İÇİNDEKİLER
“ALINYAZIMDA BELİRSİZ İŞGAL”
Otuzikimilyonken nüfus,
erdoğmuşum vakit sabaha karşı ayaz. Depremle emzirilmeye getirilmişim ilk.
Loğusa anamı hemşireler indirmiş Haseki’ nin mart kışı bahçesine...
Okula başladım, ilk mektep. Bir
seher vakti, ordudan muhtıra 12 Mart, Atışalanı’nda...
Lise yerlebir, ben ortada.
Oruçgazi’ de bir adres eksik, Seninle Bir Dakika yarınlarda...
Valde Mektebi’ ndeyim. Gündem
depmece dolu vesvese. Boykotla tanıştım okulun birinci günü. Yüzüncü yaşında
ATA 12 Eylül den sonra yasta. Ben Valde Mektebi sonda Pertev...
Eski işin ehli sayılırım yani,
duvar boyuyorum, üniversiteye giremedik te...
“ Hakkari’ de Bir Mevsim”
Berlin’ de ben Kırklareli Meslek Yüksek’ te önlisansiye...
Marmara’ lı günler başladı.
Askerlik tecil, Ortaköy’ de tarih yandı. Ben Akademi’ de Yüksek Ticaretli.
Radyasyonlu fındık günleri, Tv iki kanal filan...
Ve lisans diploması...
Şimdi sigortacıyım zifiri
karanlıkta, sigortalıyorum. Edibin E tipindeyim, gülemem, er kalkar geç
yatarım. Arada yazarım, delice okurum, yutarım, siyasiydim, amatörce politika
yaparım, en dibe vurduğum yaştayım...
Sığındığım liman Karadeniz’ de,
Giresun, günahtan iskele önümde. Evvel doğanım, cümlelerim Aksu’ ya yazılı,
kitapsıza isim: “ Alınyazımda Belirsiz İşgal“...
VASİYET
Bu
sana vasiyetim.
Kitaplığım,
çekmecelerim, yazdıklarım ve
Ve
cebimde ne çıkarsa senin işin
Fihristimi
açık isimlerle yazdım, şifresiz
Sırayla
ara arkadaş, kendini bilirsin
Sen
ikincisin, abin,sen ve ablan
Bilmem
kim hakkın rahmetine dersin
Kavuştu
evet kavuştu
Ve
siz arkadaşı olmalısınız
Veya
her neyse bir yerden bir tanıdık, dost
Hakkınızı
helal edin uyarınca temenni
Helal
edilmese de kızma, ben de bilirsin
Cenazesi
yok, tıp fakültesine bahşedildi, Çapa’ ya
Arta
kalanları memleketine, Giresin içeri, gir gir
Yok
yok merasim falan yok öyle, bilinesi türden yas
Babasının
değil ama anasının köyüne belki
Çünkü
mezarlıkları genişmiş, çam ağaçlı
Senin
görevin de burada bitti, sağolasın kardeşim
Bir
metrekarelik toprakta arsız kavga
Bükten
yer alınmaya, tapu verilmeyesi
Ölüm,
yüzümde silik anılar tavlı canlı
Sırayla
değil mi, arada bir hakkınca
Sektirdiğin
kurşunlar adına
Ardına
bakmadan yiğitçe ölünesi
Cebinde
ne çıkarsa vasiyetim...
AÇIM VE GÜNEŞ VE YAĞMUR VAR
Açım
ve yağmur yağıyor.
Farkında
olmadığım muziplikler yüreğimde ölürken
Zihnimde
yanaklarına renk veren kirletilmişlik.
Mırıldanıyorum
yağmalandıkça nefes.
Değdikçe
dik kafalılığın kırmızısı bürünmüş beğenisine
Çıplak
sesler duyuyorum karataş döşeli doruklarda.
Soluğum
tutuluyor, diz üstü tırmanışların iç çekişinden
Epey
uzaklarda göremeyip de hissedilen yalvarışlardan
Kışkırtıcı
karanlık fırıldak gibi dönüşlerde damla damla
Midemde
bozuk gökgürültüsü ve ezeli ıslaklık
Kollarım
iki yana düşmüş yarı gecede, çıngıraklı yalnızlık
Acıklı
türküler söyler diller, gözler kapalı
Gizli
kapısını tokmakladığım uzak düşler böcek sevişmesi
Sırt
sırta vermiş sağlıklı bedenler çıkmazında.
Buz
saçan rüzgarlara sığındıkça kanatlanır ömür.
Avcuna
düştüğüm kocamış beden kök saldı içime
İnce
dallarına, en uçtaki taze meyveye uzanıyorum, korkulu
Senin
altında bağışlanmaz kaygılar yaşadım tepeden inmelik
İyi
ki yaşadım seni, arayışın girdabına takılıp.
Savrulduğum
müzik ilke atılmıi imza,başyapıt,
Güvenle
tazelediğim kaçış deniz aşırı hiçliğe övgüdür.
Dönemecine
kıvrıldığım bitkinlik akan suya tekdüze.
Erdikçe
eresi geliyor her uzanışın ballı tılsımından
Farkına
varamadığım musikişinaslık yüreğimde canlanırken
Açım
ve güneş ağlıyor.
KİTAPSIZ BAHTIM
Bir
kitap yazdım okunsun diye
Kalemsiz
gecelerde ışığına sığınıp
Beynime
kazıdım sayfaları satır satır
Gönlümce,
dilenmeden sana
Bir
sen okumadın sana aitleri
Veya
anlamadın, anlatamadım yeterince veya
Ve
sabah alacasında selamlaştığım her yüzde sen
İçimdeki
çocuk ölsün artık, büyüyeyim
Ne
korkusuz niyetler sundu kaçak güneş
Her
kelimede savruluyor katık gelecek kasıp
Yine
yazacağım seni dağa taşa bahane
Ama
düzeltmek adına bile okumadan, okutmadan
Ne
çıkarsa bahtına, partner teste tabi değil
Sabahlasan
benle ömrümde tek gece şiir gibi
Kalbini
zorlayan solukta tek hece tecrübe
Gönlünce,
dinlenerek yepyeni başlangıç suç ise de
Boynuna
doladığım dizeleri çıkarma niçinsiz
Sardığın
bu beden bir harf çeksen dağılacak çünkü
Biriciktin
sırasız albümde, tek
Bir
kitap buldum okudum, avuntu diye diyeceksin
Ben
sanki buna yıl sonra ne diye...
USTA YA
Ve
gideceğim bir gün...
Ustam
Boğazda
bir yerde
Küreklerine
asılsam sandalın
Gelsem.
Karşılasan
beni
Çelik
zırhlı geminin güvertesinde
Sarı
saçlarında sabah rüzgarı
Deniz
mavisi gözlerinde birkaç damla yaş
Birlikte
açılsak engine.
Sözcükten
dalgaları yara yara,
Çelik
grisi yüreklilikle...
Götürsen
beni
Güzelliği
tarifsiz Dünyana
İşte
o zaman
Kolaylaşır
mı acaba ?
Yazmam...
BİLMECE
Yaşamındı
örnek aldığım.
Yirmi
yıl boyunca
Bir
yirmi yıl daha geçse
Yine
sana taparım.
Kırk
kere maşallah
Umut
oldun.
Tüm
kuşakları ardına taktın
Onların
oldun.
Güçlerine
güç kattın.
Bileği
bükülmez oldun.
Sönmeyen
ateşi Tanrılardan
Onlar
için çaldın,
Kor
oldun.
Gönüllere
taht kurdun
Ve
son vazifeni yaptın.,
Güneş
oldun, Güneşe karşı deniz
ÖT BÜLBÜL ÖT
Öt
bakalım bülbül koca bir ay geçti bin gün gibi
İlkbahar
sardı kollarını doğaya sıkıca
Sarhoş
yüreklerde acı bir düş
Beyin
henüz ayılamadı sancılara düpedüz küs
Demek
ki Tanrının olmadığı yerde, insanın ruhu da ölüyormuş
Sonsuz
aşklar ocağında pişmemiş tabletler ve yazılar da
Sevinç
türküleri artık söylenmiyor, ağıtlar yakılıyor
Boğuk
sisli gece çepeçevre özgürlüğü yutuyor
Ülkenin
mavi dağlarında beyaz güvercinler açsa da
Gagasında
kurşun, içlerinde ölü soluk, kanadında ah
Öt
bakalım bülbül dilinden can damlıyor
Kan
gölü civarında genç yaşta bir doğan yatıyor
Kulağı
kesiklere dokunur bu acayip sır sadece
Bıçağı
kınında mutsuz bir sonbahar günüydü
Dünyanın
böğrüne saplandı evren pulu
Göğsümün
sol yanında hatırı sayılır punduna geliş
Bıçaklanmadan
dondurucu ayaza tek parça
Buz
tuttu gözlerimde yaş, dudaklarımda mor güneş
Öt
bakalım bülbül koca koca adamlar düştü
Yaz
bakalım yazısı incil taneli yazıcı, yaz da geçer dün gibi.
DUR YOLCU
On
yıl geçti sevinemediğim
Öz,
umut, aşk, inanç selinde
Her
yılın sonu yangın
Yeni
koca sene ateş topu
Yazgı
hep yaşanmamışlık.
Ay kızıla çaldı,güneş tutuk
Anılar puslu, umut yitik
Günler
tank paleti, yıllar jet hızı
Ezgeç,
ergeç asırlar sarhoş
Nice
bin yıl boynu bükük
İhanetin
onursuzluğu omurgasız heykel
Beşikte
sallandığını sandı bebecik
Can üşüdü, Kışlalı dondu
Nur söndü, Zuhal karardı
Yirmide
ulaşılamadı yirmibire
Lakih
ezeli kin ebedi
Piç
oldu sevgililer yad ellerde
Sarsıldı
inadına doğa fayladı
Sille
tokat gariplere felaket indi.
Boldu darlandı, düzdü düzlendi
Koca el küçüldü, ada pazarlandı
Bir
gün evet Me bir gün
Karanlık
kapkaranlık olmayacak dünya
Ellerim
bedenim titremeyecek asla
Karşıyaka’
da ellerim meşale sıcağı
Aydınlığın
orta yerinde dimdik duracağım.
Me ye uzanan ağaç köprü, üçüncü
bahar
Geldi geçti altı çarpan, mevsim
karakış
Bir
öykü ol öykünemediğim
Bir
aşk ol tapınamadığım
Bir
şiir ol besteleyemediğim
Bir
roman ol bastıramadığım
Hayatımız
roman kendin ol gel.
Yıldızlar kaydı tutulanlar
herkese yeter
Yüzyıllardan geçtik, bin yıl daha beter
Dileğim
Ablasının
yeşil gözlerine
Yirmi
çift sıfırdan
Me
den
Bin kez kudur
Bin kez yürü yolcu
YAĞMUR ADAM AĞLIYOR
Yağmur
adam yağmur yağıyor
Adım
başı kaza, sokak başı yuvarlak çukur
Yaralı,
yarı ölü, sakat, acil, ambulans
Ayıkladığın
sözcükler baştacı ettiğin kibarlık
Başucunda
okuduğum kitap, yaslı yasak
Başarı
bombası düştü çağına şu işe bak.
Eksik
iletişimlerin uzağında yağmur sağnağı ıslak.
Beddualar
cuk oturmuş isyanın özüne.
Gözlerinde
eyvah kıvılcımları ve koca bir ayıp.
İtirazım
var elde var sıfır, teneke madalya
Üzerinde
koca dünyada ki yalnızlık kazınmış
Şifreleri
çözmeye adam gerek.
Düzeltin
bu yanlışı haykırışında cesaret, ama
Her
keman çalınışı bir konser değil.
Alkışlara
eğilir doğruları söyleyen
Her
sevincin sonu şemsiyeli ıslanış.
Yağmur
yağıyor, yağmur adam arap kızına bakıyor.
Seller
akıyor, arap kızı camdan yağmura,
Bir
camda o, bir camda dalkavuk.
Turp
gibi maşallah, pusu kursa da şüphe
Çadırın
orta direği pek sağlammış direniyor
Yağmur
yağıyor, yağmur adam ağlıyor,
Gözyaşları
yağmurdan beter.
Zerresinde
küstüm oynamıyorum delikanlılığı
Yağmur
adam yağmur dindi.
SIZI YAZMA – SIRRI YAZ
Yazıyorum
öbeğine, göbeğine, gözbebeğine
Ödleği
kazıdığım ağaçlar devrilmiş
Cesurca
direnmiş sellere toprak
Ulaştığım
ülkelerde sevecenlik
Öykülerimizde
nasipsizlik, yaşanmamışlık
Neler
yaşamak isterdim bir bilsen
Göbeğindeki
çukur tadımlık
Bir
can aldın benden, bıraktın cansız
Sazlıktan
öbek öbek tömbelek
Alabaşlara
saydırmaca saçmalık, domdomca cinayet
Vermem
gerekir saatini, zamanını sil baştan
Silinmez
yara, yarım saat ver bi saat üste almakla
Atıyorum
ölesiye, canımı sırlara sırıyıp
Cananım
resmi fiyakalıyla evlenmiş bir çocuk
Kalp
kırık, kafa dolu, hınç eski, belde evli dost
Akla
gelmedik dizelerin uzağında sönmüş aşk
Sızıyorum
lezzetine, tadına, şerbetine, tek yudum.
SİMULTENE TERCİH
Yaşamı
imgeliyorum.
Şiirin
gizinde yüzen duygularla
Dingin
tasarımların görselliğine inat
Çekimsiz
rütuşlar kurgusunda hoyratça
Karanlık
oda zifiri mekanlarda
Animasyon
kompozisyonların tuzağından kaçarak
Düşlüyorum
alternatifler çıkmazında gerisin gerileri
Karmaşık
karma karışık verilerin ışığında
Işık
kör etti sanki beni, duyularım aciz
Evrimleşen
kağıdın hışırtısıydı delirten tenimi
Çetin
diyalogların karaktersizliği yada
Üslubu
belgeleştiren geleceksizlik veya
Işık
bağlantılı hata ayıklamalarda gecikiş
İşte
hiçe sayılan asıl neden bu muamma
Döngüyü
sorguluyorum,
Dünden
önce yarından sonra ki kımıldanışı
Formüle
edili etiketlerdeki hırsı, ızdırabı
İşlevsiz
değişkenler düzeni hasta mantığı
Simgeli
makyajlar sert komutlarla kremlendi
Metin
analizlerinde yedirmece rapor
Sonuç
simultene uygulama, tercüman apar topar
Kapıyorum
penceremi...
YUDUMCUK
Yudum
yudum,
Evrensel
kitaplık seçkilerindelik
Manifestolar
yazılmış dirence
Yumruk
yumruğa
Teorilerin
bulanıklığı dağılıyor
Perde
perde
Mantığın
başladığı yer orası
Anadolu’
da bir genç dolaşır
Soluk
soluğa
Kazanlar
kaynarken kızıl alev üstü
Yandıkça
durulur
Dilsizliğin
yolu dile şahkulu
Güle
sarılışın özlemi dağ gibi
Seçmeyi
bilmeye varış
Bahçelere
sıçrayan o tatlı heves
Fiyatı
ucuzlayan yöneticiler
Sevdalar
ah o sevdalar
Bol
bol
İşte
bu kitap onları yazmış.
TİRYAKİ KAPI
Kapıyı
zor kapadı yalçın
Salaş
ayaküstü tektekçinin
Masalar
uzun dar nemli
Dışarıda
kar içi har
Enfiye
kutusu parmaklarında
Şaşkınlara
inat burnuna çekti.
Garipsendi
tiryaki er
Votkayı
bir vuruşta alnından
Takdirlendi
çavuşoğlu
Çetrefilli
hikaye kırk yıllık
Sürdüğü
losyon ağır istilacı
Hangara
uğramadan ölünmez
Tam
ayaklanacakken sılaya
Davudi
sesli bızdık bızladı
Oratoryo
canlı sardı hızlan
Hikaye
daha çok anlatılası
Açık
kapı açık kaldı yalnız.
VİŞNE REÇELİ KAVANOZU
Vişne
reçeli tadında sahipsiz fısıltılar
Sadece
duman tüter boş ev bacaklarından hır kovan
Vişne
çürüğü tabanlar ovaya yayılmış, tepelere
İlkin
güneşe doğru kovalamacada o azgın ses, kar boran
Kulak
verildiğinde, güzellikle saran kahkahalar
Kimi
kovalıyorsun sen bu örtülü koşturmacada
Fındık
bahçalarına sıvışan o ürperti süzülüşü kimin
Deniz
boyunda sere serpe incir yaprağı biçimli tazelik
Islak
sarı saçlarından sır damlayan ıssızlık kimin
Çığlık
olsan kimse yok yoğunlukta, zorla ümitsiz
Vahşi
bir nida, ayak seslerinden deliriş hızında
Abandıkça
dağılan belirsizlik çok uzaklarda,
Üstüne
çullanan bereketsizlik suçuna kapılarak
Tepindikçe
öpülmeye hazır sızlanışlar, dev acılı
Entarisinin
düğmeleri açılır soluk soluğa sonsuza
Soluk
bir ten mutluluktan gözlerini açar umutla
Utangaç
kaçırmalar yaşar bir bir, medcezir.
Vişne
çürüğü başaklar kutsal vişne reçeli tadında
Sahipsiz
yükseltileri dişlediğin özleyiş tanrısal
İşiten
kim aynaya bakıp da acıdığın gençliğini
Öğütlere
uymayan zehir dolu damarlarda kötü niyetli meltemler
Yankılanan
sözleri göbeğinden öperek hasata yakın
İki
tepenin arasında şıppadak kayboluş görkemli.
Çırılçıplak
dolaştığım soyluluğa kök inancı yapışmış
Tanrı
laneti bulaşmış yosma şehir aşklarına
Halden
anlamaz memnuniyet gelincik tarlasına yuvarlanmış
Oyaklarına
güneş ışıltısı dolmuş oburca dirilişin
Kırılgan
bedenlerde tatmin olmuşa benzer şişinme
Marmelat
sıvanmış açık yüreklerde aldırmazlık barınıyor
Oyalı
boyalı göğsü bal sıkılganlık başköşede
Bir
kuyu ağzına oturmuş bükte müstehcen fıkracı
Bir
parmağını bandırmış vişne reçeline
Diğer
parmağını oynakça duman tüten bir boşluğa
Fındık
kırıyor kollarındaki artan güçle, gücendim
Ge
noktasında bekle, çok güzel olacak, geliyorum ...
ÖLÜM ORAĞI
Cam
gözlü bir kedi gördüm
Bu
gün sabahtan
Bir
ağaç dibine yatık
Kaskatı
kırpık
İşte
ölüm.
Can.
Evet
işte ölüm dedim
İçim
daraldı.
Cansız.
Ve
o an sanki bende öldüm.
Bir
ağaç dibinde silik mezar,
Mezar
taşında ben.
Akşamdan.
Azrail
cam gözlü bir kedi.
Cam
gözde parlak orak
Çekiçsiz.
Camlarda
kendime baktım.
Aynalarda
ölüm.
Ölüme
sövdüm,
Kedim
Camgözlü ...
KAZASIZLIK
Vaktiyle
güneşe yakın
Hummalı
bir başkaldırışın izlerindensin
Kılıksız
sürücülü arabaların
Tekerleklerin
açtığı
Silinmemiş
Binlerce
yıllık.
Gözetimlerden
geçerek kazasız belasız
Nil
kıyısı uygarlığa varıştasın.
Altın
kakmalı kılıçlarla dizginlenen
Moskof
açıklarındaki yarımadada
Yanları
portakallıklarla süslü
Anlatıların
derin sessizliğinde
O
tiz çığlıktasın.
Borunun
üflenir ti sinde
Fırkasında
yaşanmışlık zırhı
Teninde
parlak çizik
Ölünmemiş,
sürünmemiş, süzülmüş
Yaşıyorsun
mor güneşte sürgün,
Vakitsiz
tarihe karşın ...
IŞKIN
Zıpka
giymiş zıpkın gibi.
Kara
dağlardan namı aşar gelir
Harp
etmiş karahisar önlerinde
Kemençe
mızıka çalıp horona durmuş
Boyunduruğu
kırmış gümüş elleriyle.
Aldırmamış
göğsünü sıyıran mermiye,
Tiradlara
bırakmış canını cesaretle.
Celladı
tutmuş mezar taşına yatırmış
Çaresiz
imdatlara huysuz devşirme
Gırtlağına
dayanmış fındık gibi.
Doruğunda
hürriyet, gedikkayada hayret
Aksuya
er doğanlar oturup yazmış.
Yanağında
mavi bir öpücük ateşli
Gözleri
yeşile aşık, gri ışıkta
Açık
sözlü memleket uşakları.
Kızıl
ateş coşkulu, çıtırtıyla savrulan
Nesli
tükenmiş arada anılan,
Fişeklik
çaprazvari ışkın gibi ...
ARARIM DÜNYAYI
Uzunca
bir aradan sonra
Sözcükler
sıralasam zorla peşpeşe, uymayan
Araya
seni de gizleyerek
Okur
bulurmusun beni, seni
Bulmaktan
öte yakıcı sıcağınla
Beynini
açıp rüzgara
Uçurur
musun kendinle gövdemi.
Bu
ten seni elbette,
Ya
sözcükler, dizeler, sizce daha neler
Arada
bir ortaklaşa
Kafanın
kıvrımlarına hapsolmuşum,
Açar
mısın kollarını dünyama,
Özgürlüğüm
sensin.
Tutsaklığın
sisinde nefes
Nefesim
olur musun yüreğime can
Çok
söz sıralardım amma,
Yol
uzun, yolcu yorgun, Dünya küçük ...
KIRMIZI BULAŞTI YAĞMURA
İşsiz
güçsüz bir kurşun sıktın şakağına
İşgüzarca
bir başınalığı çoğaltın, ağlayışlarla.
Ve
o gün bıraktığın el yazısı nota kırmızı bulaştı.
Asalakça
yaşamaktan yanık yüreğine de ölüm.
Ölmedi
inadına beyin, seni yargıladı
Önce
ağır yaralı yoğun bakımlık suçun
Sonra
makinaya bağlanma.
Kesildi
cezan kendi kendine, kendince düşen
Beyin
ölecek vücut yaşayacak zorlada olsa
Ver
elini organ bağışı üşenme.
Dört
işsiz güçsüze daha can verdin, kayıptasın
Tek
kurşunla nakil öncesi halloldu, acildesin.
Sen
değil elbet kahpe kurşun kazandı.
Çamur
yağmurla indi yeryüzüne fersiz
Serde
ölürken yaşamak da varmış.
Beterin
beteri duyup da yanıtlayamamak ve görmek
Kurşunlar
vızıldadı dört yana tek atış hedef tek.
İşin
var artık gücenme, dört kere öleceksin.
DOWN ANNE, MUTLU ANNE
Lila
renkli hücrelerde yas.
İstenmeyen
özgürlük bedelli,
Uzun
yürüyüşlerin down yolcusu
İç
ritmin salsa seni direkt mongol
Siyah
yıldızlarda nihayet .
Dönüş
kasırgasında kromozom ...
Zümrüt
gözlü suçluluk emanet
Çala
kalem Tanrı muhtırası
Işık,
ışık, ışık, ışık ve sevgi ...
Şanlı
erişim cesur katılımlarla,
Unutma
her konuda destek ve söz,
Kalıtım
lüks yolcu bileti gidiş dönüş,
Güneşe
dokunmalık küçücük bir fırsat ...
Lütfen
lütfen zihnim nefes alsın
Annecik
nurlu ellerinden öpüyorum
Ela
renkli gözlerinde erim.
GÜNEYDEN
Görsel
yayınlar üç boyutlu
Mat
ve soluk
Bulgu,
İstasyon,
hiçbir yer, her yer
Deri
boyu çamaşır yıkayan kızlar
Duvar
kasten.
Apaçık
doğuran ana da
Bitli
yorgan yandı.
Sürüyle
ağıt
Boğazda
bomba ve umut
Mürettebat
denizde
Karanlık
yüzlü mayın, torpil
Güney
dokuz eylülde kurtuldu.
Yılmazdan
kahırlı veda
Soldu
...
Parlak
ama soğuk
Ak
perdede endişe,
Kara
derinden etkili,
Yedi
bitirdi ciğerden,
Vatana
hasret.
Belki
son kareydi ama
Çirkin
kral güzel güldü.
Göz
kırptı sonra,
Ve
son yazmadı ...
Güncellikler
çok boyutsuz.
KAPICI
Kara
taştan tiyatroda dans eder tatula
Paravanları
resim donatılı kahpece
Bitişi
emiyorum dudağından,
Cemreler
ardı sıra toprakta ...
Kurdeşenlere
uğruyorum vücudunda
Peykelerine
uzandığım, sandalyalarına
Yetti
yok etmecesine çekilen nefes.
Aşındırdığım
hayat senin, güçlükle tırmandığım beden de
Yemliğinde
yatışır açlığım.
İçler
acısı keskin fırça darbeleri,
Bu
darbe adi, Korkma sen benimsin
Yolcu
yolunda Değersizlik şarabı içmiş
Dansın
sonu terkedilmişlik, hiçlik
ZIPLAMAYA AZ KALA
Kılıç
çekirgeyi zıplarken yakaladı.
Ortadan
ikiye,
Yalvaran
nidası asılı duvarlarda.
Mikrofonda
için için incelikli tınlama.
Dümeni
kimse çakamadı,
Göz
öylece gördüğünü kayıtladı.
Tarih
çok şeylere gebe.
Bu
seferde yanıldın dediler,
Hani
kılıç sonra
Kını
bile yok
İkiye
ayrılı çekirge hani
Sen
ne sandın, neyi
Yüz
çevirmeden, sinsi, küçülten gülücüklerle
Erkenden
anahtar elinde salıverdiler.
Kılıç
sahipsiz, çekirge öksüz, ölü
Dün
böyle geçti işte.
Kapı
dışı çatışma aşama aşama
Garip
yolcu kimseye anlatamadı,
Hem
hırslı ittifakla inanmadılar, sözleşip
Hem
de kılıcı görmediler.
Ortadan
iki kimseler zıplayamadı.
Garip
yolcu kılıcı biliyordu,
Gördüğünde
hafif sola kaykıldı ...
ÖYKÜCÜ NİNE
Öyküler
anlat bana ninem
Büyüyen
burunlarıyla büyükleri,
Salıncakta
teninin pırıltısı taşanları
Öncül
sevgileri, ardıl yiğitleri,
Gurup
konaklamalarını, yitikleri
Saydam
renkli noktaları atlamadan
Öyküler
anlat bana ninem
Küçük
beyinli büyükleri
Tabureyi
yürek temizliğiyle devredenleri
Büyük
beyinli gençleri, devleri
Ebedi
var oluşu, yetmişlik altı mayısı
Daha
yirmi beşini süren çocukları.
Anlat
bana ninem, anlat ama ağlamadan
Ağlanmayacak
öyküler anlat bana ...
KAHVEDEN
Kızılşaplı
poşusu terli,
Cura
çalar küçük birader
Dilbazlar
kurulu meşk eder ardınca,
Hapşırtıcı
bir toz inceden arsızca,
Fiyonklu
yakalı tipo baskı kanlı,
Çatmada
ki sırıtkan resim,
Soyka,
sanki kin tutar ve azar ...
Mukadder
der, dertler susar.
Aydın
havası kesilir hava pusar
Gökyüzü
ağlar ateş kusar
Yeni
hava insanları boğar.
Zindan
kılıklı curayı parçalar
Birader
artık Allah’ a emanet
Hani
emanete hıyanet olmazdı ...
Kızılşaplı
poşusu kanlı.
Neden?
EYLÜL BİTTİ
Issız
bozkırlar tehlike içerisinde
Orospuluk.
Yıldızlar
altında ölüm kuşu kanatlanmış.
Kolu
kırık,
Kızıl
ufukta ala karanlık korkusu
Macera
korkunç gerilimler beyazında
Kireç
gibi doğan, şahin, bulutumsu
Bulutun
özgürlüğü ahşap kapılı hücrede
Kaderin
kırk derece ateşinde kavruluşla
Külleri
insanlığa adanma.
Vücudu
sessizliğe emanet.
Nehrin
bittiği yerde çetin girdap.
Uğultulu
kafirler
Hutbedeki
açık vaazda hiltler
Barış
süngüleri çekilmiş
Nisanda
savaş.
Demir
villada eylül kahramanları
Krediler
bitti badem gözlü
Kolu
kanadı kırık yolcuların,
Issız
bozkırın orospusu öldü ...
TATLI TATLI
Ömrün
tatlı duyguları budamakla geçmiş.
Budalaca
paylaştığım dudaklarımda korku var, iç.
Yüzümü
gömdüğüm sıcaklık baldırlardan kasıklara
İç
çekişli sarhoşluk ve eşsiz mırıltı sendelemesi ...
Mis
gibi kokan ateşi yutuyorum dağlanarak.
Kalçalarını
açmış düşler ıslık ıslığa
İş
çığırından akıl zıvanadan bir kalemde
Ivır
zıvır dalgınlıklar öbeğine çakılı nefretin
Ağzına
bir lokmacık koyamadığın şehvet suskun
Paylaşamadığım
geçmişi umursamadan yakıyorum.
Mızmızlanışın
bu kadarı da fazla sabırsızlığıyla
Tel
dolapta otlu peynir ve adi şarap,
Bakirliğine
el attığın yatakta gecikmiş çığlık
Uzun
içlenişin ve inleyişlerin uzağında süt çocuğu saflığı.
Anne
ninnisiyle uyuklanılan düşlerim kıçı açık
Güzel
yüzünde kırık hayat azıcık,çizgiler sıcak
Sarı
saçları çıplak göğüslerini saklıyor ...
Sırtüstü
yatışlar aydınlanışın orağında alevli zar,
Sabaha
karşı bulutların üstünde zıtlaşmalar.
Dudaklarında
utangaç sürgü ve titrek vücut süslü,
Yakınlaşmalar
bahara yakın çiçek tozlarıyla.
Ömrüm
tatlı görüntüleri baltalamakla geçmiş.
DALGALAR
Mozaik
taşlara çarptı tatminsiz dalgalar.
Yere
eğilen bakışlarda tersine dalgınlık
Dudağından
sarkan asıl tahminler, asil
Gözlerini
dikti mavi canavar dehşetinden çıkana
Zekasını
sevdiğine yuvarlandı istemdışı
Öpüşler
omuzlardan aşağı.
Korkuları
gördü, derdi aşkla ...
Cömertçe
vaatler deşti kutsal yazıtları, nameleri
Gömleğinin
üstünden ısırdı hazzı elini sürmeden
Gerilen
bedeni dinledi deliren ruhuyla
Kasırga
yayıldı arsızca mermer sütunlara
Şamdanların
ışıltısında vahşi sesler kararlı
Karardı
gözler aşka biçare.
Fitili
bitik döngüde kendi kendine hücre hapsi
Işığı
söndürmeden gel giriver hücreme sevabına
Fotoğraf
renkli, fotokopide çoğaltıldı, tıpkısı.
İçini
dökebildiğince serbestsin bu gece ...
Gelişi
bir ömre bedel, günahına amadeyim.
Boğuk
gölgeler beyaz giysili yavaşça süzülüyor.
Kelepçeleri
duvara çarptılar tarihsiz dalgınlıkla.
DEĞERLİ MAHKUMİYET
Simasını
zincirledim içime
Orijinal
akşamlara sinerek akşamları.
Desteksiz
yargılara güvenerek hem de ...
Vay
anam ne yanlışlar dizilmiş boğazıma.
Nedensiz,
tarihsiz geçişlerle sıradan,
Birbirine
kenetli hoyratça.
Oturmadan
rahatça ranzama,
Seni
sende sana arayarak geçiştiriyorum kasveti.
Gözdeliğine
yazıldım azıcık.
Değer,
değer sana köleliğe ama yanıldım.
Dekore
ettiğim zindanda başköşesin.
Duvarlar
sana açık sen onlara kapalı.
Zihnine
çeken beni o hınzır sır,
Has
sabırsızlanmalar ve yeni yetmelik.
Mahkumiyet
müebbet.
Zindanımın
büyüsünde gün ve geceye içerledim.
Su
gibi geçmiş gitmiş muhabbet.
LUGATÇADAN
Katılım
belgesinde adım yazsın isterim
Sonra
yakaya iliştirilsin.
Kart
yakamda ismim kocaman, soyadım yok
Veya
katılmayabilirimde ama
Yazman
üye benim.
Katıla
katıla gülme sakın,
Gizemli
tebessümler duvarda asılı
Tabloda
senin gençliğin sanki, tabulaşmış
Demir
kapılar ardındayım yine yakasız
Karşıda
iki benzersiz sertifikalı seyirtmiş
Bölgede
haziran çarpıntısı, belgede çırpıntı.
Narin
güneş klimalarla baş edemiyor asla
Sözün
eri dizelerle ben yanarım ağır ağır
Kalemde
mürekkep kifayetsiz.
Kalk
gidelim lugata karşı seninle lütfen
Diğer
kaldırımda yürüyen sen değil misin
Korkarım
yok, levhan da yok boynunda
Küller
dört bit yana savrulmuş, yutulmalık
Usunda
uslu günler özlemi, özünde söz
Güya
bu tesadüfi bir yakınlaşma olcaktı
Lugatta
yenilenmiş sözcüklere yer kalmadı.
GÖZDE
Kazara
fotoğraflanmış o günler
Servisin
fidanlığında ulu çınar.
Unutma
bu son denemeydi.
Ağlamak
yok fazladan, dağılmakta
Her
dağınıklıkta yasak kitap gizli.
Duygularına
tahliye vurmuş
Gözdenin
eline toprak bulaşınca
Tek
göz odada kavuşmak havaya
Dağınıklığın
üzerinde yağmak düzenle
Soldurmadığın
çiçek mi kaldı.
Adalet
yerini bulur zamanla
Sayfalar
dolusu isimsize esas duruş
Kozalarda
ipek kanatlar tutuşur.
İNCİ
Koltuk
altından inciler derdim.
Misk
kokulu
Programsız
eğilmelerle gerildim.
Hayırdır
arkadan hançer, devrildim.
Küpesinde
çift yönlü kılıç, seni seviyorum,
Rahat
mücadelelerle yaşanana veda.
Sonsuza
dek gülmeden ağız dolusu,
Başarı
insan tadına takılı obez
Doğru
gösterge, vermeden almak mahsusatı
Seni
koltuğa mıhlayan inciler.
İncilerden
bir kolye derdim ve
Sana
verdim.
Benden
sana ilk ve tek hatıra
Misk
kokular ise bende kalan anılar.
İstesen
de iade edemem ki.
Koltuğumun
altında inci dizili kağıtlar,
İnceden
incileri yazıyorum derdim.
TÜRKÜCÜ PARTİZAN
Partizan
cephede baygın çehreli
Yüzükoyun
uzanmış halsiz, toprağa
Demir
çubuklar erimiş kavgada
Radyoda
uydurma hakikat
Sarp
kayalar utanmış adeta masalda
Bela
gerisingeri dönüş hevesli
Uykuyu
avlıyor fesatça makine
Hasmına
çarpılan sukutla yanıyor
Yağmur
iniyor kuru düşlere zorla
Asmıyor,
kapkara ıslatıyor.
Mutlaka
öğretilsin çocuklara yarın
Partizan
türkü söylüyor aşkla.
HIRS
Satranç
tahtası dolapta rafta
Evraklar,
klasörler arasında tozlu,inan
İnan
bana bilimsel değil ilgim
Benim
ki pratikten usta çırak ilişkisi
Tarla
faresi kozalak derdinde
Dansör
baleye küstü.
Gayilesi
yinede beyaz martı
Kuğu
gölüne bol geldi.
Kesik
kesik solumakta süzgeç
Sabaha
karşı saat üç otuz sekiz
Akçalı
oyunlar köprü altı
Zart
diye düştü dolgu diş, altın
Lokum
damağa yapıştı hınzır
Bir
yudum soğuk suyla sakız gibi.
Top
tüfek el değiştirdi kız gibi.
Hareket
bereket getirmeyince
Kavgacı
gövdeler düştü sırayla.
Bulamadığın
hırs üst rafta ...
HANKİ
Hangi
direnişin
Uyuyakalmışlığını
yuvarlıyorsun
Yuvasız
sabahlara.
Postu
deldirmemişliğin sevinciyle
Karma
sıkılmalar orta yerde
Kleptomanlığımız
kitap üzre
Çok
dertli sıra dışılıkla yalnızlığa
Ağaçlar
ölçülü uzaklıkta
Direniş
odaklı ormanda filiz sürmüş sevda
Ulusal
uyarlama
Uyanmaların
kucağında herkes
Hangi
zorlamayla
Direnilmeyecek
sanki
Tek
kurşun en önce karşıyaka da
BÜLBÜL ELİME
Çelik
zırhını kuşansan da ölüm bulur
İğne
deliğinden geçer zehir, havaya karışır
Ağladığın
şeye bak meleğim, beyaz kan
Bütün
vücutta toptan değiştirilir.
Hayat
korku içinde küçük bir ter tanesi
Nasıl
erişilirse erişilsin doğrudan sonsuza
Ezberimde
buyruklar unuttuğum sevgi seli
Kovaladığın
ruhla ölümsüzlüğü yakaladın kuyruğundan
Yoldaş
sevgisini giyindiğinde yolculuk başlar
Kuşandığın
zırh bir seferlik delindi göğsünden
Salkımlarca
olgun üzüm azı dişlerinin arasında
Yabani
çiçekler boynu bükülmüş çeliğe aldanınca
Toprağa
düşürdüğün can, canlara değsin acısız
Soluk
yüzlü bir genç eksik sevdalı, benzersiz
Yarin
terli göğüs uçlarından emdiğin zevk sonbahar
Ölüm
pençesi ve tüneğinde şakıyan bülbül
Çelik
kapaklarını kapatsanda kalbinin ötüşü duyulur.
YA SI MA SI YOK
Ya
zemine çakılacağım
Ya
kozasında ipek yumuşaklığına çarpılıp
Cayacağım
zevk diyarından
Salaş
mekanlarda dağılacağım
Sarhoş
düşüncelerde sütliman
Böcek,
bürümcük ipeğe döndü yüzünü
Kaçamak
ağa takılı nefer
Bu
sefer solacak gözünün bebeğinde fer
Nefessiz
geçti tehlikelerden cıscıbıl
Ayak
tozunda hapşırılası aşk sırıtıyor
Meltemlerle
uçuşan kır saçlarda gençliğin
Zahmet,
unutmak, rahmet ve engin ar
Ya
sı, ma sı yok, evet evet
Nişangah
tam göğsümde sol yanda
Sakın
ıskalama
İpek
teni yırtsın geçsin tek vuruşta
ELİMDEN TUTTU
Bir
kadın tuttu elimden
Koca
şehirde bir göz odaya kitli, göğe savrulduk.
Assalar
da ödeyemeyeceğim bedellere mahkum bedenim.
Fındık
bahçaları arası anam yorgun,
Baş
örtüsü omzuna atılı, gülen gözlerinde ak sütü
Babam
hasta, bacımda sahipsizlik,ak sulu
Ana
göğe belendim bak gördüğün gibi.
Kimin
gördüğü önemsiz düş anında bitti.
Bir
sabah horoz ötüşüyle uyandığımda sessizlikten
Gürültüye
ekleyeceğim nice söz avuçlarımda.
Sıkılmaktan
pörsümüş, terden sırılsıklam, şen
Bir
melek tuttu elimden.
Dünya
başımı döndürdü tek göz odaya savrulduk.
İçimde
kaleler yıkıldı, yaşlandığım hayallerde.
Meğer
gerçeğe boğulmak dakkasında ve ölmek ne güzelmiş,
Ve
de yeniden doğmak geç vakit olanda
Gidiyorum
hüzün kahkahalarıyla alçak gönüllü.
Bana
öğrettiğin bu yıkılış ömürlük armağan.
Aceleci
adımlarla gözümü kırpmadan gecelere
Geleceğin
aforozuna uğrayacaksam da mücadele, mücadele
Annem
bekliyor beni doğduğum yerde, doğurduğu saatte, yılmam
Bir
çiçek tuttum elimde ...
SIRT
ÇEKİMİ
Yastığa
her baş koyuşumda
Cilalanır
kıvrışık beynim
Yüz
kızartıcı fanteziler silik ama bol.
Zindeliğin
son zerresi de tutsak, işlek caddelerde döner
Kamera
Okkalı
salvolarda gavur imam
Artık
dervişler zikretmiyor,
İşleri
meclis bahçesinde siyasa.
Tek
tip voltacılar zımba gibi.
Çamurlara
bulanmış intikam,
Mucizelere
davetiye basıyor makine
Ejderha
güzel sırtını dönmüş uyuyor,
Kuştüyü
hafifliğinde güzel kadın ...
DEĞİRMEN SUYU
Dilsiz
bölgelerde şiirle flörtleşiyorum
Dağ köyünden kalkıp gelen demirci gibi.
Şehir
evlenmesine gün doğdu yine
Çekiçler
öksüz, orağı kırılmış çiftçinin
Çarklarda
inim inim inlenilesi
Başlangıcın
bugününe dönük paydos
Hastalık
dağından piyesler sahnelenir.
Tolstoy’
dan kalın ciltler okunur
Oklar
kırık dökük sineye saplanır.
Oya
oya işlenmiş ışıklar geceye savrulur.
Savunduğunca
savun korkmadan asla,
Şeker
bombası sivri uçla ışınlara takılır
Mahkemede
cinnet geçirir deniz köpüğü
Köpüren
sularda tek atımlık emek
Görmeden
geçen yolcular boğulur.
Değirmenlerde
çizmeler günü devirir ve
Buğdayı
öğüten akarlar sükuneti savunur.
MAVİ GÜNEŞE DEVAM
Mavi
güneş doğuyor değişik gözlerde
Fotoğraf
sarısı sarılışta köy seyri
Ucundan
tutulan tutku ötesi.
Masal
bunalımında kadın sezgisi
Beden
Türkçesiyle çalışıyor cinsellik
Sel
gibi topluyor beyin içi dağınıklığı
Üçgen
temeller üzerine yaratılmışlık dürtüsü
Göz
ardı sinemalar uçan kamerayla
Bütün
seyirler alacaklı dağlardan
Ay
müziği çalınıyor viran köylerde
Ölüsüne
bir tas suyu dökeninde anam oy
Kaygusuzca
karanlığa işeyen bacaksız
Sırtına
dokunacak yabancı bir el beklentili
Bacaklarda
peşin fikir kurgulaması
Uç
anıların dağınık öfkesi suskun
Çift
tabancalı muhtar çekincesi ve
Yaz
geleneğine ayarsız işgal vurgusu
Nice
vurgunlardan dönmüşlük var sağlıkla
Ortada
yamalı bohça yaşam artığı
Sonsuz
çölde gezinti temaşasıyla
Yapay
göllerde dirilen ay mavisi.
YETER Kİ DEĞSİN
Narin
bedenini gevşeten bir yüz olucam sana
Sesimi
alçaltarak gözlerine baktığımda ve
Yavrum
içini titreteceğim, ağzımı ağzına kapadığımda
Korkma
sakın kolumdaki çiçek bozuğu şehvetten.
Sana
sarıldıkça dört bir yana taşınacaksın
Bir
dileğin varsa dile sergilediğim sevaba.
Tahtına
çıkanda ganimeti delice yağmalamadan,
Bölüşelim,
paylaştığımız zevk yarı yarıya senin.
Kucağına
oturacağı, yüreğime sarıp sevdanı,
Düşlerde
başlayan dayanışma dibe vurdu.
Kanımı
kaynatan kurmaca yazılar diyarında vurgun
Ne
vaatler yerine gelecek sırayla.
Henüz
ne yazıldı, ne de yarından bi haber
İstemeye
istemeye açıp okuyacağın kitap bende.
Devam
et, devam et durma zafer acıdır,acıtır
Bütünleşemediğin
tatlı harcanışlar sana
Tanrım
koca yangınlara küçücük kıvılcım yeter.
Narin
bedenimi gevreten bin söz aşk üstüne.
ALEMSİN VİRA
Fındık
ocağında güç bela yevmiye
Ela
gözlerde peştemallı tesirli zirve
Kafasının
dikine erkeklik zira.
Eşek
şakaları kuşatıyor vira,
Beli
bükülmüş yatık bahçeleri.
Herkül
zevke düşkün yamak.
Buhranın
finalinde bana bak mesajı
Bravo
diyen dillere ot tıkalı.
Erika
öfke bolluğunda şaşkın
Kürt
kızı toplayıcı, kardeşi aciz, yeni
Semavi
inanışın kırık serçesi bekliyor
Kantaşı
izinde eğreti geçeklerde
Kadehlerde
öbür dünya tınısı.
Siklet
dayanmaz tolgaya
Fındık
küçümenliğinde yitik alem.
İri
de ne ki, koskocaman, devasa ...
YUDUM YUDUM TURLADIM
Gamzelerine
dolan hayatı yudumladım
Kavrulurcasına
içime çektim sönmez ateşi
Ben
iflah olmam artık ciğerim tütüyor, özlüyor.
Ayak
bileğinden başlayıp beynine törenle,
Bu
tırmanışa sende katıl yolculuk himalayalara
Üsleniyorum
beyin kanamalarını, hiper tansiyonu
Yüksek
basınçta daralan kutup yıldızına kanmayarak.
Yargılanan
heyecanlar benim ki
Duruşmaları
izlemek senin işin.
Dur
durak bilmeden göndere çekiliyorum,
Bir
çocuğum olsun istiyorum kız, kız çocuğu
Mutlu
çocuk mutlu yarınlar için.
Cerrah
şarkıcılar söylesin ilk ninniyi kulağına
Dünya
güzeli annesi emzirsin süt bağından, taçlansın
Aşkı
gerçeğe, gerçeği bana kazısın yontucular
İkinci
bahar dolsun mevsimlere, uzun yaşansın.
Sevgim
döksün içini endişe veren yarınlara,
İthal
yakınlaşmaların duygusal musluğu açık.
Öğleden
sonra dostlukları masamda yatıyor,
Sen
soldan üçüncü çekmecede.
Bir
yığın ıvır zıvırın arasından kendini bulacaksın,
Arama
boşuna sen iflah olmazsın artık.
İçine
çektiğin, gözlerime dolan üzüm buğusu.
Genlerinde
var olan hayatı yudumladım.
SÖZCÜKLÜ
Ekmek,
Tanrı
kadar kutsal
Elinden
tutup kaldırılan
Yerde
konmayan alınan
Baş
üstünde yeri olan
Piştikçe
güzelleşen
Bölüşüp
paylaşılan
Biricik
sevgili, yegane, tek
Emek
ve ekmek
Sanki
aynı sözcük
Ekmek
daha bebelikte belletilir
Emek
nedendir hiç mi hiç öğretilmez
Belki
rahatça sömürülsün için
Günah
ama
KAÇKINLIĞA
Bagajında
aşk şapkası, sehpası da
Çöpler
arasında çay poşetleri
Uçurtmalar
akıyor tembelce göğe
Rengarenk,
allı yeşilli uzun kuyruklarıyla
Pembeleşen
düşlerde sirk en hasından
Konaklayışın
kapısında palyaço
Kapı
açık hadi yıldızlara dayan
Sultan
köşkünde uzun yolculuklar
Senle
sabahlara kadar kaptan senle
Hayale
dalınan Cehennem kaçkınlığında
Billur
cam kürede eşsiz görüntü
Takma
burnun ardında yeşil gözler,
Buğusunda
koca dünya saklı
Paravan
arasında aşk tanrısı ve idam.
DEMİRYÜREK DELİK
Görmeden
geçmeyeceğim yıldızlı gecelerde seni
Çoktan
terk ettiğim yıldırım hızı yalnızlığı da
Son
noktayı koyan çıplak göğüslü çılgınlığı
İzinsiz
çıplaklığın kuru çölle takasını
Nice
açıklar affedilir, nerde yakalanmalar
Yıpranan
fotoğraflarda tombul ayrılık
Genç
dönem diriliğinde acilen elinden tutamayış
Bu
son gülmecedir ağlama fonundan beslenip
Umulan
beraberlikler aksiliklerle sevişir geripseme
Sandalın
dibi delik, kürek kırık su alıyor hayat
Bir
mahmur mavi yolculukta say ki ergenlik
Peteğinden
bal deriliyor yaşamadığınca ipekli
Uzandığın
hisar gecelerinde bıraktığın gönül üzgün
Çakmağının
ateşinde bir arıbeyi yanıyor
Süzülüyor
göğe dizi dizi yıldızlar ay beyaz parlıyor
Aynaya
düşen silüetin gözleri yaşlı, kırmızı
Görmeden
geçeceksin ki demir yüreğin erimesin güneşten.
GÜNÜ BİRLİK AKSIN TARİH
Eşsiz
kumsallarında güneşlenelim doğanın
Kızıl
kuleden kaleye doğru yanarak
İnce
kuma ulaştığında dim çayı harikasın
Biraz
tarih soslu tersanede biçimlenelim
Dinlenelim
şarap hasanda, şaraplı kervansarayda
Ağaçların
gölgesi muz ve siril seril portakal
Yaylasına
çıkıp lezzetine varalım aşkın.
Gürül
gürül aksın aşk bin yıllık çınarın dibine
Tadına
doyulmaz güneş yanığı teninin
Üzerinde
yuvarlandığın ışıklar emanet
Hoş
kokulu serinliğin yamacında minnet
Toros
dağlarındaki dar boğaz ve buz sular
Korsan
mekanı tutuk mağaralarda sadece biz
Denizden
uzak dalga boyu yemedik halt bırakmadın
Oyma
pınarlara düşen hatta, hatrın kalmasın
Limanda
yudumladığım özlem yüklü eser sensin.
Eskimiş
ciğerime al benizli cemalin doğsun,
Kışlık
sevdaların pınarından diş çaldıran dişiliğin
Eşsiz
kumsallarında güneşleneceğim günü birlik sılanın.
YÜRÜYÜŞ EYLE
Şahane
yakıştı valla, sahiden
Giyip
çıkardığın annelik varya tıp oturdu
Belden
biraz büzgü, kollar manşet.
Saçlarında
kırmızı kurdela
Dudağının
üstünde ayva tüyleri nemli
Yüzünde
tatlı tebessüm.
Yakalar
kaldırılacak ama sıkar, çocuk ta emecek
Ve
pespembe ipekten bir eşarp gerdanda.
Omuzlarında
sahici meltemler uçuşsun,
Övün
hafif dekolte efil efil deniz
İçine
sen bilirsin pamuklu ve saten
Bak
geceliğin boyu diz üstü olsun rahat edersin.
Göğüs
gergin ilerde, baş dik, dik tutabilirsen eğer
Canından
kopardığın can memende muti.
Emdikçe
gün sayıyor azrail,
Şarapsız
akşamlarda cici annecik.
MERAMINA
Boşta
çalışmaktır asıl işi
Aylaksız
yani, vasıfsız.
Şuursuzca
çile kaldırımlarda,
Örtülü
akşamlarda ahmakça.
Ulaşılabilecek
nahoşluklara, çirkinliğe ve
Zorlukla
uymak zindana.
Mercek
altında noksan imge,
Basılı
belgeler doğrultusunda denge.
Çare
aramak hissiz, yalvarırcasına
Saf
alışkanlıklar tortusu zorla
Günahsız
dokundurmalar yani.
Güya
aslı buymuş, boşluk gibi
Lisanslı
toyluklara bağlı geçirmezlik
Direnç
bedava bal, boyun eğiş acı şirke küpü
Sonra
meramını anlatamamak yeterince
Boşa
yazmaya uğraşmak belki, olsun
Zaten
daktilo eski ayrıca o yerli den emanet.
KAYA BALIĞI
İki
elinde saklayamadığın göğüslerinden içeceğim.
Şebnemlerine
avuç açıp dilenerek
Duru
kanım beynime vurduğunda,
Göbek
çukurundan çıkıp
Yeşil
gözlerini yum
Hafif
eğik ağzına dolacağım
Burnundaki
hızmadan kayan dilimle.
Senin
ki kulağımda.
Ve
kırmızı.
Tüm
ayrıntılardan sonra
Ayırdına
varacağım doğurgan gerçekliğe ve doğaya
Kuru
yaprak gibi savrulacağım kırık dökük.
Savur
beni saplantıların ötesine tek parça.
O
parça sana ait, takılı kaldığım çıplaklığın özü
Isı
ve neme duyarlı titizliğinle
Dol
bakalım sarı yapraklı serinliğe salınarak.
Sevinmenin
kupasından içtiğim sevişmelerde dol.
Ve
de yeşil,
Seni
tümüyle saklayacağım, gözümün çiçeği içerleme
Karşıyaka
da bekliyorum.
DÜNYALAR
Sadece
ikimize küçük bir dünya isterim
Ve
seni arka bahçede avlamak.
Peşini
bırakmamak sevişken yağmurlarda
Ağzında
kekik kokusu ve koklamak
Sarmaş
dolaşlığın ötesinde yeniden yoğrulmak.
Soluk
soluğalık bitmesin isterim.
Yıllara
varan dilin ucundakileri söylemek,
Veya
dinlemek vücudunun ahengini silbaştan
Çıplak
vücutların şiirini yazmak piyanoda
Çisentilerle
serinleyen ateşi tutmak yelesinden
Hiçbir
erkeğin, hiçbir kadının öpmediğince sıcak
Yanı başımda lezzet, ağlamadan doğan niyet
Günahsız
zevkleri mucizeye sunmak arınmadan
Doğacak
çocuğumuzun adı derya olsun isterim.
Dünyaya
karşı küçük bir pencere deniz derya
Penceresinde
beyaz güller ve inci, güldalı
Ölümü
de ölümsüzlüğü de birlikte sınamak
Örttüğün
bunca güzellik açığa çıksın bırak
Güneş
lekeli sırtında bir yük de ben olmayacağım
Ömrümde
e büyük zevki sana borçluyum,
Ve
sen arka bahçede yalınayak.
Sadece
ikimize kocaman bir öteki dünya isterim ...
SERHUŞ
Asmalı
bahçede sarhoşlayınca ben
Rakıdan
mı sandın?
Aslansütü
koça yakışır gülüm
Blada
çağıran o armani olmasa
Ve
aşırdığın o yürekteki yangın
Hiç
mi suçun yok nurum zahar
Cürümsüzce
eğer durum, ne kurum
Geceyi
dizginleyen buram buram
O
rakkase yok mu bir
Raksında
derişmedik mi iki
Yoksa
ona mı kızdın ruhum üç
Üzümler
karardı belki, sapsarıyken
Asmalı
bahçe asıldı.
Darağacında
sarhoşlayınca sen ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder