29 Haziran 2013 Cumartesi

DENİZ ÜÇLEMESİ

HASRET DENİZİ

Deniz koptu geliyor !
Gökyüzü şahit
Paha biçilmez sevinçlere ne kaldı.
Canım içeri saklarım hatıranı
Ve kulaksız taş duvarları
O çılgın deniz tablosunu
Ortasında yalpalayan mavi gözlü gemiyi
Beyaz yelkenlerinde umut
Gökyüzü şahit
Uğruna ölünür umudu.
Genzimi yakıyor her gurbet türküsü
Canımdan bezmişim sayıklarım derin uykularda
Ve kavuşmasız yaş dudakları
Çılgınca öpmek arzusu
Deniz kokuyordu, nane, buram buram ıtır
Karadeniz mavi gözlü gemiyi yuttu
Beyaz yelkenliyi artık unut
Gökyüzü şahit
Uğruna ölünürse unutulmaz
İçmek isterim anasonlu, mentollü
Daha çekilmez üzünçlere elveda anı
Canımdan içeri saklarım hatıranı
Ve duyarsız beton duvarları
O yılgın deniz tablosunu
Ortasında saklanan beyaz yelkenli gemiyi
Mavi gözlerinde hasret
Gökyüzü şahit
Kapkara denizi içer, içer, içer …


Palavra

Palavralar atılır pembe mor
Her lisanda
Kimbilir hangi aksan karışık o seslere
Sürekli kaynar cadı kazanı dünya
Denizin öte yakasında portakal kokusu
Palavralar sıkılır pembe mor
Her nedense
Kokulur hangi akıllı anlayacaksa gizemi
Yanık tenli bir gölge vurur da damgasını
Rengarenk yalanların üstüne kırbaç gibi
Neyle ölçersen ölç artık yalanları
Kaç karış, kaç kulaç, kaç arşın arşa doğru
İyi pazarlık yapma anıdır korlaşan sahne
Arta kalan açlıktır yüreklerde
Dünyanın tüm atıklarından beslenmiş ama aç
Kızılca kıyamet kopsun varsın artık
Her lisanda
Kimbilir hangi insan barışır insanca
Günahları hafifleten günbatımı uğultularıyla
Palavralar canlanır pembe mor
Yürekleri kor
Soyu hangi kadına dayanır bilinmez
İşte kanıtı denizin öte yakası, portakal kokusu
Makiliği takip et mavi mor
Her adımda
Kimbilir hangi şeytan karışır o düşlere.
Sürekli kaynar cadı kazanı dünya.


Kare

Kızarmış balık kokuyor
İri bal damlacıkları şehvetlendirdikçe aklımı
Arakladığım keyifle yetinirim, kalırım
Uyku akar gözlerimden yavaşça
Altın sarısı salkımlar okşar gökyüzünü
Ve yükseklik korkusunu yenerim.
Tanrılar katı kızarmış balık kokuyor
Taze süt ağızlı, gül tenli melekler ve
İşlenmiş metal parçası parlaklığında güneş
Kasım kasım ısrarcı yine de bulutlar
Demiri döven tebessümle eşleşirim.
Ruhumu kurşuna diziyor soğuk esintiler
Duvar dipleri kızarmış balık kokuyor
Hep karanlıkta bir ışık arıyorum salakça
Bulamazsam gözlerinde yaşamı
Altın sarısı bukleler okşar aklımı
Bal damlayan ağzımda ararım yetimliğimi
Öyküler söyler mavi balıklar suya
Kızarmış balık kokuyor Karadeniz
İki laf arası biricik öksüz adaya ağlarım
Uykuya yatar yüreğim yavaşça.


Eşgüdüm şeytanı

Papatyadan mahrum eşek arısı
Kanadına kılıç darbesi
Kelepçeli birkaç adam
Oğul arayan bal arısı
Ve özgürlük arzusu
İki utanç arası işkencelerdeyim.
Bakır tel ve mayın döşeli yollar
Çiçekler papatyadan mahrum
Kanatlarına kılıç darbesi
Kelepir fiyatına birkaç adam
Özellikle ressamlığını arayan odun
Diğerlerini siktiret gitsin artık
Maden arayan cehennem narı
İki dünya arası nefretlerdeyim.
Bakır tel ve manyeto döşeli bedenler
Kanatlarımıza kılıç darbesi
Atamıza sözümüz var
Bu toprakları asla çiğnetmeyiz
Kelepir pazarında ressam müsveddesi
Sen tuval kirletmeye devam et
Kelepçeli birkaç adam
Oğul arayan bal babası
Ve onsekizlik idam sehpası
İki ilenç arası muhabbetlerdesin
Papatyadan mahrum eşek arısı
Arsızlığın bu kadarı eşeğe


Çiğiltepe

Çevir yüzünü göğe
Umarım şimşek çakar
Gökyüzü renk cümbüşü
Al başlı yıldırım göğü (bulutları) deler
Ve o delikten akar mutluluk
Doldur gönlünü gönlünce
Sağanaktır kısa sürer
Çevir yüzünü yağmurla yıkanan gök yüzüne
Arınmış mavidir ve tertemiz
Sanki uslanmış deniz
Kurumuş fidanlar inci tanesi çiçeklere durur
Durup durup bak
Umarım aklında bir şimşek çakar
Yeşil irisine bir kıvılcım değer
Uçsuz bucaksız evreni içine hapsetmiş
Çevir yüzünü göğe
Ve dua et
Açar peçesini umut
Seldir payına düşen
İnanmaktır özü inan, insanca
Devir alınterini hiçe sayan devir
Gökyüzünde unutulmuş şimşek bakışlı
Çevir yüzünü göğe
Umarım azıcık görürsün çehresini
Yeryüzü renk cümbüşü
Al başlı tohum toprağı deler
Ve o delikten doğar mutluluk
Değdir gönlünü gönüllüce.


Kum saati

Serin bir adadayım.
Yaz sıcağını öpüp kovan
Deniz suyunu koynunda saklayan
Cumhur reisi olmak vardı şimdi
Fırsat bu fırsat harbiliğinde zorlanan
Serin bir adamım
Yaz sıcağını sevip okşayan
Denizin sözünü yüreğinde saklayan
Cumhur reisi olmak isteyenin avradını
Fırsatı fırsat bilenin de
Serin bir odadayım
Yaz sıcağını hiçe sayıp aldırmayan
Bu dizeler ise denizde kum suçumdur
Yatarım ulen allahına kitabına
Kalemi kıranında avradını
Fesatı fırsat bilenin de
Sakın affetmeyin idamım.
Yaz sıcağını içip serinlerim
Denizin kollarını kurutanın avradını
Serin bir sıladayım.

Maden dağı

Vay eco vay
İçimde tarifsiz acı kaynar
Bir bilen olmak idi hakkın
Bir bölen düştü bahtına
Vallahi inanmadım
Oy eco oy
Şapkanda buruk yürekli güvercinler
Kara tahta sandıklar öksüz
Ve şiirler dökülesi beyaz kağıtlar
İlle de Rahşan
Billahi yaralandım
Ey eco ey
Halkçı Karaoğlan içimde yatar
Topraklar altında yasın
Bir şölen yaşamak idi hakkın
Bir şahin gibi kavuştun rahmetine
Vallahi billahi ağladım
Babam ölmüş gibi
Babam kuşağının has adamıydın
Umudun adı, adımın ilki, ilkelisi
Of eco of
Yatsan da bu şerefli toprağa
İçindeki güvercin beyaz kanatlarını çırpar
Bir ölümsüz olmak idi hakkın
Ölümsüzlük düştü bahtına
Tillahi inandım.

Ay içime doğar

Sustukça
Burda ,
Mamasız yavru ağlaması
Anasız
Aksüt dolu memesiz
Buna sıla özlemi denktir
Ay aklıma değer
Sarstıkça
Hurda,
Devasız hasta aranması
Yarsız
Harda yürümek acısız
Temaşa bundan sonrası
Keşke habersiz geliverse
Ay güneşe gebe
Canım denize
Ay dibime düşer
Kastıkça
Hüda.
İnançsız dua karmaşası
İnsiz
Yuvasız
Ay içime doğar.

Senatos

Mirasa kondum
Midasın kulakları duymasın
Çalmasın sazlar
Kızlar sızmasın
Miras oldum.
Gömütlük sızlanır sessizce
Denize saldırırlar alabildiğine yumuşak
Yokuş yukarı bahar sevinci
Rüzgar uçurur işitilmez sesleri
Eflatun çiçekleri adını söyler
Mirasa kondu
Körpecik otlar sararmaz mı
Bir demet ödeşme şarkısı
Kalmasın borçlar
Kazlar uçuşmasın
Miras oldu.
Midasın kulakları sağır
Sağır kalsın.


Taş fincan


Kim kalmış ki
Ölürsem birgün eğer
Sizden uzaklarda bir başıma
Nazım’ ın yanına defnedin bedenimi
Anadolu’ da bir köy mezarlığına
Kuzeyde olsun uyarsa
Karadeniz kıyılarında yüksek rakıma
Nasılsa çamları vardır
Veya fındık ocakları
Nazım taş maş istemezdi bilirim
Küçük bir mermer parçasıdır dileğim
Adım soyadım kazılı ayıp olmasa, tarihsiz, rakamsız
Kim kazık çakmış ki
Öleceğim birgün evet
Ahret yoldaşım çok kalmam bir başıma
Sayın Nazım’ dan başlayarak daha niceleri
Hani insanın şimdiden ölesi geliyor
Kim kalacak ki …


Direkt aşk



Yüreğindeki ışık Tanrı ışığıdır
Aşk tanrısal
Dili kandil.
Aşı tutarsa günün birinde denizleri aşıp
Ve arılar yok olursa yer yarılıp
Dört sene say gün gün, saat saat
Kopar kıyametin sonra
Sarıl aşkla
Yüreğindeki ışık Tanrı ışığıdır
Aşkım tanrısal
Kandil dillim
Acı dağlarsa günün birinde sevinçleri alıp
Ve anılar yiterse yer yarılıp
Sis perdesi delinir
Yüreğinin vuruşları o an esastır
Gerisi koca bir yalan.

Deniz Karadenizdir



Karadeniz kıyılarını yurt eylemişiz
Kararmış uygarlıklar sahnesini
Uçuklaşmış griyi
Ve dalga dalga mavilerde adacığı
Durduk yerde birbirimize benzemişiz sonra
Çekik gözlü, çevik bedenli, çelik yürekli
Dalgalı düzlüklerle şakalaşan çelişkide
Vazgeçmeye gör yalı boyunu
Çıban acısından beterdir hasreti
Paraşütle inercesine yaylalarına in de
Kara kanatlı kartalı gör
Zıpkın gibi delinen yeşilin ortasında deliyi
Yurt eylemişiz Karadeniz kıyılarını
Deniz ben varolmaz isem Karadenize sor
Birkaç çavuşla başlar anılar demeti, öğren
Sürer gider ustayla, çırakla, muhtarla
Mısır ekmeği, hamsi, karalahanayla vesair
İşte sen önce benim sonra onlarınsın unutma
Enternasyonal bir ailen var yani inan
Merkez istanbol bin kilometre doğusuna
Bin kilometre batı yekpare Karadenizdir
Kader artık nerde doğarsan Deniz, doğacaksın
Parıldayan uygarlıklar sahnesine
Uçuklaşmış pembe
Ve dalga dalga mavilere, adamca
Durduk yerde birbirimize benzemişiz kime ne?
Deniz karadenizdir, Karadeniz Deniz, hepsi sen.


Paskalya



Kiliseler yıkılır yapayalnız
Paskalyalarda
Çanları çalar Çingen çocukları satarlar
Tuğla tuğla günah çözülür Tuna’ da
Her taşın altında din bezirganları
İsa yaşamın içinde
Muhammed ile söyleşir
Paskalyalarda
Mumlar yakılır yapayalnız
Söner canlar ardı sıra canlarda
Yumurtadan çıkar sarı yumurcaklar
Soğuktur gece her geceden daha fazla
Yatak odalarında misafir edilir garipler
Her yaz başı sevap reçetesi
Muhammed yaşamın kendi
Musa ile söyleşir
Paskalyalarda
Kiliseler yıkılır yapayalnız
Camilerde kılınır cenaze namazı
Her taşın altında mezhep bezirganları
Çan sesleri akçam ezanına karıştığında
Aklım savrulur yapayalnız
Yüz çevirdiğim ne varsa kapı komşumdur
Rahiplerle hocalarla hesaplaşırım
Paskalyalarda…

Rüyaların dili


Kötü rüyalar çalmasın kapını
Uyu en güzeli en uzakta
Yarın işe gitmek yok
Uyan gerçeğe en sıcak
Yıldızları üstüne örtmek yok
Ölmek var belki en soğuk çehreyle
Oda Allah’ ın emri kaçmak yok
Bir rüya ki gördük
Ne çalabilirsek hayattan ayıbı yok
İnan gerçekten en kalpten
Yarın ölmeye yatmak yok
Yaralı serçe gözlerinde güneş karası
Kötü rüyalar çalmasın uykunu
Zar zor kapatabildik düşler kapısını
Parke taş döşeli kaldırımlarda yürü
Boşluktan denize pamukçasına düşer gibi düş
Görüp göreceğin en kötü rüya bu olsun
Kabarık dosyalarım var korkmak yok
Dilsiz rüyalar çalsa da kapımı …

Hiç yorum yok: