25 Kasım 2015 Çarşamba

KARADENİZ’DE HAYAT…

KARADENİZ’DE HAYAT…

Karadeniz’de hayat hiç durmaz dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

İzin verildiği sürece Karadeniz Time sütunlarında sözcük manevralarına, akıl oyunlarına asla girmeden, en objektif biçimde tarihe ve Karadeniz’e tanıklık edeceğiz sadece. Karadeniz karşımızda kararırken, havanda su dövmeye hiç gerek yok. Bir garip yolcuyuz çetin ceviz dalgaların arasından sıyrılıp Karadeniz kıyılarını mesken sayan. Hazır kıta hayata dokunmak, hayatı dokumak ve hayat kurgusunu hakkınca irdelemek için yola çıkmış garip bir yolcuyuz sadece.

Bu içimizdeki kuzeyliliği çağıran yolculukta şark kurnazı çığırtkanlığına da, hurafe melanetine de, sapkın söylencelere de hiç kapılmadan hayata dair verilecek bir hesabın olduğu bilinciyle sona sürükleniriz korkmadan.

Eninde sonunda varılacak sonsuzluğa yakın, güncele damga vuranların eli daraldığında, yiten silikleşen anılara yeni bir ton renkli bir fon bulmak için, dünyanın öğrenmesi gerekenleri ağırlayacak bir zeminde yani Karadeniz Time sütunlarında mim koymaktan, şerh düşmekten ve iki sütuna manşet çekmekten, sür manşete çıkarmaktan asla çekinmeyen bir misafir olarak kalacağız.


Misafir adabıyla azgın dalgaların arasından doğaçlama üretilen veya gerçeğe nazire yaparcasına türetilen her cümlede, paragrafta, makalede nakkaş, hattat sabrıyla dirilecek hayatlara gözcülük edeceğiz sadece. O diriliş ki ofset baskılı itirazlara, karşıtlığa direnç katacak her harfiyle, harfiyen. Çünkü;

Hayat Karadeniz’de hiç durmaz dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

Yalan yanlış kurgulanan yarınlara inat Karadeniz’in muhteşem dil vadisinde, mizahi haber vahasında pozitif ve rasyonel düşünce doğrultusunda asla boşa avaz, boşa niyaz etmeden aklımızın kapısını daima açık bırakacağız.

Akıl kapımız açık çünkü aymazlık aynasından sarkan silik yüzlere, anlamsız beyanlara, düpedüz hiç yanıtlara ve boş temennilere bir an olsun aldanmadan yaşadık solmaya yüz tutmuş şu beş deste gülü. Güleriz ağlanacak halimize ve;

Hiç durmaz hayat Karadeniz’de dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

Bu hiç durmayan hayat girdabında; “Dört kapıyı da geçtik, kırklara vardık yine cennet görünmedi. Dört kitabı da okuduk sonuncusunu hıfzettik yine cehalet bitmedi. Dört mevsimi de yaşadık şu cennet vatanda, karada denizde, Karadeniz’de yine dert çile çilerdi, yeşerdi topraktan. Her yaz her bahar. Toprağa, havaya, suya ve ateşe yazdık gerçekleri, fildişi kulelerde hiç okunmadı…”

Artık okunsun diyerek en sonunda tüm serzenişlerimize yön verecek, acemi ellerimizde rotamızı değiştirecek lisanı harbiyi seçtik. Suskunluğumuzun düş gücü zorlaması, haykırışı duyulsun artık diye alfabenin koridorlarında turladık, o nedenledir tüm çabamız. Mızmızlanmak bize yakışmaz çünkü;

Karadeniz’de hiç durmaz hayat dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

O dalgalanmalardır hayatı var eder, yüceltir; “ Karadeniz’in bir tanesi, asi ve hırçın dalgaların can köpüğü, yalın ama doğru kavgaların kınalısı, ekim devrimlerinin sevdalısı, yıkıcı bozgunların yakıcı darbelerin yaralısı, dürüstlüğün marka kalesi, yıkılmaz kalenin en yüksek burcu, sonsuzluğun eğrilmez bükülmez kulesi, gerçekçi iddiaların yılmaz savunucusu, nidası, ibrası, yiğitliğin eksilmez narası, garibi gurabanın sevdası,  hayatın doğrucu Davut manası, zamanın kudretli asası, çotanağın inci tanesi, atomun parçalanamaz çekirdeği, azınlığın da çoğunluğun da güvencesi, ideal kent profilinin en prestijli rehberi, haraç mezatçılara yedi düveli düz tepsiye dizecek sur’un korkusu, çekinilesi güçlere asla uzlaşma önerisi yapmayacak; özel insanlardan olmaktır tüm mesele, bu günden yarına özel...

Özellikle, umutlar başka baharlara kalmasın diye yola çıkan Karadeniz Time kervanına İleride sözle değil özle anılmak, özlemle özlenmek için biz de katıldık. Kendi çapımızda özgür kuşlardır esin kaynağımız, asla filikalarla umman aşmak değildir derdimiz.

Biliriz, bizde atadan Karadenizliyiz; Karadeniz’de hayat hiç durmaz dalgalanır ha dalgalanır hırçın mavi…

Tek suçumuz biz de zaman zaman dalgalanırız…


Hiç yorum yok: