SİYASETİN ER MEYDANI YOK…
Siyasetin er meydanı yok ama varsayalım ki var, işte biz o Er meydanına sıkışmış halkız, halktanız. O nedenle bu kongresel-kurultaysal cenderede eşyanın tabiatına hakkıyla bakamaz, eşyanın en parlak görünen yüzüne, en cilalı sunulan sathına hayran kalırız. Kala kalanlar olarak ilk fırsatta kendi içimizde bile zatlar katlar, işler güçler, paralar pullar, kişiler muhteremler hakkında yaratılan balonlara tesadüfî ve geçici hevesle meyilleşiriz.Sınıf ve ideoloji, aidiyet ve derin kanaatlere, gelenek ve göreneklere hiç mi hiç aldırmadan, sabit fikirliliği alabildiğine yücelten ve basmakalıp kindarlaşmayı dirilten asılsız, temelsiz fikirlere kayan mutlu azınlığın sessiz çoğunluğu oluruz daima.
“ Siz ne haldeyseniz, başınıza o haldekiler getirilir ”…
Kongreler ve kurultayları siyasetin Er meydanı belleyip biz de adayız denilse deneyimlerle sabittir, aşağıdan yukarı nedense herkes acı bir tebessüm yapar. Aslında şunu bilmek lazım: herkes demokrasi gereği aday oluyor. Parti içi demokrasinin işletildiğine inanarak yarışta ben de varım diyor. Neden örgüt emekçileri adaylaştığında horlanıyor, dışlanıyor bunu da anlamak mümkün değil ama gerçek aynen böyle. Daha dün partili olanlar, uzun yıllar partiyle alakası bulunmayanlar, bir anda yönetici, bu gün yarın atamalı, tam destekli milletvekili adayı, önseçimli merkez teşvikli milletvekili, muhtemel bakan adayı, genel başkan adayı oluyorlar. Bunlara her şey mübah ancak partiye ömrünü vermiş parti emekçilerine gelince iş hemen değişiyor. Onlar aday olunca kıyamet kopuyor, onlara her şey günah. Demek ki siyasal yaşamda erdemliliğe, yeteneğe ve sarf edilen emeğe göre yükselmek esastır ilkesini benimsemek, Tüzük böyle diyorsa da hikâye, büyüklere masal.
Er meydanı yok sayıldıkça elbette siyasal iktidara topyekûn muhalefet edecek nitelikte siyasi kadrolar her zaman iş başına gelmeyebilir. Yine de bu bağlamda nicel yeterlik uygun olmasa da ısrarcı olmak esastır. Ancak bu kongreler ve kurultaylar sürecinde değişen bir şey olmayacağı adaylaşmalardan açıkça belli. Onlardan birinin seçilmesi durumunda temsil ettikleri kesim de yine biz olmayacağız galiba. Böyle oluşturulacak bir yapı meçhule giden bir yapıdır, yapısal bozukluğun devamıdır. Birkaç seçim daha kaybettirir şu garip partiye o kadar. O yüzden biz meçhule giden bu gemiye gönüllü binmek istemiyoruz. Dolmuşa da binecek değiliz. Her zamanki gibi tek başına da kalsak yine yürürüz günümüz siyasetinin engebeli yollarında.
“ Siz ne haldeyseniz, başınıza o haldekiler getirilir ”…
Siyasetin er meydanı bir türlü kurulamadığından yıllardır yaptığımız siyasete yabancılaştırılıyoruz. İyice yabancılaşarak siyaset yapıyoruz, emek veriyoruz, karşılığında da ödül olarak hep vefasızlık görüyoruz. Kimin, kimlerin nerelere ne şekilde, nasıl ve kimin adamı olarak getirildiğini, gözler kapanıp neden seçildiğini çok iyi biliyoruz. Kimilerine öyle gelebilir veya işlerine geldiği gibi anlayabilirler ama bu sütunlarda asla ahkâm kesmedik kesmiyoruz. Çünkü kürsülerden, sütunlardan gerçekleri her zaman söyleme misyonu üstlenmişiz. Bu son yazı köşe başlarını tutup, yerini şaşıranlara bir uyarıdır, liderler geleceğin projelerini yapar, yöneticiler de uygularlar.
Siyasetin er meydanı olmayacağını vurgular biçimde bizleri sadece izleyici konumunda görmek istiyorlar ise çalış çabala sonra işaret ettiğimize oyunu ver, hiçbir şeye de karışma demek istiyorlarsa çok ayıp ediyorlar. Bir kez daha ayıp ediyorlar gerçekten. Bu tavırla küslükler dargınlıklar, yalan yanlışlıklar siyaseti ortadan kalkmaz.
Ve hal böyle olunca nüfuz kısa zaman içinde temelinden sarsılan, güçlendikçe zayıflayan, harb ettikçe darb edilen, darbelerle debelenen, sinirsel nöbet vurgunlarına savrulan bir nüfusa devşirilir. Tüm kavruk kabiliyetler, yani halka sürekli telkin edilen ve şırıngalanan fikirler ne kadar yanlış olursa olsun göze batmaz, bir acayip şekilcilik, zaruretten ızdırap ve zihinde basmakalıp hayal dünyaları yaratılır. Tüm bunlara seyirci kalmamak için biz de adayız diyemiyoruz çünkü siyasetin er meydanı yok diyenler de çoğalır.
“ Siz ne haldeyseniz, başınıza o haldekiler getirilir ”…
Siyaset er meydanında harmanlanmaz ise, kongreler ve kurultaylara kaç boyutlu bakılırsa bakılsın, aktivitelerin bin bir türlüsüyle bile dirilişi ve yenilenişi sağlamak iyice güçleşir. Aklı sıra iyi gelecek tarzında dayatılan beklenmedik hamleler her koşulda yeni yitirişleri günceller. Bu kongreler ve kurultay sürecini belirleyen zayi günlerinde hane hesabına düşen ise hala sırasını beklemek ile üretmek-üretmemek arasında bocalatılan kadrolardan sayılmaktır. Bu türe hapsedilen her kadroya da yazık olur, oluyor. Partiyi düşünen var mı yok mu başka bir makale konusu.
Siyasetçi bulunur meydan bulunmaz, meydan bulunur siyasetçi bulunmaz, siyasetin er meydanı olmadığından taban tavan çelişkilerinden güç alarak adaylaşma adaylaştırma boyutunu hiç irdelemeden birilerince uygun görülmüştür diye, kısır destek hesabıyla yollara düşmek kolaycılık ve kalaycılık olur. Bu finişi baştan belli yarışa sürülme alaycılığı yeni siyasi sürgünler yaratan kabullenilmesi zor hatada ısrarcılıktır. Oysa direnmek esastır bu sıradanlığa, kısır döngüye. Ancak ortak bir reddediş ve reddediliş keskinliği yaşatılınca inisiyatif geçici olarak tabandan kayar, tavandan icazet alanlara geçer. Ama zamanla onlara da bomboş meydanlar kalır ve er meydanları dar gelmeye başlar. Böylece her adımda tabansız adaylaşma, adaylaştırma ve aday zemini aramalar gönülden desteklenmeyen bir sürece taşır kongreleri ve kurultayı. Siyasi derdi içinde saklı, geleceğin istenen rotada asla kotarılamayacağını gören ve açıkça katlanılamayacak günlerin yakınlaştığını bilen bir ekol oluşur. Zaten o aşamada üreten beyinlerin ortaya çıkması çıkarılması artık büyük bir suçtur.
Siyaset er meydanında yapılmayınca örgüt gereğini yapar salvosu da kurtarmaz bu yakın plan fiilsiz çekimleri. Yer çekimsiz, fiiliyatsız bir sürece dayanır tüm idealler ve ampul değil, balonlar patlar yine…
Siyasetin er meydanı yok sayıldıkça da; “ Siz ne haldeyseniz, başınıza o haldekiler getirilir”…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder