29 Haziran 2013 Cumartesi

ALINYAZIMDA BELİRSİZ İŞGAL

İÇİNDEKİLER


               


“ALINYAZIMDA BELİRSİZ İŞGAL”


                Otuzikimilyonken nüfus, erdoğmuşum vakit sabaha karşı ayaz. Depremle emzirilmeye getirilmişim ilk. Loğusa anamı hemşireler indirmiş Haseki’ nin mart kışı bahçesine...

                Okula başladım, ilk mektep. Bir seher vakti, ordudan muhtıra 12 Mart, Atışalanı’nda...

                Lise yerlebir, ben ortada. Oruçgazi’ de bir adres eksik, Seninle Bir Dakika yarınlarda...

                Valde Mektebi’ ndeyim. Gündem depmece dolu vesvese. Boykotla tanıştım okulun birinci günü. Yüzüncü yaşında ATA 12 Eylül den sonra yasta. Ben Valde Mektebi sonda Pertev...

                Eski işin ehli sayılırım yani, duvar boyuyorum, üniversiteye giremedik te...

                “ Hakkari’ de Bir Mevsim” Berlin’ de ben Kırklareli Meslek Yüksek’ te önlisansiye...

                Marmara’ lı günler başladı. Askerlik tecil, Ortaköy’ de tarih yandı. Ben Akademi’ de Yüksek Ticaretli. Radyasyonlu fındık günleri, Tv iki kanal filan...

                Ve lisans diploması...

                Şimdi sigortacıyım zifiri karanlıkta, sigortalıyorum. Edibin E tipindeyim, gülemem, er kalkar geç yatarım. Arada yazarım, delice okurum, yutarım, siyasiydim, amatörce politika yaparım, en dibe vurduğum yaştayım...

                Sığındığım liman Karadeniz’ de, Giresun, günahtan iskele önümde. Evvel doğanım, cümlelerim Aksu’ ya yazılı, kitapsıza isim: “ Alınyazımda Belirsiz İşgal“...

VASİYET


Bu sana vasiyetim.
Kitaplığım, çekmecelerim, yazdıklarım ve
Ve cebimde ne çıkarsa senin işin
Fihristimi açık isimlerle yazdım, şifresiz
Sırayla ara arkadaş, kendini bilirsin
Sen ikincisin, abin,sen ve ablan
Bilmem kim hakkın rahmetine dersin
Kavuştu evet  kavuştu
Ve siz arkadaşı olmalısınız
Veya her neyse bir yerden bir tanıdık, dost
Hakkınızı helal edin uyarınca temenni
Helal edilmese de kızma, ben de bilirsin
Cenazesi yok, tıp fakültesine bahşedildi, Çapa’ ya
Arta kalanları memleketine, Giresin içeri, gir gir
Yok yok merasim falan yok öyle, bilinesi türden yas
Babasının değil ama anasının köyüne belki
Çünkü mezarlıkları genişmiş, çam ağaçlı
Senin görevin de burada bitti, sağolasın kardeşim
Bir metrekarelik toprakta arsız kavga
Bükten yer alınmaya, tapu verilmeyesi
Ölüm, yüzümde silik anılar tavlı canlı
Sırayla değil mi, arada bir hakkınca
Sektirdiğin kurşunlar adına
Ardına bakmadan yiğitçe ölünesi
Cebinde ne çıkarsa vasiyetim...

AÇIM VE GÜNEŞ VE YAĞMUR VAR


Açım ve yağmur yağıyor.
Farkında olmadığım muziplikler yüreğimde ölürken
Zihnimde yanaklarına renk veren kirletilmişlik.
Mırıldanıyorum yağmalandıkça nefes.
Değdikçe dik kafalılığın kırmızısı bürünmüş beğenisine
Çıplak sesler duyuyorum karataş döşeli doruklarda.
Soluğum tutuluyor, diz üstü tırmanışların iç çekişinden
Epey uzaklarda göremeyip de hissedilen yalvarışlardan
Kışkırtıcı karanlık fırıldak gibi dönüşlerde damla damla
Midemde bozuk gökgürültüsü ve ezeli ıslaklık
Kollarım iki yana düşmüş yarı gecede, çıngıraklı yalnızlık
Acıklı türküler söyler diller, gözler kapalı
Gizli kapısını tokmakladığım uzak düşler böcek sevişmesi
Sırt sırta vermiş sağlıklı bedenler çıkmazında.
Buz saçan rüzgarlara sığındıkça kanatlanır ömür.
Avcuna düştüğüm kocamış beden kök saldı içime
İnce dallarına, en uçtaki taze meyveye uzanıyorum, korkulu
Senin altında bağışlanmaz kaygılar yaşadım tepeden inmelik
İyi ki yaşadım seni, arayışın girdabına takılıp.
Savrulduğum müzik ilke atılmıi imza,başyapıt,
Güvenle tazelediğim kaçış deniz aşırı hiçliğe övgüdür.
Dönemecine kıvrıldığım bitkinlik akan suya tekdüze.
Erdikçe eresi geliyor her uzanışın ballı tılsımından
Farkına varamadığım musikişinaslık yüreğimde canlanırken
Açım ve güneş ağlıyor.

KİTAPSIZ BAHTIM


Bir kitap yazdım okunsun diye
Kalemsiz gecelerde ışığına sığınıp
Beynime kazıdım sayfaları satır satır
Gönlümce, dilenmeden sana
Bir sen okumadın sana aitleri
Veya anlamadın, anlatamadım yeterince veya
Ve sabah alacasında selamlaştığım her yüzde sen
İçimdeki çocuk ölsün artık, büyüyeyim
Ne korkusuz niyetler sundu kaçak güneş
Her kelimede savruluyor katık gelecek kasıp
Yine yazacağım seni dağa taşa bahane
Ama düzeltmek adına bile okumadan, okutmadan
Ne çıkarsa bahtına, partner teste tabi değil
Sabahlasan benle ömrümde tek gece şiir gibi
Kalbini zorlayan solukta tek hece tecrübe
Gönlünce, dinlenerek yepyeni başlangıç suç ise de
Boynuna doladığım dizeleri çıkarma niçinsiz
Sardığın bu beden bir harf çeksen dağılacak çünkü
Biriciktin sırasız albümde, tek
Bir kitap buldum okudum, avuntu diye diyeceksin
Ben sanki buna yıl sonra ne diye...

USTA YA


Ve gideceğim bir gün...

Ustam
Boğazda bir yerde
Küreklerine asılsam sandalın
Gelsem.
Karşılasan beni
Çelik zırhlı geminin güvertesinde
Sarı saçlarında sabah rüzgarı
Deniz mavisi gözlerinde birkaç damla yaş
Birlikte açılsak engine.
Sözcükten dalgaları yara yara,
Çelik grisi yüreklilikle...

Götürsen beni
Güzelliği tarifsiz Dünyana
İşte o zaman
Kolaylaşır mı acaba ?

Yazmam...

 

BİLMECE


Yaşamındı örnek aldığım.
Yirmi yıl boyunca
Bir yirmi yıl daha geçse
Yine sana taparım.
Kırk kere maşallah
Umut oldun.
Tüm kuşakları ardına taktın
Onların oldun.
Güçlerine güç kattın.
Bileği bükülmez oldun.
Sönmeyen ateşi Tanrılardan
Onlar için çaldın,
Kor oldun.
Gönüllere taht kurdun
Ve son vazifeni yaptın.,
Güneş oldun, Güneşe karşı deniz
Yanma sıramız geldi.

ÖT BÜLBÜL ÖT

Öt bakalım bülbül koca bir ay geçti bin gün gibi
İlkbahar sardı kollarını doğaya sıkıca
Sarhoş yüreklerde acı bir düş
Beyin henüz ayılamadı sancılara düpedüz küs
Demek ki Tanrının olmadığı yerde, insanın ruhu da ölüyormuş
Sonsuz aşklar ocağında pişmemiş tabletler ve yazılar da
Sevinç türküleri artık söylenmiyor, ağıtlar yakılıyor
Boğuk sisli gece çepeçevre özgürlüğü yutuyor
Ülkenin mavi dağlarında beyaz güvercinler açsa da
Gagasında kurşun, içlerinde ölü soluk, kanadında ah
Öt bakalım bülbül dilinden can damlıyor
Kan gölü civarında genç yaşta bir doğan yatıyor
Kulağı kesiklere dokunur bu acayip sır sadece
Bıçağı kınında mutsuz bir sonbahar günüydü
Dünyanın böğrüne saplandı evren pulu
Göğsümün sol yanında hatırı sayılır punduna geliş
Bıçaklanmadan dondurucu ayaza tek parça
Buz tuttu gözlerimde yaş, dudaklarımda mor güneş
Öt bakalım bülbül koca koca adamlar düştü
Yaz bakalım yazısı incil taneli yazıcı, yaz da geçer dün gibi.



DUR YOLCU


On yıl geçti sevinemediğim
Öz, umut, aşk, inanç selinde
Her yılın sonu yangın
Yeni koca sene ateş topu
Yazgı hep yaşanmamışlık.

                Ay kızıla çaldı,güneş tutuk
Anılar puslu, umut yitik

Günler tank paleti, yıllar jet hızı
Ezgeç, ergeç asırlar sarhoş
Nice bin yıl boynu bükük
İhanetin onursuzluğu omurgasız heykel
Beşikte sallandığını sandı bebecik

                Can üşüdü, Kışlalı dondu
                Nur söndü, Zuhal karardı

Yirmide ulaşılamadı yirmibire
Lakih ezeli kin ebedi
Piç oldu sevgililer yad ellerde
Sarsıldı inadına doğa fayladı
Sille tokat gariplere felaket indi.

                Boldu darlandı, düzdü düzlendi
                Koca el küçüldü, ada pazarlandı

Bir gün evet  Me bir gün
Karanlık kapkaranlık olmayacak dünya
Ellerim bedenim titremeyecek asla
Karşıyaka’ da ellerim meşale sıcağı
Aydınlığın orta yerinde dimdik duracağım.

                Me ye uzanan ağaç köprü, üçüncü bahar
                Geldi geçti altı çarpan, mevsim karakış

Bir öykü ol öykünemediğim
Bir aşk ol tapınamadığım
Bir şiir ol besteleyemediğim
Bir roman ol bastıramadığım
Hayatımız roman kendin ol gel.

                Yıldızlar kaydı tutulanlar herkese yeter
Yüzyıllardan geçtik, bin yıl daha beter

Dileğim
Ablasının yeşil gözlerine
Yirmi çift sıfırdan
Me den

Bin kez kudur
Bin kez yürü yolcu


YAĞMUR ADAM AĞLIYOR


Yağmur adam yağmur yağıyor
Adım başı kaza, sokak başı yuvarlak çukur
Yaralı, yarı ölü, sakat, acil, ambulans
Ayıkladığın sözcükler baştacı ettiğin kibarlık
Başucunda okuduğum kitap, yaslı yasak
Başarı bombası düştü çağına şu işe bak.
Eksik iletişimlerin uzağında yağmur sağnağı ıslak.
Beddualar cuk oturmuş isyanın özüne.
Gözlerinde eyvah kıvılcımları ve koca bir ayıp.
İtirazım var elde var sıfır, teneke madalya
Üzerinde koca dünyada ki yalnızlık kazınmış
Şifreleri çözmeye adam gerek.
Düzeltin bu yanlışı haykırışında cesaret, ama
Her keman çalınışı bir konser değil.
Alkışlara eğilir doğruları söyleyen
Her sevincin sonu şemsiyeli ıslanış.
Yağmur yağıyor, yağmur adam arap kızına bakıyor.
Seller akıyor, arap kızı camdan yağmura,
Bir camda o, bir camda dalkavuk.
Turp gibi maşallah, pusu kursa da şüphe
Çadırın orta direği pek sağlammış direniyor
Yağmur yağıyor, yağmur adam ağlıyor,
Gözyaşları yağmurdan beter.
Zerresinde küstüm oynamıyorum delikanlılığı
Yağmur adam yağmur dindi.

SIZI YAZMA – SIRRI YAZ


Yazıyorum öbeğine, göbeğine, gözbebeğine
Ödleği kazıdığım ağaçlar devrilmiş
Cesurca direnmiş sellere toprak
Ulaştığım ülkelerde sevecenlik
Öykülerimizde nasipsizlik, yaşanmamışlık
Neler yaşamak isterdim bir bilsen
Göbeğindeki çukur tadımlık
Bir can aldın benden, bıraktın cansız
Sazlıktan öbek öbek tömbelek
Alabaşlara saydırmaca saçmalık, domdomca cinayet
Vermem gerekir saatini, zamanını sil baştan
Silinmez yara, yarım saat ver bi saat üste almakla
Atıyorum ölesiye, canımı sırlara sırıyıp
Cananım resmi fiyakalıyla evlenmiş bir çocuk
Kalp kırık, kafa dolu, hınç eski, belde evli dost
Akla gelmedik dizelerin uzağında sönmüş aşk
Sızıyorum lezzetine, tadına, şerbetine, tek yudum.

SİMULTENE TERCİH


Yaşamı imgeliyorum.
Şiirin gizinde yüzen duygularla
Dingin tasarımların görselliğine inat
Çekimsiz rütuşlar kurgusunda hoyratça
Karanlık oda zifiri mekanlarda
Animasyon kompozisyonların tuzağından kaçarak
Düşlüyorum alternatifler çıkmazında gerisin gerileri
Karmaşık karma karışık verilerin ışığında
Işık kör etti sanki beni, duyularım aciz
Evrimleşen kağıdın hışırtısıydı delirten tenimi
Çetin diyalogların karaktersizliği yada
Üslubu belgeleştiren geleceksizlik veya
Işık bağlantılı hata ayıklamalarda gecikiş
İşte hiçe sayılan asıl neden bu muamma
Döngüyü sorguluyorum,
Dünden önce yarından sonra ki kımıldanışı
Formüle edili etiketlerdeki hırsı, ızdırabı
İşlevsiz değişkenler düzeni hasta mantığı
Simgeli makyajlar sert komutlarla kremlendi
Metin analizlerinde yedirmece rapor
Sonuç simultene uygulama, tercüman apar topar
Kapıyorum penceremi...

YUDUMCUK


Yudum yudum,
Evrensel kitaplık seçkilerindelik
Manifestolar yazılmış dirence
Yumruk yumruğa
Teorilerin bulanıklığı dağılıyor
Perde perde
Mantığın başladığı yer orası
Anadolu’ da bir genç dolaşır
Soluk soluğa
Kazanlar kaynarken kızıl alev üstü
Yandıkça durulur
Dilsizliğin yolu dile şahkulu
Güle sarılışın özlemi dağ gibi
Seçmeyi bilmeye varış
Bahçelere sıçrayan o tatlı heves
Fiyatı ucuzlayan yöneticiler
Sevdalar ah o sevdalar
Bol bol
İşte bu kitap onları yazmış.

 


TİRYAKİ KAPI


Kapıyı zor kapadı yalçın
Salaş ayaküstü tektekçinin
Masalar uzun dar nemli
Dışarıda kar içi har
Enfiye kutusu parmaklarında
Şaşkınlara inat burnuna çekti.
Garipsendi tiryaki er
Votkayı bir vuruşta alnından
Takdirlendi çavuşoğlu
Çetrefilli hikaye kırk yıllık
Sürdüğü losyon ağır istilacı
Hangara uğramadan ölünmez
Tam ayaklanacakken sılaya
Davudi sesli bızdık bızladı
Oratoryo canlı sardı hızlan
Hikaye daha çok anlatılası
Açık kapı açık kaldı yalnız.

VİŞNE REÇELİ KAVANOZU


Vişne reçeli tadında sahipsiz fısıltılar
Sadece duman tüter boş ev bacaklarından hır kovan
Vişne çürüğü tabanlar ovaya yayılmış, tepelere
İlkin güneşe doğru kovalamacada o azgın ses, kar boran
Kulak verildiğinde, güzellikle saran kahkahalar
Kimi kovalıyorsun sen bu örtülü koşturmacada
Fındık bahçalarına sıvışan o ürperti süzülüşü kimin
Deniz boyunda sere serpe incir yaprağı biçimli tazelik
Islak sarı saçlarından sır damlayan ıssızlık kimin
Çığlık olsan kimse yok yoğunlukta, zorla ümitsiz
Vahşi bir nida, ayak seslerinden deliriş hızında
Abandıkça dağılan belirsizlik çok uzaklarda,
Üstüne çullanan bereketsizlik suçuna kapılarak
Tepindikçe öpülmeye hazır sızlanışlar, dev acılı
Entarisinin düğmeleri açılır soluk soluğa sonsuza
Soluk bir ten mutluluktan gözlerini açar umutla
Utangaç kaçırmalar yaşar bir bir, medcezir.
Vişne çürüğü başaklar kutsal vişne reçeli tadında
Sahipsiz yükseltileri dişlediğin özleyiş tanrısal
İşiten kim aynaya bakıp da acıdığın gençliğini
Öğütlere uymayan zehir dolu damarlarda kötü niyetli meltemler
Yankılanan sözleri göbeğinden öperek hasata yakın
İki tepenin arasında şıppadak kayboluş görkemli.
Çırılçıplak dolaştığım soyluluğa kök inancı yapışmış
Tanrı laneti bulaşmış yosma şehir aşklarına
Halden anlamaz memnuniyet gelincik tarlasına yuvarlanmış
Oyaklarına güneş ışıltısı dolmuş oburca dirilişin
Kırılgan bedenlerde tatmin olmuşa benzer şişinme
Marmelat sıvanmış açık yüreklerde aldırmazlık barınıyor
Oyalı boyalı göğsü bal sıkılganlık başköşede
Bir kuyu ağzına oturmuş bükte müstehcen fıkracı
Bir parmağını bandırmış vişne reçeline
Diğer parmağını oynakça duman tüten bir boşluğa
Fındık kırıyor kollarındaki artan güçle, gücendim
Ge noktasında bekle, çok güzel olacak, geliyorum ...  


ÖLÜM ORAĞI


Cam gözlü bir kedi gördüm
Bu gün sabahtan
Bir ağaç dibine yatık
Kaskatı kırpık
İşte ölüm.
Can.
Evet işte ölüm dedim
İçim daraldı.
Cansız.
Ve o an sanki bende öldüm.
Bir ağaç dibinde silik mezar,
Mezar taşında ben.
Akşamdan.
Azrail cam gözlü bir kedi.
Cam gözde parlak orak
Çekiçsiz.
Camlarda kendime baktım.
Aynalarda ölüm.
Ölüme sövdüm,
Kedim Camgözlü ...

KAZASIZLIK


Vaktiyle güneşe yakın
Hummalı bir başkaldırışın izlerindensin
Kılıksız sürücülü arabaların
Tekerleklerin açtığı
Silinmemiş
Binlerce yıllık.
Gözetimlerden geçerek kazasız belasız
Nil kıyısı uygarlığa varıştasın.
Altın kakmalı kılıçlarla dizginlenen
Moskof açıklarındaki yarımadada
Yanları portakallıklarla süslü
Anlatıların derin sessizliğinde
O tiz çığlıktasın.
Borunun üflenir ti sinde
Fırkasında yaşanmışlık zırhı
Teninde parlak çizik
Ölünmemiş, sürünmemiş, süzülmüş
Yaşıyorsun mor güneşte sürgün,
Vakitsiz tarihe karşın ...

IŞKIN     


Zıpka giymiş zıpkın gibi.
Kara dağlardan namı aşar gelir
Harp etmiş karahisar önlerinde
Kemençe mızıka çalıp horona durmuş
Boyunduruğu kırmış gümüş elleriyle.
Aldırmamış göğsünü sıyıran mermiye,
Tiradlara bırakmış canını cesaretle.
Celladı tutmuş mezar taşına yatırmış
Çaresiz imdatlara huysuz devşirme
Gırtlağına dayanmış fındık gibi.
Doruğunda hürriyet, gedikkayada hayret
Aksuya er doğanlar oturup yazmış.
Yanağında mavi bir öpücük ateşli
Gözleri yeşile aşık, gri ışıkta
Açık sözlü memleket uşakları.
Kızıl ateş coşkulu, çıtırtıyla savrulan
Nesli tükenmiş arada anılan,
Fişeklik çaprazvari ışkın gibi ...

ARARIM DÜNYAYI


Uzunca bir aradan sonra
Sözcükler sıralasam zorla peşpeşe, uymayan
Araya seni de gizleyerek
Okur bulurmusun beni, seni
Bulmaktan öte yakıcı sıcağınla
Beynini açıp rüzgara
Uçurur musun kendinle gövdemi.
Bu ten seni elbette,
Ya sözcükler, dizeler, sizce daha neler
Arada bir ortaklaşa
Kafanın kıvrımlarına hapsolmuşum,
Açar mısın kollarını dünyama,
Özgürlüğüm sensin.
Tutsaklığın sisinde nefes
Nefesim olur musun yüreğime can
Çok söz sıralardım amma,

Yol uzun, yolcu yorgun, Dünya küçük ...   

KIRMIZI BULAŞTI YAĞMURA


İşsiz güçsüz bir kurşun sıktın şakağına
İşgüzarca bir başınalığı çoğaltın, ağlayışlarla.
Ve o gün bıraktığın el yazısı nota kırmızı bulaştı.
Asalakça yaşamaktan yanık yüreğine de ölüm.
Ölmedi inadına beyin, seni yargıladı
Önce ağır yaralı yoğun bakımlık suçun
Sonra makinaya bağlanma.
Kesildi cezan kendi kendine, kendince düşen
Beyin ölecek vücut yaşayacak zorlada olsa
Ver elini organ bağışı üşenme.
Dört işsiz güçsüze daha can verdin, kayıptasın
Tek kurşunla nakil öncesi halloldu, acildesin.
Sen değil elbet kahpe kurşun kazandı.
Çamur yağmurla indi yeryüzüne fersiz
Serde ölürken yaşamak da varmış.
Beterin beteri duyup da yanıtlayamamak ve görmek
Kurşunlar vızıldadı dört yana tek atış hedef tek.
İşin var artık gücenme, dört kere öleceksin.

DOWN ANNE, MUTLU ANNE


Lila renkli hücrelerde yas.
İstenmeyen özgürlük bedelli,
Uzun yürüyüşlerin down yolcusu
İç ritmin salsa seni direkt mongol
Siyah yıldızlarda nihayet .
Dönüş kasırgasında kromozom ...
Zümrüt gözlü suçluluk emanet
Çala kalem Tanrı muhtırası
Işık, ışık, ışık, ışık ve sevgi ...
Şanlı erişim cesur katılımlarla,
Unutma her konuda destek ve söz,
Kalıtım lüks yolcu bileti gidiş dönüş,
Güneşe dokunmalık küçücük bir fırsat ...
Lütfen lütfen zihnim nefes alsın
Annecik nurlu ellerinden öpüyorum
Ela renkli gözlerinde erim.

GÜNEYDEN


Görsel yayınlar üç boyutlu
Mat ve soluk
Bulgu,
İstasyon, hiçbir yer, her yer
Deri boyu çamaşır yıkayan kızlar
Duvar kasten.
Apaçık doğuran ana da
Bitli yorgan yandı.
Sürüyle ağıt
Boğazda bomba ve umut
Mürettebat denizde
Karanlık yüzlü mayın, torpil
Güney dokuz eylülde kurtuldu.
Yılmazdan kahırlı veda
Soldu ...
Parlak ama soğuk
Ak perdede endişe,
Kara derinden etkili,
Yedi bitirdi ciğerden,
Vatana hasret.
Belki son kareydi ama
Çirkin kral güzel güldü.
Göz kırptı sonra,
Ve son yazmadı ...
Güncellikler çok boyutsuz.

KAPICI


Kara taştan tiyatroda dans eder tatula
Paravanları resim donatılı kahpece
Bitişi emiyorum dudağından,
Cemreler ardı sıra toprakta ...
Kurdeşenlere uğruyorum vücudunda
Peykelerine uzandığım, sandalyalarına
Yetti yok etmecesine çekilen nefes.
Aşındırdığım hayat senin, güçlükle tırmandığım beden de
Yemliğinde yatışır açlığım.
İçler acısı keskin fırça darbeleri,
Bu darbe adi, Korkma sen benimsin
Yolcu yolunda Değersizlik şarabı içmiş
Dansın sonu terkedilmişlik, hiçlik
İntihar hayvan figürlü tapınak kapısı

ZIPLAMAYA AZ KALA

Kılıç çekirgeyi zıplarken yakaladı.
Ortadan ikiye,
Yalvaran nidası asılı duvarlarda.
Mikrofonda için için incelikli tınlama.
Dümeni kimse çakamadı,
Göz öylece gördüğünü kayıtladı.
Tarih çok şeylere gebe.
Bu seferde yanıldın dediler,
Hani kılıç sonra
Kını bile yok   
İkiye ayrılı çekirge hani
Sen ne sandın, neyi
Yüz çevirmeden, sinsi, küçülten gülücüklerle
Erkenden anahtar elinde salıverdiler.
Kılıç sahipsiz, çekirge öksüz, ölü
Dün böyle geçti işte.
Kapı dışı çatışma aşama aşama
Garip yolcu kimseye anlatamadı,
Hem hırslı ittifakla inanmadılar, sözleşip
Hem de kılıcı görmediler.
Ortadan iki kimseler zıplayamadı.
Garip yolcu kılıcı biliyordu,
Gördüğünde hafif sola kaykıldı ...

ÖYKÜCÜ NİNE


Öyküler anlat bana ninem
Büyüyen burunlarıyla büyükleri,
Salıncakta teninin pırıltısı taşanları
Öncül sevgileri, ardıl yiğitleri,
Gurup konaklamalarını, yitikleri
Saydam renkli noktaları atlamadan
Öyküler anlat bana ninem
Küçük beyinli büyükleri
Tabureyi yürek temizliğiyle devredenleri
Büyük beyinli gençleri, devleri
Ebedi var oluşu, yetmişlik altı mayısı
Daha yirmi beşini süren çocukları.
Anlat bana ninem, anlat ama ağlamadan
Ağlanmayacak öyküler anlat bana ...

 

KAHVEDEN


Kızılşaplı poşusu terli,
Cura çalar küçük birader
Dilbazlar kurulu meşk eder ardınca,
Hapşırtıcı bir toz inceden arsızca,
Fiyonklu yakalı tipo baskı kanlı,
Çatmada ki sırıtkan resim,
Soyka, sanki kin tutar ve azar ...
Mukadder der, dertler susar.
Aydın havası kesilir hava pusar
Gökyüzü ağlar ateş kusar
Yeni hava insanları boğar.
Zindan kılıklı curayı parçalar
Birader artık Allah’ a emanet
Hani emanete hıyanet olmazdı ...
Kızılşaplı poşusu kanlı.
Neden?

EYLÜL BİTTİ


Issız bozkırlar tehlike içerisinde
Orospuluk.
Yıldızlar altında ölüm kuşu kanatlanmış.
Kolu kırık,
Kızıl ufukta ala karanlık  korkusu
Macera korkunç gerilimler beyazında
Kireç gibi doğan, şahin, bulutumsu
Bulutun özgürlüğü ahşap kapılı hücrede
Kaderin kırk derece ateşinde kavruluşla
Külleri insanlığa adanma.
Vücudu sessizliğe emanet.
Nehrin bittiği yerde çetin girdap.
Uğultulu kafirler
Hutbedeki açık vaazda hiltler
Barış süngüleri çekilmiş
Nisanda savaş.
Demir villada eylül kahramanları
Krediler bitti badem gözlü
Kolu kanadı kırık yolcuların,
Issız bozkırın orospusu öldü ...

TATLI TATLI


Ömrün tatlı duyguları budamakla geçmiş.
Budalaca paylaştığım dudaklarımda korku var, iç.
Yüzümü gömdüğüm sıcaklık baldırlardan kasıklara
İç çekişli sarhoşluk ve eşsiz mırıltı sendelemesi ...
Mis gibi kokan ateşi yutuyorum dağlanarak.
Kalçalarını açmış düşler ıslık ıslığa
İş çığırından akıl zıvanadan bir kalemde
Ivır zıvır dalgınlıklar öbeğine çakılı nefretin
Ağzına bir lokmacık koyamadığın şehvet suskun
Paylaşamadığım geçmişi umursamadan yakıyorum.
Mızmızlanışın bu kadarı da fazla sabırsızlığıyla
Tel dolapta otlu peynir ve adi şarap,
Bakirliğine el attığın yatakta gecikmiş çığlık
Uzun içlenişin ve inleyişlerin uzağında süt çocuğu saflığı.
Anne ninnisiyle uyuklanılan düşlerim kıçı açık
Güzel yüzünde kırık hayat azıcık,çizgiler sıcak
Sarı saçları çıplak göğüslerini saklıyor ...
Sırtüstü yatışlar aydınlanışın orağında alevli zar,
Sabaha karşı bulutların üstünde zıtlaşmalar.
Dudaklarında utangaç sürgü ve titrek vücut süslü,
Yakınlaşmalar bahara yakın çiçek tozlarıyla.
Ömrüm tatlı görüntüleri baltalamakla geçmiş.

DALGALAR


Mozaik taşlara çarptı tatminsiz dalgalar.
Yere eğilen bakışlarda tersine dalgınlık
Dudağından sarkan asıl tahminler, asil
Gözlerini dikti mavi canavar dehşetinden çıkana
Zekasını sevdiğine yuvarlandı istemdışı
Öpüşler omuzlardan aşağı.
Korkuları gördü, derdi aşkla ...
Cömertçe vaatler deşti kutsal yazıtları, nameleri
Gömleğinin üstünden ısırdı hazzı elini sürmeden
Gerilen bedeni dinledi deliren ruhuyla
Kasırga yayıldı arsızca mermer sütunlara
Şamdanların ışıltısında vahşi sesler kararlı
Karardı gözler aşka biçare.
Fitili bitik döngüde kendi kendine hücre hapsi
Işığı söndürmeden gel giriver hücreme sevabına
Fotoğraf renkli, fotokopide çoğaltıldı, tıpkısı.
İçini dökebildiğince serbestsin bu gece ...
Gelişi bir ömre bedel, günahına amadeyim.
Boğuk gölgeler beyaz giysili yavaşça süzülüyor.
Kelepçeleri duvara çarptılar tarihsiz dalgınlıkla.

DEĞERLİ MAHKUMİYET


Simasını zincirledim içime
Orijinal akşamlara sinerek akşamları.
Desteksiz yargılara güvenerek hem de ...
Vay anam ne yanlışlar dizilmiş boğazıma.
Nedensiz, tarihsiz geçişlerle sıradan,
Birbirine kenetli hoyratça.
Oturmadan rahatça ranzama,
Seni sende sana arayarak geçiştiriyorum kasveti.
Gözdeliğine yazıldım azıcık.
Değer, değer sana köleliğe ama yanıldım.
Dekore ettiğim zindanda başköşesin.
Duvarlar sana açık sen onlara kapalı.
Zihnine çeken beni o hınzır sır,
Has sabırsızlanmalar ve yeni yetmelik.
Mahkumiyet müebbet.
Zindanımın büyüsünde gün ve geceye içerledim.
Su gibi geçmiş gitmiş muhabbet.

 

LUGATÇADAN


Katılım belgesinde adım yazsın isterim
Sonra yakaya iliştirilsin.
Kart yakamda ismim kocaman, soyadım yok
Veya katılmayabilirimde ama
Yazman üye benim.
Katıla katıla gülme sakın,
Gizemli tebessümler duvarda asılı
Tabloda senin gençliğin sanki, tabulaşmış
Demir kapılar ardındayım yine yakasız
Karşıda iki benzersiz sertifikalı seyirtmiş
Bölgede haziran çarpıntısı, belgede çırpıntı.
Narin güneş klimalarla baş edemiyor asla
Sözün eri dizelerle ben yanarım ağır ağır
Kalemde mürekkep kifayetsiz.
Kalk gidelim lugata karşı seninle lütfen 
Diğer kaldırımda yürüyen sen değil misin
Korkarım yok, levhan da yok boynunda
Küller dört bit yana savrulmuş, yutulmalık
Usunda uslu günler özlemi, özünde söz
Güya bu tesadüfi bir yakınlaşma olcaktı
Lugatta yenilenmiş sözcüklere yer kalmadı.




GÖZDE


Kazara fotoğraflanmış o günler
Servisin fidanlığında ulu çınar.
Unutma bu son denemeydi.
Ağlamak yok fazladan, dağılmakta
Her dağınıklıkta yasak kitap gizli.
Duygularına tahliye vurmuş
Gözdenin eline toprak bulaşınca
Tek göz odada kavuşmak havaya
Dağınıklığın üzerinde yağmak düzenle
Soldurmadığın çiçek mi kaldı.
Adalet yerini bulur zamanla
Sayfalar dolusu isimsize esas duruş
Kozalarda ipek kanatlar tutuşur.

İNCİ


Koltuk altından inciler derdim.
Misk kokulu
Programsız eğilmelerle gerildim.
Hayırdır arkadan hançer, devrildim.
Küpesinde çift yönlü kılıç, seni seviyorum,
Rahat mücadelelerle yaşanana veda.
Sonsuza dek gülmeden ağız dolusu,
Başarı insan tadına takılı obez
Doğru gösterge, vermeden almak mahsusatı
Seni koltuğa mıhlayan inciler.
İncilerden bir kolye derdim ve
Sana verdim.
Benden sana ilk ve tek hatıra
Misk kokular ise bende kalan anılar.
İstesen de iade edemem ki.
Koltuğumun altında inci dizili kağıtlar,
İnceden incileri yazıyorum derdim.

TÜRKÜCÜ PARTİZAN


Partizan cephede baygın çehreli
Yüzükoyun uzanmış halsiz, toprağa
Demir çubuklar erimiş kavgada
Radyoda uydurma hakikat
Sarp kayalar utanmış adeta masalda
Bela gerisingeri dönüş hevesli
Uykuyu avlıyor fesatça makine
Hasmına çarpılan sukutla yanıyor
Yağmur iniyor kuru düşlere zorla
Asmıyor, kapkara ıslatıyor.
Mutlaka öğretilsin çocuklara yarın
Partizan türkü söylüyor aşkla.

 

HIRS


Satranç tahtası dolapta rafta
Evraklar, klasörler arasında tozlu,inan
İnan bana bilimsel değil ilgim
Benim ki pratikten usta çırak ilişkisi
Tarla faresi kozalak derdinde
Dansör baleye küstü.
Gayilesi yinede beyaz martı
Kuğu gölüne bol geldi.
Kesik kesik solumakta süzgeç
Sabaha karşı saat üç otuz sekiz
Akçalı oyunlar köprü altı
Zart diye düştü dolgu diş, altın
Lokum damağa yapıştı hınzır
Bir yudum soğuk suyla sakız gibi.
Top tüfek el değiştirdi kız gibi.
Hareket bereket getirmeyince
Kavgacı gövdeler düştü sırayla.
Bulamadığın hırs üst rafta ...



HANKİ


Hangi direnişin
Uyuyakalmışlığını yuvarlıyorsun
Yuvasız sabahlara.
Postu deldirmemişliğin sevinciyle
Karma sıkılmalar orta yerde
Kleptomanlığımız kitap üzre
Çok dertli sıra dışılıkla yalnızlığa
Ağaçlar ölçülü uzaklıkta
Direniş odaklı ormanda filiz sürmüş sevda
Ulusal uyarlama
Uyanmaların kucağında herkes
Hangi zorlamayla
Direnilmeyecek sanki
Tek kurşun en önce karşıyaka da

BÜLBÜL ELİME


Çelik zırhını kuşansan da ölüm bulur 
İğne deliğinden geçer zehir, havaya karışır
Ağladığın şeye bak meleğim, beyaz kan
Bütün vücutta toptan değiştirilir.
Hayat korku içinde küçük bir ter tanesi
Nasıl erişilirse erişilsin doğrudan sonsuza
Ezberimde buyruklar unuttuğum sevgi seli
Kovaladığın ruhla ölümsüzlüğü yakaladın kuyruğundan
Yoldaş sevgisini giyindiğinde yolculuk başlar
Kuşandığın zırh bir seferlik delindi göğsünden
Salkımlarca olgun üzüm azı dişlerinin arasında
Yabani çiçekler boynu bükülmüş çeliğe aldanınca
Toprağa düşürdüğün can, canlara değsin acısız
Soluk yüzlü bir genç eksik sevdalı, benzersiz
Yarin terli göğüs uçlarından emdiğin zevk sonbahar
Ölüm pençesi ve tüneğinde şakıyan bülbül
Çelik kapaklarını kapatsanda kalbinin ötüşü duyulur.

YA SI MA SI YOK


Ya zemine çakılacağım
Ya kozasında ipek yumuşaklığına çarpılıp
Cayacağım zevk diyarından
Salaş mekanlarda dağılacağım
Sarhoş düşüncelerde sütliman
Böcek, bürümcük ipeğe döndü yüzünü
Kaçamak ağa takılı nefer
Bu sefer solacak gözünün bebeğinde fer
Nefessiz geçti tehlikelerden cıscıbıl
Ayak tozunda hapşırılası aşk sırıtıyor
Meltemlerle uçuşan kır saçlarda gençliğin
Zahmet, unutmak, rahmet ve engin ar
Ya sı, ma sı yok, evet evet
Nişangah tam göğsümde sol yanda
Sakın ıskalama
İpek teni yırtsın geçsin tek vuruşta
Tam yerine çakılsın
ELİMDEN TUTTU

Bir kadın tuttu elimden
Koca şehirde bir göz odaya kitli, göğe savrulduk.
Assalar da ödeyemeyeceğim bedellere mahkum bedenim.
Fındık bahçaları arası anam yorgun,
Baş örtüsü omzuna atılı, gülen gözlerinde ak sütü
Babam hasta, bacımda sahipsizlik,ak sulu
Ana göğe belendim bak gördüğün gibi.
Kimin gördüğü önemsiz düş anında bitti.
Bir sabah horoz ötüşüyle uyandığımda sessizlikten
Gürültüye ekleyeceğim nice söz avuçlarımda.
Sıkılmaktan pörsümüş, terden sırılsıklam, şen
Bir melek tuttu elimden.
Dünya başımı döndürdü tek göz odaya savrulduk.
İçimde kaleler yıkıldı, yaşlandığım hayallerde.
Meğer gerçeğe boğulmak dakkasında ve ölmek ne güzelmiş,
Ve de yeniden doğmak geç vakit olanda
Gidiyorum hüzün kahkahalarıyla alçak gönüllü.
Bana öğrettiğin bu yıkılış ömürlük armağan.
Aceleci adımlarla gözümü kırpmadan gecelere
Geleceğin aforozuna uğrayacaksam da mücadele, mücadele
Annem bekliyor beni doğduğum yerde, doğurduğu saatte, yılmam
Bir çiçek tuttum elimde ...

SIRT ÇEKİMİ

Yastığa her baş koyuşumda
Cilalanır kıvrışık beynim
Yüz kızartıcı fanteziler silik ama bol.
Zindeliğin son zerresi de tutsak, işlek caddelerde döner
Kamera
Okkalı salvolarda gavur imam
Artık dervişler zikretmiyor,
İşleri meclis bahçesinde siyasa.
Tek tip voltacılar zımba gibi.
Çamurlara bulanmış intikam,
Mucizelere davetiye basıyor makine
Ejderha güzel sırtını dönmüş uyuyor,
Kuştüyü hafifliğinde güzel kadın ...

DEĞİRMEN SUYU


Dilsiz bölgelerde şiirle flörtleşiyorum
Dağ  köyünden kalkıp gelen demirci gibi.
Şehir evlenmesine gün doğdu yine
Çekiçler öksüz, orağı kırılmış çiftçinin
Çarklarda inim inim inlenilesi
Başlangıcın bugününe dönük paydos
Hastalık dağından piyesler sahnelenir.
Tolstoy’ dan kalın ciltler okunur
Oklar kırık dökük sineye saplanır.
Oya oya işlenmiş ışıklar geceye savrulur.
Savunduğunca savun korkmadan asla,
Şeker bombası sivri uçla ışınlara takılır
Mahkemede cinnet geçirir deniz köpüğü
Köpüren sularda tek atımlık emek
Görmeden geçen yolcular boğulur.
Değirmenlerde çizmeler günü devirir ve
Buğdayı öğüten akarlar sükuneti savunur.

 

MAVİ GÜNEŞE DEVAM


Mavi güneş doğuyor değişik gözlerde
Fotoğraf sarısı sarılışta köy seyri
Ucundan tutulan tutku ötesi.
Masal bunalımında kadın sezgisi
Beden Türkçesiyle çalışıyor cinsellik
Sel gibi topluyor beyin içi dağınıklığı
Üçgen temeller üzerine yaratılmışlık dürtüsü
Göz ardı sinemalar uçan kamerayla
Bütün seyirler alacaklı dağlardan
Ay müziği çalınıyor viran köylerde
Ölüsüne bir tas suyu dökeninde anam oy
Kaygusuzca karanlığa işeyen bacaksız
Sırtına dokunacak yabancı bir el beklentili
Bacaklarda peşin fikir kurgulaması
Uç anıların dağınık öfkesi suskun
Çift tabancalı muhtar çekincesi ve
Yaz geleneğine ayarsız işgal vurgusu
Nice vurgunlardan dönmüşlük var sağlıkla
Ortada yamalı bohça yaşam artığı
Sonsuz çölde gezinti temaşasıyla
Yapay göllerde dirilen ay mavisi.
 

YETER Kİ DEĞSİN


Narin bedenini gevşeten bir yüz olucam sana
Sesimi alçaltarak gözlerine baktığımda ve
Yavrum içini titreteceğim, ağzımı ağzına kapadığımda
Korkma sakın kolumdaki çiçek bozuğu şehvetten.
Sana sarıldıkça dört bir yana taşınacaksın
Bir dileğin varsa dile sergilediğim sevaba.
Tahtına çıkanda ganimeti delice yağmalamadan,
Bölüşelim, paylaştığımız zevk yarı yarıya senin.
Kucağına oturacağı, yüreğime sarıp sevdanı,
Düşlerde başlayan dayanışma dibe vurdu.
Kanımı kaynatan kurmaca yazılar diyarında vurgun
Ne vaatler yerine gelecek sırayla.
Henüz ne yazıldı, ne de yarından bi haber
İstemeye istemeye açıp okuyacağın kitap bende.
Devam et, devam et durma zafer acıdır,acıtır
Bütünleşemediğin tatlı harcanışlar sana
Tanrım koca yangınlara küçücük kıvılcım yeter.
Narin bedenimi gevreten bin söz aşk üstüne.

ALEMSİN VİRA


Fındık ocağında güç bela yevmiye
Ela gözlerde peştemallı tesirli zirve
Kafasının dikine erkeklik zira.
Eşek şakaları kuşatıyor vira,
Beli bükülmüş yatık bahçeleri.
Herkül zevke düşkün yamak.
Buhranın finalinde bana bak mesajı
Bravo diyen dillere ot tıkalı.
Erika öfke bolluğunda şaşkın
Kürt kızı toplayıcı, kardeşi aciz, yeni
Semavi inanışın kırık serçesi bekliyor
Kantaşı izinde eğreti geçeklerde
Kadehlerde öbür dünya tınısı.
Siklet dayanmaz tolgaya
Fındık küçümenliğinde yitik alem.
İri de ne ki, koskocaman, devasa ...

YUDUM YUDUM TURLADIM


Gamzelerine dolan hayatı yudumladım
Kavrulurcasına içime çektim sönmez ateşi
Ben iflah olmam artık ciğerim tütüyor, özlüyor.
Ayak bileğinden başlayıp beynine törenle,
Bu tırmanışa sende katıl yolculuk himalayalara
Üsleniyorum beyin kanamalarını, hiper tansiyonu
Yüksek basınçta daralan kutup yıldızına kanmayarak.
Yargılanan heyecanlar benim ki
Duruşmaları izlemek senin işin.
Dur durak bilmeden göndere çekiliyorum,
Bir çocuğum olsun istiyorum kız, kız çocuğu
Mutlu çocuk mutlu yarınlar için.
Cerrah şarkıcılar söylesin ilk ninniyi kulağına
Dünya güzeli annesi emzirsin süt bağından, taçlansın
Aşkı gerçeğe, gerçeği bana kazısın yontucular
İkinci bahar dolsun mevsimlere, uzun yaşansın.
Sevgim döksün içini endişe veren yarınlara,
İthal yakınlaşmaların duygusal musluğu açık.
Öğleden sonra dostlukları masamda yatıyor,
Sen soldan üçüncü çekmecede.
Bir yığın ıvır zıvırın arasından kendini bulacaksın,
Arama boşuna sen iflah olmazsın artık.
İçine çektiğin, gözlerime dolan üzüm buğusu.
Genlerinde var olan hayatı yudumladım.

SÖZCÜKLÜ


Ekmek,
Tanrı kadar kutsal
Elinden tutup kaldırılan
Yerde konmayan alınan
Baş üstünde yeri olan
Piştikçe güzelleşen
Bölüşüp paylaşılan
Biricik sevgili, yegane, tek
Emek ve ekmek
Sanki aynı sözcük
Ekmek daha bebelikte belletilir
Emek nedendir hiç mi hiç öğretilmez
Belki rahatça sömürülsün için
Günah ama

KAÇKINLIĞA


Bagajında aşk şapkası, sehpası da
Çöpler arasında çay poşetleri
Uçurtmalar akıyor tembelce göğe
Rengarenk, allı yeşilli uzun kuyruklarıyla
Pembeleşen düşlerde sirk en hasından
Konaklayışın kapısında palyaço
Kapı açık hadi yıldızlara dayan
Sultan köşkünde uzun yolculuklar
Senle sabahlara kadar kaptan senle
Hayale dalınan Cehennem kaçkınlığında
Billur cam kürede eşsiz görüntü
Takma burnun ardında yeşil gözler,
Buğusunda koca dünya saklı
Paravan arasında aşk tanrısı ve idam.

DEMİRYÜREK DELİK


Görmeden geçmeyeceğim yıldızlı gecelerde seni
Çoktan terk ettiğim yıldırım hızı yalnızlığı da
Son noktayı koyan çıplak göğüslü çılgınlığı
İzinsiz çıplaklığın kuru çölle takasını
Nice açıklar affedilir, nerde yakalanmalar
Yıpranan fotoğraflarda tombul ayrılık
Genç dönem diriliğinde acilen elinden tutamayış
Bu son gülmecedir ağlama fonundan beslenip
Umulan beraberlikler aksiliklerle sevişir geripseme
Sandalın dibi delik, kürek kırık su alıyor hayat
Bir mahmur mavi yolculukta say ki ergenlik
Peteğinden bal deriliyor  yaşamadığınca ipekli
Uzandığın hisar gecelerinde bıraktığın gönül üzgün
Çakmağının ateşinde bir arıbeyi yanıyor
Süzülüyor göğe dizi dizi yıldızlar ay beyaz parlıyor
Aynaya düşen silüetin gözleri yaşlı, kırmızı
Görmeden geçeceksin ki demir yüreğin erimesin güneşten.

GÜNÜ BİRLİK AKSIN TARİH


Eşsiz kumsallarında güneşlenelim doğanın
Kızıl kuleden kaleye doğru yanarak
İnce kuma ulaştığında dim çayı harikasın
Biraz tarih soslu tersanede biçimlenelim
Dinlenelim şarap hasanda, şaraplı kervansarayda
Ağaçların gölgesi muz ve siril seril portakal
Yaylasına çıkıp lezzetine varalım aşkın.
Gürül gürül aksın aşk bin yıllık çınarın dibine
Tadına doyulmaz güneş yanığı teninin
Üzerinde yuvarlandığın ışıklar emanet
Hoş kokulu serinliğin yamacında minnet
Toros dağlarındaki dar boğaz ve buz sular
Korsan mekanı tutuk mağaralarda sadece biz
Denizden uzak dalga boyu yemedik halt bırakmadın
Oyma pınarlara düşen hatta, hatrın kalmasın
Limanda yudumladığım özlem yüklü eser sensin.
Eskimiş ciğerime al benizli cemalin doğsun,
Kışlık sevdaların pınarından diş çaldıran dişiliğin
Eşsiz kumsallarında güneşleneceğim günü birlik sılanın.

YÜRÜYÜŞ EYLE


Şahane yakıştı valla, sahiden
Giyip çıkardığın annelik varya tıp oturdu
Belden biraz büzgü, kollar manşet.
Saçlarında kırmızı kurdela
Dudağının üstünde ayva tüyleri nemli
Yüzünde tatlı tebessüm.
Yakalar kaldırılacak ama sıkar, çocuk  ta emecek
Ve pespembe ipekten bir eşarp gerdanda.
Omuzlarında sahici meltemler uçuşsun,
Övün hafif dekolte efil efil deniz
İçine sen bilirsin pamuklu ve saten
Bak geceliğin boyu diz üstü olsun rahat edersin.
Göğüs gergin ilerde, baş dik, dik tutabilirsen eğer
Canından kopardığın can memende muti.
Emdikçe gün sayıyor azrail,
Şarapsız akşamlarda cici annecik.

MERAMINA


Boşta çalışmaktır asıl işi
Aylaksız yani, vasıfsız.
Şuursuzca çile kaldırımlarda,
Örtülü akşamlarda ahmakça.
Ulaşılabilecek nahoşluklara, çirkinliğe ve
Zorlukla uymak zindana.
Mercek altında noksan imge,
Basılı belgeler doğrultusunda denge.
Çare aramak hissiz, yalvarırcasına
Saf alışkanlıklar tortusu zorla
Günahsız dokundurmalar yani.
Güya aslı buymuş, boşluk gibi
Lisanslı toyluklara bağlı geçirmezlik
Direnç bedava bal, boyun eğiş acı şirke küpü
Sonra meramını anlatamamak yeterince
Boşa yazmaya uğraşmak belki, olsun
Zaten daktilo eski ayrıca o yerli den emanet.

KAYA BALIĞI


İki elinde saklayamadığın göğüslerinden içeceğim.
Şebnemlerine avuç açıp dilenerek
Duru kanım beynime vurduğunda,
Göbek çukurundan çıkıp
Yeşil gözlerini yum
Hafif eğik ağzına dolacağım
Burnundaki hızmadan kayan dilimle.
Senin ki kulağımda.
Ve kırmızı.
Tüm ayrıntılardan sonra
Ayırdına varacağım doğurgan gerçekliğe ve doğaya
Kuru yaprak gibi savrulacağım kırık dökük.
Savur beni saplantıların ötesine tek parça.
O parça sana ait, takılı kaldığım çıplaklığın özü
Isı ve neme duyarlı titizliğinle
Dol bakalım sarı yapraklı serinliğe salınarak.
Sevinmenin kupasından içtiğim sevişmelerde dol.
Ve de yeşil,
Seni tümüyle saklayacağım, gözümün çiçeği içerleme
Karşıyaka da bekliyorum.

DÜNYALAR


Sadece ikimize küçük bir dünya isterim
Ve seni arka bahçede avlamak.
Peşini bırakmamak sevişken yağmurlarda
Ağzında kekik kokusu ve koklamak
Sarmaş dolaşlığın ötesinde yeniden yoğrulmak.
Soluk soluğalık bitmesin isterim.
Yıllara varan dilin ucundakileri söylemek,
Veya dinlemek vücudunun ahengini silbaştan
Çıplak vücutların şiirini yazmak piyanoda
Çisentilerle serinleyen ateşi tutmak yelesinden
Hiçbir erkeğin, hiçbir kadının öpmediğince sıcak
Yanı  başımda lezzet, ağlamadan doğan niyet
Günahsız zevkleri mucizeye sunmak arınmadan
Doğacak çocuğumuzun adı derya olsun isterim.
Dünyaya karşı küçük bir pencere deniz derya
Penceresinde beyaz güller ve inci, güldalı
Ölümü de ölümsüzlüğü de birlikte sınamak
Örttüğün bunca güzellik  açığa çıksın bırak
Güneş lekeli sırtında bir yük de ben olmayacağım
Ömrümde e büyük zevki sana borçluyum,
Ve sen arka bahçede yalınayak.
Sadece ikimize kocaman bir öteki dünya isterim ...

SERHUŞ


Asmalı bahçede sarhoşlayınca ben
Rakıdan mı sandın?
Aslansütü koça yakışır gülüm
Blada çağıran  o armani olmasa
Ve aşırdığın o yürekteki yangın
Hiç mi suçun yok nurum zahar
Cürümsüzce eğer durum, ne kurum
Geceyi dizginleyen buram buram
O rakkase yok mu bir
Raksında derişmedik mi iki
Yoksa ona mı kızdın ruhum üç
Üzümler karardı belki, sapsarıyken
Asmalı bahçe asıldı.

Darağacında sarhoşlayınca sen ...

Hiç yorum yok: