29 Haziran 2013 Cumartesi

deniz üçlemesi-4

Kabarık dosya

Elektronik bir pi gibi hayat

Boşaldıkça doluyor kendiliğinden

Pervanesi kırık bir helikopterim sanki
Dönüyor dönüyorum durmadan
Utanıyorum genç değilim diye
Övmeyin beni, övülürüm diye
Minesi dökülmüş sırrı kayıp bir bedenim
Yinede amblem taşırım yakamda
Aidiyet içgüdüsü ne yaparsın
Yarım kürenin en acar mültecisiyim ben
Açıkhava tiyatrosunda geceyarısı
Salım salım coşkuları yutan
Muazzam bir aptallık piyesi oynarım
Sayıp dökerim yıkıntılarımı gülerler
Yıkıntılarımdan geçerim boşalırım
Boşaldıkça doluyorum kendiliğinden
Elektronik pile benzeyen hayat gibi.

Ziyanı yok

Filo filo yağın yağdırın üzerime
Püskürtün lavlarınızı
Laflarınızı
Macera bu ya asla çekinmeden korkmadan
Kalıtsal bir yanlış belki direncim
Enerjiyle karşılarım
En estetik, en kahraman
Kıymeti darağacında anlaşılanlar gibi
İzmir fırçasıyla badanalı odada
İlmiği eşarp ipek eşarp sayan numuneyim
Sıfır ayar mücevherim kutusunda
Sergileyin evre evre cesaretimi
Evren de korksun erkekçe
Robot resimleri eminim onunda çizilmiştir.

Başlarken bitti

Eter koklamışım da sanki öyleyim işte
Ebediyen uykusuz
Baygın
Etnik diller yorgunuyum
Etiketi ben, adı yabancı
Tahliye edin törelerimi
Televizörün önünde
Kaçarım yelpaze gibi açılarak
Bu firari bin firar doğurur
Buharlaşırım belki fokur fokur
Ama bin fakir yağar bir varsıl etmez
Muhtemel bir gelişmedir bu
Apaçık besbelli sonu
Evrim bunu gerektirir
İki hidrojen bir oksijen
İnsan bedeninin üçte ikisi su
Ya yaşlı dünya iyice aşırıya kaçmış
Kökü kurumuş kökü
Karlı görüntüler donmuş ekranda.

Nerelisin hemşerim

İdamlık bir nüsha karalayabilsem

Misali örneği az bulunur
Mükemmelinden
Ne yaparsınız o zaman ey müşkülpesentler
Sürgünler misiniz?
Mevcudumu varlığımı
Ey fani hayat yayılma anıdır
Sömürü patlattı şah damarımı
Üçgenin hangi köşesindesin bekle
İnfilak temsilciniz benim
Ekspres trenlerle ulaşırım Anadolum’ a
Meramım anlar Karadeniz
Gümüş sürahide siyah lale idamlık.

Denizi beklerken

Tıpkıbasım bir hayat
Hayaletlerin elinde meşaleler
Çini mürekkebi ile karınca harfler ile
Çene kemiğini zorlarcasına okunan gelecek
Mağrur bir çehre ile durup
İçli dışlı olmak iflasın eşiğinde Azrail ile
Familyam nerde
Hayaletimsi bandolar resmi geçitte
Fantezi bu ya tıpkıbasım
İkilendim, üçlerim belki
Deniz feneri tabak gibi ışıtıyor denizi
Yutağımda yutamadıklarım seli
Büyülenmişim büyüyemeden
Kundak bezim olmuş ölümcül sızılar
Tadında bırakmak lazım
Zaten tıpkıbasım bit hayattı.

Gözlerinden öperim

Denizi Tuna öperken
Kırıntılar doğuruyor beynim
Kırılgan vaatler, sıkılgan öneriler
Ufalanmış martılara lokma lokma
Yaradan ama değil ya, görür
İkiyüzlü gevrekliğinde sözlere tokum
Açık açık utanmadan geveleyeni
Yakarım Allah’ ıma
Karahummaya tutulmuşum sanki
Ateşli bir döllenmeyi kutlarken doğa
Fener alayı bireyi doğanlar
Değişik ve bakire ve er
Dişimde fer dilimde söz bitti
Pencerelere kitliyim beyim
Tuna denizi öperken
Arabalı vapur zincire vurulu
Sıkılgan saatler, kırılgan vakit
Ufalamışım atlası martın yirmidokuzu
Yaradana bin şükür, duya

Büyü bozuldu

Büyülü bir çiftlikte çiftçiysem
Maya tutmuyorsa süt
Ağaçlar aşı
Doğa o denli yırtıcı ve vahşiyse
Ben neyim
Oysa ne verimli bereketli topraklar hayal etmiştim
Kalçasını benden yana deviren fes düşüren
Memesinden bal emziren
Bağlılık yeminini dövdü örsünde demirci
Kaynattı pişirdi bulgur aşını anam
Ben kimim toprak ana
Figüran çevresi eğilip bükülen sıradan fani mi
Buğday başağı mı
İnce lif lif, tel tel yoksa
Fildişi sahili önüm sıra yatan, yutan, yaran
Bir ben bir toprak ana ve güneş
Süzgecimde final titremesi kaldı yine de
Kara toprağı büyülenmişçesine sürerim
Mayamda tutkulu bir aşk
Ağlamaz bir asi
Doğaya tapıyorum o denli şiirimsi ve şair
Ben senim
Oysa ne verimli topraklar özlemiştim.

Al birini vur ötekine

Saman aleviydi
Nükleer fizikçi şaşırtan alegori
Kuru ot  işte o zaman
İnce bir şerit alev yalaz pek yaman
Bayrak gibi al
Fanilalar gibi beyaz
Flüt çalan delikanlı çok yaman
Karnı aç gevezeler yaren ararken
Dalgalandı kelebek orduları köprüde
Körük gibi işler ciğerim
Yoksulluk kalmadı, açlık mazi, ortalık yangın yeri
Ateşçi başı ayni fon üzerine çaktı çakmağı
Saman aleviydi.
Alevi yuttum içim soğudu.

Bayraksız gemi

Doğa korkunç ürpertilerle gerildi
Fitl oldum ateşsiz lambaya
Boyutsuz resmi deldi bir acayip güç
Fosfor parlağı kovalıyor güçsüzleri
Hoppa coşkular düştü kucağıma
Ayni sicimle düğümlenince gökyüzü
Cepheler kuruldu hudut boyu ufka
Kulağım ağır işitecek bu kaçık yarıştan sonra
Kuş tüyü yataklar son durağım
Dizginleri tutan el dondurucu ayaz da mosmor
Ayni sicimle düğümlendim gökyüzüne
Temel atıldı kurdeleler kesilerek anıta
Uğursuz makas cenaze törenini doğradı
Dirgenin ucunda töre bedduası
Beynim karıncalanıyor fitil ateşlendi
El bombamın pimini çektim oturdum
Bekledim ki gelecek o eşsiz gürültü
Yanılmışım çok yanılmış
Doğanın kanunu işler karışılmaz işine

Ziyaret
Ayağına galoşlar geçireceksin
Ve birileri bu son ziyaretiniz diyecek
Çekinceli uzatacaksın başını
Dörtnala gitmek var şimdi düşüncesiyle
Bacakların uzun koridoru zor dönecek
Taşıyamayacak ikimizi
Ve bırakacaksın beni
Kangren olmuş yaralar çöreklenmiş yüreğime
Tahta perdeli bir bahçe düşecek aklına
Ve ardında debdebeli bir istasyon
Artık paramız nereye yeterse
Donatmışım karanfillerle yolunu
Raylar süslü, hava puslu, raylar forslu
Ve yolculayacaksın mendilsiz
Ve tuzlu suyla gargara yapacaksın
Yutacaksın Karadenizi, Karadağları
Küçücük bir delikten bir ceylan başı.
Çekinik öpeceksin gözünden
Şamandıralar çalışmayacak, zincirler kopuk
Ve boşalacak özsuyum
Ayağına galoşlar geçireceksin.

Tam isabet

İniltiler yokluyor cami kapısını
Kirpiklerin duasal ritim
Soykırım başladı
Dizboyu embriyon tarlası
Pençesini geçirmiş toprağa azman
Soyuyor baştan başa derisini
Kambur kambur yürüyorum
Buzul dönemi sanki, kaygan, cam
Minareler suskun, vitray mavisi pencereler sus pus
İnildiyorum jelatin tabut içinde
Geriye sayım başladı
Bu coğrafyanın bitmez tükenmez jestleri var
Gebelik gergefinde rehber yolunu yitirmiş
Embriyonun beş parmağı da tam, her şeyi
Tırnak işareti içi kadar kısa hayat
İnciler süslüyor cami mahyasını
Kirpiklerimde isyankar ritim
Gözyaşım başladı.

Kışla yolu

Dikenli teller ardı giyotin
Nasıl da çekti canım bir dal sigara
Nikotin nöbeti üç beş
Alçıdan tez kırılır bir bebek yüzü karşımda
Mikadonun çöpleri dört yana savrulmuş
Gölün üstü çelenklerle süslüydü
Gitar çalıyor bir Çingen kızı kıyıda
Gülle gibi notalar
Saksıda bir dev oturuyor yapayalnız
Ağzında ateş, küfür, nara
Nefes nefeseyim kırıldı niyetim
Dikenli teller yardı karnımı
Nasıl da çekti canım bir duble rakı
Anason nöbeti üç beş
Şiir budalası
Başlığı boşluk olan bir şiirim
Göz yuvalarında dünya dönen
Akyuvarları çamur
Uydusu güneş olan.
Kurşun gibi sözcüklerle alnından vurulan
Çırılçıplak körfez ve buz tutmuş nefes
Gondollar yüzüyor şakayla karışık
Güz yağmurlarıyla gövdesi yanan
Direklerinde çaput
Duası(rüzgar) olan
Civa gibi kayıyor yalnız gemi Atlas’ a.

Yanılma payı

Yanlış kapıyı çaldın haydut
Şalgam kafalı cani
Ben zaten cansızım
İş gömleği üzerinde bir işsiz
Şaka kaldıracak halim hiç yok.
Yanlış adama çattın hayatım
Attırma kafamın tasını
Ben zaten yanmışım
Yaş gömleği elinde bir eşsiz
Ağlarım denizin medcezirine.

Aylak filika

Allah vergisi bir hançer olsaydı aklım
Hiç düşünmeden kendimi
Ama gülünç ama ciddi
Bozardım fiyakamı.
Aylak gezenin leşini kargalar yer
Sonra kargaları akbabalar
Akbabaları kahkahalar
Ardına kadar açılsın kahkahaların kapısı
Aylak gezenin meftası ortada kalmasın
Hiç sürünmeden eserimi
Ama genç ama yaşlı
Batırırdım filikamı.
Filinta gibi bir yiğit filintası omzunda.

Piramidin gözü

Mısır tarlasında kolera
Ve bekar günlerin çukurunda
Aşk.
İstakoz hormonlu.
Yıldız falına küsmüş bahçevan çukurlarında
Tapınakları yuhalar tapınakçılar
İstavroz çıkaranları
Taş kömürü gibi gözleri vardı en öndekinin
Ve mısır püskülü gibi uzun ve sarı saçları
Serseri küfürleri sarfediyor pis boğazlıca
Tapınakları yuhalayan tapınakçılar
Mısır tarlasında ucuz tavşan avında
Ve bekar günlerin çukurunda
Kolera

Kış kış
Kışı geçirince ayrılacaktım
Kış geçti
Çıkar yol putperestçe direnmemek
Rutubetli bir ilkyaz günü
Kuruntuların tuzağına düşmeden
Derhal hemen gitmek ayılmak
Göçmen sonsuz göçe hazır.
Hazır mı değil mi hiç sormadan yüreğime
Eli kulağında denizi koklayarak
Kışı geçirince zaten ayrılacaktım.
Kış geçti.

Benzer çelişki

İmparatorluklarda birgün göçer
Küstah yağmurlar döverken sarayları
Taşkın bir sel olur sövgüler.
Yalvar yakar boşunadır artık
Olanaksızdı imkansızdı tarih olur
Of, güç kudret masalları
Azgın bir cadıya ayna olur
Saraylar da göçer
Galata’ da cenaze namazı kılınır.
Saltanat kayıkları alabora olur
İlk ezanla anlaşılır kimin denizde yittiği
Nasıl bilirsiniz sorusu da güme gider
Gömün anasını satayıma benzer.

İçime dökülür tüm ırmaklar

Törenle aç içimi
Sayısız yeteneksizliklerimi gör
Her faniye nasip olmaz
Renksiz, kullanışsız, elverişsizimdir
Ama rahtsız etmem
İçimi al törenle
Okunmaz, yazılmaz, okunamaz
Dolaylı hazımsızlık benimkisi
Kaçınılmaz son
Keyifsiz, tembel, uyuşuk olabilirim
Ama hoşgörülüyümdür
İçime gir törenle
Yepyenidir, keşfedilmemiştir, müsamahalıdır
Ve tükenmem bitmem
Tören olurum senle beraber
Zafer takını süsleriz birlikte fena mı.

Bulaşıcı hastalık

Hiç enfeksiyon kapmadım şükür
Bulaşıcıyımdır ve lakin
Enfarktüs geçirmedim ama
Çarpıntılarının katsayısı benim
Vefasızlık sızmış ise yüreğine
Kolay tutuşur aklın
Bulaşma cehennemime
Hiç cehennem zebanisiyle karşılaşmadım şükür
Böcek vurdumduymazlığıyla yayan
Tatsız ve yavan bir yolculuk evet
Israr etme sakın
Güneş çarpar suratına
Esinlenişimi soluklandıramayacaksan durma git
Hiç cennet hurisi öpmedim şükür.
İçgüdülerimin öğreticiliğine tapmışım hep
Ne alet, ne araç, ne aygıt
Belgelerden önce söze inanmışım.
Hiç enfarktüs geçirmedim şükür.

Dalgıç yüreği

Yetersiz bir dokunuşla uyandım
El değmemiş yarına
Bütün ve eksiksiz bakireydi
Yasak alıkoymalar gecesinden kalmışım
Mahsus niyetlenmelerle başı boşum
Enteresan ünlemlere amade
Dalmışım, rüyalara değil karanlığıma
Kesişen dört yol ağzında lokmayım
Candan mülakatlarda dinleyici
Zehirlenmiş bal gibiydi sözler yine de
İstilacı bir uykuya kanmadım

Eller değdi yarınıma.

Hiç yorum yok: