28 Kasım 2015 Cumartesi

KORKU, GAZETECİLERİ CAN’LANDIRIR VE GÜL’DÜRÜR SADECE…

KORKU, GAZETECİLERİ CAN’LANDIRIR VE GÜL’DÜRÜR SADECE…
 
“ Ben üç gazeteden, yüz bin kurşundan daha fazla korkarım.” Napoleon…
 
Günümüzde iletişimin her türlüsü, korkuyla ve korku imparatorluğu ile bütünleşmiştir. İçten içe bir korku duyulsa da hala iletmek olgusu kapsamında üretilir, dağıtılır ve yayılır. Ve de bir kalemde tüketilir. Her iletişim eylemliliğinde ve iletide elde edilen veriler fayda ve sonuç bağlamında çeşitli biçimlerde bölüşülür ve paylaşılır. Bu böl parçala yönet tuzağında kimine mal mülk, han hamam saray kimilerine ise eza, bela, cefa ve ceza olarak düşer.
 
Aynen korkusuz gazeteciler sıfatına uyan Can ve Gül’ün haberlerinden korkulup, onların payına bölüştürülen ve düşen gibi…
 
Yazı teknolojik araçlarla tarihe kaydedilmiş kısa veya uzun konuşmalardır. Yazılar kendi kendine konuşmaya veya diğer türden ağırlıklı konuşmalara dönüştürülmedikçe hiç anlaşılmaz işin başında. Sonra üzerinde konuşuldukça yazının mahareti ortaya çıkar ve yazıların mahiyeti de anlamlaşır.
 
Bu anlayış yoksunluğu ve anlam kargaşasında zaten korkak olmaktan korkulmadıkça her türlü korku boşuna sarar dünyaları. Bu korku dünyasında yoksulluk, sürülmeler, baskılar, sindirmeler, tutuklanmalar ve de ölümler gözlerde büyür. Büyüdükçe de küçülür.
 
Tıpkı Gül ve Can’ın savunmalarından korkulup, onların başına paylaştırılan ve gelen gibi…
 
İş işten geçtikten sonra ayıptır, rezalettir, günahtır ara başlıklarıyla korku çemberi nafile delinmeye çalışılıyor. Oysa en gerçekçi söylem ülke ne çekiyorsa başta on küsur yıldır iktidar olan şu politikacılardan, sonra da dönem dönem, dönme yandaşlık- yanar döner yalakalık yapmaktan utanmayan basından ve silme silik gazetecilerden çekiyor olmalıdır. Bu gerçeği ulu orta söylemekten çekinip, basın içindeki baskın gazetecilerin söylemlerine ha bire kulp takmak gazetecilikten sayılınca ve iktidar erkiyle bu tip magazinci gazetecilik modalaştırılınca çember daraldıkça daralır.
 
Çember daraldıkça da gerçek gazetecilik tutuklanır, aynen Can ve Gül’ün adı, namı hesabına kesilen yersiz ceza gibi…
 
Aslında bütün mesele sadece medya profesyonellerinin nesnelliği ve yanlışlığı değildir. Mesele dürüstlük, dürüst kalmak ve doğrunun dürüstlüğün ilişkilerde neden ortadan kaldırıldığı ve özellikle son yıllarda niçin dürüst davranılmadığı meselesidir. Hal böyle olunca adres bal ormanı korusu ve eşikten içeri Gül kokusu olur. Ve Can korkusu asla duyulmaz imparatorluğun korkusu kokusu birbirine karışınca.
 
Silah namlusuna Gül takmak silahı elbette barış sembolü yapmaz. Silah silahtır ateş edildiğinde Can yakar. Bazen de tutukluk yapar, ters teper, yanlış kullananın elinde patlar. Şimdilik pek hissedilmese de çok yakında Can ve Gül’ün durumunda olacaklar da budur. Tıpkı daha önce alınan gazetecilerin bin bir suçlama tutuklandığı ve zamanla beratları gibi.
 
“ Amerika’da ülkeyi, politikayı, dini, sosyal pratikleri basın yönetir.” E.W.Scriipt…
 
Basın sektöründe barış timsali sayılmak, barış iletişimi sağlıyor görünmek, demokrasiyi getirme ve demokrasiye götürme oyunları oynamak gerekçesi her ne olursa olsun asla affedilmez. Özellikle iktidarın kuyruğuna takılıp ileri demokrasi havarisi kesilmeler ve yeni anayasa bezirgâncılığı da bir yere kadar. Din, iman, vatan, millet edebiyatına sığınarak ilerici demokrat gazetecilere reva görülenler sözde insan haklarını sağlama aracı olarak asla görülemez.
 
Bu olayın gösterdiği gerçek artık insanın düşündüğünü, gördüğünü, duyduğunu söz, yazı, haber, görüntü ve eylem olarak gösteremeyeceğidir. Benzeri şekillerde düşünceyi ifade etme ve yayabilme olanağının da kısıtlanacağı açıktır. Hatta gösteri benzeri argümanlarla savunuya geçmek hepten suç kapsamına dahil edilebilecek bir durumdur. Ve bu durumda çok Can’lar yanar, Gül’ler solar bu uğurda. Haber alma ve haber yapma hakkının ve özgürlüğünün ortadan kaldırışı, kısıtlanması ve engellenmesi kontrolden öte bir şeydir.
 
Resmen kontrolün tekelleşmesidir. Tıpkı Can ve Gül’e hukuk hiçe sayılarak uygulanan gibi..
 
Bu tekelci kontrol korkusunu kim yasallaştırıyorsa bir kez daha düşünmelidir. Bu yapay korku vatansever gazetecileri Can’landırır ve Gül’dürür sadece, asla korkutmaz…

Hiç yorum yok: