MEDYA VOLTASI…
Medya bağlamında basın, gazetecilik, televizyonculuk, yerel gazetecilik, yazınsal makam ve mekânlar hükmünü kaybedince aynı avluya çıkılır. Avlularda voltalar atılır…
Medya ve gazetecilik olta, volta ve voltaj üçgeninde, moda söylemler ve gündemlerle meşgul oldukça, olumsuzluğa takıldıkça, etik kurallardan sapar. Sapılır. Yalpa yapılır. Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım denli bir arkada kalış madenleştirilir. Bu maddi manevi doyurgan model zamanında medya oltasına takılanlar ve takılmışlar tarafından bir güzel güncellenir.
Bugün bile hala Malta düzeneği hazır. İnancını, itikadını ve umutlarını satmışlık, pazarlamacılık veya pazarlıkçılık ile gelişen geliştirilen bir ortam yaratılmış. Medya ve medya adaleti demokrasi treninden inenler ile beraber çökmüş. Bu yüzden ele alınacak bir dizi sorun ve sorulacak bir yığın soru varken sorulmaz ve yanıtları aranmaz. Ne kitle desteği nede herhangi bir iltifat beklentisi önemsenir.
Geliştirilen öngörüye göre tüm beklenti ittifaklar düzeyinde kalır. Sadece nüfuzlu hamiye göbekten bağlanma ve keskin bağlılık güdülenir. Güç dengesinin lehine göndermeler ve kıtalar bindirme fırsatları kollanır. Fırıl fırıl fırsat gözetlenen bir çukurdalık.
Çukura düşüldüğünden olsa gerek medya; dincilik kapsamlı, kapsama alanından dışarı yazı ve söyleşiler süzmesidir. Yani kısır söylemler icrasıdır. Bu icraatta aslı astarı çıkarılan hangi gerçeklerin arkasına sığınmaktır, hangi vitrin süsü sıkışmadır, doğru bilinenlerin aksine sığınmadır tez anlaşılmaz. Alacağın borca, dağarcığın milyonlara özetlendiği bir sahte dünya kurulur. Düşünüldüğünde kasıtlı olsun veya olmasın devletle devrimciler arasındaki ayrışmayı bile, umuda yolculuğu bile köreltmek adına ithal ikame üretim yapılır. Üretime tüketime kadını çekip çekiştirmeler ve tarafgirce her yol mubaha müsaade etme dönemi açılır. Açılır ve kapanır.
Her dönem hanedanlığın tabutuna çivi çakanlar ve çivi yazısı ile mermer mezar kazanlar bunları iyi bilir. Medya, devlet ve ulusla iç içe bir yapıdır. Birinden diğerine dost doğru yapılması gerekli aktarımdır. Övgü, sevgi literatüründe kalması gerekli sövgüsüz hizmettir. Ama böyle olmuyor sanki.
Medya ulus devlet üçgeni çözülünce modern medeni dünyadan da kopuluyor. Ve aşırı baskıcılık gerçekleşiyor. Bu gericileşen düzenekte herkes hizaya çekiliyor. Ve tüm medya dünyası postmodern bir kadraja oturuyor. Meslek muazzam bir gerileyişin gerilla tipi işçiliğine dönüşüyor. Ortodoks istikrarsızlık da devlet bünyesinde yer tutan tatminsiz bir kesimin önüne her şeyi yığıyor.
İşte bu ortamda yılmışlık sağlam bir başkaldırı stratejisi de bulamaz. Bulamıyor. Medya bireyselleşince aklın hâkimiyeti kiralanabilir ve satılabilir farz ediliyor. Oyun, oyunbozanlık ölçüsünde siyasi iktidara bağlanınca medya terörü eser, estiriliyor. Şimdiki durum budur.
Uçuk rivayetlere bel bağlamışlık, aynı dilden konuşanlara himayecilik ve kalanı kışkırtma pratiği medyayı da kuşatmıştır. Kuşatınca zamana özgü siyasi sentez ve sentezler yapmadıkça inovasyon ininde kurban olunur. İhtilafa düşülürse de hemen hapse tıkılınır. Ağır baskılara maruz kalınır. En ucuzu ise sürgündür. Tüm bunlar alt alta toplandığında resmen medyatik ötenazidir.
Ancak bu hakkı bile hakkınca ve gereğince kullanamamazlık, kullandırmazlık söz konusudur. Ve ipi ve pimi çekilenler için sadece otoritenin gölgesinde serintrak avlularda sağa sola volta atmak kalır.
Yani kendilerini medya bağlamında basın, gazetecilik, televizyonculuk, yerel gazetecilik, yazınsal makam ve mekânların hükmünü korumaya adamışlar, gökyüzünü gören avlularda volta atacaklar. Çünkü Avlularda voltalar atılır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder