7 Mart 2018 Çarşamba

VENÜS KADINI

VENÜS KADINI 
 
Kadın,  insanlık tarihi boyunca kendini erkek egemen toplum pratiğinin boyunduruğundan bir türlü kurtaramamıştır. Sadece sıkışmış seçeneklerle binlerce yıl zehir zıkkım yaşamlar sürmüştür…
 
Ta ki yirminci yüzyılın başlarına dek. Bir anda altı bin yıllık suskunluk bozulmuş hak arama ve çatışma merkezli başkaldırılar güncellenmiştir. O günden bugüne ise bilinç oluşturucu ve dünyayı kapsayıcı bir aktif ilerleme kaydedilememiştir. Varsa bile tüm kazanımlar, formalite bazında yenilemeler ile hafif esnetilen normlardır. Bu doz ayarları bile normal karşılanmamıştır.
 
Demek oluyor ki sömürüsüz bir dünya düzeni kurulmadıkça daha çok kadın kurban verilir, kurban edilir. Kadının tarihsel ezilmişliği, mevcut hiçbir devlet mekanizması ile giderilemez. Hatta ağır ve baskı dayatmalarla ikincil insan olma vasfı devam eder. Kadına uygulanan şiddet ise sürer gider.
 
Bu altı bin yıllık bilindik serüvenin nedeni sosyal hayata ve politikaya kundaklanmış bir avuç erkeğin dünyayı yönetmesidir. Bin yılların eşitliksiz sisteminin korunmasıdır. Koyulan hukuk kuralları ile mülkiyetin tekelleştirildiği bir dünyanın sahiplenilmesidir. Kadını bile mülkiyetleştirmiş bu dünyada kadınlar elbette ezilir ve dışlanırlar.
 
Bin yıllardır aynı, alışılagelmiş şekilde dönen bir dünya. Ve dünya o denli erkeksi ki, iktidarların baş simgesi hep ezilen kadın. Erkekler dünya üzerindeki her şeye hâkim. Tanrı da erkeksi, Tanrıların yeryüzü temsilcileri de. Erkek egemen dünya kadınlar üzerindeki hâkimiyetini hala daim kılmak arzusunda. Bu arzu öyle keskin ki, ahlak çökse bile din değişse bile fark etmez. Durum bu.
 
Zaten ahlak eylemsellikten çok cinsiyet odaklı bir armoni haline getirilmiş. Din ile de harmanlanmış. Koşulsuz egemenlik sürenler için her yol mubah. Uzak ara önderlik var, koşulsuz egemenliğin kadınlarına bile kısmen o kapılar açık. Kalanı için ise mal mülk denetimi gibi din ve ahlak bahaneli baskılama. Yani şu çağdaş dünyada insanlık köle ve kadın kategorisine evrilmiş.
 
Ayrıca emek köleci anlayışın kurumsallaşması ile özellikle geri kalmış ülkelerde ucuzluyor, neredeyse bedavalaşıyor. İnsanlık onuru egemen güçler vasıtası ile yok ediliyor. Kadınlık ise köleleşen kadınlar ve kötü gözlerden saklanan kadın bedeni sayesinde antik ötesi çağlara savruluyor.
 
Yani kadın en büyük ve en yoğun köle sömürüsü ile karşı karşıya. Sadece izin verildiği oranda hayatı renklendiriyor. Egemen güç için köle ya da kadın fark etmiyor. İktidarın kadınları olmayı yeğleyen bir siyasal düşe uyanıyorlar. Veya derin uykuya gark oluyorlar.
 
İşin doğrusu kadınlar kırk bin yıl öncesinin bereket Venüs’ü iken bu gün hareketsiz, susmuş. Toprağa bağlanma ve üretimle değişen on bin yıl öncesi kısa süreliğine Tanrıçalaşmışken bugün gerisingeri hangi bin yıllara farklılaşmış belli değil. O Tanrıçalaşmanın hemen peşine erkek egemen bir dünyaya doğru yığılan sistemlerin kadını olmak yeğleniyor sanki.  
 
Bu öylesine bir pey ki inanılmaz. Kadınlara karşı mülkiyetçi ve denetimci tavır iyice abartılıyor. Dinsel tasvirlerle de desteklenen bu yeni sistemler imgesel düşlerle kadını karanlık bir dünyada yaşamaya mahkûm ediyor. Ayrıca devlet otoritesi iki bin yıldır sürdürülenden daha katı ve daha erkeksi.
 
Hal böyle olunca kadın Venüs yıldızındanmış hiç önemsenmiyor. Kadının hamuru ateş ve sıcakla yoğurulmuş hiç dertlenilmiyor. Venüs budanıyor. Çünkü son yıllarda iktidar uçurumu gösterip sürekli üstün erkek ve üst erkeğin kadınları sarmalında ahlak dışı bir evrensel pratik örgütlüyor. Kim ne derse desin gelinen nokta ve durum işte budur. Patlayacak bomba kıvamında erkeğe sınırsız iktidar kudreti, kadına ise sınırsız sadakat.
 
Bu dünyada Venüs kadını olmak çok zor…

Hiç yorum yok: