Gümüş sürahi
Mecburi
iniş yaptım
Self
servis altın kapaklı şafaklara
Otantizmin
doğusuna
Memnun
musun diye soramadım yavrum
Paskalya
tatilinde bütün Avrupa
Mecburi
gidiş lazım
Her
karesi gerçek yarınlara
Gizlenemeyen
heyecanla
Varna
gözüktü uzaktan
Mecburi
dönüş yaptım.
Karlı görüntü
Deniz
kabuklarından bir şato yaptım sana
Deniz
kumunda beşik
Zemini
parlak çakıl taşlı oda
Gel
haydi gülüm çabuk
Dalga
dalga deniz gibi
Lacivert
kara
Düş
ocağıma
En
vazgeçilmez düşler kuralım senle
Kabarsın
deniz, çatlasın toprak
Uzak
mı uzak bir limanda bekliyorum seni
Amele
yanığı aklımla
Ve
gaz kestim yol boyu, özlüyorum.
Deniz
gibi dalga dalga
Lacivert
kara
Düş
ocağıma…
Deniz
kumundan bir şato yaptım sana…
Robot resim
Gökmavisi
bir deniz
Kıyıda
bir barınak kayıkçılara
Süngüsü
düşmüş bir tören ekseninde gece
Ejderhalar
balosunda gündüz
Balon
patladı
Sayesinde
gökmavisi deniz
Rüyaların
dili olsa da tatlı tatlı açıklasa
Kıyımsız
bir sağınak kayıkçılara
Süngü
takmış bir tören aksinde gece
Etejerin
çekmecesinde güneş
Toprak
çatladı
Sayesinde
gökmavisi deniz.
Kusurlu göç
Bir
tuhaflık var havada
Balyoz
gibi
Leylek
kabartmaları göç ediyor
Barikat
kurmuşlar göğe, delinmiş sanki gök
Baskül
yanlış tartıyor masalları
Benekli
kuşkular çarşı pazar dolaşmakta
Çene
çalıyor avlularda kocakarılar
Sarhoş
melemesi bodrumlara gizlenen
Ampul
gibi
Bastonlara
koca taşlı yüzükler takılmış
Bereket
timsali dağa çıkılmış sanki
Böğürtlen
çiçekleri ağlıyor
Bir
tuhaflık var havada
Yağmuru
astım çamaşır ipime
Kuruyor
gibi
Enteresan
bir hava var.
Mutlusuzluk
Ayyaş
zifirilikte biblolar çatlıyor
Emzikli
kötürümler dilenci
Her
köşe başı.
İki
renkli bir kırbaç günler günlerce
Sinek
ısırığı sevinçlere gebeyim
Nakkaş
zerafetinde mutluluklar çağlıyor oysa
Deniz
bereketini sunuyor karşılıksız
Ak
asasını vuruyor suya yaradan
Arkadaş
ayyaş zifirilikte biblolarda ışıyor
Saptanmışlığın
suçu dellenmelerdeyim
Her
saat başı.
Yanlış kapının açığı
İki
ayaklı bir dürbünüm
Bizans
meyhanelerini içen
Kekeleyen
dedikodulara kör sağır
Kürk
mantolu madonnaları okuyan
İki
ayaklı bir dürbünüm
Uzaklaştıkça
yakın, yakınlaştıkça uzak
Bizans
surlarını diken
Doğum
sancısı en beter sancı
Ulubatlı
dik o sancağı öleceksende
Çift
yürekli bir delikanlısın sen
Bizans
meyhanelerini dağıtan
İki
ayaklı bir dürbünüm.
Kareli defter
Uslu
uysal vızıldar doğa
Gevşekçe
geviş getirir mevsimler
Yığınla
blok arasında bloke bir avuç toprak
Boğa
yılanı gibi tıslar beton
Nedir
bu başıma gelenler ey Tanrım
Menekşe
bahçesinde üçü bir arada
Oruç
geceleri neşesi aklıma düştü
Göz
düşürün yola geliyorum.
Uslu
ussal bekler doğa.
Güvercin taklası
Ağıt
bohçasını açanda bohçacı kadın
Bir
zenginlik bir servet
Nasıl
boykot edilesi zaman
Gözyaşlarımda
inci baklası
Kubbe
kemerlerde inler dualar
Bombardıman
üçüncü dünya arbedesi
Kavanoz
içinde mavi küre hapis
Yabansı
ve hırsız
Ağır
çekmekte küreği ihtiyar balıkçı
Ve
saf saf dövünen deniz yardımcı
Gülümser
inci dişli inci
Bu
ne servet, ne zenginlik bu.
Çılgın gülüş
Köknarlar
sedyede
Güneşe
kırağı düşmüş geceden
Ustura
gibi bir sabah
Pırlanta
kakmalı hançer ufka saplı
Başörtülerle
donatılı dağlar apak
Bronzdan
bir heykel çıplak, çırılçıplak
Nakış
nakış işlenmiş
Göğüsleri
sütlü bal şerbeti
Çınarlar
var sedyeye düşmeyesi
Çiçekler
soluğunu tutmuş
Kılcal
damarlarında dolaşıyor yaşam
Madımak
tarlası ağlıyor
Köknarlar
sedyede.
Pamuk çilesi
Buklelerinde
baykuş neşesi
Pamuk
çisesi saçlarında
Sakın
cevaplama ahret sualimi
En
kolayına geleni yaşa
Pas
geçtikçe burkulacak yüreğin çünkü
Ay
ininde saklı, güneş saçlarında
Pamuk
tarlasında mevsimlik işçilerin yası
Yaralarsa
yüreğini, her şey sil baştan
Buklelerinde
bülbül busesi
Doğanın
yedi rengi saçlarında
En
işine geleni yaşa
Askın
aldırma ahret sualime
Yas
geçtikçe burulacak için çünkü.
Hayır diyemedikten sonra
Kayısı
kaldırımlarda kadran durur
Takvim
ilerleyemez
Kaç
kalibrelik bir pintilik yalar dudağımı bir bilsen
Islıklarım
günah şerbetinden bir yudumu
Bukalemuni
aşk
Munis
aşık
Takvim
gerileyemez
Kapısı
kaldırımlara açılır katran karası
Kaç
dakikalık bir cömertlik yakar dünyamı bilsen
Asılırım
tövbenin ipine en ucundan
Takvim
yerinde sayar
Pistin
sonunda kayısı ağaçları.
Hışırtı
Sedirde
kanarya kafesi
Hergele
ötüşlü
Kargalar
dönemi, harala gürele devresi
Sıra
gecesi sırası
Kaderde
varmış bülbül kafesi
Her
gecesi ölüm şerbeti
Kulak
kabarttım hışırtılara
Çıkaramadım,
dili yabancı
Doğası
bile başka, başka dünya
Rastgele
öpüşlü
Kavgalar
dönemi karga tulumba kapıda
Baykuş
ötüşlü.
Sokul yamacıma
Bardak
kenarı skandal
Kangrenli
Dalgınlık
anımdır deyip geçemem ki
Yüreğim
top atışlarından beter
Uzaktan
kumandanın pili zayıflamış
Ve
kimin elinde belli değil
Çardak
altı skandal
Kanserli
Dargınlık
zamanıdır deyip gülemem ki
Kalbim
kaleşnikoftan beter
Uzaktan
kumandanın pili zayıflamış
Ve
kimin eli kimin cebinde belli değil.
Kelaynağın gücü
Kanguru
yetenekli ve nazlı
İkizler
burcundan
Kapsülü
patlamış köle
Not
defterinde telefonum kayıtlı
Cebimde
resmi
Bal
kovanında arı misali
Pestil
çarşısında pestilim çıktı
Hiç
tarzım değil ağlanmak ama
Ok
yaydan çıktı.
Çirkin prenses
Tahtakurdu
kemiriyor beynimi
Karantina
bölgesine uğrar her gece kervanım
Dördül
başlı karikatür fihristte kayıtlı
Taş
ocağında beslenir hasret denizi
Çocukça
palavralar eşliğinde kare tamamlanır
Hayat
bir kumar, kemiriyor beynimi
Yaz
okuluna zorlanmış öğrenciyim sanki
Deli
gömleğinden beter
Çirkin
ördekle birliktelik öyküsü sürerse
Beynimi
kemirir tahtakurdu
Gümüş
tepside sunduğum benim.
Gamlı baykuş
Bir
semt pazarı kartpostalı
Mukavva
karton kutular yığılı bir köşede
Fişek
gibi satıcılar
Çağlayan
gibi alışverişçiler
Kasketli,
miğferli, kasklı
Ev
kadını, kasiyer tipli kızlar, sandralar
Ve
bir köşede kestane ağacı
Uzakta
gölgeler arasında bir şato silüeti
Kunduz
avı başlamıştır artık
Tezgahlar
dolu dolu hıyar
Kaselerde
şelale çavlan ayran
Gemi
direkleri gözüküyor arkada
Katran
karası bir bayrak
Henüz
yıkım başlamamıştır artık
Bir
semt pazarı kartpostalından
Uzaktan kumandanın pili
Mağara
şövalyesi kürsüde
Havyar
kokuyor ağzı
Türbeci
Kazanlar
kaynıyor fokurdayarak
Ve
tam dönemidir artık
Fazladan
iki
Hülleci
Mağara
bıçkını kürsüde
Canlı
hedef tarzı
Snopça
Ve
gam dönemidir artık.
Çirkin ördek
Kalpak
düştü
Atlı
turist artık yaya
Göçebe
yolculuğu alına kazılı
Cellat
kılavuz
Kül
rengi sansürlere kuşak bağlamışım
Çözmüşüm
gökyüzüne uçkurumu
Dillenmişim
göksel
En
kavgacı, en yurttaş, uçurumu
Yanılgıların
dili en yakıcı dil
Kalpak
düştü
Atlı
turistin yayalığı da artık zor
Tırısa
geçme vakti
Azrail
kıvırdı.
Fazladan iki
Mürekkep
hokkasında çilek tadı
Harfler
mayıs böceği ökçeli
Bir
fincan duman ve boyun eğiş mısralara
Merkeze
santim santim yolculuk başladı
Yer
altında fersah fersah
Bilinçaltında
fersiz neferler
Mürekkep
balığı vantuzuna yakalandım
Terminalde
yolunu bilmeyen müşteriyim.
Mürekkep
hokkasında çiçek tozu
Darplar
eylül sarısı okkalı.
Sıra gecesi
Rıhtımlar
kepenk kapatmış denize
Kelepir
eğlenceler de
Vadinin
ortasında sıcacık bir gülümseme
Çirkin
bir prenses gibi sıra dağlar
Deniz
küsmüş öksüzler rıhtımına
Kaderşinas
yakamozlarda
Oymak
beyi gibi oynak bir şehir
Kulampara
eğlenceleriyle
Ovanın
derinliğinde şeytani bir ağıt
Zorba
bir prens gibi mısralar
Ölümsüzler
rıhtımında küskün deniz
Kadirşinas
babası da
Den beri
Gösterişli
bir çığlıktı
Can
sıkıcı ama birazda kaçamak
Karga
gagalı bir gece yarısı
Hangi
mabede saygı göstereceğimi öğrendim
Çünkü
ağır geliyor çağrısızlık
Gamlı
baykuşun çığlığını işitemezsem
İşitemediğim
günden beri dövünürüm
Albenili
bir çığlıktı
Can
yakıcı ama oldukça da gerçek
Aldım
içime sakladım.
Gün
olur atarsam çığlık o çığlık
Epilepsi
girdabında.
Oruç geceleri
Kantolar
cıvıldar pikapta
Koltuk
değneğine yaslı Arnavut meyhanesinde
Sucuklu
yumurta, hıyar turşusu
Köstebek
gibi içiyorum dünyayı
İki
ataş arasında ablukadayım.
Kapı
mandalı berrak geceye susulu
Berrak
bir gecede açık kalpler
Kelaynağın
gücü bu kadarmış.
Kantolar
sıvışır pikaptan
Duvar
gazetesinde eski aşklar
Damcıoğlu
kıvırtır işveli
Sakat
arabasına mahkum Arnavut meyhanesinde.
Kılcal damar
Deve
hörgücü gibi bir ev
Gerdanı
müşterek
İlahiler
dolaşır yaşlı sütunlarını
Ekmek
kabuğu gibi sıcak
Kaplumbağa
gibi taşırım sırtımda evimi
Gerdanı
müstakil
İlahiler
okşar yaşlı kabuğumu
Ekmek
kavgası gibi sıcak
Ekmek
kadar kutsal
Emek
kadar asil.
Alınteri
gibi akıtırım gözyaşlarımı.
Doğum sancısı
Biçerdöver
kombinezonu sıyırdı
Sapsarı
bir koçan
Mısır
püskülü bir gömü
Yorumla
yorumu bol bir yorumcuysan
Tazmini
zor bir yetke eldeki
Tüm
nesneler tam, eksiksiz ve yavan
Şimdi
kompleks zamanımı albay
Naylon
torbada eksik azık naünvan
Patoz
fanilasını sıyırdı
Sapsarı
bir harman
Mısır
püskülü bir gömüt
Yorumluyorum
sanki hasat vakti
Tatmini
zor bir yangı içimdeki.
Ak asa
Suç
ortağı komplimanlar şemsiye deliyor
Besteci
sıkışmış keman telinde
Bucak
nahiye, temasta bulunmak anıdır
Kumpas
kurulmuş çok önceden gizlice
Dinleti
veciz sözlerle başladı
Burun
direği sızlatıyor notaların ahengi
Nergis
nergis kokuyor suç ortağı çise
Sokul
yamacıma birleşelim meramı
Uçak
motoru gibi alev fışkırtıyor tuşlar
Piyanist
sıkışmış acem diline.
Ve gaz kestim
Sessiz
harfleri karaladım önce
Aralara
artık ne uyarsa
Konserve
pekliğinde
Bünyesine
göre
Harcadım
bilincimi hesapsız sayaçsız
Kaçakçı
kararlılığıyla sınır kapıda
Sonuç
kendimce müspet
Münasebetsiz
kelimeleri sıraladım önce
Artık
ardına ne gelirse
İnkarsız,
kesintisiz
Aykırılığına
göre hışırtı efekti
Harcadım
anlağımı hesaplı, hilafsız
Sesli
harfleri ekledim sonra.
Sinyorita
Nekahet
içimdeki hasta
Konvoy
konvoy düşünceler çölündeyim
Kapaklanmışım
yüzüstü koruya
Kopya
çektiriyor doğa
Koro
halinde hasta naraları çınlıyor
Mercan
kayalıklarda bir gemi
Boynuzlamış
denizi
Çelenkler
dizmiş bayrak direğine
Çadır
bezinden ölümü
Narkoz
kifayetsiz, numara değil
Ayık
kaldı içimdeki hasta
Ve
o gemiye doğru çılgınca yüzdüm
İroniden
bihaber.
Berbatın berbatı
Büyür
içimde bir dal
Beynimden
alacaklıysa
Bedenim
borçludur.
Çakmak
taşı pırıltılı yıldızlara yolcuyum
Ne
yaman bir buhran
Dökülür
buram buram
Hayır
diyemedikten sonra yüreklice
Kırılır
içimde bir dal
Ender
duyulan bir çağrıdır
Kulağıma
yankılayan
Gözyaşı
pınarlarım yıldızlara yolcu.
Kucağımda kusur
Guguk
kuşu öldü.
Follukta
paslı bir çivi
Enginde
zırhlı bir gemi
Yaması
zor bir geçitten
Eğriltti
boynunu guguk kuşu geçti
Kucakladı
içindekileri
Kusuru
kusursuzluk idi tekçe
Velenselerden
maviyi örttü üzerine.
Sırtında
eskimiş bir hırka
Pamuk
çilesi saçlarında
Öldü
guguk kuşu.
Denize bakmak ayışığında
Bir
romansı yaşadım
Cep
sözlüğüyle
Yaklaşık
yirmibin sözcük aslı
Vallahi
hiçbirini kullanmadım.
Gramer
zaten yok
Tillahi
gram üzülmedim.
İnsan
insansa eğer, değer
İnsan
her yerde insan, olay biter
Güneş
gözlüğüyle kara mor bakıp
Bir
romansı yaşayamazsın
Nevroz
güneşi doğar geceden
Çılgın
gülüşlü bir taze zılgıtı çektiğinde
Vallahi
hiç alınmadım
Benim
romansım bana yeter.
Canan da bıraktı
Daktilo
tuşlarınca sıradışı
Evet
öyle bir şikayetim var ki
Defne
yaprağına yazılı
Dama
karelerince siyah beyaz
Ve
kulağın çınlamasıyla başlayan yağmurdan önce
Hangi
danstır o öylesine şölensi
Cömertçe
verilen bir armağandır
Veri
tahtasına tarih atmak gibi sıradışı
Kaç
kere kaç defa doğrudan doğruya sonra
Zayıf
bir hayal kırıklığı yaşanır
Sonra
havalanmak yerden bi karış
Kararlı
beyan rengimi attıran bir dişil
Ne
madalya ne de nişan isterim
İleri
sürülmüşüm gözden düşmek gibi
Hiçbir
yerde hiç kimseye yok şikayetim
Daktilo
tuşlarınca sahici.
Kılıksız dünya
İşaret
parmağın kılık değiştirmiş
Gösteriyor,
görünmüyor
Rütbesi
düşürülmüş asker gibi hoppa
Nafile
yüzük parmağına bozulmak
Seni
zimmetlim yapmışım
Ne
ifşalar sınırlamış tadımı çılgınca
Uğramak
peri masalına gizlice
Güvercin
taklaları izlemek seninle
İşte
böyle bir rüyaya aldanmışım.
Değişme
sakın değişme
Seni
iffetim demişim.
İstifade etmeli
İstifa
İstiflenmiş
ihmallerden bir çırpıda kurtuluş
Görevi
bırakmak yani
Demode
olmadan, defolu görünmeden
Demoklesin
kılıcından kurtuluş
Adamlığını
kanıtlamak velhasıl
Sökmek
yunus balığı levhasını duvardan
Ayırtına
varmak ihtimallerin
Ve
uzaklaşmak bir adımda
Mesafe
tanımadan
Büsbütün
acımadan yüreğim
Ne
yoksunluklar gördük biz
Kareli
defterlere tarih yazıldığını incik cincik
Ne
tam İncil’ e inandık, ne körükörüne musaf’ a
İmbiklenmiş
imandan içtik biz
Pamuk
ipliğiyle bağlıydık, kopmadık
İstiflenmiş
ihraçlardan bir çırpıda kurtuluş
Görevi
devraldım yani, neymiş ki
İstifa…
Ütü buharıyla
Mükemmel
hazırlanmış diskalifiyeydi.
İçimi
boşalttılar
Gelen
nesillerime çözülesi bir muamma kaldı.
Tasviri
yok bu insafsızlığın
Yalın
ayak ateş üzerinde yürürüm.
Gözyaşlarında
katıksız gökyüzü isyanı sarkar
Netmeli
bilmem ki
Mükemmel
yazılmış senaryoydu.
İçini
boşalttılar.
Şapka mankeni
Anladım
elbette paketi açmadan
Boşanmış
umutlardı çoğu
Despotça
horlanan umular
Yarınıma
düşer kısa bir not
Aklımda
ince bir ses
Şimdi
kalkıyor şimdi son metro
Yanlış
kapının açıldığını duyuyorum.
Havuz problemi
Bir
havuzum olsa gemi havuzu yavrusu
Nice
öğretileri içine sığdırsa
Süt
annenin sütü gibi besleyici
On
iki ay hiç durmadan
Dolar
içime binbir istek tohumu
Evcilleştim
mi ne
Efendi
boşa geçen günlere acıyorum şimdi
Saltanatım
bitmek üzere
Genç
kızlar gibi kopuk kopuk yaşadım
Sessiz
bir adamım artık yatıştım
Arzularım
yatakhane nefesli
Dosyalara
sakladığım yirmi yılım var
Kabak
gibi ortada gelecek
Şeytani
bir aşk dozunda ve dramatik
Bunca
faciadan sonra
Mutluyum
mutsuzum ne fark eder.
Dikey perdeli cam
Dingili
bozuk bir araç ile yolculandım
İyi
yolculular yolcu
İşkillenmiştim
Dut
yemiş bülbül gibi sustum
Uğulduyor
başım
İçli
içli sanki düşmanla düello
Tatlı
azarlanmalar dolabımda saklı
Şimdi
dülger olmak vakti
Tanrı
tüm kumulları yığmış üstüme
Vaha
aramak boşuna şimdi
Dayanmak
bir müddet daha
Uyurgezer
kelimelerle çivisi kopmuş hayata
Zaman
acıyorum acıtmadan
Diş
ağrısı baş ağrısı gibi hiç değil
İçlenmiştim
İyi
yolculuklar yolcu
Dingili
bozuk bir araçlar döneceğim.
Acil çağrı
Döşemesi
toprak bir banyoda
Duşa
girdim, soğuk bir duş
Koca
bir leğen ortada
Mürettebat
başka bir toprak damlı odada
İki
anlamda tutukum
Duygularım
mimli, duygusuzluk nemli
Güneş
tutulması gibi, ay gibi
Kısa
ömürlü, fani
Ekranda
ekvator çizgisi
Tam
yarı belimden teğet geçen
Terbiyeli
bir öğrenciyim
Egoizmimi
çoktan harcadım
Kusurlu
göçler yaşıyorum artık
En
esnek hamleler canımı sıkıyor
Soğuk
bir duş alma vakti
Koca
bir plastik leğen ortada
Döşemesi
toprak bir banyoda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder