HASRET DENİZİ
Deniz
koptu geliyor !
Gökyüzü
şahit
Paha
biçilmez sevinçlere ne kaldı.
Canım
içeri saklarım hatıranı
Ve
kulaksız taş duvarları
O
çılgın deniz tablosunu
Ortasında
yalpalayan mavi gözlü gemiyi
Beyaz
yelkenlerinde umut
Gökyüzü
şahit
Uğruna
ölünür umudu.
Genzimi
yakıyor her gurbet türküsü
Canımdan
bezmişim sayıklarım derin uykularda
Ve
kavuşmasız yaş dudakları
Çılgınca
öpmek arzusu
Deniz
kokuyordu, nane, buram buram ıtır
Karadeniz
mavi gözlü gemiyi yuttu
Beyaz
yelkenliyi artık unut
Gökyüzü
şahit
Uğruna
ölünürse unutulmaz
İçmek
isterim anasonlu, mentollü
Daha
çekilmez üzünçlere elveda anı
Canımdan
içeri saklarım hatıranı
Ve
duyarsız beton duvarları
O
yılgın deniz tablosunu
Ortasında
saklanan beyaz yelkenli gemiyi
Mavi
gözlerinde hasret
Gökyüzü
şahit
Kapkara
denizi içer, içer, içer …
Palavra
Palavralar
atılır pembe mor
Her
lisanda
Kimbilir
hangi aksan karışık o seslere
Sürekli
kaynar cadı kazanı dünya
Denizin
öte yakasında portakal kokusu
Palavralar
sıkılır pembe mor
Her
nedense
Kokulur
hangi akıllı anlayacaksa gizemi
Yanık
tenli bir gölge vurur da damgasını
Rengarenk
yalanların üstüne kırbaç gibi
Neyle
ölçersen ölç artık yalanları
Kaç
karış, kaç kulaç, kaç arşın arşa doğru
İyi
pazarlık yapma anıdır korlaşan sahne
Arta
kalan açlıktır yüreklerde
Dünyanın
tüm atıklarından beslenmiş ama aç
Kızılca
kıyamet kopsun varsın artık
Her
lisanda
Kimbilir
hangi insan barışır insanca
Günahları
hafifleten günbatımı uğultularıyla
Palavralar
canlanır pembe mor
Yürekleri
kor
Soyu
hangi kadına dayanır bilinmez
İşte
kanıtı denizin öte yakası, portakal kokusu
Makiliği
takip et mavi mor
Her
adımda
Kimbilir
hangi şeytan karışır o düşlere.
Sürekli
kaynar cadı kazanı dünya.
Kare
Kızarmış
balık kokuyor
İri
bal damlacıkları şehvetlendirdikçe aklımı
Arakladığım
keyifle yetinirim, kalırım
Uyku
akar gözlerimden yavaşça
Altın
sarısı salkımlar okşar gökyüzünü
Ve
yükseklik korkusunu yenerim.
Tanrılar
katı kızarmış balık kokuyor
Taze
süt ağızlı, gül tenli melekler ve
İşlenmiş
metal parçası parlaklığında güneş
Kasım
kasım ısrarcı yine de bulutlar
Demiri
döven tebessümle eşleşirim.
Ruhumu
kurşuna diziyor soğuk esintiler
Duvar
dipleri kızarmış balık kokuyor
Hep
karanlıkta bir ışık arıyorum salakça
Bulamazsam
gözlerinde yaşamı
Altın
sarısı bukleler okşar aklımı
Bal
damlayan ağzımda ararım yetimliğimi
Öyküler
söyler mavi balıklar suya
Kızarmış
balık kokuyor Karadeniz
İki
laf arası biricik öksüz adaya ağlarım
Uykuya
yatar yüreğim yavaşça.
Eşgüdüm şeytanı
Papatyadan
mahrum eşek arısı
Kanadına
kılıç darbesi
Kelepçeli
birkaç adam
Oğul
arayan bal arısı
Ve
özgürlük arzusu
İki
utanç arası işkencelerdeyim.
Bakır
tel ve mayın döşeli yollar
Çiçekler
papatyadan mahrum
Kanatlarına
kılıç darbesi
Kelepir
fiyatına birkaç adam
Özellikle
ressamlığını arayan odun
Diğerlerini
siktiret gitsin artık
Maden
arayan cehennem narı
İki
dünya arası nefretlerdeyim.
Bakır
tel ve manyeto döşeli bedenler
Kanatlarımıza
kılıç darbesi
Atamıza
sözümüz var
Bu
toprakları asla çiğnetmeyiz
Kelepir
pazarında ressam müsveddesi
Sen
tuval kirletmeye devam et
Kelepçeli
birkaç adam
Oğul
arayan bal babası
Ve
onsekizlik idam sehpası
İki
ilenç arası muhabbetlerdesin
Papatyadan
mahrum eşek arısı
Arsızlığın
bu kadarı eşeğe
Çiğiltepe
Çevir
yüzünü göğe
Umarım
şimşek çakar
Gökyüzü
renk cümbüşü
Al
başlı yıldırım göğü (bulutları) deler
Ve
o delikten akar mutluluk
Doldur
gönlünü gönlünce
Sağanaktır
kısa sürer
Çevir
yüzünü yağmurla yıkanan gök yüzüne
Arınmış
mavidir ve tertemiz
Sanki
uslanmış deniz
Kurumuş
fidanlar inci tanesi çiçeklere durur
Durup
durup bak
Umarım
aklında bir şimşek çakar
Yeşil
irisine bir kıvılcım değer
Uçsuz
bucaksız evreni içine hapsetmiş
Çevir
yüzünü göğe
Ve
dua et
Açar
peçesini umut
Seldir
payına düşen
İnanmaktır
özü inan, insanca
Devir
alınterini hiçe sayan devir
Gökyüzünde
unutulmuş şimşek bakışlı
Çevir
yüzünü göğe
Umarım
azıcık görürsün çehresini
Yeryüzü
renk cümbüşü
Al
başlı tohum toprağı deler
Ve
o delikten doğar mutluluk
Değdir
gönlünü gönüllüce.
Kum saati
Serin
bir adadayım.
Yaz
sıcağını öpüp kovan
Deniz
suyunu koynunda saklayan
Cumhur
reisi olmak vardı şimdi
Fırsat
bu fırsat harbiliğinde zorlanan
Serin
bir adamım
Yaz
sıcağını sevip okşayan
Denizin
sözünü yüreğinde saklayan
Cumhur
reisi olmak isteyenin avradını
Fırsatı
fırsat bilenin de
Serin
bir odadayım
Yaz
sıcağını hiçe sayıp aldırmayan
Bu
dizeler ise denizde kum suçumdur
Yatarım
ulen allahına kitabına
Kalemi
kıranında avradını
Fesatı
fırsat bilenin de
Sakın
affetmeyin idamım.
Yaz
sıcağını içip serinlerim
Denizin
kollarını kurutanın avradını
Serin
bir sıladayım.
Maden dağı
Vay
eco vay
İçimde
tarifsiz acı kaynar
Bir
bilen olmak idi hakkın
Bir
bölen düştü bahtına
Vallahi
inanmadım
Oy
eco oy
Şapkanda
buruk yürekli güvercinler
Kara
tahta sandıklar öksüz
Ve
şiirler dökülesi beyaz kağıtlar
İlle
de Rahşan
Billahi
yaralandım
Ey
eco ey
Halkçı
Karaoğlan içimde yatar
Topraklar
altında yasın
Bir
şölen yaşamak idi hakkın
Bir
şahin gibi kavuştun rahmetine
Vallahi
billahi ağladım
Babam
ölmüş gibi
Babam
kuşağının has adamıydın
Umudun
adı, adımın ilki, ilkelisi
Of
eco of
Yatsan
da bu şerefli toprağa
İçindeki
güvercin beyaz kanatlarını çırpar
Bir
ölümsüz olmak idi hakkın
Ölümsüzlük
düştü bahtına
Tillahi
inandım.
Ay içime doğar
Sustukça
Burda
,
Mamasız
yavru ağlaması
Anasız
Aksüt
dolu memesiz
Buna
sıla özlemi denktir
Ay
aklıma değer
Sarstıkça
Hurda,
Devasız
hasta aranması
Yarsız
Harda
yürümek acısız
Temaşa
bundan sonrası
Keşke
habersiz geliverse
Ay
güneşe gebe
Canım
denize
Ay
dibime düşer
Kastıkça
Hüda.
İnançsız
dua karmaşası
İnsiz
Yuvasız
Ay
içime doğar.
Senatos
Mirasa
kondum
Midasın
kulakları duymasın
Çalmasın
sazlar
Kızlar
sızmasın
Miras
oldum.
Gömütlük
sızlanır sessizce
Denize
saldırırlar alabildiğine yumuşak
Yokuş
yukarı bahar sevinci
Rüzgar
uçurur işitilmez sesleri
Eflatun
çiçekleri adını söyler
Mirasa
kondu
Körpecik
otlar sararmaz mı
Bir
demet ödeşme şarkısı
Kalmasın
borçlar
Kazlar
uçuşmasın
Miras
oldu.
Midasın
kulakları sağır
Sağır
kalsın.
Taş fincan
Kim
kalmış ki
Ölürsem
birgün eğer
Sizden
uzaklarda bir başıma
Nazım’
ın yanına defnedin bedenimi
Anadolu’
da bir köy mezarlığına
Kuzeyde
olsun uyarsa
Karadeniz
kıyılarında yüksek rakıma
Nasılsa
çamları vardır
Veya
fındık ocakları
Nazım
taş maş istemezdi bilirim
Küçük
bir mermer parçasıdır dileğim
Adım
soyadım kazılı ayıp olmasa, tarihsiz, rakamsız
Kim
kazık çakmış ki
Öleceğim
birgün evet
Ahret
yoldaşım çok kalmam bir başıma
Sayın
Nazım’ dan başlayarak daha niceleri
Hani
insanın şimdiden ölesi geliyor
Kim
kalacak ki …
Direkt aşk
Yüreğindeki
ışık Tanrı ışığıdır
Aşk
tanrısal
Dili
kandil.
Aşı
tutarsa günün birinde denizleri aşıp
Ve
arılar yok olursa yer yarılıp
Dört
sene say gün gün, saat saat
Kopar
kıyametin sonra
Sarıl
aşkla
Yüreğindeki
ışık Tanrı ışığıdır
Aşkım
tanrısal
Kandil
dillim
Acı
dağlarsa günün birinde sevinçleri alıp
Ve
anılar yiterse yer yarılıp
Sis
perdesi delinir
Yüreğinin
vuruşları o an esastır
Gerisi
koca bir yalan.
Deniz Karadenizdir
Karadeniz
kıyılarını yurt eylemişiz
Kararmış
uygarlıklar sahnesini
Uçuklaşmış
griyi
Ve
dalga dalga mavilerde adacığı
Durduk
yerde birbirimize benzemişiz sonra
Çekik
gözlü, çevik bedenli, çelik yürekli
Dalgalı
düzlüklerle şakalaşan çelişkide
Vazgeçmeye
gör yalı boyunu
Çıban
acısından beterdir hasreti
Paraşütle
inercesine yaylalarına in de
Kara
kanatlı kartalı gör
Zıpkın
gibi delinen yeşilin ortasında deliyi
Yurt
eylemişiz Karadeniz kıyılarını
Deniz
ben varolmaz isem Karadenize sor
Birkaç
çavuşla başlar anılar demeti, öğren
Sürer
gider ustayla, çırakla, muhtarla
Mısır
ekmeği, hamsi, karalahanayla vesair
İşte
sen önce benim sonra onlarınsın unutma
Enternasyonal
bir ailen var yani inan
Merkez
istanbol bin kilometre doğusuna
Bin
kilometre batı yekpare Karadenizdir
Kader
artık nerde doğarsan Deniz, doğacaksın
Parıldayan
uygarlıklar sahnesine
Uçuklaşmış
pembe
Ve
dalga dalga mavilere, adamca
Durduk
yerde birbirimize benzemişiz kime ne?
Deniz
karadenizdir, Karadeniz Deniz, hepsi sen.
Paskalya
Kiliseler
yıkılır yapayalnız
Paskalyalarda
Çanları
çalar Çingen çocukları satarlar
Tuğla
tuğla günah çözülür Tuna’ da
Her
taşın altında din bezirganları
İsa
yaşamın içinde
Muhammed
ile söyleşir
Paskalyalarda
Mumlar
yakılır yapayalnız
Söner
canlar ardı sıra canlarda
Yumurtadan
çıkar sarı yumurcaklar
Soğuktur
gece her geceden daha fazla
Yatak
odalarında misafir edilir garipler
Her
yaz başı sevap reçetesi
Muhammed
yaşamın kendi
Musa
ile söyleşir
Paskalyalarda
Kiliseler
yıkılır yapayalnız
Camilerde
kılınır cenaze namazı
Her
taşın altında mezhep bezirganları
Çan
sesleri akçam ezanına karıştığında
Aklım
savrulur yapayalnız
Yüz
çevirdiğim ne varsa kapı komşumdur
Rahiplerle
hocalarla hesaplaşırım
Paskalyalarda…
Rüyaların
dili
Kötü
rüyalar çalmasın kapını
Uyu
en güzeli en uzakta
Yarın
işe gitmek yok
Uyan
gerçeğe en sıcak
Yıldızları
üstüne örtmek yok
Ölmek
var belki en soğuk çehreyle
Oda
Allah’ ın emri kaçmak yok
Bir
rüya ki gördük
Ne
çalabilirsek hayattan ayıbı yok
İnan
gerçekten en kalpten
Yarın
ölmeye yatmak yok
Yaralı
serçe gözlerinde güneş karası
Kötü
rüyalar çalmasın uykunu
Zar
zor kapatabildik düşler kapısını
Parke
taş döşeli kaldırımlarda yürü
Boşluktan
denize pamukçasına düşer gibi düş
Görüp
göreceğin en kötü rüya bu olsun
Kabarık
dosyalarım var korkmak yok
Dilsiz
rüyalar çalsa da kapımı …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder