11 Kasım 2015 Çarşamba

ŞANSLI YAĞMUR

ŞANSLI YAĞMUR

Şansıma tüküre yağmurlar, şanssızlığıma.
Şansıma yağmur mevsimi düştü
Üşüdüm ve üşendim akıl serinliğinde, üstüme üstüme sahipsiz şarkılarla.
Titrettin yüreğimi yine inceden
İnce telinden.
Şarklılığım şahlandı, kızgınlığımı kuzeyden aldım
bir şanslı yağmurla evrildim.
O eşsiz yağmurla vurdum aslımı kaleye, giresinden limana
zulamda topal bir kale.
Yağan yalnızlıkta valizlerim bir bir ıslanmış
Kırmızı hırkam da.
Bir şavalak yağmurla topladım denizi ıslak kaygan iskeleden
Ayın şavkına değdi başım.
Deniz yağmalanmış
Yağma yok yine mert ve yağız
Yalnız liğme liğme mavimtırak yağmurluklu.
Sarıp sarmaladım ölümsüzlüğe, ölümüme inatla
dağlı yaralarını yaralarıma merhemledim
lehimlendim sonsuza, ağılandım.
Kırklar kapısında eyilendim, ağladım.
Porsiyon porsiyon pozisyon sunağında sunalandım
Sundurmada taş baskılı bağışıklık zedelenmesi.
Asker çok uzaklarda acemim askerce ağladığında
bir kuru selamla uğurladım sapkın güneşi ve şemsi
şemsin mihrinevini.
Garipçe uzandım gökyüzüne
uzaklaştım abdalca yeryüzünden
usumda uz, uza duyum.
Bulutlar esas duruştalar iç kapıda
iç burkan içtimada içli uzafirelik.
Ne şans varmış bende be güzelim
Güzelim yağmurlar mevsimli mevsimsiz yarınlara zehrini akıttı
Akıntıya kürek çekmek mevsimi.
Eşyanın tabiatına aykırı bir benzeşi, kıyı köşe toplanmış
Zapturapt altında.
Boş yere basılı baskılı adımlar
o haki boşlukta kediler sardı dört bir yanımı
sokak kedileri başıboş boş sokaklarda
fareli köyün kavalcısı şerbetsiz ve korkak.
Komşu anneler beslermiş kedigilleri keçi sütüyle
Hemde hepsini hiç ayırmadan.
Bir avanak almanak yağmurla arındım
Maniaklara sitem
arımdan yandım ve uyandım.
Süt kokuyordu pembeler
açık pembe ağızlar
sanki kırkları elliye bağladım oralarda.
Ben bende değilim hiç
ve sanki haziran ortası da değildi
sıcağı da bambaşkaydı
sığınmacı sağcılık sağlığı köreltmiş
öğlen uykuları ararmışım sanki sağlakça.
Uyku peşine solumdan vuruyor salak yağmurlar.
Havayı nem kaplamış
canıma değsin hileciliği bozulmuş haller
bozgun hüllesi vurmuş dillere.
Dalgalar yükseldiğinde adam boyunca
adamlık sıskalayınca ve cüceleşince
ıskalanır insanlık.
Ve nem kapmış damlar çöker
Çöker, çatlar kızılca kiremitler, kıyamet kopar.
Ve damlar yüreğime izinsiz beklentiler umular ve umut.
Boyuna adam olmayı özlermişim meğer
ama şahsıma yalnızlıklar limanı ısrarcı
düştü yüreğime kırık düşler.
Üşüşür beynime düşkünlerin eli
kaç günlük zirve bu, kaç yıllık
buysa eğer kıvamına geldiğinde kıvraklık ayarı
zamansızlık vurdu çağıma, çağrıma kulaksızlık.
Aslında çok çok kolaymış ıslanmamak
bir ıslık çalındı çapsızlığa, çarpıldım
o tiz çığlıkla vurdum sisli limana.
Kendi kendine, kendimleyim özümle
o kadar özel ki özlemlerim
bu kıyıdan karşı yakaya öylesine öylece özlerim.
Kıyılara sığınmış hayat
sanki şanslı yağmurlarla yağan bebek yüzlü şeytan
kıyılmış hayatlara şeytanca.
Şeytanir racim.
Şeyhsiz şehlasız, evlasız ayılmışım aykırıca.
 
Ey kavrulmuş deniz
kavruldukça hayatın özüne sözüne savrulmuş deniz
sayende buldum kendimi.
Bir ben vardı benden dışarı bilmediğim
denizi buldum her mevsimde
içim ısındı.
Bir köy alacasında
tan yerinde, tam yerinde
bir toyda er doğdum.
Bu köyde çok zor işler var be gülüm
Gül desenli bir fonda
güzelim yalnızlık yüz yıllık çile.
Salınsan çarşıda pazarda
akşam üzeri alacasında gül kızarıklığında
her dükkan önü aç sokak köpekleri
dolaşırlar peşinde arsızca.
Alınırsın.
Kızgınım ahtıma bahtıma, tahtırevanlının tahtına.
Renk vermez titrek berber kimsesiz ihtiyarı traşlıyor
talebeyi kırpmış göndermiş
gönderin altında
sokak gezerleri aç açık uyurlar çomarlarla.
Çomak sokulmuş tekerler sevimlice tekerleniyor
Her tekerlemede tekerlenme kısır döngüye kör
Diller lal.
Ve döner dolaşır yağmurlu kıyılara çıkar tüm ana yollar
Sonra sana, sanmalara
Elimle koymuşçasına bir döngü
en sonra yakıp yıkan dövünmelere
en uçta bile sanrılara kavuşma.
Ayrısı gayrısı hepten ayrılık, her dilde sayrılık.
Bir davudi yağmura savruldum damla damla
zerrelendim, zerkedildim akan nura.
Kapansın artık gönlümün açık camları
Devrilsin gözümün özü aşık çamları.
camlara vursun çıplaksı damlalar
anlasın ki ıslağım
ıslak iğne yapraklı çamlar.
Islağım ve üşüyorum
Yüreğim tetikte
aklımda kurşun ağırlığında anlar
tartılamaz anılar
yaylı doldurmalıkta seriye bağlanmış ateş gülleleri.
Namlu yanıyor hasretinden
çamlar devriliyor hasetinden.
Yaşlıyım lakin
hala bisiklete binmeyi öğrenemediğim yaştayım
ve yastayım.
Koç başı ağır demir kapılara tosladığında
yakıştırmalara yakın çekim
diz boyu tuzlu sularda yüzer pişmanlığım.
Uzağım uzaklardan uzak
buz dağından kopmuşum.
Çilekli dondurma çekmez canım hiç mi hiç
donmuş kalmışım ıslak sokaklarda
demek çocuk olmayı da becerememişim gönlümce.
Merdanelere gelesi anılar,
Minareler arası yazılası anlar
bir iri daneli yağmurla büyüdüm
serpildim eridim, erdim.
Artık çok geç ama
serildi gerçekler yol boyuna.
Boyumdan uzun çiçekler arasından
kök salmışsın yüreğime oldu bittilerle.
Gözümün nuru sönmüş sürünmüş
Sürülmüşüm yivli tavlı, av şahane olsa da
alnımdan alınyazımdan vurulmuşum.
Vurgun yemiş süngercilere yumulmuş kara derin kuyu.
Kulum, kuzum kuzgunum
katarakt ameliyatı olmadan sen
ağrılarımı acılarımı kara denize salmışım
iste yeter, haber sal an dar anımda portakal bahçelerinden koşar gelirim.
Fındık içi kadar kaderimse kor ateş, or niyetlenmeler
kaderimsen sen
hiç kederlenmeden sırrına kelepçelenirim.
Kokulu sarı kavun, otlu peynir ve erik rakısı
zıbarana dek içmek var ya sevgiyi
cibinlik çökmüş.
Yağmurlarla yoğrulur en yoğun zifirilik
ziliflerinden düşen damlacıklar son şans
ve şanssızlığımı görüyorum aynileşen yeşilimsi gözlerde.
Gözüm kararıyor
şahsıma düşen her yağmur mevsimi.
Ve nevresim yekparesi bir deniz
ve sen ay yüzlü yağmur
nefesim kesiliyor gözden ırakta.
Nur gözlü deniz
oğlumu göreceksin her pırıltılı damlada
ay yüzlü yağmur
kızımı bulacaksın gökyüzünün deniz renkli her parlayışında.
Ve garipçe uzandığım gökyüzünde
şansıma şansızlığıma höyküren nursuz yağmurları…

Hiç yorum yok: