27 Mart 2018 Salı

KIZIL KOMÜNİSTLER...

KIZIL KOMÜNİSTLER...
 
Bundan böyle şu garip memlekette bir zamanlar Büyük Sem Abide başlatılan türden bir “Cadı avı” sürdürülecek gibi. Eğer geri adım atılmazsa şimdilik bu yönde reisen talimat ve gözdağı söz konusu…
 
Tarihle sabit şu garip ülkede M.Suphi’den bu yana komünistler kadar çile çeken yoktur. İşin gerçeği hiçbir zaman gerçekleşmesi pek mümkün olmayan bir idenin peşine düşmenin mükâfatı neden ise baskı, zulüm ve işkencedir. Komünist Manifesto’nun verdiği korkunun dışa vurumu bu sanki. Dünyada da böyle…
 
Şimdi fırsat kollayıp veya yaratıp vakti zamanında şahsı, şahbazlığı yerli, milli, dini olan cephelerin açmış olduğu anti-komünist savaş kırk yıldan sonra yeniden güncelleniyor. Güncelleniyor çünkü despotsu anarşist boşluk, diktacı kurulu kurumlu emir komuta zincirine sorgusuz sualsiz bir itaatle hizmeti kaydeder. Bu yoğun buyruk altındalık monarşi yanlısı filmleri çeker, eğilimleri ateşler ve monarşik modelleri çağrılar. İşte ilerleyen ve gelişen çağa bu karanlık pencereden bakış ise; Marx, Engels, Lenin, Kautsky ve Troçki’yi haklı çıkarır. Gecikmiş bir uyanışı yönlendirir. İşte bu yüzden belli sıkışma dönemlerinde komünizme savaş açılır, komünistlere Marx ve Lenin üzerinden av zamanı başlatılır.
 
Oysaki herkesçe bilinir; komünist ide ve teorinin yeniden üretilmiş tüm biçimleri Marksizm-Leninizm ibaresine bağlanır. Referans onlar gösterilir. Yani komünist düşün Marx ile ortaya çıkmış değildir. Ondan öncesi de vardır. Marx sadece komünist düşünceyi sınıf çatışmaları temelinde yeniden yorumlamıştır Devrim teorisini de bunun üzerine kurmuştur. O kadar. Süreklilik ve devamlılık açısından değerlendirildiğinde ise bir gelenek olarak o isimlerin kullanıldığı görülecektir. Durum açıkça budur.
 
Durum bu olmasına karşın tüm geri bırakılmış ve gelişmekte olan ülkelerde komünizm ve komünistlik daima düşman farz edilir. Topluma öyle gösterilir. Özellikle Marx ve Lenin üzerinden, kısmen diğerleri üzerinden komünizme inanmış gençler ile genç kalmış yaşlıların üstü çizilir. Reisen, resmen linç edilir.
 
Bu linç kültüründe amaç kolektivizmin toplumda yaygınlaşıp yerleşmesini ve kabullenilmesini ne pahasına olursa olsun önlemektir. Engellemektir. Sözde halisane karşı çıkış bu olunca her yol mubah sayılır. Yetinilmez komünistler Allahsız, dinsiz, imansız gösterilir. Vatan düşmanı, devlet karşıtı gösterilir.
 
Dönem dönem daima mutlak anlamda anticilik bağlamında bir gürültü çıkarılır. Her mutlak gürültünün içi boştur. Zaten doktriner yaklaşılmadığı sürece karşıt faktörler üreterek komünizm sadece sabit, değişmez ve hakiki terim, teori kapsamı içine çekilir.  Ayrıca devrim sürecinin sergilendiği hem tarihsel evrede kesin ve keskin ideoloji de odur. İşte o yüzden hep komünizmden korkulur. Ahali de korkutulur. Mesele içten dışa kızıla düşmanlık aşılamasıdır.
 
“Kırmızı bir genelliktir. Açık kırmızıdan koyu olanına kadar bütün tonları kırmızı olarak nitelenir. Kırmızı bu anlamda tekil bir nesnenin yansıttığı ve duyularla algılanabilen somut bir tonu değil, bütün bu tonların genel adını ifade eder” yani içeriği somut bir tonla belirlenmemiştir. Kızıl komünistliğin varlığının en iyi açıklaması da bu olsa gerek.
 
Bu gün için artık kırk yıl öncesinin Moskova’sı da kalmadığına göre bunlar, kendilerine komünistim diyenleri nereye gönderecekler orası muamma. Maluma, malumata cevap Troçki’den; “ Bunun gülünç bir yanı yok. Devrim ciddi bir meseledir. Hiçbirimiz idam mangasından korkmuyoruz… Ama mesele kimin vurulması gerektiğini bilmektir…”
 
Şimdi soru; “O komünist, o vatan haini, terörist gençler, O terörist gençlerle ilgili her türlü çalışma yapıldıktan sonra” vatan haini değil de masum çıkarlarsa “üniversitede okuma hakkı vermeyeceğiz” diyen otorite kendilerine bu anayasal hakkı tanıyacak mı? Sorudur…

Hiç yorum yok: