8 Haziran 2013 Cumartesi

SİHİRLİ VEYA SİHİRSİZ AYNALARLA YÜZLEŞEN TOPLUM TAKSİM’DEN Ç…

SİHİRLİ VEYA SİHİRSİZ AYNALARLA YÜZLEŞEN TOPLUM TAKSİM’DEN Ç… 

Fukaraya sunulan sadece sihirsiz aynalar olunca, sihirsiz ayna ile yüzleşilen her gün ve her geceden sonra; işe, aşa ve aşka dair fukaralığa buğulu Taksim gezintisi, bir bahar sabahı alacasındaki müdahalelere aşktan meşkten öteye gitmeyen park belgeselciliği yüklenince hayatın dengesi ve büyüsü bozuluverdi bir anda.

Sihirsiz ayna kırılınca orta göbekten, işe, aşa ve aşka dair fukaralık, fukara toplumun çoğunluğunun gözünü sihirli aynaya açmasını sağladı. Bundan sonrası için sihirli aynalar da kar etmez artık. Çünkü Taksim Meydanı tüm meyletmeleri, melemeleri tersine çevirdi ve yarın en ufak bir zıtlaşmada halk bin kat fazlası ile dökülür oldu yollara. Sihir sihirsizleşti, halk bunca aldanışa kendi kendine sinirlendi.

Bir kere sihirli aynada hayıflanmak, yerinmek,  dövünmek ve söylenmekle olmayacağı görüldü. Boşa sövgüler ve insanı boğan sevginin gücüne hayranlık illeti artık işlemez halkın tenine. Kadercilik bağlamında mesele çözmenin yerine bir süre daha Taksim güncelliğini korur, sonrası yalancı aynaların siminde gizlidir.

İşte asıl mesele yarı yol yorgunluğuyla sihirli veya sihirsiz aynalar bir kenara konulduğunda, o yalancı aynalara kanmamaktır yeniden ileri demokrasiyi yaşamak hayaliyle. Özellikle öbür dünya hayallerine ve masallarına dalan cami avlusu müdavimlerine ayna tutanlar var oldukça tılsımlar havada uçuşur yine. Sihirli ve zengin kıssalarla, hayatın kısalığından dem vurup dünyadan koparılan bu fukaralara yine dayatılır ve ezberletilir o yüzsüz yüzler. Birilerinin fukaralığı birilerine araba yükü zenginlik olduğundan, bir oyluk hibelerin lafı mı olura çıkar tüm oyunlar. Tüm oyunlar çıkar için yazıldığından alınyazısıdır diyerek ortalarda salınmak ise cam gülü sarhoşluğudur, en kabadayısından. Ve paylanır, payelenir herke cennet tapusu için ve nasıl başladıysa opera birden monologa döner sahneler, çok sesli orkestra çekilir, bağlamamın telleri başlar.

Oysa ağlamak boşunadır. Boşunadır son gülen iyi gülendir sevinmeleri. Ve aşk olsun denir, aşk olsun işini iyi biliyor vesselam. Selamı sabahı kesmekle de olmayacağından beddua tarzında, bal kaymak tadında dualar dizilir boğaza. Sihirli sihirsiz ayna ile yüzleşmek yerine, tılsım-talkım yüzsüzleşenlerinin tarlalarına salkım söğüt dikilir dallarında fukaralık levhası asılı olan.

Hangi kent zirvesidir yetersizleşen, beş yıldızlı otel lobilerinde altı yıldızlı odaları arayan hangi büyük şehirdir, zirve koliklerinden anlaşılır. Ve aynalar tuz buz olunca hangi misafirperverliktir hafızalara kazınan epey can yakar. Zirve dibe vurunca, geride hoş anılar bırakan hangi siyasi görüşün türküsü ise Taksim Meydanında tüm fukaralar o türküyle halay çeker,  horon teperler. Yalancı ayna kırıklarından dökülen bu meydanda ideoloji fukaralığı racon kesiyor lafları da koskoca bir yalandır aslında.

Olur ya yıllardan sonra belki, akıllara düşer aynadaki saklı siluetler ve manifestolar. Asıl korku, asilleri bayıltan korku budur işte. Tek nefeslik bir ses olsa dahi o düşsel yankılar, yıkar yakar geçer,  kül eder gaz betonları, ara gazı projeli ulvi ve sufli iktidarları, süslü ve fiyakalı liyakatli liderleri. Aransa da aranmasa da aynaya vurur aksi tarihi değiştiren ama değişmeyen o fukaraların. İşte asıl endişe edilen ve korkulan fukaraların fukudur.

Tesadüf bu ya, yolda, izde, mollde, ileride geride rastlanılan o fukaralık bir farkındalık yaratırsa tüm toplumda Vandal mandal diye sefle ve esefle, karşılansa da seferberlik ilan eder, efelenir F tipine üst perdeden.  Budur işte tırsılan. O zaman perdeler yırtılır ve aynalar da kırılacağından bir zenginlik tebessümü yayılır fakirane solmuş suratlara. Ve fukaralar canlanır, kanlanır aşkla ve kanatlanır. Tutana aşk olsun artık, iş de aş da onların olsun, yemezler içmezler direnirler sabahlara. Ve adam olana bu çok bile denir, Azrail gizlice göz kırpınca sihirli sihirsiz aynalara ve aynalardaki yalanlar esir alınca yalancıları Azraile teslim edilir tüm karşılaşmalar.

Oysa kırılma noktası karşılaşmaktır tanımazdan, tanınmazdan gelinse de sihirli ve sihirsiz aynalarla. Taranmak, yaranmak için aynalara bakmak değil marifet, marifet aynalara baktığında sihri yakalamaktır kulağından. Elini verip kolunu kaptırmamaktır feci gaza gelip ve tutup kendini çıkarmaktır sırça cendereden.

Koltuğa oturup seyretmek yerine, sokağa çıkıp susmak yerine, meydana girip yanıltmak yerine, ölümden döşeğe yatabilmektir yiğitlik. Ebedi uykuya dalmak pahasına büyüyü bozmak için; aynalardaki o sihirli veya sihirsiz yüzle yüzleşmek, karşı karşıya yakalamak, göz göze gelmek, akla karayı seçmektir delikanlıca.

Elbette en nihayetinde fakire-fukaraya da itina ile bir yer gösterilir. Ama hasat beyleri çekilmeden kerevetine, Taksim panayırında işe, aşa ve aşka dair masallara aldanmışlık zincirinin kırıldığını, sihirli aynaların çatlamasını ve fukaralara sunulan sihirsiz aynaların patlamasını görmeleri gerekir yasaklı, pasaklı canlı yayınlarda.

İşte o zaman yalancı aynalara düşen, sarı yüzlerdeki sihri bozulmuş kibrin, büyüklenmenin, ne halt yedim sihirsizliğidir. Fukaraya kalan ise kıssadan hisse; sabır, sinir ve ‘Fukara aynaları kırınca, gününü görür vesselam’ cümlesidir… 

Hiç yorum yok: