2 Haziran 2013 Pazar

ÜÇ YANI DENİZLERLE ÇEVRİLİ ADA DA DİRENÇ VE İLENÇ…

ÜÇ YANI DENİZLERLE ÇEVRİLİ ADA DA DİRENÇ VE İLENÇ…

Üç yanı denizlerle çevrili umut adasında iktidarsız güneşsiz, suslatan yıllardan sıyrılıp gelmiş üç beş gün yaşandı İstanbul’un Taksim’lenmiş meydanında. Yakarışlara esir yarınsızlığı, gelecek kaygısını urlu kafalar ölümsüzlüğe sırıyınca gazlı sulu bombalı yallah tazyikli ve halen süren-sürdürülen büyük yanlışa gebe oldu memleket. Her gün diğer gece isyanlarını doğurunca da sıtkımız sıyrıldı.

Rüzgarsız, sevgisiz, sevgilisiz tepelerde, gençliğe, gençliğin güzelliğine düşmanlık prim yapar sanılınca o eski şarkılar solgun dökük uğultulara karıştı ve ülkenin meydanları doldu taştı. Olacak iş değil denilen işler olunca, gezi parkındaki orantısız zeka taşkınlığı da F tipinde bir şeylere eklenince kısa sürede cılız kıvılcımlar yangın yerine çevirdi yurdu.  Ve işin başındakilere yurt ötesi kafa dağıtma seferleri kaçınılmaz oldu, hariçten mesajlar için.

Gözaltılar, gözyaşı ve kan kısırdöngüsünde tüm hariçten gazeller ve ara nağmeler de kurur...

Herkes kendine Müslüman olunca maalesef, ten ve tin, din ve in, devlet ve demokrasi evrene ateist kalıverdi. Ve yoksulluk her daim yine o övündükçe övünülen bolluktan doğduğunda din iman para olur. Üç yanı denizlerle çevrili kalanı bilmem ne çevrili bu sevgi, saygı, barış, hoşgörü adasında alabalığa hasretlik gibi bir şey doğdu gezi parkında. Doğanın ak yüreğine pençe vuran o zenginlik arması gösterilerin arasında yitti gitti. Saraylarda başka masal, kondularda binbir hayal olsa da ‘özgürlük’ en eski lügatlarda bile en hakiki sözcük olarak yer bulur.

Çünkü var olan dövgü, sövgü ve törpüleme harekatı vakti zamanında İsa’ya reva görülen manyakça zulümden beter sarsar insanlık onurunu. Hal böyle olunca asıl zehri tattıran, suyu bulandıran, içi dışı yakan, milyonları ağlamaklı kılan, ayranı kabartanlar bile bu çağlayanın önünde duramaz, yalnızlaşır. Yalnızlıktır asıl mesele yanılmalar değildir. Yanıldıysan özür dilersin geçer, yalnızlaşırsan bir kere aman Allah, düşüş başlamıştır en harbisinden.

Sus, sustur suslanmışlık değirmeninde buğday öğütmektir zamana kıymak. Zaman o zaman, gezi parkından ülkeye adım adım yayılan F tipi bir şeylere isyandır aslında. Feleğin sillesidir ölüm kokan köprüde dört bir yöne hayat gözlüyü, dağıtan, savuran ve oralardan yardakçılara uzanan. Ayrıca tersyüz denize düşünce ar, alabora olur o ileri demokrasi. Ve karşılığında neler neler vaat eden o ileri demokrasi havarileri de sırattan düşünce sığınacak siper ararlar. Ve babasızlık daraltır yüreği en babasından, atılan gaz bombalarının kimyasal bileşikleri değil.

Kısa bir an olsa da geleceğe ışık tutacak metin ol ibaresi kazınır beyinlere. Bananecilik asla sarmaz ol beyinleri ve Karşıyakalı yürekleri. Ve çaresiz tükenmez kalem tükenecekse de adaleti, adiletsiz düzen mülkünün orta yerine saplar. O öyle bir enerji patlamasıdır ki hiçbir şiddet marifeti başarıya ulaşamaz. Değil mi ki insanlık tarihi maddi değerlerin üretimiyle biçimlenmiş ve âdemoğlunu günümüz uygarlık düzeyine ulaştırmıştır. Bu üst düzeylilik tektip maneviyatçılıkla tertiplenen iki cihanda  ölüme ve yalancı cennete de asla aldanmaz. İnsanca yaşamak için direnir Allah’ına kadar.

Veya üç yanı denizlerle çevrili şu yarım adada mahirlik adamdaki yarımlığı aramaktır, bulmaktır tamlamak için. Tarihsel gelişimin etkileyici ve yönlendirici gücünü, itici kaynağını, üretime direkt katılanları korkutmak, korkutabileceğini düşünmek, püskürtüp, sindirebileceğini sanmak tarih bilmezlere acı bir hatıra,  büyüklere masaldır. Emekçiler, geniş halk yığınları da olaya dâhil, üç yanı denizlerle çevrili adaya müdahil olursa kapital mapital de fayda etmez, bulvarlar kapitole uzanır.

İnsan beyni ve üretkenliğinin yarattığı şu teknolojik çılgınlık dünyasında insana değer vermeyi, insanlara katma değer üretmeyi en aza indirgerse ileri demokrasi, tel tel çıldırır, tel tel dökülür anayasa. Bu öyle bir dayanışmadır ki internetten piyasa fiyatına eylemlilik satın alır ve insanlar gece yarılarından sabahlara nöbet-turlar atarlar kentlerin ana arterlerinde. İnsanları gereksinimler panayırında, gereksizler fuarında meta manyağına dönüştürebileceğini sananlar ise pabucu yarım diye sokak oyunlarına davet edilirler.

Semirdikçe emir kuluna, sömürdükçe firavuna ulaşır ise mertebe en enler yaşanır…

Budur işte tüm sosyal mühendislik yöntemlerini üst seviyede kullanarak göz boyayıcı siyaset yapmanın sonu. Bilgisayar teknolojisini ve net ağını orta seviyede kullananlar bile F tipi bir şeylere cephe açınca, meydanlar göz doldurur.

Üç yanı denizlerle çevrili şu yarım ada da dünyanın en düşük maliyetiyle iktidarı daim kılmak güçleşince de, iktidar erkini ellerinden kaçırmamak için dinmez hırs devreye girer.

Ve o hırsla müdahaleler sertleştikçe, şiddetin dozu arttıkça da üç yanı denizlerle çevrili yarım ada da F tipi bir şeylere direnç daha da artar…      

Hiç yorum yok: