27 Mart 2018 Salı

SOĞUK SAVAŞ

SOĞUK SAVAŞ 
 
Soğuk vavaş günlerinden bugüne gelişmekte olan veya geri bırakılmış memleketlerde etkin devlet mekanizması hep güçlendirilmiştir. Belki o günlerin yarı global siyaset kültürü doğrultusunda bu vazgeçilmez bir gerçekliktir. Doğrudur belki de.
 
Ancak soğuk savaştan sıcak savaşa geçişi sağlayan Komünist Doğu Blokunun dağılması ve globalleşme ile bu karşılıklı güçlendirilen devlet yapısı da sınırlanmaya başladı. Özellikle serbest piyasa ekonomisinin dayattığı küreselleşme sonrası devletin küçültülmesi projesi sömürge edilesi ülkelerde bir bir hayata geçirildi. Ekonomik gelişmeyi sağlayamamak ve geri kalmak büyük devlet olmaya endekslendi. Ekonomik gerilik ve paketsel çöküşler devletin büyük olmasına bağlandı. Sınırsız egemenlik hakkının kullanımı noktasında direksel çatışmalar körüklendi. Etnik, dini, mezhepsel kimlikler öne çıkarılarak sözde ileri demokrasi havariliğine soyunuldu.
 
Bu arada memleket zenginlikleri soyuldu, milli değerler anında el değiştirdi. Öyle ki ekonomik gelişme kısa sürede daha da yavaşladı. Durdu ve ülkeler iyice gerilemeye başladı. Devlet olanaklarını kullanmak iyice siyasallaştı. Her şey iktidarın emrine sunuldu. Ve güvensizlik, istikrarsızlık üçüncü dünya ülkelerini iyice darboğaza itti. Gelişmekte olanları da üçüncü dünya ülkeleri safına sürdü. Rejimler tartışılır hale geldi. Getirildi. Bilinç bu yönde geliştirildi. Ve soğuk savaş günleri bile aranır hale geldi.
 
Şimdi lafta küçülen devlet iktidarını, devleti yönetenleri denetlemek ve dizginleyebilmek hiç mümkün değil. Bir dönemin sıkı eleştirisiyle ele geçirilen sistem sınırsız biçimde demokratik hukuk devleti olmanın gereğini yok sayarak acımasızca hükmediyor hale dönüştürüldü. Eşitlik ilkesine uyulmadan kamu kaynakları kampanya statüsünde sömürüldükçe sömürüldü. Kimse dur diyemez hale büründürüldü.  
 
Bu burgaçta ise devlet siyaseten belli elitlerin elinde bölünüyor, parçalanıyor. Soğuk Savaş dönemlerinin karşılıklı politika üreten tarafları aynı kıskacın içine düşmüş. Kıvranıyor.  Başlara uygun görülen yönetimler resmen yanaşmacılık tavrıyla devleti keyfe keder yönetiyor. İktidarın baskı gücü, toplumun baskın güçlerini de ekarte edince erk devlet ile iç içe hizmet çevrelerine aktarılıyor. Bu da yenilikmiş gibi gösteriliyor.
 
Bugün geri kalmış veya sözde gelişmekte olan devletlerin tamamı demokratikleşme adına tek bir adım dahi atamıyor. Attırılmıyor. Sınıflama kriteri; insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti olmak olmasına rağmen bu büyük sermayenin pek işine gelmiyor. Devlet ve ulus olmak, Ulus devlet olmak dünyanın en büyük günahlarından sayılıyor. Parçalanacak devletlerin ahalisinin beynine de bu günah perçinleniyor.
 
Böylece geliştirilen süreçte dizayn edilen yeni devletçiklerde etnik, kültürel, dini, mezhepsel ayrımcılık üzerine inşa ediliyor.
 
Soğuk savaş günlerindeki dengeyi, karşılıklı çalımlanmayı, ideolojik kamplaşmayı gel de arama…

Hiç yorum yok: