasesini
Bülbüllerin
kısa serenatını hiç unutmayacağım
Doğurganlığım
mavi atlası delecek bir aralık
Açtı
iştahımı şiirler yine.
Nalıncı keseri kör
Nalbant
çivisi gibi bir patika
Keklikler
sendeliyor
Nalı
çıkmış tufan deryayı çifteliyor
Hayal
gücümü yamaçlardan yuvarladım
Bütün
dünyayı gezip dolaşmak isterken
Ganimetim
eşikteki tozu yutmakmış
Çapaladıkça
göğün çivit rengini
Altından
fışkıran en bereketli doz.
Tozu
dumana katmış doru at, dosdoğru
Kobalt
mavisi göğe dörtnala
Replikler
afallıyor.
Aklı
çıkmış tiran dünyayı titretiyor
Hayal
bombamı denizlere salladım.
Bütün
dünyaya kızıp dalaşmak isterken
Sermayem
hoşgörüdeki tuzu yalamakmış.
Partal kilim
Kürek
kemiğimi özledim
Kaburgamı…
Akıntı
yönüne yüzen bir dalı, o
Kuru
dal parçasıyım.
Güneş
uyanırken dağlarda şiir yazıyorum
Başlıyor
kırmızı sepken
Kaburgamı
Kürek
kemiğimi özledim…
Kaburgam
kırıldığında seni.
Akıntıya
kapılıp yiten bin dallımı, o
Kuru
döl parçasıyım.
Güneş
kestirirken bağlarda şiir düzüyorum
Kucağımda
bir melek uyandım.
Kanatlarını
Kürek
kemiğini öptüm.
Ölüm raporu
Prostat
sıkacak canımı ilerde biliyorum
Mezun
olduktan kelli erkeklikten
Telaffuzu
zor ama gerçek
Çok
gençsin be güzelim
Protez
dişli bu adamı belki arzulamayacaksın da
Menşei
denizden gelen bir esintiye sarılıp
Yakamozları
toplayacaksın bir bir
Her
şey geçici be yavrum
Pudralara
yatırdığın ebe büyüyecek elbet
Ona
anlatacaksın nabız atışlarımın içtenliğini
Denizin
kokusunu son kez çekeceğim içime
Yankesici
can kesesini kaptığında
Yaya
geçeceğim sıratı biliyorum
Öpmek
isterim son kez gözbebeğinden
Mahpusluk
buraya kadarmış diyerek
Elveda
yok aramızda bilesin
Yaz
okulu bitti be çocuğum.
Kaç sularında bekleyim
Kaç
suça karıştım saymadım
Uydusu
söğüt dalına takılmış aklımla,
Simsar
değilim kutsal yer pazarlayan
Bitkin
meydan okumalarım sedef kakmalı
Senfoni
orkestrası lezzetinde bir tat, haz
Kaç
kilo verdim diyetsiz tartmadım
Yanmışım
ben bu, bu hazla
Kullan
kullan at kelimeleri hızla
Uyurgezer
kelimelerden bıktım be güzelim
Saç
saça dalaştım, barıştım, alıştım.
Kısık ateş
Boğucu
sıcaklar uzaktan göründü
Zıngırdatacak
denizi
Paçavralara
saracak geceyi
Tanrıça
gibi çıplak
Gündelikçi
gibi giyimli
Ahududu
şerbetine susatacak evreni
Delilik
bu ya yapış yapış seviştirecek
Kurtuluş
başka bahara kaldı.
Yün
fanilalarımı özleyeceğim eminim.
Deli
gömleğimi, gazyağı hunimi
Dağlayıcı
nar uzaktan göründü
Kızartacak
denizi
Saçaklara
sığınacak güneş
Toprak
çatlak çatlak
Kirli rozet
Ada
vapuru açıldı acemice
Bravo
kaptan usta nidaları, yaşa varol
Demin
söyledim dedi bir kocakarı
İnsafın
kurusun batacak bu vapur, batıracak rezil
Kurumlu
bir edayla kanepeye kuruldu.
Turkuaz
huzurla vücudumu okşuyor banane hayhuydan
Batarsa
batsın korkuyorsam adam değilim
Martılarla
paylaşıyorum simidimin susamlarını
Çaycıda
birazdan damlar kıvırtarak
Hanım
teyze hani batacaktı basbayağı yüzüyor işte fakir
Bir
lise kaçağı kafilesi kocakarıya usturuplu
Benim
gemilerim karadenizde batmış kime ne
Vız
geliyor cayırtılar bana, banane ya.
Ada
vapuru rozet gibi yakamda
Ve
ada yazılmak dönemi artık içim yanıyor.
Halkalı cennet
Aksıra
tıksıra ilerledi gece banliyösü
Koltukları
yırtık pırtık sustalı yarası
Demode
memode hizmettir işte
Kurye
torbaları taşıyan cinsten
Önümde
gidiyor keyfini sürmem için yıldızlar
O
karanlık geceye inat pasparlak ay
Güneş
doğdu ve tüm kara gölgeler öldü
Her
cakaları bunu söyleyen biri çıksın die sanki
Öksüre
hapşıra ilerliyor gece banliyösü
Yanılgıların
dili ortak.
Açık bono
Kapı
açarı elimde anakentin
Anlayan
anlar derdimi
Doğranmış
yollarda devinim sıra dışı
Gerçek
hangi mercekten baktığıma bağlı
Güneş
cam rengi parça parça
Aslı,
cam renkli güneş mat
Rüyalarımı
sormayın bana anlatamam
Kapı
açarı elimde hayatın
Çift
kanatlı meşe kapının antik anahtarı elimde
Kızımın
ayak başparmağı kapıya sıkıştı
Anlayan
anlar acımı.
Asfaltlanmış
patikalarda değişim sancısı
Gerçek
hangi memleketten baktığıma bağlı.
Çıplak vitrin
Kaç
doğumluyum, unutursam birgün
İnsanlık
namına hatırlat
Kuzguncuğum,
Kuzu
kuzu inanırım yarınlara
Çünkü
ağır geliyor abu hayat
Kaç
yaşındayım unutursam birgün
İnsanlık
adına anımsat
Suskuncuğum
Bazı
bazı inanırım yalanlara
Çünkü
ağır geliyor avu hayat.
Kaç
yaşımdayım unutacağım birgün
İnsanlık
adına hatırlat
Suskun
kuzguncuğum.
Yaprak kımıldamıyor bugün
Ense
traşımı göstermeden giderim
Yüksünmeden,
yerinmeden, yel gibi
Zahmet
etmeyin ağalar beyler
Ben
yolu bulurum, sizden önce de vardım.
Sonrasında
da olacağım helalinden.
Yaltaklanmadan,
yakarmadan, er gibi
Gönülden
dileğim saati vakti geldiğinde
Ense
traşınızı göstermeden gidesiniz
Yükünü
tutmuşlar öncelikli sonrası sıradan
Şimdi
kalkıyor şimdi oriant ekspres.
And içtim ölmeyeceğim
Önümde
antetli bir kağıt
Anlatılmazlar
aklımda satır satır
Dolmakalemim
küçük bir kız
Manasız
bakışlarla süzüyor ellerimi
Boynumdan
ısırıp zehirleyen paralar istemiyorum
Kanımı
emenler iflah olmaz canım, canım
Diye
başlıyorum o an.
Önümde
antetli bir beyaz kağıt
Netmeli
bilmiyorum, yazmalı
Patlayıcı
dolu bir araç gibi patlamadan.
Remi dalgası
İskambil
kağıtlarında ikamet eden güzel
Papazı
buldun mu?
Papaz
seni.
Damlar
açıldı dört bi yandan
Rua
yer yarıldı içine girdi sanki
Dua
da edilmezki merete
Durduk
yerde başıma iş aldım.
Papaz
gidisi seni
Papazı
gördün mü?
İskamlbil
kağıdında ikamet eden güzel
Mimlemişim
duygusuzluğa
Mortu
çekmek üzereyim.
İstanbul
sahillerinde yürümeden güzel güzel.
Sıfır noktası
Arap
alfabesini bilmem
Çocukluğumda
kur’an okumuşluğum var
Sayfaları
çoğunlukla atlayarak
İki
hatmi şerifim.
Lakırdı
bu ya sevabtır.
Selam
semavi dinler, aleykümselam
Dünüm
kadar yarınım kaldı mı acaba
Olsun
azap çekmesini iyi bilirim.
At
cambazları çölünde yayan.
Bedevi
çayından çorbasından içmişliğim var
Zemzeme
kıbleli selam.
Arap
insanını sevmem
Lakırdı
bu ya çağrıcı da.
Selam
sevimll insanlar aleykümselam
Bugünüm
kadar yarınım kaldı mı acaba.
Bal arım balerinim
Fındıkkıran
istisna
Sertifikamda
bale sever kaydı düşülmüş
Kırgınlığımın
izleri çok eskiye uzar
Basm
adüğmeye çocuğum basma
Geriye
sarması uzun sürer
Fındığa
ve kaleye yolculuğumla başlar hikaye
Otobüsün
camları buz tutmuş
Kalorifer
ağrızalı yanmaz
Şubat
sonları sanki, kara ayaz
Anamın
babası çoktan defnedilmiş
İstim
üzerinde Bolu dağı
Köroğlu
en zirvede nöbet tutar
Basma
bam telime çocuğum basma
İleriye
sarması uzun sürer
Açıkhava
tiyatrosunda bekçilere konser
Sinyal
lambası ve davudi ses
Fındıkkıran
başlıyor.
Absürd abartı
İşkembeden
sallamak denir
Tüfekler
patladığında kaçacak delik aramaya
Üfle
bakalım nefesin yettiğince üfle
Yüzgeçleri
tıkalı balık misali nefeslen
İlle
de istiridye kabuğundaki güzel beklenir
Yaşamak
tek hücreli terliksi misali
Aşk
olsun bu yaşamaya yaşamak mı denir.
Neyzen
Tevfik canlanıverse ölümü ister
İzmir
fırçasıyla fırçalar yalanlarınızı
Ansızın
delireceğim, çıldıracağım korkarım ve
İşkembenize
sallayacağım demir okları
Toplar
patladığında mert dayanacak okkayla
Namerte
kaçacak delik yok…
Süflen
bakalım nefesin yettiğince süfle
Yutakları
dolu tavuk misali debelen
İlle
de yaşamak ise tek hücreli erkek misali
Aşk
olsun bu erkekliğe erkeklik mi denir
Namık
Kemal canlanıverse sizi silistreye sürer.
Bizans entrikaları
Arka
çıkmasanız da kırılmam
Linç
etmeyin yeter arkamdan
Manga
manga ateş menzilindeyiz hepimiz
Seyrelmiş
dostluklara selam
Bugün
ben düşerim yarın sen
Düşkünler
dünyasına sanki kazık çakmışız
Televizyon
vur patlasın çal oynasın
Sanki
binlerce bölümlük Brezilya dizisiyiz
Bir
seyahat bombası düştü ocağıma
Arkada
meraklı kalabalık.
Kızımın kızı
Francala
ekmeğini kaç yaşımda gördüm acaba
Adı
niye böyledira bilmeden ne zaman yedim
Ecevit
ekmeğinden sonra sanki
Tüp
kuyruklarında az beklemedim
Ya
o sanayağı illeti
Şam
tatlısı satardı Arnavut amca, fıstıklı
Kıymalı
börek, su muhallebisi, lokma
Ah
çocukluğum ah.
Dun
gibi her şey ne çabuk geçti
Şimdi
bir kızım olacak
Francalayı
kaç yaşında yiyecek acaba
Frenk
ellerinde mi doğacak yoksa
Dileğim
Fransız kalmasın babasının geçmişine
Üçgenin
bir ucunda su kayağı Denizim
Adını
ben üfleyeceğim kulağına Ezan’ la
Filanca
adamın Kara Deniz’ i desinler sana.
Yonca yol boyunca
Arpacık
kumrusu gibi düşünüyorum
Galiba
zenciyim senin olan beyaza
Lüleci
çamuruna biçim verirken hayat
Ukalaca
dışlardım pipoları ve pos bıyıkları
Üstadım
sende gördüm ilk huzuru
Etrafım
mutsuz kadınlar yığını, kaynadıkça
İkilenince
birlendim sonra üç
Dansın
saltanatı öptü kıyametimi
Uç
uğurböceğim uç, annem terlik pabuç alacak sana.
Kabak tadı
Gam
bastı yine
Kancıklık
etmek yok zaman efendisi
Som
altından yüreğin olsa da
Ütüleme
beynimi.
Dam
çöktü yine.
Yel
akıllı yeni yetmeler
Duvarın
gözleri kör mü, boyamayın gönlünü
Gülü
sevmek artık yasak bana
Cam,
içimdeki cam kırıldı.
Camdan
kalp.
Yaprak saklar güneşi
Aşikare
bir aşk yaşamışlığım yok
Atadan
terbiyeliyiz
Gayri
meşru çocuklarım olsun isterdim yine de
Karakteri
bana benzeyen
Eli,
yüzü, çehresi
Ağırdan
aldık galiba biraz
Pandomimci
misali
Şifoniyerde
iki parça yırtık pırtık anı
Aşikare
bir aşk aramışlığımız yok.
Yaradılıştan
böyleyiz.
Pamuk
şekeri gibi adamdım.
Kaşık düşmanı
Kasığım
şah mat
Şilteler
at altıma, beton buz
Puflara
yaslat sırtımın kamburunu
Ve
elinin kokusunu bulaştır saçlarıma
Şahbaz
kız.
Anonim
inanış beyaz çarşafa güneş ister
Özlem
bahçesine kırmızı gül
Altın
sarısı lezzette.
Elleri ayışığı
Ayçiçeği
tarlasına güneş vurdu
Gazoz
ağaçlarında zebra desenleri hakim
Gündöndü
erkenden
Yar
dönmedi.
Mısır
püskülü saçlarına güneş battı
Kalmadı
be gülüm sabır
Ultima
şanslar kısırıyım ben fakir
Kristal
küllükteki kül
Nar
sönmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder